AK Parti Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş, Habertürk'ten Kübra Par'a konuştu. "Halkın siyasetçilerden beklentileri çok yükseldi" diyen Kurtulmuş, yerel seçimlere ilişkin, "Geçmiş seçimlerle kıyasla bu seçim kararsız seçmen fazla ama Cumhurbaşkanımızın sahaya inmesiyle sonuçlar lehimize döndü" dedi. Kurtulmuş, yeni parti iddiaları için "Ortada somut bir şey yokken kulis bilgileri üzerinden arkadaşlarımızı, dostlarımızı hedef almayız" ifadelerini kullandı. S-400 gerilimi hakkında konuşan Numan Kurtulmuş, "Eski Türkiye'de olsaydık siyasetçiler yaptırım söylemine karşılık ABD'ye el avuç açarlardı" ifadelerini kullandı

Numan Bey geçtiğimiz günlerde yaptığınız bir konuşma tartışmalara neden oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı kastederek, "Onu darbelerle gönderemediler. 15 Temmuz'da denediler olmadı, 31 Mart'ta da denemeye çalışıyorlar" dediniz. "Darbe ile seçimi bir mi tutuyorsunuz?" eleştirilerine ne diyorsunuz?

Darbe ile seçimi bir tutmuyorum. Türkiye son altı yılda büyük badirelerden geçti. 7 Şubat MİT krizi ile başlayıp 15 Temmuz darbe teşebbüsüne kadar geçen zamanda Türkiye maalesef olağanüstü bir sürece sokulmaya çalışıldı. Sokaklarda başkaldırılarla ve birtakım darbe teşebbüsleriyle hükümetinin indirilmesi ve AK Parti'nin yıkılması hedeflendi. Bu ciddi kriz anlarında muhalefetten herhangi bir ses çıkmadı, hatta 15 Temmuz'a bile, ''kontrollü darbe'' veya ''tiyatro'' bile diyebildiler. Bu seçimde de birbirine benzemeyen partiler bir araya geldi. Bunların ortak hiçbir sözü veya projesi yok. Tek ortak noktaları Tayyip Erdoğan'ı ve AK Parti hükümetini yıkmaktır ve bunun için de 31 Mart yerel seçimlerini bir vesile olarak kullanmaktalar. Nasıl millet meydanlarda darbeyi yapmak isteyenlere bir şekilde müsaade etmediyse, burada da oylarıyla AK Parti'ye destek olacak ve karşı taraftaki ittifakın önünü açmayacaktır. Siyasi geçmişimiz itibarıyla milletin sözünün üstünde hiçbir sözü kabul etmeyiz; milletimiz sandıkta ne söylüyorsa baş göz üstüne. Dolayısıyla, demokratik yollarla milletimiz bu sandıklarda da yine Erdoğan'a ve AK Parti'ye sahip çıkacaktır. Söylediğim şey budur; yoksa darbe ile seçimi kıyas dahi etmem ya da seçimle gelen iktidarların gideceği yerlerin yine sandık olduğunu bilirim. Demokratik sistem içerisinde, milletin iradesinin üstünde bir gücü de kabul etmem.

AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş ile Çırağan Sarayı'nda buluştuk

"Birbirine benzemeyen dört parti bir araya geldi" diyorsunuz. Dönem dönem "Zillet İttifakı" da deniyor. Muhalefet bloğunu komple gayrimeşru ilan eden söylem halkta karşılık buluyor mudur?

