Prof. Dr. Necati Cemaloğlu

‘… Halbuki ıslık çalmak için hiçbir şey lazım değil..’ diye bitirirken Melih Cevdet Anday ‘ıslıklı şiiri’nin üstüne düşünmek gerekir. Konuşmak için bir gerekçe, bir bahane yoksa zarardaki sessizliğin örtüsü bir ıslıkla yırtılamaz mı? 

Düşünün ki, bir öğrenci yurdunda, taciz olayları yaşanıyor ve bu vahim olay,  sayısı 45 gibi korkunç bir rakamı bulduktan sonra eskaza basına yansıyor. Bu kadar süre zarfında, karanlık bir gece gibi bu çocukların travmasını örten zorba sessizliği, yırtan bir ıslık gerekmez miydi? 2016 yılında Karaman’da bir yurtta kalan 45 erkek öğrencinin, görevli öğretmen tarafından taciz edildiği yönündeki haberler medyaya sızdı. Bu olayların medyaya sızmasıyla birlikte siyasiler, gazeteciler, eğitimciler ve sivil toplum örgütü mensupları birbirinden farklı açıklamalarda bulundu. Yazılı ve görsel basında çok sert tartışmalar yaşandı. Suçlu öğretmen ilk duruşmada 512 yıl ağırlaştırılmış hapse mahkûm edildi ve toplumsal infial bir nebze de olsa önlenmeye çalışıldı. Fakat 45 çocuğun yaşadıkları ve hayatlarındaki derin yaraları saracak hiç bir yöntem yok maalesef... İşte bu noktada merak edilen şudur: 45 öğrenci tecavüze maruz kalıyor ve bu durum aylarca, haftalarca ve günlerce neden gizleniyor? Yöneticiler yatakhanelerde yaşananları neden merak etmiyorlar? Suçu neden kapatmaya, örtbas etmeye çalışıyorlar?  Bu olay başka bir ülkede yaşansaydı neler olurdu? Suçu örtbas eden, üç maymunu oynayan, suçu işleyen kişiden ne farkı var? Halbuki bir kişi bilgi uçursa; bir ıslık; bir yardım fişeği ile bir dram henüz başlamadan son verilebilirdi. Değil mi?

Bilgi uçurma (whistleblowing)  kavramının, Türkçe’ deki tam  karşılığı  “ıslık çalma” dır. Near ve Miceli’ye (1985) göre, bir örgüt çalışanının kendi örgütünde, etik olmayan ya da yasa dışı bir uygulamayı açığa vurması, bilgi uçurma (whistleblowing) olarak tanımlanmaktadır. Batı toplumlarında işgörenler örgütlerinde gördükleri etik ve yasa dışı durumları ihbar etmektedirler. Bu durum, çok yönlü denetlemeyi sağladığı gibi, takım halinde yaşanan, gerçekleştirilen yolsuzluk vakalarının kolayca ortaya çıkarılmasında etkili olmaktadır.

