Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmasının satır başları şöyle;

Sözlerimin hemen başında, Van'da meydana gelen çığ felaketinde vefat eden 41 kardeşimize Allah'tan rahmet, yaralanan 84 kardeşimize geçmiş olsun dileklerimi bir kez daha ifade etmek istiyorum. İstanbul'daki uçak kazasında hayatını kaybeden 3 vatandaşımıza da Allah'tan rahmet, yaralanan 180 vatandaşımıza geçmiş olsun dileklerimi tekrarlıyorum.

"Teşkilat mensuplarımızı ve tüm vatandaşlarımızı bu hesaba katkıda bulunmaya davet ediyorum"

Geçen haftaki grup toplantımızda Elazığ ve Malatya depremlerinden etkilenenler için bir yardım kampanyası başlattığımızı söylemiştik. Şu ana kadar bu kampanya hesabında yaklaşık 1 milyon lira toplandı. Kampanyamızı, il-ilçe-belde teşkilatlarımızı, belediye başkanlarımızı, belediye ve il genel meclis üyelerimizi, tüm üyelerimizi kapsayacak şekilde genişletiyoruz. Ziraat Katılım Kızılay Şubesinde AK Parti adına açılan yardım hesap numaramız ekranda gözükmektedir. Ayrıca bu hesap numarası, tüm milletvekillerimize ve teşkilatlarımıza mesajla da gönderilmiştir. Teşkilat mensuplarımızı ve tüm vatandaşlarımızı bu hesaba katkıda bulunmaya davet ediyorum. Her zaman olduğu gibi, bu sıkıntılı dönemde milletimizin yanında olmak, bizim en büyük görevimizdir.

"İdlib'te rejim ve onlarla birlikte hareket eden Rus güçleri ile İran destekli militanlar kan döküyorlar"

Önceki gün rejim güçlerinin ateşi sonucu İdlib'te şehit olan askerlerimize Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifa niyaz ediyorum. Bu son saldırıyla, bugüne kadar İdlib'te verdiğimiz şehit sayısı 14'ü, yaralı sayısı 45'i buldu. Ülkemizin kontrolü altında tuttuğu yerlerdeki huzur ortamından rahatsız olan terör örgütleri, sürekli insanlık dışı eylemleriyle kana susamışlıklarını gösteriyor. Sadece iki gün önce Afrin'de meydana gelen bombalı araç saldırısında, aralarında çocukların da olduğu tamamı sivil 8 kişi hayatını kaybetti, 7 kişi yaralandı. Benzer tacizler diğer harekat bölgelerimizdeki sivillere de yöneltiliyor. İdlib'te rejim ve onlarla birlikte hareket eden Rus güçleri ile İran destekli militanlar sürekli sivil halka saldırıyor, katliam yapıyor, kan döküyorlar.

"Türkiye bu duruma seyirci kalmayacaktır"

Söze gelince insan haklarını, çocukları, kadınları, sivil hassasiyetini ağızlarından düşürmeyenler, tüm bu saldırılar karşısında derin bir sessizliğe gömülmüş durumdadır. İdlib'le ilgili kimi endişe ifadelerinin de, insan hayatına ve onuruna olan saygıdan değil, başka saiklerden kaynaklandığını çok iyi biliyoruz. Herkes gözünü kapatsa, sırtını dönse, vicdanını dondursa da, Türkiye bu duruma seyirci kalmayacaktır.

İdlib'te, rejim ve Ruslar ile yine rejimle birlikte hareket eden güçlerin çoğu saldırılarının, teröristleri değil, doğrudan sivil halkı hedef aldığı gerçeğinin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Amaç, kolayca işgal etmek için bölge halkını ülkemiz sınırlarına doğru hareketlenmeye zorlayarak sahayı tamamen boşaltmaktır.