Yeni sistemin doğası gereği, artık Türkiye'de siyaset iki eksende oluşmaya başlayacak. Bugünden yarına iki partili bir sisteme geçeceğiz demiyorum ama bir tarafında AK Parti'nin, diğer tarafında da CHP'nin öncülük ettiği bir siyaset aksı ortaya çıkıyor. Bunu yerel seçimlerde de görüyoruz. Demokraside partilerin ittifak etmeleri kadar meşru bir şey olmaz. Ama ittifak eden partilerin çerçevesinin net olması lazım. Cumhur İttifakı olarak avantajımız şu: AK Parti ve MHP birleşip tek parti olmadı. Siyasi stratejileri ve siyasi hedefleri birbirinden farklı iki parti. Ama AK Parti ve MHP'nin kitlesi 15 Temmuz'da bir araya geldi, darbeye karşı direndi ve Türkiye'de bir Cumhur İttifakı oluştu. Bu ittifak önce meydanda pratik olarak oluştu, milletin gönlüne yerleşti ve arkasından da temel konularda MHP, AK Parti'ye önemli destek verdi. Teröre karşı mücadelede, PYD ve YPG ile olan sınır aşan mücadelemizde, uluslararası emperyalist güçlerin Türkiye ekonomisine karşı saldırılarında ve FETÖ'ye karşı mücadelede bir ortak duruş sergilendi. Anayasa değişikliğinde ve arkasından 24 Haziran seçimlerinde ortak hareket edildi. Yani kapsamı belli, çerçevesi belli, neden bir araya geldiği belli olan bir ittifak söz konusu. Ama karşı tarafta, hiçbir ortak yanı olmayan dört tane parti bir araya gelmiş: CHP, HDP, İP ve SP'nin dünya görüşleri farklı, siyaset yapma tarzları farklı. Tek ortak noktaları, ''Erdoğan düşsün de nasıl düşerse düşsün.'' İtiraz ettiğimiz nokta burasıdır. Karşımızdaki ittifak, "Biz de Türkiye'nin temel meselelerine şöyle bakıyoruz. Yerel seçimde bir dayanışma yapıyoruz ama bundan sonraki süreçte de işbirliği yapacağız. Ekonomide, dış politikada bunları düşünüyoruz" gibi çerçevesi belli olan bir ittifak içerisinde yer alsalar diyecek hiçbir şeyimiz olmaz. Ama sonuçta, sadece karşıt olmak üzerinden bir siyaset geliştirmeye çalışıyorlar. Ayrıca, kendisini Kemalist, Atatürkçü, vatansever kabul eden bir CHP'li kardeşimiz, nasıl olacak da dağın kontrolündeki siyasi partinin adayına oy verecek? Ya da hayatı boyunca CHP zihniyetiyle mücadele etmiş Erbakan Hoca'nın devamı olduğunu iddia eden siyasi partinin mensupları nasıl olacak da CHP'li bir adaya oy verecek? Milliyetçi kökenden gelen ve sonradan İYİ Parti'nin seçmeni olan kardeşlerimiz nasıl olacak da HDP'ye oy verecek? Bunların hepsi soru işareti. Sadece karşıtlık yetmiyor. Siyasetin bundan sonra daha doğru işlemesi için karşımızdaki ittifakın ana çerçevesinin belli olmasını ve gerçekten ortak hedeflerde bütünleşebilmesini yürekten arzu ederiz. Ama gördüğümüz, tabiri caizse, Bremen Mızıkacıları gibi birbirine benzemeyen dört tane siyasi partinin sadece reddiye üzerinde birleşmesi ve bunun için de her türlü argümanı kullanmayı meşru kabul etmeleridir.

Yerel seçime ilk kez ittifakla gidiliyor. Yerelde AK Parti ve MHP'nin ayrı adaylar çıkardığı durumlar da var. Yeni sistem sahada sizi zorluyor mu?

Tabii ki yerelde ittifak yapmak çok zordu. Onun için başta bir zorluk çekildi. Genel seçimde belliydi: Sütunlar açıldı, AK Parti'ye oy verenler ve MHP'ye oy verenlerin toplamı Cumhur İttifakı'nın oyu oldu. Yerel seçimlerde yasal olarak böyle bir zeminimiz yoktu. Buna rağmen gerçekten güçlü bir şekilde bu süreci aştık. Önce büyükşehirlerde bir ittifak yapıldı, arkasından CHP'nin birinci olduğu yerlerde hangi parti 2014'te ikinciyse onun adayı oldu, diğer parti onu desteklemiş oldu. Sonuç itibarıyla, 28 il dışında Türkiye'nin her ilinde ittifak yapılmış oldu. Büyükşehirlerde de, meclis üyeliklerinde de bir karma liste oluşturularak seçime girildi. İşin zor kısımları bunlardı, ancak çok şükür bunları rahat bir şekilde aştık. Tabanda da MHP ve AK Parti teşkilatları arasında bir uyum oluştu. Burada teşkilatlar arasında uyumun ortaya çıkarılması ve kalan bu üç haftalık süre içerisinde de iki partinin seçmenlerinin kuvvetli şekilde konsolide edilmesi, ayrıca diğer partilere oy veren seçmenlerin de bu eksenin etrafında toplanması önem arz ediyor.

Bu konsolidasyonu Cumhurbaşkanı Erdoğan da vurguladı, "Tam olarak konsolidasyon sağlanmış değil" dedi. Ne demek istedi? Bu, "MHP'den istediğimiz kadar destek alamıyoruz" mu demek?

İki farklı partinin seçmenlerinin bir araya gelmesi ve bunun sahaya yansıması elbette kolay değil. Ancak bu konsolidasyonun sağlanması konusunda son bir haftada önemli gelişmeler yaşanmakta. Mitingler oldukça, müşterek toplantılar yapıldıkça bu konsolidasyon çok daha kuvvetli hale geliyor. Buradaki amacımız iki kere ikinin dört değil, beş etmesini sağlamaktır, inşallah beş etmesini de sağlayacağız.