Bu tür olaylarla ilgili yurtdışındaki en önemli örneklerden birisi 2003 yılında Time Dergisinin bilgi uçuran üç kadını yılın insanı seçmesidir.  Yılın insanı seçilenlerden Sherron Watkins, ABD'nin en büyük 7. şirketi olan Enron'un Genel Müdür Yardımcısı iken şirketin içindeki muhasebe yolsuzluklarını fark etmiş, durumu şirketin CEO'suna bildirmiştir. Bunun üzerine pasif bir göreve atanınca işyerindeki yolsuzlukları yasal mercilere bildirip, işten ayrılmış ve böylece Enron'un çöküşü ile sonuçlanacak süreci başlatmıştır. Yılın insanı seçilen diğer kadın Coleen Rowley ise bir FBI ajanıdır. 11 Eylül saldırılarını FBI'ın önceden bildiğini ortaya çıkarmıştır. Rowley 11 Eylül'den aylar önce şüpheli bazı kişilerin ABD'de uçuş dersleri aldığını, hatta bunlardan Moussaoui'nin önemli bir şüpheli olduğunu amirlerine iletmiş; ancak sesini duyuramamış ve tarihin en büyük terörist saldırılarından biri gerçekleşince, yazdığı 13 sayfalık raporu Senato İstihbarat Komitesi üyelerine vermiştir. Yapılan birçok baskı ve ayırımcı muameleye rağmen Rowley FBI'daki görevini sürdürmüştür. Cynthia Cooper'in yılın insanı seçilmesinin sebebi ise, yine dünyaca ünlü WorldCom şirketinin mali denetçisi ve başkan yardımcısı olmasıyla başlayan sürecin sonunda ortaya çıkmıştır. Cooper şirketinin hesaplarında oynama yapılarak gerçekleştirilen 9 milyar dolarlık yolsuzluğu saptamış ve durumu denetçi şirket Arthur Andersen'e bildirmiştir. Denetim şirketinin olayı görmezden gelmesi üzerine, bu kez saptadığı hususları hükümete bildirmiş ve yolsuzluğu ortaya çıkarmıştır. Olay sonucu WorldCom Finans Müdürü 65 yıl hapis istemi ile yargılanırken, Cooper terfi ettirilmiş ve maaşı ikiye katlanmıştır. Her üç kadının da ortak yönü, çalışma yaşamında son yıllarda giderek daha büyük önem kazanan “bilgi uçurma” yoluna başvurarak, önemli yolsuzlukları ortaya çıkarmalarıdır (Aydın, 2003).

Kavramların kültürlere göre oluştuğu göz önüne alınırsa, bilgi uçurma davranışı, keşfedildiği kültürde, dürüst bir tutum olarak algılandığı söylenebilir. Peki, çalıştığı örgütte bilgi uçuran bir Türk vatandaşına karşı, kültürümüzde nasıl bir tepki ortaya çıkar? Sosyal çevre bu kişiyi dışlar mı?  Öncelikle “bilgi uçurma” ya da “ıslık çalma” kavramlarının Türkçe’deki diğer karşılıklarını ne olabileceği üzerine araştırma yapmak gerekir. Bilgi uçurmanın Türkçe ’deki karşılıkları,  “ispiyonculuk”, “ajanlık”, “gammazlık”, “adam satıcılık” vb gibi, daha çok Türk kültüründe onaylanmayan, reddedilen sözcüklerle ifade edildiği görülmektedir. Bu sebeple Türkiye’deki örgütlerde yasa dışı ya da etik dışı davranışı gören kişiler, kültürümüzün bilgi uçurmayı onaylamadığı sonucuna ulaşmakta ve cesaret edip, bildiklerini ifşa edememektedirler. Bu noktada şu soru akla gelmelidir: Yanlışı görmezlikten gelmek mi yoksa bu yanlışı doğruya çevirebilmek adına duyurmak mı doğru bir davranıştır?

Toplumu bir arada tutan etik değer algısı konusunda belki de bir karar verme aşamasında olmamız gerekir. Bu anlamda yapılacak en önemli adım, kültürel algıdaki sabit bilgiyi değiştirmekle işe başlanmalıdır.  Kültür, üyelerine iletişim, davranış kalıpları empoze ederek onların bulundukları ortamdaki enformasyondan belirli yollardan yararlanmasını sağlar. Kültür, bireyin neyi algılayacağını, onu nasıl yorumlayacağını ve alınan mesajlara sözlü ya da sözsüz olarak nasıl tepki vereceğini belirler (Kartarı, 2014, s.139). Bu sebeple, kültürümüzün bir gereği olarak görülen olumsuz bir olayın yetkililere haber verilme davranışı kolay kolay gerçekleşmemektedir. İşte bu ayrımda, bireyin tercih etmesi gereken kişi değil toplum çıkarlarına faydalı, doğru davranış lehine yönelik tutum değişikliğini gerçekleştirmesi gerekir.  