"Sadece sahadaki gerçeklere bakarak hareket edeceğiz"

Bugüne kadar, yapılan anlaşmalara, verilen sözlere riayet edilmesini bekleyerek, en az fiili müdahaleyle süreci yönetmeye çalıştık. Ama bize verilen sözler yerine getirilmediği gibi, anlaşmalara da kimse uymuyor. Üstelik bir süredir bu saldırılar doğrudan askerlerimizi, dolayısıyla doğrudan Türkiye'yi de hedef almaya başladı. Madem durum bu, öyleyse biz de artık lafa değil, sadece sahadaki gerçeklere bakarak hareket edeceğiz.

Şubat ayı sonuna kadar rejimi Soçi Muhtırası sınırları dışına, yani gözlem noktalarımızın gerisine çıkartmakta kararlıyız. Bunun için karada ve havada her ne gerekiyorsa çekinmeden, tereddüt etmeden, hiçbir oyalamaya meydan vermeden yapacağız. Bitmez tükenmez toplantıların sonucunu beklemeden, hemen şimdi ne yapmamız gerekiyorsa onun adımlarını atacağız. Bu amaçla son günlerde İdlib'teki askeri gücümüzü ciddi oranda tahkim ettik. Bölgedeki muhalif gruplardan, başıbozuk hareket ederek, rejime saldırı bahanesi verenlere de, artık tavizsiz davranacağımızın mesajını ilettik. Geldiğimiz noktada artık kimsenin taşkınlığına, bağnazlığına, satılmışlığına, provakasyonlarına göz yumacak değiliz.

"Askerlerimize en küçük bir zarar gelmesi halinde, Rejim güçlerini her yerde vuracağımızı buradan ilan ediyorum"

Ülkemizle birlikte mücadelede eden Suriyeli kardeşlerimiz, rejimi Soçi Mutabakatı sınırlarının ötesine atmak üzere harekete geçtiler. Biz de kendilerine her türlü desteği veriyoruz. İdlib'te sivil yerleşim yerlerini vuran hava araçları artık eskisi gibi rahat hareket edemeyeceklerdir. Karada da rejim güçlerini, aynı şekilde belirlediğimiz sınırların ötesine kadar kovalayacağız. Bu süreçte, Gözlem Noktalarındaki veya diğer yerlerdeki askerlerimize en küçük bir zarar gelmesi halinde, bugünden itibaren, İdlib'le ve Soçi Muhtırası sınırlarıyla bağlı kalmadan, rejim güçlerini her yerde vuracağımızı buradan ilan ediyorum.

Türkiye'yi hedef alan herkes, bunun bedelini, sadece saldırı alanında değil, her yerde ödeyeceğini bilmelidir. Harekat bölgelerimize yönelik tacizlere ilişkin karşılık hakkımızı da, gerektiğinde bire 10, bire 50, bire 100 misliyle vereceğimiz, en küçük bir ihlali dahi affetmeyeceğimiz bir döneme girdik.

Şehitlerimizin bir tek damla kanını dahi teröristlerin ve rejimin tüm güçlerine değişmeyiz. İdlib başta olmak üzere Suriye halkının hayatta kalma ve onurunu koruma mücadelesine destek vermek, hem tarihi, hem ahlaki, hem insani sorumluluğumuzdur. Şayet bunun için hesap vermemiz gerekiyorsa, her platformda göğsümüzü gere gere ve her türlü bedeli ödeyerek onu da yaparız.

Mehmetçiklerin kanının döküldüğü bir yerde, kendini ne kadar büyük görürse görsün, hiç kimsenin güvende olamayacağını da burada açıkça söylüyorum. Bugün Suriye'de vermekten imtina edeceğimiz mücadeleyi, yarın kendi topraklarımızda yürüteceğimizin bilinciyle, tüm gücümüzü kullanacağız.

Unutulmamalıdır ki, Suriye halkının özgürlük mücadelesi, aynı zamanda 83 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının beka mücadelesidir. Bu mücadeleyi başarıya ulaştırırsak, önümüzdeki yarım asırda, bir asırda Anadolu topraklarında huzurla yaşayabiliriz. Eğer Suriye terör örgütlerinin ve ipi başkalarının elinde kukla rejimlerin elinde kalırsa, bizim de burada güvenliğimiz ve istikrarımız tehdit altına girer. Suriye güvende olacak ki, biz de kendi evimizde rahat edebilelim.