Seçimlere ittifakla gidiyor olmak, bir yandan da, "AK Parti seçime tek başına gidip kaybetmekten korkuyor mu?" sorusunu akıllara getiriyor. Bu yeni sistemde AK Parti MHP'ye mecbur mu? Ortaya böyle bir durum mu çıktı?

Bir mecburiyet çerçevesinde bu işbirliği yapılmış değil. Siyasi partilerin yöneticileri olarak oturur konuşursunuz, "Biz bir araya geldik" diyebilirsiniz. Ama eğer tabanda bunun bir karşılığı yoksa bu sadece masada kalır. Bizim avantajımız bu. MHP ile yaptığımız işbirliğinin temel sebeplerinden biri, AK Parti karşıtı cephenin yerel seçimleri bahane ederek bazı argümanları üretmesinin önüne geçebilmektir. Bunu sağlamaya çalışıyoruz ve planladığımıza göre de iyi gidiyor.

"GEÇMİŞ SEÇİMLERLE KIYASLA BU SEÇİM KARARSIZ SEÇMEN FAZLA AMA CUMHURBAŞKANIMIZIN SAHAYA İNMESİYLE SONUÇLAR LEHİMİZE DÖNDÜ"

Saha nasıl? Bu seçimde, ekonomideki daralma ve enflasyondaki artış gibi sebeplerle AK Parti'ye oyların azalacağını düşünen yorumcular var. Yahut AK Parti tabanında seçime katılımın düşeceğine dair yorumlar var. Siz ne görüyorsunuz?

Yaptırdığımız anketlerde gördük ki geçmiş seçimlerle kıyasladığımızda, bu seçim enteresan bir şekilde kararsız kitlenin çok olduğu bir seçim. Ama Sayın Cumhurbaşkanımız her gün iki veya üç miting yapıyor. AK Parti'nin adayları ve diğer siyasi aktörlerimizle de bütün gücümüzle sahada var olmaya gayret ediyoruz. Anadolu'yu karış karış dolaşıyoruz. Çalıştıkça, sahada var oldukça ve siyasi argümanlarımızı ortaya koydukça bu anlamda AK Parti'nin hem seçimdeki motivasyonu yükseliyor hem de sonuçların çok daha kuvvetli bir şekilde lehimize döndüğünü görüyoruz.

Başlangıçta AK Parti tabanında da bir kararsızlık hissediyor muydunuz yani?

Belki bu söylediğiniz tereddütler söz konusuydu, fakat bunlar süratle aşıldı. Şimdi motive olmuş bir AK Parti kitlesi ve Cumhur İttifakı'yla beraber MHP'nin de kitlesinin katılmasıyla oluşan önemli bir kararlılık var. Milletin "Ekonomik olarak zor bir dönemde geçiyoruz" şeklinde bir düşüncesi de var. Kurban Bayramı'ndan önce dolar neredeyse 8 lira seviyesine yükselmişti, ancak ekonomi yönetiminin aldığı yerinde kararlar ve kurum ve kuruluşlarımızın bu süreçte etkin bir şekilde ortaya koyduğu tedbirlerle dışarıdan gelen bu manipülasyonları, ekonomik saldırı dalgalarını bertaraf ettik. Döviz için yıl sonu hedefimiz 5-5 buçuk seviyesiydi ve onu da tutturduk. İnşallah bundan sonra bu dengeleme süreci de başarıyla sonuçlanacak ve ekonomimizin daha iyi noktaya geldiğini göreceğiz. AK Parti'nin en temel özelliği sorunları anında tespit etmesi, teşhis koyması ve tedaviyi ortaya getirmesidir. Evet, bir zorluk var ama aşarsa yine AK Parti bunu aşacak; aldığı tedbirlerle bunu kısa süre içerisinde normale döndürecek. Bunun iyi kötü sonuçlarını sahada görüyoruz. Döviz kurlarındaki bu saldırılar sürseydi, burada tedbir alamasaydık, bugün bambaşka bir Türkiye'den söz edecektik. Dolayısıyla milletimiz bunları görüyor. Temel gıda maddelerindeki aşırı pahalılığı ele alalım. Merkezi yönetim olarak bunu seyredebilir, başka enstrümanlarla dengeleyebilirsiniz ama Cumhurbaşkanımızın talimatıyla tanzim satış noktaları kuruldu. Vatandaşlarımız, AK Parti'nin sorunları görüp tedbir aldığını görüyorlar. Bu, tanzim satış hizmeti, sürekli olmayacak. Piyasadaki fiyat regülasyonunu sağladıktan sonra belki bir daha buna ihtiyaç olmayacak. Ama etkin bir şekilde ne gerekiyorsa onu yapabilen bir yönetimiz. Sanayicilere, KOBİ'lere teşvikler verdik. Bu tür ekonomik dalgalanmalarda en tehlikeli şey tezgahın dağılmasıdır. Eğer tezgah dağılırsa, yani fabrikalar kapanır, ekonominin yüzde 65'ini oluşturan KOBİ'lerimiz zor duruma düşüp artık üretim yapamaz hale gelirlerse, o zaman hakikaten risk var. Ama tezgahın dağılmasına müsaade etmiyoruz, ona göre tedbirler alıyoruz. Bu zorluklarda da milletimiz, "Çıkarsa yine AK Parti buradan çıkar" diyor. Dolayısıyla milletimiz, her ne kadar yerel seçim olsa da burada ortaya koyulacak istikrarın seçimden sonraki Türkiye ekonomisine katkısı olacağını düşünüyor.

