“B ve C planlarımız yok. Sadece A planımız var. Koşullar değişir, önlemler değişir, saatler değişir ama okullar açık kalır.”

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer önceki gün bir araya geldiği gazetecilere bu açıklamayı yaptı. Sayın Özer’i tüm kalbimle alkışlıyorum.

İşte budur!

Açık söyleyeyim, bu noktaya gelebilmiş olmamıza inanmakta hala zorlanıyorum.

Geçen bir buçuk yıldaki “yanlışlıkta ısrar” politikasından sonra nihayet doğru yol bulundu ama hala vaka sayıları ile ilgili her haberde şöyle bir irkiliyorum. Sanki yine çocuklar boş yere kurban edilecek gibi geliyor.

Aslında geçtiğimiz iki yıl boyunca okulları açık tutmak için ihtiyacımız olan tek bir şey vardı: sağlam bir irade.

Mahmut Özer göreve geldiğinden beri bu iradeyi çok net bir şekilde ortaya koydu.

Bravo gerçekten!

Sevgili okurlar bu öyle çok kolay bir iş değildi.

Bakan Özer’i Türk Tabipler Birliği dışında başta kimse okulları açık tutmak konusunda açıktan desteklemedi -ki TTB’nin de siyasi olarak muhalif çizgide bir yapı olduğunu hatırlatayım-.

AYNI BİLİM KURULU GEÇEN YIL NEREDEYDİ?

Şimdi Bilim Kurulu'nun “Okullar kapanmamalı” açıklamalarının bence pek bir kıymeti yok. Zira okulların kapalı tutulduğu geçtiğimiz 2 yıl boyunca neredeydi aynı Bilim Kurulu? “Pandemide okullar en son kapanır, ilk olarak açılır” cümlesini iki yıl gecikmeyle mi idrak ettiler?

Açık konuşalım, Bilim Kurulu “Ne olur ne olmaz aman risk almayalım” mantığıyla yüz yüze eğitimi durdurma stratejisini benimsemese okullar bunca süre kapalı kalabilir miydi?

Ben okulların pandemide en son kapanan ve ilk açılan yerler olması gerektiğini medyada neredeyse tek başıma haykırırken hatırlattığım bilimsel raporlar ve dünya örneklerinden bahseden bir avuç bilim insanı dışında yanımda kimse yoktu.

Türkiye okullarını kapalı tutan ülkeler arasında dünya şampiyonluğuna oynarken buna itiraz ettiğim için “Bu kadın çocuklarını evde istemediği için böyle yazıyor” bile dediler!

Çok şükür ki o kötü günler geride kalmış görünüyor. Bugün zaten olması gerektiği gibi okullar açık ve bunun bir felakete yol açmadığı görüldü. Ancak unutmayalım, geçtiğimiz iki yıl boyunca oluşturulan korku atmosferi çok koyuydu.

FAHRETTİN KOCA'YA DÜNKÜ AÇIKLAMASI İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDİYORUM

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya dünkü toplantı sonrası yaptığı açıklama için çok teşekkür ediyorum. “Okullar asla kapanmayacak” dedi Sayın Bakan. Bu çok önemli. Milli Eğitim Bakanımız gibi artık Sağlık Bakanımız da çok kararlı ve net bir duruş ortaya koyuyor.

Ancak Sayın Koca, geçen sene AVM’ler, restoranlar, kafeler, işyerleri açık, yalnızca okullar kapalıyken neredeydiniz? Tüm bilimsel veriler ve CDC, DSÖ gibi itibarlı kurumların raporları bugün sizin söylediklerinizi geçen sene de söylüyorlardı.

Geç de olsa doğruda buluşmak güzel ama çocuklarımızın -hadi pandeminin ilk dönemindeki belirsizlikten kaynaklı paniği geçiyorum- bir yılını heba etmeye değer miydi?

Şunu da hatırlatayım: Hükümet geçen sene bu yanlış politikada ısrar etti de muhalefet buna itiraz mı etti? Hayır! Muhalefet de okulların kapalı kalmasını destekledi.

OKULLARI KAPATMAK KONUSUNDAKİ MİLLİ MUTABAKAT

Hatta zaman zaman açılması gündeme geldiğinde hem muhalefet partileri hem de muhalif medya okulların ne kadar hazırlıksız ve yetersiz olduğunu anlatma yarışına girdiler. Okulların açılmaması için adeta özel bir çaba sarf ettiler.

FELAKET TELLALLIĞINDA YARIŞAN "UZMANLAR" BİR ÖZELEŞTİRİ YAPACAK MI?

Burada sadece siyasete yönelik eleştiri getirmek de adil olmaz. İktidar ve muhalefetiyle siyasiler kadar hatta bence daha büyük sorumluluk başta Mehmet Ceyhan olmak üzere her gün ekranlarda felaket tellallığı yapan hekimlere ait.

Okulların açılmaması için ellerinden gelen her türlü korkuyu saldılar. Velileri paralize ettiler. Okulların açılmasını toplum için çok büyük bir riskmiş gibi anlattılar. Halbuki bunların bilimsel gerçeklerle alakası yoktu.

Ancak ülkemizde özeleştiri diye bir alışkanlık hiç olmadığı için özür dilemek yerine geçen sene sabah akşam “Okullar açılmamalı” diyen “uzmanlar” şimdi de “Okullar pandemide en son kapanan yerler olmalı, şu tedbirler alınmalı” demeye başladılar.

Dolayısıyla geçen sene bu ülkede eğitim hakkının askıya alınması ile ilgili kimse kenara çekilmesin…

Ben çocuklarımızın “milli bir mutabakatla” bir buçuk yılının çalındığını düşünüyorum.

Çok yazık gerçekten! Bu ülkede eğitimin öncelik olarak en aşağılarda yer aldığını böyle geri dönüşü olmayan bir yanlışla deneyip görmüş olduk.

Neyse ki artık kararlı bir Milli Eğitim Bakanımız ve Bakan’ın talimatlarını yerine getiren bir bürokrasi var.

Mahmut Özer felaket tellalları yerine bilimi ve aklı dinliyor.

Bildiğim kadarıyla pandemi ve eğitim ile ilgili çıkan tüm itibarlı raporları bizzat kendisi İngilizcesinden okuyor. Ayrıca bir de doktorlardan oluşan bir danışma kurulu oluşturdu. Sürekli onlarla istişare ediyor.

Kendisine ortaya koyduğu irade için teşekkür ediyorum.

KASIM TATİLİ KALDIRILSIN

Kayıplar çok.

Psikolojik sorunlar ve öğrenme kayıplarını bir kenara koydum, uluslararası raporlar böyle uzun soluklu bir eğitim kesintisinin ülkelerin milli gelirlerine doğrudan ciddi etki yaptığı konusunda birleşiyorlar.

Okulların kapalı kalmasının telafisi hiçbir zaman olmayacak.

Ancak yine de arayı kapatmak için Sayın Özer’e bir önerim var.

Çocuklar zaten çok evde kaldılar. Bu yıl Sayın Ziya Selçuk zamanında getirilen sonbahar ve ilkbahar tatillerini kaldırsanız ve eğitim günlerinin sayısını artırsanız daha doğru olmaz mı? Bu yolla kaybedilen zamanın bir kısmı yerine konmuş olur. Zaten bir buçuk yıl hatta neredeyse iki yıl bir nevi tatil yapıldı, yıllarca alışık olunduğu gibi şubat tatili ve yaz tatili onlara fazla fazla yeter…

Nagehan Alçı