"Türkiye'nin Suriye'de ne işi var" diye soranlar, aslına bakılırsa, terör örgütlerinin niçin ülkemizde değil de hala Suriye'de faaliyet gösterdiğine hayıflananlardır. Ülkemizin, ne terör örgütlerinin eylem sahası haline getirilmesine, ne de kukla rejimlerin burnunun dibinde sürekli tehdit unsuru olarak kalmasına izin vereceğiz. Kendimiz ve Suriyeli kardeşlerimiz için en hayırlısı, en doğrusu ne ise onu yapmak için çalışmayı sürdüreceğiz. Milletimden, ülkemizin Suriye'deki mücadelesine bu gözle bakmasını ve desteklerini artırarak sürdürmesini bekliyorum. Bugün gösterdiğimiz çabalarla, gelecekte evlatlarımıza 2053 ve 2071 vizyonlarını hayata geçirebilecekleri bir ülke bırakmayı hedefliyoruz. Rabbim bu yolda gayret gösteren, kahraman ordumuz başta olmak üzere, herkese güç versin, kuvvet versin, zafer nasip eylesin.

Biz, milletimizle el ve gönül birliği içinde ülkemizin geleceğini şekillendirecek bu büyük mücadeleyi verirken, maalesef, birileri de içeride sürekli fitne çıkarmanın, kafaları bulandırmanın peşindedir. Üstelik bunu, dışarıdan ve içeriden belli kesimlerle aynı anda, aynı argümanlarla, aynı hedeflere saldırarak yapıyorlar. Açık söylüyorum, bunun adı tetikçiliktir, alçaklıktır, fırsatçılıktır. Siyasetçinin görevi tetikçiliğe soyunmak değil, ülkesinin ve milletinin ortak menfaatleri çerçevesinde, hitap ettiği kesimin sözcülüğünü yapmaktır.

"Kılıçdaroğlu bize çamur atmaya çalışırken, elinde çamurla yakalanmıştır"

Türkiye'nin en büyük sorunlardan birinin anamuhalefet ve onun başındaki zat olduğunu söylemekten dilimizde tüy bitti. Bu şahıs son günlerde "FETÖ'nün siyasi ayağı" diye esip gürlemeye başladı. Madem bu kadar istiyor, öyleyse işte bugün burada FETÖ'nün siyasi ayağını açıklıyorum. Rus edebiyatının ünlü ismi Tolstoy'un dediği gibi; "birine çamur atmadan önce iyi düşün ve sakın unutma, önce senin ellerin kirlenecek." Kılıçdaroğlu bize çamur atmaya çalışırken, elinde çamurla yakalanmıştır. Çünkü bu ülkede FETÖ'nün en önemli siyasi ayağı, bizatihi Kemal Kılıçdaroğlu'nun kendisi ve ekibidir.

Şimdi niçin böyle olduğunu sizlere ve tüm milletime, tüm delilleriyle anlatacağım. FETÖ denilen yapı, ülkemizde uzunca bir süre hayır, eğitim, dayanışma faaliyeti yürüten bir sivil toplum yapısı görüntüsüyle varlık göstermiştir. Ülkemizdeki tüm siyasi iktidarlar, pek çok benzer yapı gibi, FETÖ'nün faaliyetlerini de, ihtiyatlı ve aynı zamanda müsamahakar bir şekilde takip etmiştir. Hatta, diğer yapılara karşı oldukça hoyrat olan CHP iktidarları, darbe yönetimleri ve cunta yapılanmaları zamanında dahi, FETÖ aynı müsamahayı görmeyi sürdürebilecek ilişkiler kurabilmiştir. Ne zamanki bu yapı doğrudan milleti ve devleti hedef almıştır, milli iradeyi devirerek ülkeyi teslim almaya kalmıştır, işte o vakit durum değişmiştir.