Tanzim satış noktalarında oluşan uzun kuyruklar da tartışma konusu oldu. O kuyruk görüntülerinin seçimde size negatif bir etkisi olur mu?

O kuyruk görüntüleri ilk günlerde bir endişe ortaya koydu ama tanzim satış mağazalarının sayısı ve verilen ürün miktarları arttıkça kuyrukların azaldığını görüyoruz. İnsanlarımız hakikaten yarı yarıya düşük fiyatlara oradan ürünleri alıyor ve bekleme süresi 5-10 dakika kadar oluyor. Herhangi bir markette insanlar ne kadar vakit geçiriyorsa ondan belki biraz fazla vakit geçirerek ama fiyat itibarıyla da yarı yarıya düşük fiyatlarla ürün alabildikleri bir durum ortaya çıkıyor. Milletimizin bundan çok memnun olduğunu görüyoruz. Kuyrukları eleştirenler de herhalde şimdi söylediklerine pişman olmuştur. Bu şekilde düşünenlerin de gidip tanzim satış mağazalarını ziyaret etmelerini tavsiye ederim.

İşin marketçiler ve manavcılar boyutu da var. Onların kırgınlığının bu seçimde size bir maliyeti olur mu?

Olmaz, çünkü milletimiz ortada bir fahiş fiyatlandırma olduğunu görüyor. Hiç hak etmediği halde, fırsatı fırsat bilip fiyatları artıranlar var. Burada marketçilerin çok büyük bir kısmının da hiçbir kabahati olmadığını biliyoruz. Ama gerçekten spekülasyon yapan, piyasanın halinden istifade etmek isteyenlerin üstüne de ilgili bakanlıklarımız yoğun bir şekilde gidip hesap soruyor. Dolayısıyla marketçi kardeşlerimizin de bu süreci anlayışla karşıladığını görüyoruz. Nihayetinde asıl olan büyük resmi görmektir. Esas olan da ekonomideki en önemli alanlardan biri olan temel gıdadaki fiyat artışlarının hafifletilmesidir. Hükümetin yaptığı budur ve bu, orta vadede esnafımıza da olumlu dönecektir. Esnaf kardeşlerimizin de buna olumlu yaklaştıklarını görüyorum.

"HALKIN SİYASETÇİLERDEN BEKLENTİLERİ ÇOK YÜKSELDİ"

Sahaya çıktığınızda seçmeniniz sizden ne talep ediyor/nelerden şikayet ediyor?

Bu, gördüğüm 15. seçim kampanyası. Önceki seçim dönemlerinde insanlarımız bize, "Köy yolumuzu yapın", "Sağlık ocağımız olsun", "Okulumuzu yapın" gibi şeyler söylerdi. Şimdi gittiğimiz yerde, eğer o ilde bir havaalanı yoksa ortak taleplerden biri havaalanı oluyor. Bu, halkımızın siyasetçilerden beklentilerinin çok yükseldiğini gösteriyor. Çocuğuna iş talep eden veya yoksul olup herhangi başka bir şey talep eden insanlarımızın bireysel talepleri de geliyor. Ama beklentinin yükseldiğini görüyoruz. Bu da bizi umutlandırıyor ve Türkiye'nin belli bir seviyeye geldiğini gösteriyor.

"ANKARA'DA SEÇİMİ RAHATLIKLA KAZANACAĞIZ"

"Kararsız seçmen başlangıçta çoktu ama sahaya indikçe ikna oluyorlar" dediniz. Bir yandan da anket sonuçları tartışılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Anketlere inanmıyorum" dedi. Sonuçlar kötü mü geliyor? Neden böyle bir şey söyledi?

