Kamudanhaber- Özel haber

Murat Kenan ERDEM

Partisinin grup toplantısında öğretmenlerin temel sorunlarına değinen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, "Hala iktidarı destekleyen öğretmene ben öğretmen demem. Öğretmen iradesini pazarlamaz." ifadelerini kullandı. Bu ifadeler haklı olarak çok tepki çekti. Klasik ifadeyle sosyal medya sallandı.

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında; öğretmenlerin sorunlarını dile getirmesi ve olası kendi iktidarlarında öğretmenlerin özlük, mali durumlarında iyileştirmeye gideceklerini söylemesi ne kadar yerinde ise kendisini öğretmenlerin üstünde gören üstenci bir dili tercih ederek, öğretmene, öğretmen diyebilmek için illaki belirli partilere mensup olmasını öne sürmesi de bir o kadar yanlıştır.

Öğretmene, öğretmen denilebilmesi için illaki CHP’ye mi mensup olması gerekiyor? Bu mudur sosyal demokrasinin düşünce özgürlüğü anlayışı?

Öğretmenler gününde öğretmenlerin özgür iradelerini, siyasi tercihlerini yargılayan, sorgulayan, ipotek altına alan, öğretmenleri rencide eden kutuplaştırıcı bir dil yakışık almadı. CHP’ye oy vermeyen öğretmeni, öğretmen saymamak, nasıl bir siyasal anlayışın dışavurumu olabilir?

Alper Görmüş, ‘’Nokta’’ dergisindeki makalesinde, Türk siyasetinin modern, seküler, sol yanında yer alan figürlerin ‘’bilimsel’’ kelimesine düşkünlüklerinden bahisle; ‘’Bilimsel’’ kelimesini inandıkları pozitif değerlere bir işaret olarak uhdelerinde tutmalarının yanında sekülerleşmemiş, yani kendilerine göre hurafelerden temizlenmemiş kesimleri azarlamak, için bir sopa olarak kullanımına atıfta bulunur.  ''Bilimsel sendikacılık'' yaptıklarını söyleyen sendikacıların, ‘'bilimsel eğitim'' isteyen öğrencilerin ve öğretim üyelerinin, ‘'bilimsel siyaset'' için tavana baskı yapmasını isteyenlerin hep bu sopayı kullandıklarını vurgular…

Kılıçdaroğlu’nun grup konuşması; bilimsel olmanın da ön koşulunun seküler olmak olduğu ortaya koydu. Kendisini aydınlanmanın, bilimselliğin merkezine alan dahası bilimselliği tekeline alan anlayış; düne kadar cahil görüp küçümsediği sosyal sınıfları bugün öğretmen bile olsalar aydın görmemekte… Çünkü onlar için asıl önemli olan; muhatabının eğitimli, okumuş olması değil seküler olmasıdır. Bu bakış açısına göre Ak Parti’ye oy veren öğretmenler seküler görülmemekte. Dolayısıyla, öğretmen de olsalar! Öğretmen, olarak görülmemekteler.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun öğretmenlere yönelik rencide edici, talihsiz açıklamasına; "Bizim için her öğretmen hangi siyasi partiye oy verirse versin değerlidir, hürmete/şükrana layıktır, baş tacıdır" cevabıyla karşılık verdi.

Ama bütün bunlar olup biterken, Ak Parti ile aynı sosyolojik tabanı paylaşan MEMURSEN ve Eğitim-Bir-Sen’in Genel Başkanı Ali Yalçın’dan ses çıkmadı.

Hemen şuna vurgu yapalım ki gerek MEMURSEN’in gerek diğer sendikaların belirli partilerle sosyal taban örtüşmesi yaşaması sadece bir tercih konusu olmayıp sosyolojik, siyasi bir realitedir. Diğer türlü, her sendikada farklı partilere oy veren binlerce üye bulunmaktadır. Bizim burada kastettiğimiz, kamuoyuna mal olan genel toplumsal algıdan ibarettir. Son dönemlerde birçok konuda sessiz kalmayı tercih eden MEMURSEN ve Eğitim-Bir-Sen’de bir strateji midir yoksa hayatın olağan akışından mıdır bilinmez sadece İstanbul’da iki şubeden ses çıkmakta… Çok çetrefilli konularda bazen Genel Başkan Ali Yalçın suskun kalırken, Genel Başkan Vekili’nin de topa girdiği de vakidir.

Kılıçdaroğlu’nun, grup toplantısında Ak Parti’ye oy veren öğretmenleri kastederek; "Hala iktidarı destekleyen öğretmene ben öğretmen demem Öğretmen iradesini pazarlamaz." sözünün birinci dereden muhatabı olduğunu düşündüğümüz Türkiye’nin en büyük ve yetkili sendikası MEMURSEN ve Eğitim-Bir-Sen Genel başkanı Ali YALÇIN’ın bu sessizliği, suskunluğu kabul edilebilir bir durum değildir. Kişisel tercih meselesi diyerek te geçiştirilemez.

Ali YALÇIN sıkıntılı konularda topu orta sahada çevirerek sendika Genel Başkanlığını koruyabilir. Ancak, muhafazakâr sağ kesimin beklenen potansiyel lider adayı olamaz. Lider, sıkıntılı durumlarda ortaya çıkar, zor zamanlarda kendini gösterir. Vakit susma vakti değil… Bizden söylemesi…