"Daha önce CHP güdümlü vesayete eyvallah etmediğimiz gibi, ardından gelen FETÖ vesayetine de teslim olmadık"

Bizim FETÖ'yle davamız asla kişisel değildir. Bizim davamız, ülkemizin ve milletimizin hakkını, hukukunu, geleceğini koruma davasıdır. Geçmişte irticayla mücadele bahanesiyle bu ülkenin ve milletin değerlerine yönelen saldırılara nasıl karşı çıktıysak, FETÖ tehdidi ortaya çıktıktan sonra da bu yapıya karşı aynı kararlılıkla mücadele ettik. Daha önce CHP güdümlü vesayete eyvallah etmediğimiz gibi, ardından gelen FETÖ vesayetine de teslim olmadık. Bu yapıyı suç örgütü olarak ilan eden, kapsamlı idari ve hukuki soruşturmalar başlatan, milletimize gerçekleri anlatan AK Parti iktidarı ile Başbakan ve Cumhurbaşkanı sıfatıyla şahsım olmuştur. FETÖ'yü temsil eden kişi ve kuruluşların şahsımıza, hükümetlerimize ve partimize karşı başlattığı saldırılara ve sürdürdüğü savaşa herkes şahittir.

Peki, CHP bu işin neresindedir? Daha eskileri bir kenara bırakıyorum, Sayın Baykal'ın Genel Başkanlıktan ayrılması ve yerine Kılıçdaroğlu'nun gelmesiyle birlikte CHP bu işin tam göbeğine yerleşmiştir. Kılıçdaroğlu, kendisini genel başkanlığa taşıyan kaset kumpasının dahi sorumluluğunu üzerimize yıkmaya çalışarak, FETÖ'nün istediği yolda yürümeye başlamıştır. Sayın Baykal'a kurulan kaset kumpasının savcısı FETÖ'den ihraç edildiği halde, Kılıçdaroğlu'nun bunun hiç sözünü ettiğini duydunuz mu? Tam tersine, FETÖ tetikçisi savcının görevden alınmasına şiddetle karşı çıkan da yine bu zat olmuştu. Kimi CHP milletvekilleri, kaset kumpaslarının sorumlusu olarak FETÖ'yü gösteren MHP Genel Başkanına, Pensilvanya'daki şahsı ilzam ettiği için teessüflerini dile getirmişlerdir.

"Söyleyecek tek sözü olmayan tek partinin, "FETÖ'nün siyasi ayağı" diye ortaya çıkması, suç mahalline dönen hırsız misali, kendi kendini ele vermesidir"

Biz geçmişten bugüne kadar, hukukun suç isnat etmediği tüm yapıların haklarına saygı duyduk. CHP ise FETÖ hukuk tarafından terör örgütü olarak tanımlandığı halde ısrarla bu yapının safında yer almıştır. Bölücü-mezhepçi terör örgütleriyle ve uzantılarıyla kol kola yürüyen CHP, 17-25 Aralık'tan sonra bu kadroya FETÖ'yü de dahil etmiştir. Esasen, bu konuda söyleyecek tek sözü olmayan tek partinin, "FETÖ'nün siyasi ayağı" diye ortaya çıkması, suç mahalline dönen hırsız misali, kendi kendini ele vermesidir.

"MİT Krizi olarak bilinen hadisede CHP'nin ortaya koyduğu tavır, FETÖ'nün siyasi ayağının bir başka örneğidir"

FETÖ'nün MİT Müsteşarımıza yönelik sinsi kumpasını ifade eden ve 7 Şubat MİT Krizi olarak bilinen hadisede CHP'nin ortaya koyduğu tavır, FETÖ'nün siyasi ayağının bir başka örneğidir. Biz bu kumpasın önüne geçmek için çalışırken, dönemin CHP milletvekilleri "MİT Müsteşarı yetmez, Başbakan da soruşturmaya dahil edilsin" diyerek FETÖ tezlerinin borazanlığını yapıyordu. Kılıçdaroğlu'nun tavrı da farklı değildi. O da, MİT Müsteşarını hedef alan FETÖ kumpasını engellemek için yaptığımız düzenlemeyi desteklemek yerine, "kişiye özel düzenleme yapılamaz" diyerek, FETÖ ağzıyla kamuoyu oluşturmanın peşindeydi. Her sözü, her mesajı, her eylemi FETÖ medyasında manşet olan Kılıçdaroğlu, FETÖ'yle mücadele konusunda attığımız her adımda karşımızda yer almıştır.