Bireyler şahit oldukları suça karşı olumsuz bir tutum içinde olmalarına rağmen kültürel kabullerin algı yönetimi ile davranışlarının yönünü suç lehine değiştirdikleri söylenebilir. Bu sebeple, Bireyler yaptıkları ya da şahit oldukları etik dışı davranışları bir şekilde rasyonelleştirerek, yaşadıkları ikilemden kurtulmaya çalışmaktadırlar. Sosyal psikolojide çok yaygın kullanılan örnek olaylardan birisi “Babanız katil olsa, bu sırrı sadece siz bilseniz,  babanızı polise ihbar eder misiniz?”  Bu sorunun cevabını sizce bir Amerikalı, bir Japon ya da bir Türk nasıl cevaplandırmış olabilir? Araştırma sonucu Amerikalılar babalarını polise ihbar edeceklerini, Japonlar ise asla babalarını polise ihbar etmeyecekleri yönünde görüş bildirmişlerdir. Bu soruyu bir Türk kültürünün üyesi olarak siz nasıl cevaplandırırsınız? Hatta bu sorunun cevabı olabilecek bazı menfur olayları da maalesef yaşadık. Gariboğlu cinayetinde olduğu gibi… Muhtemelen siz de katil olan babanızı polise ihbar etmezdiniz. Çünkü ortaklaşa yaşam kültürünün baskın olduğu kültürlerde bu durum, sosyal çevre tarafından kabul edilmemektedir. Amerika gibi bireyci kültürün baskın olduğu toplumlarda ise katil babanızı polise ihbar etmeniz, iyi bir vatandaşın yapması gereken bir görev olarak algılanmaktadır. Yani bulunduğunuz toplumun bireyci veya ortaklaşa yaşam kültürüne sahip olması belirleyici bir faktör özelliği taşımaktadır. 

Literatürde “bilgi uçurma” ile “ispiyonculuk” ya da “gammazlık” kavramlarının birbirinden farklı olduğu ileri sürülmektedir. Bilgi uçurma davranışı, kamu yararı göz önüne alınarak yapıldığında olumlu, kişisel kin ya da ihtiras içeren “ispiyon” şeklinde yapıldığında ise olumsuz olarak ele alınmaktadır. Bu algılama biçimi, bilgi uçuranın yaptığı eylemi amacından daha çok, sonuçları bakımından ele alınması gerektiğini göstermektedir. Siyasi tarihimizde yaşanan meşhur İSKİ skandalını bu bağlamda incelemek gerekir. 1990'lı yılların başlarında tarihinin en susuz dönemini yaşayan İstanbul'un içme suyunu temin etmekle görevli kurumu İSKİ'nin Genel Müdürü Ergun Göknel'in, kurumun ihalelerini paravan olarak kurduğu şirketlere verdiği ve bu ihalelerde büyük yolsuzluklar yaptığı ortaya çıktı. Olayın ortaya çıkmasının nedeni ise, Göknel'in eşi ile olan ilişkisinin bozulmasına dayanmaktadır. Eşi ile ilişkisi bozulan Göknel, İSKİ'de sekreteri ile duygusal bir yakınlaşma yaşamış, eşine, boşanmak için de 1 milyon dolara yaklaşan bir tazminat ödemeyi de kabul etmişti. Ancak "herhangi bir açıklama yapmadan sessiz sedasız boşanmak" şartını koşmuştu. Bu durumdan hoşnut olmayan eşi, Ergun Göknel'in yaptığı yolsuzlukları ortaya çıkarmıştı (https://tr.wikipedia.org/wiki/). Sonuç olarak Ergun Göknel tutuklanır ve banka hesaplarına el konur. Burada yaşanan olay incelendiğinde, kamu yararından daha çok, eski eşin 1 milyon dolar tazminat almasına rağmen, yaşadığı kıskançlık krizi ile yolsuzluğu ihbar etmesidir. Ergun Göknel, bu skandalı yaşamamış olsaydı, muhtemelen hırsızlık davranışını daha uzun süre yapıyor olabilirdi. Yolsuzluğun ortaya çıkması bakımından olumlu bir davranış; sebepleri bakımından ise tartışılır bir davranış olduğu ortadadır. Özel hayatlarda, eş, akraba, aile, arkadaş, tanıdıkların etik olmayan gelirlerinin sadece itilaf halinde aleyhte kullanılması, olayı daha vahim hale getirmektedir. Asıl olarak, işyeri ortamındaki, çalışanların, bu yolsuzluklar yapılırken ki sessizliği sorgulanmalıdır. Fakat her ne olursa olsun, bu duruma göre, bilgi uçuranın kim ve niçin yaptığı bu noktada önem kazanmaktadır. Etik ve yasal olmayan davranışın ihbar edilmesinin toplum ve kamu yararına sonuçları ve açığa çıkarılmış olması son derece önemlidir. Ne var ki,  bu sonucun kişisel itilaf, düşmanlık ve kin duygusu ile ortaya çıkması da önemlidir. Çünkü günümüzde sıkça yaşanan mağduriyetler, asılsız ihbarlarla, sırf kin ve kötü niyetle asılsız bilgi uçurulmakta,  masum insanların onur ve haysiyetleri zedelenmektedir.  Bu sebeple, uçan bilginin gerçekliği ve tazeliği önemlidir. Cürümle canlar yandıktan sonra uçurulan bilgi bu anlamda başka bir etik sorunu da ortaya çıkarmaktadır. 

