Hürriyet'ten Sevin Turan'ın haberine göre: Dünyanın dört bir yanında ve Türkiye'de koronavirüse karşı aşılama çalışmaları devam ediyor. Bilim insanları pandemiyi sonlandırmak için dünya nüfusunun en azından yüzde 70'inin aşılama ya da hastalık yoluyla bağışıklık kazanması gerektiğini sık sık vurguluyor.

Ancak pandeminin bitmesi Covid-19'un dünya üzerinden silineceği anlamına gelmiyor. Hatta uzmanlar virüsün en az 2-3 sene daha bizimle olacağı yorumlarını yapıyor. Bu da ölümler ve ağır hastalıklar azalsa da vaka sayılarının sıfıra inmesi için daha zamana ihtiyacımız olduğu anlamına geliyor. Bir başka deyişle, çok büyük ihtimalle önümüzdeki yıllarda da Covid-19 virüsüyle enfekte olmuş, tedaviye ihtiyaç duyan insanlar olacak.

Bu olasılık bir noktanın altını çizmek açısından oldukça önemli: Covid-19 tedavisi için özel olarak geliştirilmiş, bu hastaların derdine deva olacak bir ilaç halen elimizde yok. Bu durum ilaç araştırmacılarının halen son hızla çalışmaya devam etmelerini gerektiriyor.

ABD 3,2 MİLYAR DOLAR AYIRDI

ABD yönetiminden bu konuda tüm dünyayı ilgilendiren bir karar geldi. Sağlık ve İnsan Hizmetleri Bakanlığı'ndan perşembe günü yapılan açıklamada Covid-19'u (ve gelecekte benzer pandemilere yol açabilecek başka viral enfeksiyonları) tedavi edecek hap formundaki ilaçların geliştirilmesine 3,2 milyar dolar kaynak ayrıldığı açıklandı. "Pandemiler için Antiviral Programı" olarak adlandırılan girişimle, umut veren birkaç ilaç adayının kilinin denemelerinin hızlanması ve önümüzdeki yıllarda milyonlarca insanın hayatının kurtarılması amaçlanıyor.

İngiltere Başbakanı Boris Johnson da Mayıs ayının başlarında yaptığı açıklamada, "Bu ülkedeki bilim insanlarının çoğunluğu halen bu yıl bir noktada yeni bir Covid dalgası olacağına inanıyor" demiş ve yeni antiviral ilaçların geliştirilmesi için bir "antivirüs görev gücü"nün kurulduğunu açıklamıştı. Johnson özellikle tablet ya da kapsül formunda üretilecek, insanların tedavilerine evde devam etmesini sağlayan bir ilaç istediğinin altını çizmişti.

Özetle eczaneden alınarak kolayca kullanılabilecek bir Covid-19 ilacına duyulan ihtiyaç günümüzde siyasetçilerin de bilim insanlarının da en önemli gündem maddelerinden birini oluşturuyor. Peki pandeminin üzerinden bir yılı aşkın zaman geçmesine, çeşit çeşit formüllere sahip birçok aşı alternatifi çıkmış olmasına rağmen neden hala bir Covid-19 ilacı yok? Bu sorunun yanıtını hem dünyadaki araştırmalarda aradık hem de Ankara Üniversitesi Kök Hücre Enstitüsü öğretim görevlisi Dr. Mehmet Altay Ünal'a sorduk.

ÖZEL İLAÇ GELİŞTİRİLEN TEK VİRÜS

Doğrusunu söylemek gerekirse bu durum Covid-19'a özgü değil. İnsanlık yüzlerce yıldır, virüs kaynaklı salgın hastalıklar karşısında hep ilaçlardan çok aşılara öncelik veriyor. Dahası modern tıp bugüne kadar sadece Hepatit C virüsü için özel ilaç (sofosbuvir) geliştirdi. Bunu dışındaki birçok ciddi viral enfeksiyon, hastalığın hızını kesmeyi amaçlayan antiviral ilaç kokteylleriyle tedavi ediliyor.

Bunun sebebini anlamak için de önce virüsleri anlamak gerek.

Virüsler tek başlarına yaşayamayan canlılar. Varlıklarını bir başka canlının hücrelerinin içinde parazit olarak sürdürüyorlar. Bir konak canlının hücrelerinin içine yerleşmedikleri takdirde beslenmeleri, oksijen almaları, üremeleri söz konusu olamıyor. Üstelik ellerimizi iyice yıkadığımızda ya da daha önceden tanışmış olduğumuz bir türle yeniden karşılaştığımızda virüsleri kolayca alt edebiliyoruz.

Bu noktada akıllara şu soru geliyor: Bu kadar aciz canlılar nasıl oluyor da milyonlarca kişinin ölümüne yol açan pandemilere yol açabiliyor? Bunun sebebi pandemilere yol açanların daha önceden tanımadığımız ve vücudumuzun kendini nasıl savunması gerektiğini bilmediği virüsler olması.

HÜCREYE ZARAR VERMEDEN VİRÜSÜ ÖLDÜRMEK ÇOK ZOR

Diğer yandan virüslerin varlığını başka bir canlıya bağımlı olarak sürdürmesi, viral enfeksiyonların geleneksel tedavi yöntemleriyle ortadan kaldırılmasını da zorlaştırıyor. Virüs canlının hücrelerinin içine iyice yerleştiğinde hücreye zarar vermeden virüsü ortadan kaldırmak mümkün olamıyor. Güney Kaliforniya Üniversitesi Keck Tıp Okulu Profesörlerinden Paula Cannon, "Virüsü öldürebilirim ama bunu yapmak için sizi de öldürmek zorunda kalırım" sözleriyle özetliyor.