Bu yeni bir şey değil. Cumhurbaşkanımız daha evvel de böyle şeyler söylemişti. Kendisi her gün başka bir şehre gidiyor ve orada meydanlarda büyük kalabalıklar tarafından karşılanıyor. Bunların taşıma kalabalıklar olmadığı da aşikar. Cumhurbaşkanımız siyasi tecrübesiyle sahayı test ederek konuşuyor. Bizim de sahada gördüğümüz budur. Vatandaşın dili bambaşka bir şey söylüyor. Milletimiz bu seçimde de AK Parti'yi, Recep Tayyip Erdoğan'ı, Cumhur İttifakı'nı büyük oranda destekleyecektir. Bazı şehirlerle ilgili karşımıza öyle anketler geliyor ki, bir şirketin anketiyle diğer şirketin anketi arasında yüzde 14-15 farklılıklar var. Siyasetin rasyonalitesi bunu mümkün kılmaz. Biz de bunlardan dolayı anketlere güvenmiyoruz dedik. Tabii ki parti olarak kendi anketlerimizi yapıyoruz.

Sizin anketlerde sonuçlar nasıl?

Gayet güzel! Bazı illerde haftalık, hatta birkaç günlük anketler yapıyoruz, orada adayla veya partinin söylemiyle ilgili olarak herhangi bir şey varsa onları düzeltme imkanı buluyoruz. Kamuoyunu önemseyen dinamik bir partiyiz. Dolayısıyla kendi anketlerimiz çalışmalarımıza ışık tutuyor. Ama birilerinin yaptığı manipülatif anketlere bakarak, "Eyvah!" da demiyoruz.

Bu seçim en çok tartışılan şehir Ankara. Ankara'da AK Parti adayı Mehmet Özhaseki'nin kaybetme ihtimalinin olduğu söyleniyor. Böyle bir durum var mı?

Ankara'da seçimi rahatlıkla alacağımızı görüyorum. Oradaki ivmenin hızlı bir şekilde yukarı çıktığını söyleyebilirim.

Beka söylemi bu seçim AK Parti'nin söylemlerinden biri. Geçtiğimiz günlerde AK Parti Genel Merkez'de yapılan bir toplantıda, AK Parti'nin kimi isimlerinin, "Beka söylemine halkımız ikna olmadı" dediği iddia edildi. Siz halkın ikna olduğunu düşünüyor musunuz?

Bu bir söylem değil, realite. Önce bunu tespit edelim. 6 yılda 6 büyük olay: Hakan Fidan'ın FETÖ'cü polisler ve savcılarla sorguya çağırılmaya çalışıldığı o olaydan 15 Temmuz 2016'daki olaya kadar muazzam bir türbülansın içinden geçtik. Bunlardan herhangi birisi bir Avrupa ülkesinde olsaydı, ne hükümet kalırdı ne düzen kalırdı. Türkiye bunların hepsinde direndi. Evet, birtakım terör örgütleri bu işin içerisinde var ama bizi rahatsız eden ve Türkiye'nin beka meselesi olarak siyasete bu işi taşıyan, maalesef bazı muhalif siyasetçiler. Gezi Parkı'nda duvarlara, "Zulüm 1453'te başladı" yazısı yazılmıştı ve ne yazık ki bu insanları orada ziyaret eden CHP'li milletvekilleri vardı. Hatta, Sayın Kılıçdaroğlu Meclis grup toplantısında, 4 Haziran 2013'te yaptığı konuşmada, "Gezi Parkı'nda Türkiye'nin özgürlüğü için mücadele eden gençleri gözlerinden öpüyorum" dedi. 6-8 Ekim Kobane olaylarında, dağın gölgesindeki partinin merkez yürütme kurulu bildiri yayınladı ve halkı başkaldırıya davet etti. Onun sonucunda ne yazık ki 55 tane Kürt kardeşimiz şehit edilmiş. Ardından 15 Temmuz geldi. 15 Temmuz sadece bir darbe teşebbüsü değil, bir iç savaş başlangıcının provası. Böyle bir vahim saldırı karşısında, CHP'nin üst düzey yöneticileri "Tiyatro" diyor. Eğer bazı siyasetçiler, her biri Türkiye için bir beka meselesi olan bu meselelerin içinde olmasalar, vallahi billahi de biz "Beka meselesi" demeyiz. Siyasetçiler bu anlamda hükümeti eleştirebilir, hükümete karşı ittifak kurabilir, bunlara hiçbir şey demiyorum. Ama Türkiye için temel meseleler olan konularda, siyaset bir şekilde orada gölgesini hissettirirse, işte tam da beka meselesi dediğimiz mesele oluşur. Bunlar günün gerçekleridir. İnşallah Türkiye bir daha ne 15 Temmuz'u ne 17-25 Aralık'ı ne de 7 Şubat'taki o hadiseyi görür. İsteriz ki sandıklar demokrasinin şöleni haline gelsin. Sandıktan da kim çıkıyorsa başımız gözümüz üstünedir. Türkiye'nin 6 yıllık yakın geçmişi, Türkiye'de maalesef siyaset ile bazı terör gruplarının iç içe olması, seçimleri bir beka meselesi haline getiriyor.