Bilgi uçurma davranışı doğru mudur? Bu soru farklı toplumlara sorulsa farklı cevaplar alınabilir. İşgörenin üyesi olduğu örgütü toplumda küçük düşürmesi, ihbar etmesi, örgütsel bağlılık göstermemesi, kültürümüzde kolay kolay onaylanacak bir davranış değildir. Ancak burada bilgi uçurma davranışından ziyade, kültürel kodlarımızdaki sorunlu durumdur. Türk toplumu, bilgi uçurma davranışının kültürel dayanaklarını yeniden ele almalıdır. Kamu yararı, hukukun üstünlüğü ve etik değerler adına bilgi uçurma davranışını yapanlar toplumdan tecrit edilmemeli ve eleştirilmemelidir.

Bilgi uçurmanın farklı türleri vardır. Etik değerlerin, hiyerarşinin, örgüt içi demokrasinin etkin yaşandığı örgütlerde bilgi uçurma davranışı birimler arası ve hiyerarşi gözetilerek ilgili birime kadar ulaştırılabilir. Arzu edilen, beklenen ve desteklenen durum budur. Bu şekilde bilgi uçurma, örgütün yasal düzenlemeleri ve yaptırımları ile etkili bir biçimde işletilebilir. Örgüt içi bilgi uçurma etkin işletildiğinde örgütün kalitesi de artar. İşgörenler örgüt içi bilgi uçurmanın örtbas edileceğini, kendilerine bilgi uçurduğu için zarar verileceğini düşündüklerinde, bilgi uçurma davranışı basına kadar yansıyan sansasyonel durumlara yol açabilir. Bu sebeple örgüt içi mekanizmalar işler hale getirilmeli ve suçu sabit olduğu kanıtlananlar asla korunmamalıdır.

Karaman’daki 45 erkek öğrencinin tecavüz olayı bilinmesine ya da kendilerine ihbar edilmesine rağmen, kurumsal imajdan dolayı susmuş olma ihtimali var mıdır? Ülkemizde  2003 yılından itibaren pek çok sınavın sorusu çalınıp hak etmediği halde, öğretmen, doktor avukat, polis olanlar varken  neden bilgi uçurulmamış olabilir? Başkalarının haklarını gasp ettikleri, onların hayatlarını alt üst ettiklerini bile bile bu olumsuz eylemlere neden devam edilmesine göz yumuldu? Burada bilinmesi gereken en önemli kavramlardan birisi seçmeli dürüstlüktür. Dürüstlük kavramı her zaman evrensel geçerliği olan bir kavram olma özelliğinden uzaklaştırılıp, çıkarlarına hizmet ettiği sürece kullanılan, işlerine gelmediği zaman da etik dışı davranışlarını işe koşan bir popülasyon gelmektedir. İşte bu anlamda, yukarıda bahsettiğimiz ikincil etik sorun anlamlandırılmaya başlamıştır. 