"FETÖ mensupları tarafından hazırlanan dokümanlar, Meclis'te CHP milletvekilleri tarafından soru önergesi, konuşma, teklif olarak sürekli gündemde tutulmuştur"

FETÖ'nün en önemli insan devşirme ve mali kaynak kapısı olan dershanelerin kapatılması tartışması, CHP'yi ele veren bir diğer örnektir. Daha önce dershaneleri kapatmayı seçim beyannamesine dahi koyan bu parti, biz aynı amaçla harekete geçtiğimizde, karşımıza en büyük dershane destekçisi olarak çıktı. Çünkü bu zat ve ekibi omurgasızdır, FETÖ'ye diyet borçludur. Tek dertleri AK Parti'ye ve şahsıma zarar vermektir. Bunun için yapmayacakları iş, atmayacakları iftira yoktur. Biz kararlılıkla bu işin üzerine giderken, CHP milletvekilleri çıkıp "dershaneler kapatılırsa eğitimde sorunlar büyür" diyebilecek kadar zıvanadan çıkabilmişlerdir. Hatta CHP, dershanelerin kapatılmasıyla ilgili düzenlemeyi, tam da FETÖ'nün talebine uygun şekilde Anayasa Mahkemesine taşıyarak, bu yapıyla aynı safta durduğunu iyice belli etmiştir. FETÖ mensupları tarafından hazırlanan dokümanlar, Meclis'te CHP milletvekilleri tarafından soru önergesi, konuşma, teklif olarak sürekli gündemde tutulmuştur. Biz FETÖ'nün üzerine gittikçe, Kılıçdaroğlu "biz cemaat dahil bu grupların özgürlük alanını genişletmek istiyoruz" diyerek, siyaseten nerede durduğunu gösteriyordu. FETÖ'nün siyasi ayağını soranların bakacakları yerler buralardır.

Gezi olayları, FETÖ ile CHP'nin birlikteliğini bir kez daha ortaya koyan hadiselerden bir diğeridir. Türkiye'nin tüm büyük projelerinin, yatırımlarının, milletimizin huzur ve güven ikliminin hedef alındığı bu süreçte CHP yönetimi, FETÖ'nün dolaşıma sürdüğü her argümana dört elle sarılmıştır. Avrupa ülkelerine FETÖ tezleriyle mektup yazıp ülkemizi şikayet eden bu zat, İstanbul Havalimanının ve Yavuz Sultan Selim Köprüsünün inşaatlarının durdurulmasını bizzat istemiştir.

Tabii bu işin asıl dönüm noktası 17-25 Aralık emniyet-yargı darbe girişimi sürecidir. Bu süreçteki işbirliklerini, aynı mesajları kopyala-yapıştır yaparak atacak kadar aleniyete dökmüşlerdir. HP yöneticileri "turpun büyüğü heybede" diyerek, bu tezgahı FETÖ ile birlikte kurduklarını, gelişmelerden haberdar olduklarını ikrar etmişlerdir. Bugün hepsi de kaçak durumunda olan FETÖ mensubu savcılar ile CHP yöneticileri 17-25 Aralık emniyet-yargı darbe girişimini yapan çeteye karşı gösterdiğimiz tepkiye aynı refleksle karşı çıkıyorlardı. FETÖ savcılarının hukuksuz emirlerine karşı koyan devlet görevlilerini "sanmayın bu devran böyle gidecek" diyerek tehdit eden bizzat Kılıçdaroğlu'nun kendisiydi.