AK Parti'nin içinde küskünlerin arttığına dair söylemler var. AK Parti'de milletvekilliği yapmış, hala da harekete destek veren isimlerden biri köşe yazısında, "Küskünlerin sayısı ne yazık ki çoğalmış. İlgisizliklerimiz ve kibrimiz dolayısıyla AK Parti sevdalıları haklı olarak güceniklik içindeler. Reis olmazsa AK Parti'den eser kalmaz" diye bir yazı kaleme almış. Böyle bir durum var mı?

Bir kere, siyasette küskünlük olmaz. AK Parti bir siyasi partidir ama nihayeti itibarıyla bir dava hareketidir; yeniden güçlü ve büyük Türkiye'yi kurma mücadelesinin bugünkü adresidir. Dolayısıyla bu büyük medeniyet mücadelesini vermeye gayret ediyoruz. Bu anlamda da çok sayıda insan buna destek oluyor. Cumhurbaşkanımızın uzunca bir süredir söylediği "Tevazu, samimiyet ve gayret" seçimimizin de ana sloganı haline geldi. Tevazunun zıddı kibirdir. Tevazuyu söylerken, aslında kibirli olmamayı ama daha büyük bir risk olarak da kurumsal bir kibrin içine düşmemeyi bir tavsiye olarak ortaya koyuyoruz. Samimiyetin zıddı riyakarlıktır. Biz kalbimizle ne düşünüyorsak dilimizle de onu söylüyoruz. Gayretin zıddı da tembelliktir. 17 yıldır iktidardasınız ve bir idealiniz var, bu kolay değil. Bu ideal ile günlük pratikler arasında bazı çelişkiler ortaya çıkabilir. Bütün bunlarla ilgili olarak gördüğümüz, gözlemlediğimiz şeylere karşı bir tavsiye olarak, adeta eski siyasetnamelerde ortaya konulan nasihatler gibi "Tevazu, samimiyet ve gayret" sloganı söylendi. İnsanlar bunu benimsedi. Genel başkanımız, "İktidar olan siyasi hareketler bakımından bazı sorunlar ortaya çıkabilir. Ama hemen sorunu görüp çözebilecek adımlar atma becerisine sahip olmanız lazım" diye açıklamalar yapıyor. Tayyip Erdoğan ve AK Parti böyle bir beceriye sahiptir.

Siyasette küskünlük olmaz. Hele ikna ve irade sahibi olanlar hiçbir şekilde küsmezler. Bu çaba ne Tayyip Erdoğan'ın şahsi davası ne de hiçbirimizin tek başımıza yükleneceği bir iştir. Topyekün bir siyasi kadro olarak bugüne getirdiğimiz ve inşallah sonraki nesillere aktaracağımız bir irade ve iddiadır. Dolayısıyla ben hiçbir arkadaşımızın küseceğini zannetmiyorum.

KULİS BİLGİLERİ ÜZERİNDEN ARKADAŞLARIMIZI, DOSTLARIMIZI HEDEF ALMAYIZ

Zaman zaman AK Parti içinde belli gruplaşmaların, yol ayrımlarının olduğuna dair kulis haberleri çıkıyor. Hakikaten AK Parti içinde böyle gerginlik hatları var mı?

Hayır, yok. Bu kulislerde birtakım şeyler konuşuluyor, ancak biz bunlara itibar etmeyiz. Kulis bilgilerine göre asla konuşmayız. AK Parti'ye hizmet etmiş olan ve bunu bir dava hareketi olarak gören herkes bizim kardeşimiz ve yol arkadaşımızdır. Hiçbir ayrım gözetmeksizin aynı istikamette yürümeye gayret ederiz.

Bir yeni parti kurulacağı söylentileri de var. Ahmet Davutoğlu'nun bir parti kurmayı düşündüğü söyleniyor ve bir de Abdullah Gül ve Ali Babacan'ın ayrı bir parti kurabileceği konuşuluyor. Yeni parti iddialarına ne diyorsunuz ve bu, uzun vadede AK Parti'yi nasıl etkiler?