Tecavüz suçu ile ilgili konuyu analiz edelim: Genel olarak bu tür örgütlenmeler siyasi, etnik ya da dini olabilir. Bu örgütlenmeler, taraftarlarına ilk günahı işletmektedirler. İlk günah işlendikten sonraki olumsuz davranışlar,  organizmada bağışıklığa sebep olmakta ve olumsuz eylemler mantık çerçevesinde savunulur hale dönüşmektedir. Bireysel kapasite ve yeterlilikler düştükçe, etik dışı sahiplenmeler fetva makamı tarafından, izleyenlerin vicdanlarını rahatlatıcı şekilde açıklamalarla rasyonel hale getirilir. Buradaki temel kavram ilk günahın işlenmesidir. İlk olumsuz eylemin gerçekleştirilmesi, kırılma noktası özelliği gösterir. 1969 yılında Zimbardo’nun meşhur “Kırık Cam Kuramı” da bu durumu destekler niteliktedir. İlk kelebek camın kırılması, arabanın talan edilmesine sebep olmuştur. Esas olan durum, kelebek camın kırılmasını engellemektir. İlk hatanın yapılıp görmezden gelinmesi, etik dışı davranışların yaşanmasında bulaşma etkisi yaratabilir. Bu bağlamda bazı atasözleri de sorgulanmalıdır. “Bal tutan parmak yalar”. Atasözü yaptığı işte haksız kazancı meşru bir zemine oturtmaya çalışanların çok fazla kullandıkları bir atasözüdür. Atasözünün esas anlamı bu olmasa da, bireyler bu tür atasözü ya da veciz sözlerle kendilerini savunmaktadırlar. Etik olmayan davranışların, kültürel algıda rasyonelleşmesi ile kırık cam kuramı işler; bulaşma etkisi ile yerleşir. 

Bilgi uçurmada önemli olan kavramların başında “kamu yararı” ve “örgüt yararı” başat değerdir. Bilgi uçuran kişi, örgütte yapılan yolsuzluk, rüşvet, iltimas, ihaleye fesat karıştırma, hırsızlık gibi olumsuz davranışların birebir tanığı olabilir. Bu aşamada, olumsuz davranışlarda bulunan kişilerin paydaşı olup, söz konusu etik dışı davranışlarda bulunabilir. İşgören bu süreçte etik dışı davranışta bulunanlarla birlikte hareket etmiyor, yapılan davranışı onaylamıyor ve süreçten duyduğu rahatsızlığı üstlerine bildiriyorsa, etik kavramının üst değer olduğu örgütlerde bu olumlu davranışın görülme ve yaşanma olasılığı oldukça yüksektir. Ancak, etik dışı davranışlara maruz kalanların içerisinde örgütün üst yönetim birimleri varsa, bilgi uçurma sürecinde aktif rol üstlenen bireye yönelik yıldırma, fiziksel şiddet, meslekten ihraç etme ve kazanımlarını engelleme gibi pek çok olumsuz davranışta ortaya çıkabilir. Bu konu hakkında 2008 yılında Milli Piyango İdaresi Genel Müdürü‘nün makam odasında kurum müfettişi tarafından silahla öldürülmesi örnek olarak verilebilir. Ahmet Öztürk, yaptığı denetimlerde Milli Piyango Vakfı’nın, Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü’ne ait paraları zimmetine geçirdiği, bu paraları gecelik haftalık ve aylık repolarla değerlendirdiği, bu süreçte elde edilen faiz gelirlerinin personele hediye paketi olarak sunulduğu, düşük faizle konut kredisi verildiği, emekli olanlara yüksek emekli ikramiyesi ödendiği ve sonuç olarak kurumun paralarının haksız kazançla değerlendirildiğini iddia eden bir rapor hazırlamış ve genel müdürlüğe sunmuştu. Bu rapor neticesinde kurum müfettişi Milli Piyango İdaresi Genel Müdürü tarafından görevden alınıp pasif bir göreve verilmişti. Bu olay neticesinde konuyu basına sızdırmıştı. Konunun basına sızmasıyla genel müdür, müfettişten emekli olması için baskı yapmıştı. Müfettiş, emeklilik dilekçesini müdüre vermek için odasına gittiğinde, müdür kendisine, “kurumu ve kendisini rezil ettiğini’ ileri sürerek hakaret ettiğini bu sebeple de onu silahla öldürdüğünü ileri sürmüştü (www.cnnturk.com). Bu olay, daha sonra TBMM’ye taşınmış gerekli soruşturmalar yapılmıştı. Milli Piyango İdaresi genel Müdürlüğü’nde yaşanan bu durum, Türkiye’de  “bilgi uçurma” davranışını yapanların başına ne kadar olumsuz olayların geldiğini göstermesi açısından dikkate değer bir örnektir.  Etik, bireysel olduğu kadar örgütsel, örgütsel olduğu kadar da toplumsal bir durumdur. Etik bir takım oyunudur ve takımın diğer üyeleri etik davranışa iştirak etmezse, etik yürürlükten kalkar.

