EN DÜŞÜK MAAŞI ALAN MESLEK GRUBUYUZ

Meslek kanununun öğretmenler açısından değerlendirmesini yapan Başkan Vardal, “Bu meslek kanunu öğretmen açısından, sadece öğretmenlerle sınırlandırmadan, hiçbir kamusal ve akademik bir yararı yoktur. Eğitim öğretim sürecine akademik olarak da hiçbir katkısı yoktur. Temmuz ayından sonraki enflasyon oranlarına baktığınızda son 6 aylık tahminlerde yüzde 19-20 civarında artış olacağı ifade ediliyor. Bu tahmini artış üzerinden kamuda çalışan görevlilerin maaşı hesaplanıyor. Öğretmen de bunlardan bir tanesi. Sadece öğretmenlerin maaş hesaplaması yapılırken 1. Derecenin 4. Kademesinden yapılıyor. Ancak yine de diğer meslek grupları, derece olarak aşağıda olmasına rağmen, onlardan daha düşük bir ücret alıyor. Böyle bir öğretmen topluluğunun, bu kadar sorunun arasında tek dertleri Meslek kanunu mu? Bir evli çiftin her ikisi de öğretmen olarak çalışıyorsa aldığı toplam gelir, yoksulluk sınırının altında kalıyor. Ben meslekte 41. Yılımın içerisindeyim, benim aldığım ücret 11 bin liranın altında. Ben şu anda açlık sınırına daha yakın durumdayım. Öğretmenler ferdi olarak yoksulluk sınırının altında, açlık sınırına yakın bir ücret alıyorlar. Bizim yasadan beklediğimiz mali ve özlük haklarımızın iyileştirilmesi. Ancak yasada farklı şeyler ön plana çıkıyor. Yasanın birinci amacı öğretmenleri ayrıştırmaktır. Genelde öğretmen topluluğu Cumhuriyet dönemi köy enstitüleri, öğretmen okulları ve öğretmen liselerinden gelen süreçte genelde muhaliftir. Asıl arzu edilen aydınlanmacı çağdaş yönümüzün baskılanması. Daha çok itaat eden, soru sormayan bir nesil yetiştirmek. O yüzden bize baskı uyguluyorlar” dedi.

ANKARA’DAKİ MİTİNGE BİR GÜNDE GELMEDİK!

Eğitimcilerin Ankara’daki düzenlenen mitingle ilgili düşüncelerini anlatan Başkan Necip Vardal, şunları söyledi: “Biz Ankara’da 15 Ekim’deTürkiye’nin dört bir yanından gelen eğitimcilerle Anıt Parkta buluştuk. Uzun zaman sonra merkezi bir eylem gerçekleştirdik. Eğitim Sen’li dostlarımız ve meslektaşlarımızla Ankara’da buluşmak bizlere iyi geldi. Yan yana gelmek, birlikte olmak, dayanışma duygusunun tekrar açığa çıkması bizim için çok önemliydi. Biz öğretmenler olarak miting sürecine bir günde gelmedik. Yaklaşık 1 yıldır yürüyen bir süreç var. Yasanın gündeme gelmesiyle birlikte başlayan süreç, daha sonrasında meclis görüşmeleriyle devam etti. Haziran ayındaki sınavdan önce çıkarılan yönetmelik ve o yönetmelikle ilgili yönettiğimiz hukuksal süreçler, aynı zamanda çıkan yasanın Anayasa Mahkemesine iptal için taşınması derken, aslında bakarsanız çok uzun süredir bu mücadelemizi veriyoruz. Öğretmen arkadaşlarımızın yaz tatillerinde saatlerce süren video eğitimleri almaları ve yüzlerce sayfa PDF okumak zorunda kalması, Ağustos ayında sosyal medya üzerinden gelen bir itiraz, tepki ve öfke vardı. Öğretmen arkadaşlarımız kendi dinlenme sürelerinde saatlerce eğitim almak zorunda kaldılar. Bu sürecin yarattığı dalgada milyonu aşan Tweet atıldı. Hashtag çalışmaları yapıldı. Okulların açılmasıyla birlikte sosyal medyada başlayan dalga, okullarımıza yayıldı. Öğretmenler odalarımızda özellikle basın açıklamaları imza kampanyaları Milli Eğitim Bakanlığı önünde basın açıklaması yapmak istedik. Basın açıklaması eylemimizi başlamadan bitirdiler. Genel Başkanımız örgütü kapıdan dışarı çıkaramadı, abluka altına alındık. Yasanın iptali için on binlerce imza topladık. Yasa Meclisten çıktığı için topladığımız imzaları Meclise sunmak istedik. Ancak alınan güvenlik önlemleri ve engellemeler dolayısıyla imzaları Meclise veremedik. Daha sonradan 1 Ekim’i takiben Salı günü Genel Merkez yöneticilerimiz tarafından imzalarımız Meclise teslim edildi. Tüm bu yaşanan süreç sonrasında, Ankara’daki miting yapma noktasına geldik. Valilik ve siyasal iktidar, baskısını orada da sürdürdü. Biz Tandoğan Meydanı’nı istemiştik. Ancak daha yalıtılmış ve yaşam alanlarından uzak bir yer olan Anıt Park’ta yapmamız için bizi o tarafa yönlendirdiler, oraya sıkıştırdılar. Eylemin etkisini ve gücünü kırmaya ve sınırlandırmaya çalışan bir tutum sergilediler. Tüm bunlara rağmen Anıt Park’ta binlerce arkadaşımızla oradaydık. Bir kez daha eşit işe eşit ücreti ve kariyer basamaklarına itirazlarımızı en geniş ve en güçlü şekilde ifade ettik.”