Olmamış şeyler üzerinde konuşulmaz. Hele kulis bilgileri üzerinden arkadaşlarımızı, dostlarımızı hedef alan sözler bizden sadır olmaz. Dolayısıyla arkadaşlarımızın böyle bir hareketlilik içerisinde olacaklarını zannetmiyorum. Kendilerinden böyle bir şey duyulmadıkça da bu sözlerin hiçbirine itibar etmiyorum.

AK Parti içinden yeni bir parti çıkacak olsa, bu partinin başarı şansı olur mu? AK Parti'nin oylarını düşürür mü?

İnsanların bir araya gelerek oluşturduğu hiçbir kurum eksiksiz olamaz. Ama AK Parti'ni temel özelliklerinden birisi, boşluk bıraktığı yerler varsa bunları görüp düzeltme becerisidir. AK Parti'nin kuruluşundan beri getirdiği bazı temel özellikler var. Bir tanesi yerli ve milli bir parti olmasıdır. İkincisi, reformcu bir parti olmasıdır. Üçüncüsü, kapsayıcı ve kuşatıcı bir parti olmasıdır. Yani Türkiye'nin her yerinde var ve herkese hitap edebilen bir parti. Bir bölge partisi değil. AK Parti bu özelliklerini sürdürdüğü müddetçe siyasette hiçbir boşluk olmayacaktır.

Siz yıllardır Fatih'te oturuyorsunuz. Fatih Belediye Başkan adayınız Ergün Turan "Fatih'te 70 bin Suriyeli var ve içlerinde oy kullanacak da olacak" dedi. Bu seçimde Suriyeliler konusunda AK Parti tabanından şikayet duyuyor musunuz?

Türkiye'de bugün 81 milyon vatandaşımız var. 20 milyon kilometrekarelik Osmanlı topraklarında kimler nerede yaşıyorsa, aşağı yukarı onların hepsinin temsilcisinin var olduğu ve bugün de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu bir memleketten bahsediyoruz. Arnavutu, göçmeni, Gürcüsü, Çerkezi, Lazı; o coğrafyada kimler varsa, yine çok geniş bir kitlenin gelip kendisini emniyette hissettiği bir toprak burası. Saddam Hüseyin'den kaçanın da, Nazi Almanyası'ndan kaçanın da geldiği bir memleketten söz ediyoruz. Dolayısıyla bu milletin 4 milyona yakın Suriyeliyi birkaç yıl gibi kısa bir süre içerisinde kabul etmesi, hakikaten iftiharla söylenecek bir husustur. Milletimiz her türlü takdirin üstündedir ama bu zaten milletimizin birikiminin bir parçasıdır. Evet, 4 milyon Suriyeli istiap haddinin üstünde bir rakamdır. Ama bendeniz başbakan yardımcısıyken, Kobane'den kaçan Kürt kardeşlerimizi, üç günde 283 bin kişiyi Türkiye'ye aldığımızı da hatırlıyorum. Dünyanın hiçbir ülkesi bunu yapamaz. Üç tane Meksikalı göçmen gelecek diye Amerika'nın eli ayağı titriyor. Türkiye bunu halkımızın birikimi, misafirperverliği sayesinde bunu benimseyebildi. Tabii ki devlete getirdiği maddi bir külfet var ama aynı zamanda da bir sosyal vaka. Kilis, kendi nüfusunun üstünde Suriyeli nüfusa sahip. Ama milletimiz, bu kadar büyük bir sosyal olayla karşılaşmasına rağmen sabırla buna ev sahipliği yapıyor, yarım bardak temiz suyu varsa yarısını paylaşıyor. Ama buna karşı, birilerinin de Suriyeliler üzerinden ortalığı karıştırmak istediğini görüyoruz. Suriyeliler, suç oranları çok yüksek bir toplulukmuş gibi gösteriliyor. İçişleri Bakanlığı, "Türkiye'deki Suriyelilerin suça karışma oranı, Türk vatandaşlarının ortalamasından daha düşüktür" şeklinde açıklama yaptı. Bir başka grup da, "AK Parti bunları getirdi, seçmen yapacak ve böylece Suriyeliler üzerinden büyük oy toplayacak" diye kara propaganda yapıyor. Gerçek öyle değildir, vatandaşlığı kazanan 36 bin kişi oy kullanacaktır.