Bilgi uçurma davranışı açık, şeffaf ve iç denetim mekanizmasının etkili çalıştığı örgütlerde, zaten haber uçurmaya gerek kalmadan ortaya çıkarılmaktadır. Bu tür örgütlerde her şey açık ve şeffaf olduğu için, astların üstlerine kolay ulaştığı, yasal süreçlerin dışında eylemde bulunulmadığı için herhangi bir sorun yaşanmamaktadır. Ancak, iç denetim mekanizmalarının olmadığı ya da yetersiz olduğu, kapalı örgütlenme modellerinde bilgi uçurma, işgörenlerin inisiyatifine kalmaktadır. Etnik, dini ya da siyasi örgütlenmeler de, etnik dini ya da siyasi yapıların ele geçirdiği ve örgütlendiği örgütlerde bilgi saklama davranışı daha fazla olmakta, örgüt ve kamu zarara uğratılmakta, kurumun ve kamunun olanakları kullanılarak yasa dışı, etik dışı örgütlenmeler güçlenmektedir. Bu örgütlerde grup davranışı, örgütsel tutumların önüne geçer. Örgütte meydana gelen ihlallerin saklanması ve açığa vurulmaması bazı işgörenler tarafından kabul edilir ve hoş görülür bir davranış olarak görülebilir. Bu davranış genellikle bir ideolojiye, gruba sadakatten kaynaklanabilir. Sadakat, istenen bir davranıştır, ancak sadakat kamuya ve örgüte yönelik olduğu sürece sorun yoktur. Sadakat bunların dışındaki örgütlenmeler için yapıldığında ise sorunlu bir durum olarak ele alınması gerekir.  

Bilgi uçurma, uçurulan bilgi doğru olduğu sürece yararlı bir durumdur. Bilgi uçurma davranışı kırsal alan kültürünün baskın olduğu toplumlarda sınırlı düzeyde gerçekleşebilir. Özellikle de bürokratik örgütlenmelerde tek tip düşüncenin güçlü olması, bilgi uçurma davranışının oluşmasını engelleyebilir. Bu aşamada işgörenler, yönetimin kaybedeceği güvene ve örgütün toplum nezdinde düşeceği olumsuz duruma odaklaşabilirler. İşgörenlerin yeterlilik düzeyine göre istihdam edilmediği, kayırmacılığın ve torpilin yoğun yaşandığı örgütlenmelerde, “Kol kırılır yen içinde kalır” atasözüne göre, dışarıya asla bilgi sızdırılmaz. Bu aşamada sızdırılan bilgi, işgörenlerin varlık nedenini tehdit eder konuma dönüşebilir. Çünkü işgörenlerin örgüte seçilme ve istihdam edilme biçimi, bilgi uçurma davranışı ile örtüşmemektedir. Aynı sorun, aile içi şiddet ve suçlar için de geçerlidir.