"Allah aşkına bundan ala siyasi ayak olur mu?"

Aynı Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz'dan sonra da "askerler her koşulda emre itaat eder" diyerek, darbecileri savunmaktan da geri kalmamıştır. 17-25 Aralık'tan sonra CHP Grup kürsüsü aylar boyunca, Kılıçdaroğlu tarafından, FETÖ mensuplarının montaj ve iftira kasetlerinin dinletildiği bir mecraya çevrilmiştir. FETÖ ne demişse, Kılıçdaroğlu aynısını tekrarlamıştır. Biz, "paralel devlet yapısı" adıyla FETÖ'nün üzerine giderken, Kılıçdaroğlu emniyet ve yargı içinde çöreklenmiş bu yapıyı "devletin vicdanı" diye tarif ediyordu. Bu şekilde tarif ettiği kişiler arasında Sayın Baykal'a kaset kumpası kuranların bulunduğunu özellikle hatırlatmak istiyorum. Devleti bu terör örgütünün mensuplarından temizleme çalışmalarımızın hepsinde, karşımızda öncelikle CHP'yi ve başındaki zatı bulduk. Allah aşkına bundan ala siyasi ayak olur mu?

2014 yılındaki mahalli idareler ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde FETÖ'nün CHP'yi desteklediğini, bizzat bu partinin milletvekilleri açıklamışlardır. CHP'yle FETÖ'nün ilişkisinin çok net görüldüğü hadiselerden biri de Adana'daki MİT tırlarının durdurulmasıdır. Bu kumpasın amacı Türkiye'yi Suriye'deki radikal gruplara silah gönderen bir ülke gibi göstererek, uluslararası müdahaleye açık hale getirmekti. FETÖ'nün tüm unsurları ve CHP yönetimi, bu olaya adeta dört elle sarılmıştır. Kılıçdaroğlu, doğrudan devletimizi hedef alan bu kumpası, "savcının görevi bu değil mi" diye savunarak, FETÖ'nün siyasi ayağı olduğunu bir kez daha göstermiştir. CHP'nin yayın organı gibi çalışan Cumhuriyet gazetesi, bu operasyonu yürüten savcı görevden alınınca hemen kendisiyle röportaj yapıp, "MİT suç işledi" başlığını atıyordu.

Halihazırda CHP Meclis Başkanvekili olan dönemin CHP Grup Başkanvekili, FETÖ'cüler gibi bizi "Lahey Adalet Divanında yargılanmayı gerektirecek savaş suçu işlemekle" itham ediyordu. FETÖ'nün siyasi ayağı tarifine en çok, bu örgütün üyelerinin gözaltına alınmasını "cadı avı" olarak niteleyen CHP yönetimi yakışıyor. Genel Başkanı başta olmak üzere, CHP milletvekilleri kapatılan FETÖ gazetelerinin binalarına giderek dayanışma gösterisi yaparken, aynı zamanda siyasi ayağın kimliğini ilan etmiş oldular. Yine CHP'nin Cumhurbaşkanı adayının, yapılan operasyonları "cemaati sindirme girişimi" olarak niteleyip, devamında CHP'nin mallarına el konacağını iddia etmesi de aradaki ilişkinin ikrarıdır.

"CHP yönetimi ile FETÖ ortak dil ve tavır geliştirmiştir"