Afrin Harekatı'nı, Zeytindalı Operasyonu'nu ve Fırat Kalkanı Operasyonu'nu yaparken, ana gerekçelerimizden birisi o coğrafyayı güvenli bir bölge haline getirmek ve buraya gelmiş olan Suriyeli kardeşlerimizin de kendi ülkelerine geri dönmesiydi. Vatandaşlarımız hiç endişe etmesin, hükümetimizin bir numaralı öncelikteki maddelerinden biri budur. Şimdi Menbiç Operasyonu'nun Fırat'ın doğusu meselesinin altında da bu yatıyor. Oranın terör örgütlerinden temizlenmesi, Suriye'nin bütünlüğünün sağlanması ve buradaki Suriyeli kardeşlerimizin de yurtlarına dönmesi hedefleniyor. Nitekim şu anda Türk ordusunun güvenliği sağlamış olduğu yerlere 200 küsur bin Suriyeli geri döndü. Diğerlerini de sağladığımızda Suriyelilerin büyük bir kısmı geri dönecektir. Burada hangi ortam sağlanırsa sağlansın, bu insanların hepsinin burnunda kendi memleketleri tütüyor. Şartlar elverişli olduğu anda da önemli bir kısmı geri dönecektir.

AK Parti tabanı ve genel olarak Türkiye, Suriyeliler konusunda AK Parti'ye kızgın mı?

AK Parti'nin bu süreç içerisinde gösterdiği insani duruştan dolayı milletimizin şükran duyguları içerisinde olduğunu görüyoruz. Arkamızda aziz milletimizin misafirperverliği olmasaydı, AK Parti hükümetleri de Suriyelilere açık kapı politikası izleyemezdi. Milletimiz sosyal ve maddi bir yük olduğunu görüyor ama sonuçta tahammül ediyor ve bunu tolere edebilecek sınırlar içerisinde karşılamaya çalışıyor. Bu anlamda da Suriyeliler meselesinde vatandaşımızın çok büyük bir problem oluşturmadığını görüyoruz.

SİYASETÇİLER YAPTIRIM SÖYLEMİNE KARŞILIK ABD'YE EL AVUÇ AÇARLARDI

S-400'ler meselesi de dış politikanın ana gündem maddelerinden biri. Cumhurbaşkanı Erdoğan da son olarak, "Bunu aklıselim ile çözeceğiz" dedi. ABD, Türkiye'yi ambargo ile tehdit ediyor; "Eğer CAATSA yaptırımları uygulanırsa silah ambargosu uygulayacağız, S-400'leri alırsanız F-35'leri teslim etmeyeceğiz" diyorlar. Ne yapacaksınız?

Bunlar çok ciddi sorunlar. Eski Türkiye'de olsaydık, Türkiye'yi yönetenlerin eli ayağı birbirine dolaşır, "Eyvah eyvah! Amerikalılar bizi gözden çıkardı" deyip, gidip el avuç açarlardı. Çok şükür artık böyle bir Türkiye yok. Türkiye, kendi ittifaklarının tamamına saygılı. Muhataplarımızın tamamını da kendimizi gibi eşit, ortak olarak görebilen bir ülkeyiz. Çok zor süreçlerden geçtik. Uçak düşürme krizinden dolayı Ruslarla neredeyse sıcak savaşın eşiğine geldik. Ama Türkiye bunu diplomasi ile aşabildi. Amerikalılar ile PYD-YPG krizi yüzünden neredeyse kopma noktasına geldik. Ama şimdi hala Fırat'ın doğusu ile ilgili görüşmelerimizi sürdürebiliyoruz. Türkiye kimliğini, kişiliğini, kendi tavrını ortaya koyuyor. Ondan sonra da hangi ülke olursa olsun herkesle masada eşit ortak olarak oturuyor, müzakere ediyor. Diplomatik olarak da çok taraflı bir müzakere sürecini yönetebiliyor. Bir de, Amerika ile Türkiye'nin ilişkisi hiç lineer bir çizgide gitmedi. Kopacak dediğimiz noktalara geldiğimiz oldu, çok iyi olan dönemler de oldu. Şartlar ne olursa olsun, ABD bu coğrafyada Türkiye'yi gözden çıkaramaz.

Yani sizce blöf mü?

O manada söylemiyorum. Ciddi bir şekilde bastırırlar ama burada da Türkiye'nin haklı olduğu bir nokta var: "Siz bize verin" diyoruz, vermiyorsunuz. Bu bölgede koruma kalkanına, hava savunma sistemlerine ihtiyacımız var. "Ruslar böyle cazip bir teklifte bulunuyor, onlardan alalım" diyoruz, bu sefer de "Hayır, alma" diyorlar. Böyle bir durum söz konusu, ancak Türkiye buna rağmen ortamı germeden bu süreci yönetmeye devam ediyor. S-400 konusundaki kararlılığını da ortaya koyup Amerika ile müzakereleri sürdürüyor.