Örgüt yönetiminin geçmişte yaşanan etik ve yasa dışı olaylara gösterdiği tepki, bilgi uçurma davranışının yaşanmasında etkili olur. Örgütün tarihsel sürecinde yaşanan olumsuz olayların çözümünde, yönetimin bilgi uçuranlara karşı olumlu-olumsuz tavrı, işgörenler tarafından izlenir ve önemli bir referans kaynağı olarak kabul edilir. Örgüt yaşanan etik ve yasa dışı olaylarda, yasal süreçlere bağlı bir şekilde tavır belirlemiş, yasal süreçleri adaletli bir biçimde işletmiş, bilgi uçuranı korumuş ise, bilgi uçurma davranışının görülme sıklığı artabilir. Burada örgüt yönetimi açısından önemli olan kavramlardan birisi örgütsel güvendir. Eğer işgörenler örgüt yönetimine güveniyorsa, örgütün kendilerini koruyup kollayacağına, özlük haklarını ve kazanımlarını kaybetmeyeceklerine inanıyorlarsa, etik ve yasa dışı her türlü eylemle ilgili bilgi uçurma davranışına başvuracaklardır. Örgütün içsel bilgi uçurma kanalları kapalı, bilgi uçuranlar engelleniyorsa, dışsal ve sansasyonel bilgi uçurma yolları her zaman kullanıma açık hale gelebilir. Bu şartlar daha farklı sorunlara yol açabilmektedir.

İşgörenler öncelikle birey ve fert olduğu, sürünün bir parçası olmadığı, çağdaş değerleri içselleştirdiği zaman etik ve yasa dışı durumlara karşı bilgi uçurma davranışlarında artış meydana gelebilir. Çünkü özyeterliliği yüksek, kendine güvenen ve inandığı değerler doğrultusunda davranışlar sergileyen işgörenler, konuyu bir vicdan ve değer bağlamında ele almakta ve etik dışı sürecin bir parçası olmamak için mücadele etmeye başlamaktadırlar. Bu durum, örgütün kültürü ile doğrudan ve dolaylı olarak ilişkilidir. Örgüt kültürü, değer yönelimli ve açık iletişim merkezli olduğunda, işgörenlerin oryantasyon sürecinden başlayarak temel değerler kazandırıldığında önlemsel yöntemler de işe koşulmuş olabilir. Şöyle ki, örgüt kültürünün onayladığı ve desteklediği etik ve yasal süreçler örgütte yaşam alanı bulurken, gayri ahlâki süreçler yaşam alanı bulamamaktadır. 

Haber uçurmak, örgütlerin ekonomik kayıplarını engellemektedir.  International Association of Certified Fraud Examiners derneğinin (Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Kurumu) 2006 yılında hazırladığı “Mesleki Dolandırıcılık ve İstismar” raporuna göre, dolandırıcılık ile ilgili bir yıllık zarar 600 milyar dolar civarındadır. Bu rapora göre dolandırıcılık için en etkili önlem isimsiz ihbarlardır. İsimsiz ihbar mekanizmalarına sahip olan şirketler ortalama 100.000 dolarlık yolsuzluğa maruz kalırken, bu tür ihbar mekanizmalarının olmadığı şirketlerde bu ortalamanın 200.000 dolar civarında olduğu ileri sürülmektedir. Bu rapora göre, işgörenlerden ya da müşterilerden gelen isimsiz ihbarlar sayesinde tüm dolandırıcılık faaliyetlerin üçte birini (% 34); kâr amacı gütmeyen örgütlerdeki yolsuzlukların üçte birini (%34); kamu kurumlarındaki yolsuzlukların beşte ikisini (%39,7) ve özel kurumlardaki yolsuzlukların yaklaşık yarısı (%48) açığa çıkarılmıştır (Eaton ve Akers, 2007). İsimsiz ihbarlar, asılsız olmadığı ve işgörenlerin namusuna, onuruna ve mesleki kariyerine zarar vermediği sürece olumlu sonuçlar doğurmaktadır.  