Tabii Kılıçdaroğlu'nun, 15 Temmuz'dan sonra da FETÖ elebaşının kitaplarının toplatılmasına da karşı çıktığını hatırladığımızda, bu tavrın gayet bilinçli olduğu anlaşılıyor. Kendilerini yıllarca Atatürkçü olarak pazarlayan CHP destekçisi kimi yazarların, bir anda en büyük FETÖ sevdalısı kesilmeleri, projenin kapsamının genişliğini gösteriyor. Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın şehit edilmesinden Büyükelçi Karlov suikastine ve 6-8 Ekim hendek olaylarına kadar ülkemizin karşı karşıya kaldığı her krizde CHP yönetimi ile FETÖ ortak dil ve tavır geliştirmiştir. 15 Temmuz'u "kontrollü darbe" olarak niteleyen Kılıçdaroğlu'na bu aklı ve tabiri veren de FETÖ'dür. Halen By-Lock dahil pek çok delille FETÖ üyeliğinden hapiste olan Kılıçdaroğlu'nun bir danışmanının yazışmalarında bu durum zaten anlatılıyor. FETÖ'cü danışman By-Lock'ta yazıştığı örgüt abilerine, Kılıçdaroğlu'na istediklerini söyletebileceklerini belirtiyor.

Kılıçdaroğlu sözde adalet yürüyüşünü, zahirde kendi milletvekili ama aslında FETÖ'cüler için yapmıştır. Yollarda FETÖ'cülerle kolkola yürümüştür. Dünyada, terör örgütüne destek için bunca yol yürüyen bir siyasetçinin, aynı yapının bir ayağı olmadığına kimseyi inandıramazsınız. CHP yönetiminin, sadece 15 Temmuz'u itibarsızlaştırma çabası ile darbe girişiminin ardından FETÖ'yü devletten ve toplum hayatından tasfiyeye yönelik her adımı engelleme çabası, örgütün siyasi ayağı olduğunun en büyük delilidir. Ağızlarını her açtıklarında, bizi FETÖ konusunda ikaz ettiklerini söyleyenler, FETÖ'nün hain yüzü ortaya çıktıktan sonra bu yapının en büyük sözcüsü, taşeronu ve müdafii haline geldi.

Ya ikazları yalandı, ya sonrasında ortaya koydukları tavır yalandı. Netice itibariyle bunların hayatı yalan.

Madem bu işler soru sorarak oluyor, öyleyse ben de burada birkaç soru sorayım:

FETÖ'nün siyasi ayağı, FETÖ'cülerin devirmeye çalıştığı siyasetçi midir, yükseltmeye çalıştığı siyasetçi midir?

FETÖ'nün siyasi ayağı, FETÖ'nün darbe gecesi öldürmeye çalıştığı siyasetçi midir, FETÖ'nün yol verdiği siyasetçi midir?

FETÖ'nün siyasi ayağı, bu yapı terör örgütü olarak tanımlanmadan önce görüntü veren midir, devlet aynı yapıyı terör örgütü olarak tanımladıktan sonra yanından ayrılmayan mıdır?

FETÖ'nün siyasi ayağı, gerçek yüzü ortaya çıkmadan önce oy verdiği parti midir, FETÖ tehlikesi ayyuka çıktıktan sonra tüm gücü ve imkanlarıyla desteklediği parti midir?

FETÖ'nün siyasi ayağı, FETÖ ile kavgada saldırıya uğrayan parti midir, FETÖ adına yumruk sallayan parti midir?

FETÖ'nün siyasi ayağı, bu yapıyla topyekün mücadeleye giriştiği için hedef alınan parti midir, FETÖ'nün organlarına, kurumlarına, adamlarına sahip çıkan, onlara göğüslerini siper edenler midir?

FETÖ'nün siyasi ayağı, 2012 MİT operasyonundan, 2013 17-25 Aralık yargı kumpasından, 2014 Milli Güvenlik Kurulu bildirisinden ve Bakanlar Kurulu Kararından, 2016 darbe girişiminden sonra FETÖ'ye kol kanat geren, FETÖ'nün propagandasına hizmet eden, FETÖ'cülerin argümanlarını kullanan değil midir?

FETÖ'nün siyasi ayağı, FETÖ'nün yargı darbesinde kullandığı montaj ses kayıtlarındaki yalan ve iftiraları siyasete taşıyan, seçim malzemesi yapan, kürsü kürsü gezdiren değil midir?

FETÖ'nün siyasi ayağı, FETÖ ile mücadeleye tam destek vermek yerine, süreci sulandıran ve kafaları karıştırmaya kalkan değil midir?

