6 Ekim 2017 tarihinde Eskişehir’de Türkiye – İzlanda arasında maç yapıldı. Sonuçlar ülkemiz açısından üzüntü verici oldu. Maçın skorları incelendiğinde Türkiye 0 – İzlanda 3 olduğu görüldü. Türkiye ile İzlanda maçının skorları bir olaydır. Ben bu makalede olaylara değil, olgulara odaklaşmak, mağlubiyetin sonuçlarını bazı istatistiki ve eğitim uygulamaları açısından değerlendireceğim.

Türkiye’nin nüfusunun küsuratını bir tarafa bırakırsak ortalama 80 milyon, İzlanda’nın nüfusu ise 320 bindir. Türkiye, İzlanda’nın 250 kat daha fazla nüfusa sahiptir. Türkiye 80 milyonluk nüfus gücüne rağmen, İzlanda’nın karşısında 3-0 mağlup duruma düşmüştür. Başka bir anlatımla, 80 milyonluk Türkiye 320 bin nüfuslu bir ülkeyi yenecek ilk 11 kişilik futbol takımını çıkaramamış, yetiştirememiş, gençliğini heba etmiştir.

Türkiye milli takımında oynayan sporcuların transfer ücreti, İzlanda milli takımının transfer ücretinin 6 katıdır. Türk halkı, kendisini açlık sınırında yaşamaya mahkûm ederken, 3-0 yenilen oyuncularına astronomik ödeme yapmaktadır. Başka bir anlatımla, sporcuya daha fazla ödeme yapmak, onun daha iyi futbol oynayacağı anlamına gelmemektedir.

Türkiye’nin FİFA puanı 711 İzlanda’nın ise 573’tür. Türkiye FİFA puanı açısından İzlanda’dan yüksek olmasına rağmen, İzlanda’dan 3 gol yemiştir. Başka bir anlatımla, FİFA puanının yüksekliği sahada iyi futbol oynamanın ölçütü değildir.

Çağdaş Şirin’in yaptığı istatistiki hesaplamalara göre, milli takım değerleri ile ülke nüfusu arasındaki ilişkiler incelendiğinde, İzlanda kişi başına 94 dolarla dünyanın en fazla katma değerine sahip milli takımını kurmuştur. Türk milli takımı 2,4 dolarlık bir değere sahiptir. Başka bir anlatımla, yüksek transfer ücretli takım değil, katma değeri yüksek olan takımlar daha başarılı olmaktadır.

Türkiye ile İzlanda arasındaki lisanslı futbolcu sayısı incelendiğinde, Türkiye’de 333 kişiden biri lisanslı futbolcu İzlanda’da ise 14 kişiden biri lisanslı futbolcudur. Türkiye’de takım başına düşen lisanslı futbolcu sayısı 2111 İzlanda’nın ise 3692’dir. Bu durum, dünyanın en genç nüfusuna sahip bir ülke olmamıza rağmen, gençlerimizi spora yönlendiremediğimizin göstergesidir. Gençlerimizi, genç yaşta kahve köşelerinde kaybediyoruz. Başka bir anlatımla, dünyanın en fazla genç nüfusuna sahip olmak, bu nüfusu etkili kullanmak anlamına gelmemektedir.

Türkiye ile İzlanda teknik direktör açısından karşılaştırıldığında, Türkiye’de her 1000 oyuncu başına 1, İzlanda’da ise her 1000 oyuncu başına 6 UEFA lisanslı teknik direktör düşmektedir. Başka bir anlatımla, futbol bir sektördür ve bu sektöre yapılan eğitimsel yatırım arttıkça, futbol başarısı da artmaktadır.

Türkiye ile İzlanda arasındaki yüz bin kişiye düşen futbol sahası sayısı incelendiğinde, Türkiye 0,03 İzlanda ise 1,1’dir. Başka bir anlatımla, futbol alt yapı gerektirir. Alt yapıya yatırım oranı arttıkça, daha fazla sporcu yetiştirme olanağı ortaya çıkmaktadır.

Türkiye ile İzlanda arasındaki gayri safi milli hasıla incelendiğinde, İzlanda’nın 36,621 dolar, Türkiye’nin ise 13,464 dolar olduğu görülmektedir. Başka bir anlatımla, milli gelirin artışı ile toplumun sosyal, kültürel, sportif alanlara olan ilgisi de artmaya başlamaktadır.

Bu istatistikleri artırmak ve farklı değişkenlerle farklı değişkenler arasındaki ilişkiyi bulmak mümkündür. Türkiye eğitim ve gençlik hizmetlerinde yönetsel politikalarını yeniden gözden geçirme mecburiyetindedir. Bir ülke genç nüfusunu spora, sanata, kültüre, bilime yönlendiremiyorsa, bu gençliği ele geçirip farklı alanlara yönlendirmeye hazır gruplar ve örgütler mutlaka olacaktır. Türkiye spora yönelik alt yapı hizmetlerini artırması gerekir. Spor liseleri kurmak, takımların oluşumunu desteklemek, yerel ve yerinden yönetim kuruluşları ile işbirliği yaparak alt yapı hizmetlerini geliştirmek önemli bir adımdır. Gençleri spora yönlendirme ve sportif kariyer yapma olanağı sağlanması, teşvik edici önlemlerin alınması, mahalli ve bölgesel liglerin güçlendirilmesi sporun gelişmesinde etkili uygulamalardır. Okullarda görev yapan rehber öğretmenlerin desteği alınarak yönlendirme hizmetlerinin güçlendirilmesi, sadece spora değil, sporun yan alanlarına yatırım yapılması ve istihdam sektörünün desteklenmesi gerekir. Milli Eğitim Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı koordineli çalışmalı ve ortak proje yapmalıdır. Yabancı sporcu sayısı kısıtlanmalı, yerli imkânlarla futbolcu yetişmesi için çaba sarf edilmelidir. Burada unutulmaması gereken hammaddenin bizde olması değil, onu nasıl işlediğimiz ve mamul madde haline dönüştürdüğümüzdür. Dünyada fındık üretiminde lider ülke konumundayız. Dünyada üretilen fındığın %75’ini biz üretiyoruz. Fındık sektöründe 5 milyon insanımız çalışıyor. 1 yılda fındıktan 3,5 milyon dolar kazanıyoruz. 1 tane bile fındık ağacı olmayan İtalya 22 bin 500 kişiyi Nutella’da çalıştırarak bizden aldığı fındığı işleyip yılda 11 milyon 500 bin dolar kazanmaktadır. Önemli olan hammaddeye sahip olmak değil, onu nasıl işleyip pazara götürdüğünüz ve ne kadar katma değer yarattığınızdır.