Sonuç olarak, örgütlerde yaşanan etik ve yasa dışı davranışlar örgüte ve kamuya ciddi anlamda zarar vermekte, halk arasında sıklıkla kullanılan “saçı bitmemiş yetimin hakkı yenmektedir”. Bu aşamada her işgören tanık olduğu olumsuz bir durumu öncelikle iç denetim mekanizmalarını kullanarak, üstlerine haber vererek engellemeye çalışması gerekir. Bu mekanizmaları etkili işletmeyen örgütlerde etik ve yasa dışı davranışlar yaşam alanı bulmaktadır. Bu sebeple, bu mekanizmaların aktif işletilmesinden sonra, haber uçuran kişiler korunmalı ve taltif edilmelidir. Kültürel dinamiklerimizin, haber uçuran kişiye yönelik olumsuz algı yaratıcı ifadeleri, örgütte verilen eğitimler, bilgi paylaşımları ve açık iletişim kanalları ile ortadan kaldırılabilir. Bir örgütte yaşanan etik ve yasa dışı eylemi ihbar etmemek, o kişilerle birlikte suça iştirak etme davranışı ile aynı anlama gelir. Eğer bu örgüt değere dayalı bir örgütse, eğer bu örgütte mensupların yaşamlarını tehdit eden bir durum söz konusu ise, bilgi saklamanın hiçbir mantıklı gerekçesi yoktur. Yöneticiler örgütlerinde yaratacakları güçlü örgüt kültürü ile öncelikle etik değerleri kurumsallaştırabilirler. Daha sonra bu değerlere uygun işgörenleri istihdam ettikleri gibi, bu değerlere dayalı eylemleri pekiştirebilirler. Örgütsel güven ortamının sağlanması, örgütte güvenin üst değer olması ve işgörenlerin etik ve yasal davrandıkları sürece, temel kazanımlarının korunacağını biliyor olmaları, örgütsel barış ortamı açısından önemlidir. Kamu vicdanı amaçlı, temel değerlerden hareketle, zamanında ve ispatlanabilir bilgi uçurma davranışı, etik ve yasa dışı davranışlara karşı işgörenlerin,  dik durma davranışıdır. Bu açıdan bilgi saklama ya da yardım ve yataklık etmek değil, bilakis olumsuz davranışlara karşı meydan okumak için bilgi uçurmak iyi ve doğrunun mücadelesidir. Bu kimlik, yetişkinlik aşamasında değil, çocukluktan başlayan ve çok genç yaşlarda bireylere kazandırılması gereken bir davranıştır. Bu sebeple, “ağaç yaşken eğilir değil, ağaç yaşken düzelir” görüşü eğitim sistemimize hakim olmalıdır. İşgörenleri,’ elif’ gibi düz ve dik hale getirmenin yolu temel ahlâki değerleri kazandırmak ve bu değerleri yaşaması için uygun ortam yaratmakla mümkün olur. “Devletin malı deniz yemeyen domuz” sözünün,  atasözü olduğunu sanmıyorum. Bu sebeple, etik ve yasal olmayan sözlerle, kalıp yargılarla değil, akıl, mantık ve bilimsel düşüncenin süzgecinden geçirilen değerlerle yaşamamız ve örgütsel yaşamı buna göre kurgulamamız gerekir. Hâlbuki zarardaki sessizliği yok etmek adına bir ıslık çalmak için vicdanımızdan başka hiç bir şeye ihtiyacımız yok…
Kaynaklar
Aydın, U. (2003). İş hukuku açısından işçinin bilgi uçurması (Whistleblowing). Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2(2), 79-100.
Eaton T. V. & Akers, M. (2007). Whistleblowing and good governance. The CPA Journal, 77(6), 66-70. 
Near J. P. & Miceli M. P. (1985), Organization Dissidance the Case of Whistle Blowing, Journal of Business Ethics, 4(1), 1-16.
https://tr.wikipedia.org/wiki/ (Erişim tarihi 25 Ocak 2017)
(www.cnnturk.com). (Erişim tarihi 25 Ocak 2017)