ÖĞRETMENLER ARASINDA ÇATIŞMALAR ÇIKACAK!

Tepki gösterdikleri Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ayrıntıları anlatan Başkan Vardal, “Adı meslek kanunu ancak buna kanun demek imkânsız” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Çünkü farklı meslek guruplarında da kanunları var, orayla kıyaslayınca bile bir meslek kanunu olması imansızdır. İçerisinde üç tane madde var; mesela birisi, aday öğretmenler eskiden sınava girerek adaylıkları kaldırıyordu. Şu anda bu kanunla bir komisyon kurularak adaylığının bitirilmesi maddesi geliyor. Bir diğer gelen madde ise aslında Çalışma Bakanlığı tarafından da yürütülen 3600 ek çalışma göstergesi vardı. Bizim için de bu kanunun içerisine dâhil edildi. Aslında diğer kamu kurumlarında yürütülen sürece dâhil edilmesi gereken bir konuydu. Son önemli madde ise zaten kariyer basamaklarıdır. Aslında biz yasanın tümüne tepki gösteriyoruz ancak şu anda güncel olan konu Uzman öğretmen, Başöğretmen ve Öğretmen konusu olduğu için kamunun dikkatini biraz daha bu konu çekiyor. Burada öğretmen arkadaşlarımızın 10 yılını dolduranlar, 20 yılını dolduranlar ya da ceza almamış olmaları gibi önceden bir takım kıstaslar getirdiler. Bu kıstasların dışında kalan öğretmenlerin ise bu başvurularının kabul edildiği ve yaz döneminde eğitimlerini aldığı bir süreçten geçtik. 19 Kasım’da bu sınav gerçekleştirilecek. Bu meslek kanunu bir meslek kanunu değildir. Bir meslek kanunu olabilmesi için belli özellikleri taşıması gerekiyor. 1966 yılında İLO- UNESCO tarafından oluşturulan Öğretmenlerin Statüsü Tavsiye Belgesi var. Türkiye’de bu belgeye imza atmış durumda yani bu metnin tavsiyelerini yerine getirmek zorunda. Metin 146 paragraftan oluşuyor ve her bir paragrafı bu mesleği anlatıyor. Süreçleri tarif ediyor, işte bir yasa çıkacaksa böyle bir metin üzerinden hazırlık yapılarak sürdürülebilir. Bu yasa nasıl sonuçlar üretecek dersek, birinci olarak çok temel bir madde Anayasaya aykırı eşit işe eşit ücret ilkesine aykırı bir durum. Benimle yan yana, aynı yaş grubuna, aynı müfredatı, aynı materyallerle ve aynı yöntemlerle ders anlatacağız ama birimiz mali haklardan yoksun, birimiz mali hakları kazanmış olarak görev yöneteceğiz. Görev tanımlarımız aynı olasına rağmen farklı ücret alacağız. Bu kanun öğretmenleri ayrıştıran ve yarıştıran bir rekabetçi kanun olduğu için karşı çıkıyoruz. Mesela veliler yöneticilere şimdiden soruyor, (Kim başöğretmen olacak, kim uzman öğretmen olacak?) diye. Görev tanımında hiçbir fark olmayan bu arkadaşlar arasında çatışma çıkacak. Öğretmenler odasında çatışmalar çıkacak. İç dinamik paramparça olacak. Ben sınava katılmıyorum, doğru bulmuyorum çünkü. Benimle birlikte sınava katılmak istemeyenler bir grup olacak, bir grupta sınava katılanlar olacak. Bir de sınava girip başarısız olan bir öğretmen topluluğu olacak. Öğretmenler sadece bu sınav üzerinden üçe ayrılacak. Bu öğretmenler odasının iç dinamiğini bozacak. Dolayısıyla nitelikli eğitimin kalitesini ve sürdürülebilirliğini bozabilir. Sadece sınava olan bir itirazımız yok. Bu kariyer basamaklarına ayrılmasına karşıyız biz. Apoletli sürece itirazımız var. Öğretmenler zaten uzmandırlar, yasanın sağladığı durumla zaten uzman olan bir meslek grubunu siz sınavlı yada sınavsız olarak ayırmaya kalkarsanız sonuçta ayrıştırma yapmış oluyorsunuz. Bizim itirazımız bunadır.”