Tam da bu noktada devreye aşılar giriyor. Aşıların amacı metabolizmamıza o virüsle nasıl savaşacağını öğretmek. Bir başka deyişle virüsü sağlıklı hücrelere de zarar vermeden ilaçla öldürmek çok zor olduğundan, vücuda virüsle henüz hücrelere yerleşmemişken nasıl savaşacağını öğretip, kendi işini kendi yapmasını sağlıyoruz.

Geçmişteki viral enfeksiyonlardan örneklerle konuşmamız gerekirse, kızamık hastalığında aşılama sayesinde elde edilen kitle bağışıklığı virüsün nüfus genelini etkileyip salgına dönüşmesine engel oluyor. En iyi senaryo ise çiçek hastalığında olduğu gibi, aşıların hastalığı insan popülasyonundan tamamen silip atması. Bunun yolu da virüsün üremesini engelleyip vücudun kendi başının çaresine bakmasından geçiyor. Üstelik bu durumda vücut gelecekte aynı virüse karşı kendisini nasıl koruyacağını da öğrendiğinden, uzun vadede aşı hastalığı tedavi eden ilacın kendisinden daha etkili oluyor.

Dr. Mehmet Altay Ünal da aşı ve ilacı birbirini tamamlayıcı unsurlar olarak düşünmek gerektiğini belirterek, "Aşı salgının önünde ciddi bir bariyer oluşturur bu nedenle başlangıçta oraya odaklanmak mantıklı bir strateji. Aşıyla birlikte hastane yükünü azaltacak her türlü önlem de değerlidir. Salgında şartlarında ilaç çalışmalarının da ilk amacı, hastanın hastalığı hafif atlatmasını sağlayarak hastaneye başvuracak hasta sayısını azaltmaktır" diyor.

İLAÇ GELİŞTİRMEK ZAMAN ALIYOR

Bir diğer sorun da herhangi bir hastalığa yönelik doğrudan ilaç geliştirmenin çok uzun zaman isteyen bir süreç olması. Çünkü hastalık yapan mikroorganizmanın zayıf noktalarını bulup bir saldırı taktiği geliştirmek gerekiyor. Dahası ilaçların, virüslerin hızla mutasyona uğradığını da hesaba katarak mutantlar karşısında da etkili olacak bir şekilde üretilmesi şart. Bu da araştırma süresinin daha da uzamasına yol açıyor.

York Üniversitesi'nden Pavol Bardy, Fred Anston ve Oliver Bayfield'ın The Conversation için kaleme aldıkları makale de bu meseleye ışık tutuyor. Uzmanlara göre, bir virüse etki edecek karışımların bulunması, bunların virüs üzerinde önce laboratuvar ortamında sonra da insanlar üzerinde etkinliğinin test edilmesi yıllar gerektiren bir süreç.

Ancak Covid-19 gibi hızla yayılan hastalıklar söz konusu olduğunda araştırmacıların elinde böyle bir zaman konforu olmadığından virüsün hızla durdurulması gerekiyor. Bu da eldeki ilaçların en iyi şekilde kullanılmasını gerektiriyor.

PANDEMİ İLAN EDİLİR EDİLMEZ ÇALIŞMALAR BAŞLADI

Birçok bakteri enfeksiyonuna karşı aynı anda etki edebilen geniş spektrumlu antibiyotiklerin aksine, bir virüsü tedavi eden antiviralin başka bir virüse karşı da etkili olduğu durumlar ne yazık ki çok nadir. Yine de geçtiğimiz yıl ilkbaharda, hastalık pandemi ilan edildikten çok kısa bir süre sonra dünyanın dört bir yanındaki laboratuvarlarda biyoloji uzmanları virüse karşı hangi eski ilaçların en etkili tedaviyi sağlayacağına dair hummalı çalışmalara başladı.

Önemli bir kısmı halen devam eden bu çalışmalar sonucunda, geçmişte başka hastalıkların tedavileri için geliştirilmiş bazı antienflamatuar ve antiviral etkiye sahip bazı ilaçların Covid-19'a karşı da etkili olabileceği sonucuna varıldı ve bu ilaçlar dünyanın dört bir yanında hastanelerde ve evlerinde tedavi gören Covid-19 hastaları üzerinde uygulanmaya başladı.

BİLİM İNSANLARI BUNA YENİDEN KONUMLANDIRMA DİYOR

Altay bu sürece "ilaç yeniden konumlandırma" adı verildiğini belirtiyor ve şöyle devam ediyor: "Normal şartlarda bir kimyasal molekülün ilaç olarak kullanım izni alması oldukça uzun ve pahalı bir süreç. Bu nedenle, salgın durumunda acil olarak tedavi algoritmasına ilaç eklemek için zaten var olan ilaçlar içerisinden tarama yapıldı. Bütün dünya COVID-19 için bu çalışmaları yaptı ve yapmaya devam ediyor."

Bir kimyasal molekülün insana verilme izni alana kadar çok zor ve katı süreçlerden geçtiğini de hatırlatan Altay, salgın şartlarında bir ilaç çalışmasının nasıl yapılması gerektiğine dair ACS Nano dergisinde yayımladıkları çalışmayı hatırlatıyor ve ekliyor:

"2020 yılının en iyisi seçilen çalışmamızda ilaç geliştirme sürecine her alandan uzmanların dahil edilmesi gerektiğini vurguladık. Her uzman sizin çalışmanızı doğru sonuca ulaştıracak küçük katkılar yapar ve sonuçta doğru filtreler sizi doğruya ulaştırır. Bu tür filtrelerden geçen çalışmaların başarısız olma olasılığı oldukça düşüktür."