Suç oranının yüksek olduğu gecekondu bölgesinde bir okul vardı. Okulda disiplin sorunu olduğunda okul yöneticisi, kolluk kuvvetlerini okula çağırır, suçlular yaka paça alınıp götürülürdü. Öğrenci hata yaptığında disiplin kuralları işletilip ceza verilir ya da başka okula gönderilirdi. Okulda öğrenciye hoşgörü göstermek diye bir kavramın adı dahi anılmazdı. Okulla çevre arasındaki duygusal bağ kopmuştu. Okul yöneticisinin arabasının camları kimliği belirsiz kişi ya da kişiler tarafından kırılır, lastikleri patlatılır, okulun camları, basket potaları ve voleybol ağlarına zarar verilirdi. Kamera ile tespit edilenler hakkında işlem yapılır, okul ile öğrenci ve çevre amansız bir çatışma içinde günlerini geçirip giderdi. Okul yöneticisi yaşananlardan bunaldığı için başka bir okula gitmek istedi ve talebi uygun görülüp, başka bir ilçenin başka bir okuluna ataması yapıldı. Okula genç, dinamik bir okul yöneticisi atandı. Mesleki deneyimi azdı. Herkes en kısa zamanda bu yönetici de gider gözüyle bakıyordu.

Okul yöneticisi, kendisinden önce okul yöneticiliği yapanlardan farklı olarak bazı özel ve özgün davranışlar sergilemeye başladı. Öncelikle okulda futbol, voleybol ve basketbol takımı kurdu. Zayıf ve hızlı koşanlardan atletizm, kaslı ve güçlü olanlardan halter, müzik ve halk oyunlarına yatkınlığı olanlardan ekipleri kurdu. Okulda hummalı bir çalışma başlamıştı. Sorunlu öğrenciler, süreci baltalamak için harekete geçtiklerinde, okulun çevresindeki kanaat önderleri ile iletişim kurulup, olumsuz davranışlar engellendi. Sorunlu çocuk olarak damgalanan bazı çocuklar, tiyatro kulübüne seçildi. Okulda her öğrenci farklı etkinlikler yapıyor, ders dışı zamanlarda okula gelip sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlere katılıyorlardı. Öğrenciler arasındaki çatışma asgari düzeye inmiş, çatışma okuldaki faaliyetlerde tatlı bir rekabete dönüşmüştü. Mahalle karakolunun polisleri her gün suç işlenen bu okulda neler olup bittiğini merak edip okula geldiler. Okulda öğrenciler için sunulan, başlatılan etkinlikleri izlediler. Karakoldan iki polis, sahnelenecek tiyatro oyununda görev aldı. Daha düne kadar mahalle aralarında kovaladıkları çocuklarla şimdi aynı sahnede oyuncu oldular. Bölgede suç oranında düşme yaşandı. Öğrencilerin okula devam düzeyi arttı. Okul çevrenin değişim sürecinde önderlik yapıp, çevrenin sorunlarının çözümünde aktif olarak görev aldı.

Bu anlattığım olaya benzer onlarca örnek olay yazmak, anlatmak mümkün.. Burada asıl yapılan eylem ve çözülen sorun olduğu için olayın muhtevasına odaklaşmak gerekir. Sorunlu bölgeye gelen okul yöneticisi, ilk atandığı zaman statü lideriydi. Okuldaki öğretmen ve idari personelden destek alıp akredite olduğunda grup liderliğine ulaştı. Okulun çevresindeki gruplarla kurduğu iletişim sayesinde bazı sorunlar çözüldü. Kanaat önderlerinin ve baskı gruplarının desteğiyle, okul yöneticisi, okul yöneticiliğinden okul liderliğine yükseldi. Bu bağlamda liderlik; insanları etkileyen, onları ikna eden, ayağa kaldıran, hedefe ulaşıncaya kadar paydaş olan, hedefe ulaştıktan sonra da sürdürülebilir davranışların sergilenmesini sağlayan kişi olarak, tanımlanabilir. Etkileme, ikna etme, harekete geçirme, hedefe ulaşma ve sürdürülebilir davranışları gerçekleştirme şeklinde kategorik hale getirilen eylemler zincirini ifade eder.

Liderler, kaos dönemlerinde, taşların yerinden oynadığı, belirsizliğin yaşandığı süreçte ortaya çıkan, kitlelere hedef koyup aydınlık yarınlara taşıyan kişiler olarak ifade edilmektedir. Elbette ki liderlik belirsizlik anlarında ortaya çıkar ancak, normal süreçlerin yaşandığı dönemlerde de, farklı vizyon ortaya koyup, yeni vizyon belirleyip örgütlerini harekete geçiren liderler de vardır. Bu sebeple liderliği kaos dönemine sıkıştırmak, liderliğin doğasını sınırlamak, lider için kaos dönemini beklemek anlamı taşır. Bu da, liderliğin felsefesi ile örtüşmez.

Liderin en önemli özelliği vizyon belirleyebilmesidir. Mevcut durumdan, ulaşılması istenen duruma yönelik bir bakış açısı ortaya koyması önemlidir. Bu vizyon ham hayal olmanın ötesinde örgütün gerçekleriyle örtüşen, ulaşılabilir ve mantıklı olması, hedef kitleyi ikna etmek açısından gerekli bir durumdur.

Lider vizyonuyla birlikte insanları etkilemesi gerekir. Etkileme, liderlerin en önemli özellikleri arasında yer alır. Etkilemede liderin özellikleri önemli rol oynar. Güvenilir bir kişi olması, geçmiş yaşantılarında hata yapmamış olması, uzmanlık gücünün, vizyonla örtüşüyor olması, etki sürecinde önemli avantajlar sunar. Akabinde etkilediği bireyleri ikna etmesi, eyleme geçmeye, ayağa kaldırmaya yöneltmesi gerekir. Etki ve ikna olmasına rağmen çoğu zaman eyleme geçme konusunda sorun yaşanabilir. Bu aşamada izleyenlerin lidere güvenmesi kadar, liderin de izleyenlere güvenmesi, karşılıklı güvene dayalı bir iletişim ortamının oluşması tercih edilir.

