Kamudanhaber- Özel haber

Cengizhan TÜRKYILMAZ

2020 Liselere Geçiş Sınavı ve Ölçememe, Değerlendirememe ve Sınav Hizmetleri Verememe Genel Müdürlüğü

Dünyada birçok ülke eğitimde adaletin sağlanmasında sorun yaşamaktadır. Özellikle ekonomik olarak yeterince güçlü olmayan ülkeler tüm vatandaşlarına eşit kalitede eğitim vermekte zorlanmaktadırlar. Bu durumu ülkeler genel olarak öğrencileri sınavla yönlendirip daha başarılı olan öğrencileri seçme ve onların doğrudan ekonomiye katkılarının sağlanması ile dolaylı olarak akademik olarak başarısız olan bireylerin de mutlu ve huzurlu yaşadıkları bir toplum oluşturma gayretiyle çözmeye çalışmaktadırlar. Okullar arası başarı farkları dediğimiz kavramın ortaya çıkışı aslında tam da bu noktadan hareketle olmuştur. Eğitimde akademik başarı birçok değişkenden etkilenen çok boyutlu bir kavramdır. Bu değişkenler öğrenci emeği sabit tutulduğunda temelde iki ana başlık altında toplanabilir:

  • Okul tabanlı değişkenler
  • Aile tabanlı değişkenler

Bu iki değişkenden ilki doğrudan Milli Eğitim Bakanlığının sorumluluğundadır. Okul ve içerisinde var olan ve öğrenci başarısına doğrudan etki eden değişkenler bakanlığın vatandaşlara vergileri karşılığında sağlamış olduğu hizmetlerdir. Örnek verecek olursak öğretmen kalitesi, okul mimarisi, yönetici yeterlilikleri, donanım, süreler vs. okulda öğrenci başarısını doğrudan etkilemektedir. Bunun yanında aileden gelen eğitim seviyesi, evdeki kitap sayısı gibi kavramları da genelde sosyo-ekonomik durum değişkeni üzerinden konuşabiliriz. Aileye dair değişkenler doğrudan devlet politikaları, dolaylı olarak da bakanlığın eğitim-öğretim süreçlerinden geçmiş olmaları nedeniyle yine bakanlığın sorumluluğundadır.

2020 Liselere Geçiş Sınavına pandemi süreçleri yaşanmasına rağmen oldukça yüksek bir katılım sağlanmıştır. Merkezi Sınav başvurusu Millî Eğitim Bakanlığı tarafından otomatik gerçekleştirilen 1.671.337 öğrenciden 1.472.088’i sınava katılmıştır. Böylece 2019-2020 eğitim öğretim yılında 8. sınıfta eğitime devam eden öğrencilerin %88,08’i Merkezi Sınava girmiştir. Bakanlığın 2017 yılında ortaya koyduğu zamanla sınava giren öğrenci sayısının azalacağı yönündeki öngörü de an itibariyle çökmüştür. Bu öngörünün odak noktasına oturan YENİ NESİL SORU kavramı önceki paragraflarda bahsedilen Aile Tabanlı Değişkenleri sınav başarısında önemli bir yere taşımıştır. Bakanlığın yayınladığı raporda ortaya koyduğu;

“Analiz sonuçları öğrencilerin merkezi sınav puanlarında anne ve baba eğitim düzeylerine göre 120 puana varan farklar olduğunu göstermiştir. Bu sonuçlar, anne ve baba eğitim düzeyindeki artışının sınav performansındaki artışla ilişkili olduğunu göstermektedir.”

bulgusu sistemin elitist bir yapıya dönüştüğünün itirafıdır. Uzun vadede sosyolojik olarak ülkeyi ciddi bir buhrana sürükleme ihtimali olan bu gidişat Ak Parti iktidarının gücünü aldığı “Anadolu çocukları” tanımlamasının yine köye, oto sanayiine, hizmet sektörüne doğru yönlendirilmesine neden olacaktır. Yani bu çocukların iyi okullarda okumalarının önü bilinçli ya da bilinçsiz olarak kesilmektedir. Sınavda anne-baba eğitim seviyesinin bu derece önemli hale gelmesi yine benzer şekilde Ağrı’nın bir mahallesinde yaşayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı bir çocuğun girmiş olduğu sınavdaki ölçme ve değerlendirme kurgusundaki saçmalık ve ÖDSHGM tarafından sorulan soruların (özellikle Matematik) kendisine dolaylı olarak başarısız etiketi vurulmasına neden olmaktadır. Bu etiketin de ilerleyen süreçlerde bu çocuğu nerelere sürükleme ihitmali olduğu aşikardır.

Sınavın teknik analizlerine gelecek olursak aşağıdaki tabloda verilen istatistiklerin okumaları istatistik bilimi açısından raporda yer almış. Hadi bir de bu sayıları eğitim ve pedagoji üzerinden okuyalım.