SINAVA KATILMAK İSTEMEYEN ÇOK AMA…

Sınava katılmak istemeyen öğretmenlerin ekonomik şartlar yüzünden mecburen katıldığının altını çizen Başkan Necip Vardal açıklamalarına şu şekilde devam etti: “Yaşadığımız ekonomik krizin yarattığı sorunlar nedeniyle buradan faydalanmak isteyen arkadaşlarımız var. Esasında kariyer ile hiç ilgilenmeyen arkadaşlarımız bunlar. Ama ekonomik kriz arkadaşlarımızı öyle bir hale getirdi ki buradan elde edilebilecek gelire muhtaç duruma geldik. İlk açıklamalara göre yasa çıkamadan önce katsayılar üzerinden yapılan açıklamada, uzman öğretmenin 1000 lira, Başöğretmenin ise 2 bin lira fazla alacakları açıklandı. Tepkiler yoğunlaşınca bakanlık Uzman Öğretmenin 3 bin, Başöğretmenin ise 5 bin lira normal öğretmenden daha fazla alacağını ifade etti. Bunun gerçekliği nedir? Bunların hepsini zamanla göreceğiz.”

2 KASIM’DA İŞ BIRAKMA EYLEMİ GERÇEKLEŞTİRECEĞİZ

Başkan Vardal, 2 Kasım Çarşamba günü sadece Eğitim Sen mensubu öğretmenlerle değil, sendikalı olmayan ve diğer sendikalara üye öğretmenlerle birlikte iş bırakacaklarını açıkladı. Vardal, “Sendikalı olmayan öğretmenlerimiz de sendikalara uyarak iş bırakma eylemine katılımını bekliyoruz ve buna çağrımız var. İş bırakma kararı mitingden bir gün önce aldı. Bu kararın içerisinde sadece iş bırakama kararı yoktu. Mülakatın kaldırılması, özlük haklarımızın iyileştirilmesi gibi birçok karar da var. Eğitim Sen’in başkanlar kurulu var. Orada bu süreçle ilgili çalışmalar yaptık, kararlar aldık. Kararlar doğrultusunda genel merkez yönetimimiz iki hafta boyunca tüm sendikalara çağrılar yaparak ortaklaştığımız konularda bir araya gelelim, herhangi bir önkoşul koymadan ortak, birleşik bir mücadelenin sürecini yürütelim, dedik. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı ortaklık çok sağlanamamıştı. Sonrasında sosyal medya üzerinden yürüyen süreç yaşandı. Sosyal medyada bu durumun kabul edilmez olduğu dile getirildi. Gündem çalışmasından sonra sendikaların bir araya gelmesi daha olanaklı bir hale geldi. Ve yapılan çalışmalarla 12 sendika bir araya gelerek bu kararı aldı. 2 Kasım’da iş bırakma eylemi yapıyoruz ancak biz iş bırakma fetişisti değiliz. Zorunlu kaldığımız için bırakıyoruz bir günlüğüne işi. Bu açıklamalardan sonra siyasi iktidar yanıt üretmezse bu talepler karşılık bulmazsa, 2 Kasım’da büyük eylemi gerçekleştireceğiz. O gün derslere giremeyeceğiz. Daha sonrasında alana geçerek bir meydanda basın açıklaması yapacağız” açıklamasında bulundu.

YASANIN İPTALİ İÇİN DÜNDEN DAHA YAKINIZ…

Kamuoyu baskısı ve 12 sendikanın ortaklaşması ile birlikte, yasanın iptali için ellerinin güçlendiğini anlatan Başkan Vardal, “14 Ekim’deki ortaklaşmadan sonra yasanın iptal edileceğine dünden daha yakın olduğumuzu ifade edebilirim. Bunun nedeni ise sendikaların birleşmesi ve ortak bir doğrultuda yürümesi ve bir de seçim arifesinde olmamızın bu sürece katkısı olacağını düşünüyorum. Ortaklaşmamızla birlikte de eylemlerimizin, siyasi iktidarın daha da dikkate alması gerektiği mecburiyeti doğdu” dedi.

OTOSANSÜR UYGULAMAK ZORUNDA KALACAĞIZ!