FETÖ'nün siyasi ayağı, darbe kalkışmasını milletle birlikte durduran mıdır, kontrollü diyerek darbeyi meşrulaştırmaya çalışan mıdır?

FETÖ'nün siyasi ayağı, bu yapıyla canı pahasına mücadele eden midir, genel başkanlık koltuğu dahil CHP genel merkezini işgal etmiş olan FETÖ'nün ayak takımı mıdır?

Kılıçdaroğlu, sürekli yalan söyleyerek, sürekli altı boş ithamlarla kamuoyunu meşgul ederek suçunu bastırmaya çalışıyor.

Hatta bugünlerde, eski Genelkurmay Başkanlarından biri vasıtasıyla, doğrudan Meclis'in yasama dokunulmazlığına saldırı anlamına gelen bir kampanya başlattılar. Meclis'te tam kadro destek verdikleri bir düzenlemeyi, hemen ardından iptali talebiyle Anayasa Mahkemesine götürenlerin kulaklarının, bu arada kimler tarafından çekildiği ortadadır. Vesayet döneminin hastalıklarının kalıntısı gördüğümüz bu tür saldırılara karşı tüm milletvekillerimizin derhal dava açması önemlidir.

"Vesayetin, darbecinin kimliği değişiyor ama CHP'nin oradaki konumu hiç değişmiyor"

Meydanı bunlara bırakmayacağız. Yıllarca bu ülkenin ve milletin adeta kanını, iliğini, enerjisini sömüren vesayet anlayışının sesi olan CHP, aynı role FETÖ soyunduğunda bu defa da oraya demir atmakta tereddüt etmemiştir. Vesayete, darbelere, cuntalara karşı verdiğimiz mücadelede dün de karşımızda CHP vardı, bugün de karşımızda CHP var. Vesayetin, darbecinin kimliği değişiyor ama CHP'nin oradaki konumu hiç değişmiyor. Hamdolsun, bizim de bunların karşısındaki konumumuz değişmiyor. Yıllarca bu ülkeyi irtica tehdidiyle korkutanlar ile teröre bulaşmış bir yapının siyasi temsilciliğini yürütenlerin aynı olmasının takdirini milletimize bırakıyoruz. Biz dün de milli irade düşmanlarına karşıydık, bugün de karşıyız, yarın da karşı olmayı sürdüreceğiz.

AK Parti olarak Türkiye'ye yaptığımız en büyük hizmetlerden biri de, içeride ve dışarıda ne yaşanırsa yaşansın, hedeflerinden kopmama iradesini temel bir ilke olarak yerleştirmiş olmamızdır. Yaşadığımız onca tarihi hadiseye rağmen, ülkede tüm çarkların işlemesini bu kabiliyete borçluyuz. Ülkemizin, son açıklamaya göre artık 83 milyonu geçen nüfusunun her biri, bu gerçek ışığında yönü daima geleceğe dönük olarak hayatını sürdürmektedir. Hatırlarsanız 2019 yılına başladığımızda, birileri yine milletimizin umudunu kırmak için kendilerine biçilmiş rollerini oynuyorlardı.

"Hamdolsun bir kez daha bu felaket senaryolarını yırtıp attık"

Onların senaryosuna göre, 2018'deki kur-faiz-enflasyon darbe girişiminin ardından Türkiye 2019'da tümüyle batacak, bitecek, yerle yeksan olacaktı. Bunlara göre dolar 10 lira olacak, enflasyon yüzde 30'u aşacak, bankalarımız tökezleyecek, hazinemiz iflas edecekti. Aldığımız kararlar, uygulamaya koyduğumuz tedbirler, iş dünyamızın dirayetli duruşu ve en önemlisi milletimizin desteğiyle, hamdolsun bir kez daha bu felaket senaryolarını yırtıp attık. Ülkemizi hızlı bir toparlanma sürecine sokarak, üçüncü çeyrekte ekonomimizi yeniden artı büyümeye geçirdik.