Rapor bu tabloda görmüş olduğunuz sayıları öğrenci üzerinden okumamız üzerine kurgulanmış. Halbuki bu sayıların sınav üzerinden okunması ve sorumluluğun da sınav sorularını hazırlayan ÖDSHGM’ne devredilmesi gerekmektedir:

  • Sınavda sorulan soruların standart sapmalarının yüksekliği öğrenci yetenek seviyeleri arasında oldukça yüksek olduğunu göstermektedir. Özellikle Türkçe ve Fen’de ortalamalar oldukça iyi olsa da standart sapmanın yüksek olması sınav sorularının elitist yapısını ortaya koymaktadır. Matematikte ise ortalama doğru cevap (aynı zamanda ortalama sınav zorluğunu gösterir.) ile standart sapmanın neredeyse birbirlerine yakın olması oldukça hatalıdır.
  • Matematik hariç sınav ortalamaları beklenilen düzeydedir. Sınavlarda ayırt ediciliğin yüksek olmasını istiyorsak soru zorluklarını orta kolaylık ile kolay arasında bir yere konumlandırmamız gerekir ki bu basit bir ölçme bilgisidir. Soruları kendisinin seçtiği söylenen ve kendisi de bir mühendis olan Sayın Genel Müdürün bunu bilmemesi mümkün değildir. Kendisi mutlaka soru ayırt ediciliği  hesaplanırken kullanılan formülün içerisinde soru zorluğu parametresinin de olduğunu biliyordur.

  • Sınavda yığılmanın sadece bir alan (Matematik) üzerine olması ölçme ve değerlendirme açısından hatalıdır. Ayrıca 0.26 olan matematik ortalama soru güçlüğü bir çok çocuğun hayallerini alt üst etmektedir. Çocuklar bir çok alanda başarılı olurken matematikte başarısız olmaları bir yıllık emeklerinin ÖDSHGM tarafından çöpe atılmasına neden oluyor. Tüm alanlarda tam yapan bir çok öğrenci matematikte sorular dolayısıyla zorlanmışlar ve 56 yanlış yapmışlardır. Bunun yanında bir önceki maddede bahsettiğimiz soru zorluğunun ayırt ediciliğe etkisi nedeniyle matematik testinin ORTALAMA ayırt ediciliği sınırda çıkmıştır. Yani matematik alanında elde edilen 0.30 rakamı toplamda sorulan 20 sorunun ortalama ayırt ediciliğidir. Bu noktada bilinmesi gereken MATEMATİK ALT TESTİNDE AYIRT EDİCİLİĞİ DÜŞÜK OLDUKÇA FAZLA SAYIDA SORU OLDUĞUDUR!!! Bu da matematik alt testinin bilenle bilmeyeni ortalama ayırt etme gücünün sınırda olduğu tek tek sorulara bakıldığında ise bir çok sorunun bilenle bilmeyeni ayırt etmediği anlamına gelmektedir. Yani matematik sınavı sınava dair sayılar öğrenci üzerinden değil de sınav üzerinden konuşulduğunda sınavı geçememiştir.

İlginç olan bir başka konu ise okul başarı puanı ile sınav başarısının korelasyonudur. Raporda geçen:

İfadesi iki yönden hatalıdır.

  1. Pearson korelasyonunun normalliği varsaydığı iddiası,
  2. Spearman sıra farkları korelasyonu kullanılarak doğrusal ilişki yorumu yapılabileceği.

Tüm ölçmeciler bilirler ki Spearman Sıra Farkları korelasyonu elde edilen puanların sıralanması ile hesaplanır. Yani LGS’ye giren tüm öğrenciler önce puan sonra da okul başarı notlarına göre sıralanmıştır. Sonra da hesaplamalar yapılmıştır (http://en.wikipedia.org/wiki/Statistical_data_type).

Nu noktada şunu bildirmekte fayda var: Spearman her zaman Pearson’a göre yüksek çıkmaktadır. Eğer elinizdeki veri interval ise Pearson kullanırsınız.

Bununla birlikte tek tek alt alanlara bakıldığında korelasyonların düşük çıktıkları görülmüştür.

Özellikle matematik sınavı bu haliyle okullarda gösterilen başarıyı ölçmekte yetersizdir.

Özetle yapılan sınav her ne kadar sayıların arkasına gizlenip öğrenci ve aile değişkenleri üzerinden kamuoyuna sunulmuş olsa da ÖDSHGM bu sene COVİD dolayısıyla iyi bir sınav vermiş olsa da sınav kalitesi yerlerdedir. Çocukların bir yıllık emekleri çöpe atılmıştır. Bu bir sıralama sınavıdır deyip kenara çekilmek doğru olmaz. Bu bir yıllık emeğin sıralanmasıdır ve doğru yapılması elzemdir. 1.5 milyon çocuğun girdiği bir sınavı hazırlayanlar işlerini doğru yapmalıdırlar. Eğitim ne mühendisliğe ne de çevre ve şehirciliğe benzer. Yaptığınız sınavlar bir çocuğun geleceğini belirliyorsa işinizi düzgün yapmak zorundasınız.