Lider ikna edip ayağa kaldırdığı, harekete geçirdiği kişilerin yoldaşı, takım arkadaşı olması beklenir. Takımın bir bireyi aynı zamanda lideri olması gerekir. Elini taşın altına koyan, sorumluluk ve risk alan, sahada birebir mücadele eden liderler başarılı olur. Bu tip liderler öncelikle iyi takım kurarlar ve takımları etkili yönetirler. Liderlik bireysel bir eylem değil, takım oyunudur. Lider takım oyununda orkestra ahengi yaratabilen kişidir. Toduk (2017, s. 122) takımı orkestra metaforu ile ele almakta ve şöyle bir ilişki kurmaktadır: Orkestranın hedefi, sazların ahenkli bir şekilde eseri yorumlayarak dinleyicisini etkilemesi, kendisine hayran bırakmasıdır. Eser tektir. Aynı eseri ya da hedefi, her orkestra, iş dünyasında, her takım farklı yorumlar. Her şirket cirosunu ve kârını artırmak ister. Kimi yorumlar beğenilir, tekrar tekrar dinlenir, konser salonları önünde uzun kuyruklar oluşur; kimi yorumlar kendisine çok az dinleyici bulabilir. Aradaki farkı, lider ve liderle uyum içinde çalışan takım yaratır. Bu sebeple, başarının özünde etkili takımlar yatar. Bu bağlamda yönetim ve liderlik bir takım oyunudur, denilebilir.

Lider, harekete geçirdiği kitle ile başarıya doğru emin adımlarla yürür. Bu aşamada alacağı kararlar, atacağı adımlar, cesareti, tutarlılığı, dengeli hareketleri, hedef kitlenin vizyona ulaşma istek ve arzusunu artırır. Lider süreçte birçok sorunla karşılaşır ve bu sorunlarla mücadele etme biçimi, sorunları çözme kapasitesi, liderlik davranışlarını pekiştirir.

Lider hedefe ulaşma sürecinde bazen başarısız olabilir. Önemli olan bu başarısızlık karşısında aldığı tavırdır. Boksörün ilk darbede yere düşmesinde sorun yoktur, sorun bir daha yerden kalkamamasındadır. Liderin, yaşadığı sorunlar, aldığı darbeler karşısında yeniden ayağa kalkıp vazgeçmeden mücadele edebilmesi, başarısının önemli bir sırrı olarak kabul edilir.

Lider hedefe ulaşıp, vizyonu gerçekleştirdiğinde, benden bu kadar artık ne haliniz varsa görün demez, diyemez. Aynı zamanda sürdürülebilir davranışların da kazanılmasını sağlamak, başarının devamını sağlayacak dinamikleri kazandırmak gibi sorumlulukları vardır. Lider bu aşamadan sonra yeni hedefler, yeni vizyonlarla yeniden harekete geçer ve yeni ufuklara doğru yelken açar.

Liderin özelliklerini House ve Podsakoff (1993, s. 16) şu şekilde ifade etmektedirler: Vizyon sahibi olma, tutkulu ve fedakâr olma, inançlı, kararlı ve tutarlı olma, örnek teşkil etmesi, güven vermesi, izleyenleri motive etmesi, beklentileri vizyonla ifade etmesi, ilham vermesi ve gelişim odaklı olması (akt. Toduk, 2017, ss. 65-66) şeklindedir.

Sonuç olarak liderlik; vizyon, etki, ikna, paydaş olma, hedefe ulaşma ve sürdürülebilir davranışlar sergilemeyi kapsayan bir takım oyunudur. Kahve içerken, informal sohbetlerde beyin fırtınasıyla değişik vizyonlar ortaya atan ancak bu vizyonlar için eyleme geçmeyen kişiler lider değil, laf ebesidir. Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde laf ebeliği ile liderlik birbirine karıştırılır. İyi hitap etmek, liderliğin özellikleri arasındadır ancak ne söylediği daha da önemlidir. Söyledikleri arasındaki tutarlılığın olması, söylemle eylemin birbirini desteklemesi, vizyonla bütünleşik hali daha da önemlidir. Liderler, hiçbir şeyi eksik bırakmayan, hedefe ulaşana kadar vazgeçmeyen kişiler oldukları için, hedeften sonraki süreçlerle de ilgilenmeleri gerekir. Mustafa Kemal Atatürk’ün 9 Eylül 1922’de düşmanı Ege’de denize döktükten sonra 17 Şubat 1923’te İzmir İktisat Kongresini toplaması, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan etmesi, yapılan inkılaplar, tek partili dönemden çok partili döneme geçiş süreci, yaşanan olaylar ve alınan tedbirler bize göstermektedir ki; Atatürk’ün aynı zamanda sürdürülebilir bir liderlik özelliğini de gösterdiği yönündedir. Eğer liderler sürdürülebilir tutum ve davranışlar sergilemezlerse, Saint-Just, Louis’in de belirttiği gibi ”Devrimleri yarım yapanlar, kendi mezarlarını kazarlar.” Lider, yerinden oynayan taşları, yeniden farklı şekilde yerleştirir. Bu yerleşim güçlü, kalıcı, istikrarlı, geleceğin beklentileriyle tutarlı ve dengeli olmalıdır.

Kaynakça

Toduk, Y. (2017). Türkiye’nin Liderlik Haritası. İstanbul:Doğan Egmont.