Sansür yasası hakkında konuşan Başkan Vardal, yasanın herkese fiziksel bir etkisi olmasa bile mutlaka özgürlükleri sınırlayacağını söyledi. Başkan Vardal, “Biz toplumda sansür yasası olarak bilinen yasanın neden gündeme geldiğini biliyoruz. Yoğun sosyal medya kullanan bütün kesimleri etkileyecektir. Bu kesimlerden bir tanesi de sendikalardır. Kuşkusuz bu süreci etkileyecek unsurlar içeriyor. Bu yasayla özgürlük sınırlandırmış olacak. En azından fiziki bir durum olmasa bile yasadan dolayı kendi kendimize otosansür uygulamak zorunda kalacağız” diye konuştu.

İZMİR’DE ÖĞRETMEN İHTİYACI YOK, ANCAK...

Öğretmenlerin atanması ve öğretmen açığı konusunda Başkan Vardal, şu bilgileri aktardı: “Yapılan atamalar öğretmen ihtiyacını karşılamıyor zaten. Her yıl rutin olan 20 bin öğretmen alımı vardır ki bu 20 bin öğretmen de emekli olanların yerine geliyor. Şu anda atama bekleyen 500 binin üzerinde öğretmen arkadaşımız var. Çok kontrolsüz açılan Öğretmenlik okulları inanılmaz bir öğretmen mezununa yol açtı. Aslında Türkiye’nin senelik kaç bin yeni öğretmene ihtiyacının olduğunu Mili Eğitim Bakanlığı’nın hesaplaması hiç zor değil. Ancak plansız yapılan işler sayesinde mezun ama işsiz öğretmenler yetiştiriyoruz. İzmir’de ise öğretmen açığından söz etmek çok mümkün değil. Ancak kırsal bölgelerde belki ihtiyaç olabilir. İzmir daha çok yaşanılabilir olduğu için burada görev yapmak isteyen çok öğretmen arkadaşımız var. Ancak diğer illerimizde100 bine yakın ek ders karşılığı çalışan ücretli öğretmen arkadaşlarımız var. Bu arkadaşlarımız kadrolu öğretmen olmakları için, kafadan 100 bin öğretmene ihtiyacımızın olduğunu söyleyebiliriz. Hem de Sayıştay’ın önceki yıllarda yaptığı çalışmada öğretmen ihtiyacımız 138 bin olarak açıklamıştı. Bir de tabii şu an aslında 2-3 öğretmenin yapması gerektiği işi tek öğretmenin yaptığını söyleyebiliriz. Şöyle ki benim okulumda 38-40 kişilik sınıflar var. Sınıftaki öğrenci sayılarının 50 ve 60’a çıktığı yerlerde var. Burada aslında bakarsanız bir öğretmen 2-3 öğretmenin işini yapıyor. Bu konuda öğretmen ihtiyacının bizim tahmin ettiğimizden daha fazla olduğunu düşünebiliriz.”

ORANSAL BAKARSAK HER OKULA BİR PERSONEL DÜŞÜYOR

Okullarda personel sorununun devam ettiğinden bahseden Başkan Vardal, sözlerini şöyle sürdürdü: “Okul personeli sorununun hala sürdüğünü söylemek mümkündür. Engelli kapsamlı alımlar hariç herhalde 2000’li yılların başından sonra kadrolu yardımcı personel alımı yapılmadı. Süreç bir dönem okul aile birliği üzerinden yapıldı. Sonraki dönemlerde ise İŞ-KUR üzerinden yürütülüyor. İzmir döneminde okulların sayısıyla İş-Kur’un istihdam ettiği kişi sayısını oran ile kıyasladığımızda, oransal olarak her okula bir personelin düştüğünü söyleyebiliriz. 1000 kişilik okullarda bir personelle temizliğin sağlanması çok mümkün değil. Her okulun ihtiyacını karşılayacak yardımcı personel sayısı okulun büyüklüğü ve öğrenci sayısına göre değişiklik gösterir.”

OKUL İNŞAATLARININ BİTMESİ GEREKİRDİ

İzmir’in 30 Ekim günü yaşadığı deprem felaketinden sonra, bazı okulların hasar aldığı tespit edilmişti. Kapatılan okulların bazılarının aradan üç sene geçmesine rağmen açılmadığını anlatan Başkan Vardal, “Depremden sonra orta ve ağır hasar gören okullar vardı. Bu okullar boşaltılarak öğrenciler diğer çevre okullarda öğretim hayatlarına devam ettiler. Uzun zamandır eğitimin niteliğini düşüren bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. İzmir’de 140 civarında boşaltılan okullar vardı. Bunların bir kısmı tamamlandı. Bir kısmında inşaatlar devam ediyor ve bir kısmında çeşitli nedenlerden dolayı başlanamayan inşaatlar da var. Sürece baktığımızda 3 yılı bitireceğiz dediler ama bitmedi. 3 yıl içerisinde bunların bitmesi gerekiyordu” ifadelerini kullandı.