Eğitimi sistemimiz her geçen zaman içerisinde acaba daha güzele/iyiye mi gider diye umutları taze tutmaya çalışırken, (kendimizde bir türlü bilip tanımlayamadığı) hedefe ulaşmadan son nefesini vermek gibi bir şey bizimkisi. Her yıl yüzdelik dilimde ön sıraları kapmak için şiddeti daha da arttırarak tüm mesailerini seferber eden ebeveynler, eğitimciler ve politika üreticilerinin halini nasıl tarif etmek gerek? Tüm hedefler çocuklarını yüzdelik dilimlerin ön sıralarına sokup kısa bir süre muhayyel mutluluk yaşayabilmek. Oysa ortada ne bir mutluluk, ne bir başarı ve ne de huzur dolu bir yaşama kapı aralanmakta… Ortada olan nedir diye sorulduğunda; verilen cevaplarda huzuru, mutluluğu, başarıyı adres gösteren hiçbir cevabın olmamasının bile farkına varamamak apayrı hazin bir tablo…Nedir bu çekilen eziyetler, nedir bu tüm olan biten, ülke olarak eğitim adına ne yapmaya çalışıyoruz diye endişeli, samimi, sahici soru sormaktan da uzak gibiyiz.

       Nedir nitelikli okul? Daha işin başında sistemin çocukların eğitimi adına açtığı kurumları, “nitelikli ve diğerleri” diye tanımlaması/kategorize etmesi ne anlama gelir? Bir kuruma nitelikli tanımlaması yapılırsa, bu kategoriye girmeyen kurumlar “niteliksiz” olmuyor mu? Bir sistem gelecek nesilleri yetiştirmek için açmış olduğu eğitim kurumlarının az bir kısmına “nitelikli”,  geri kalan ve çoğunluğu teşkil eden kurumlara niteliksiz demesi kendiyle çelişmesi anlamı taşımaz mı? Niteliksiz kuruma mahkûm olan çocuklardan nasıl ve ne tür bir nitelik bekleyebiliriz? Yani biz ne yapmaya çalışıyoruz?

       Denildi ki, eğitim çocuğu ilgi, istidat ve kabiliyetleri ölçüsünde çok yönlü yetiştirme faaliyetidir. Çocuğun eğitimi için açılan kurumlarda çok yönlü yetiştirme esastır. Çocuk, okul bünyesi içerisinde bilişsel, duyuşsan ve motor gelişimleri için uygun öğrenme ortamları bulurken, akademik becerilerini geliştirmekten öte, benlik, kişilik, sosyal ve duygusal gelişimleri ve bunlara bağlı beceriler geliştirmek için fırsatların bulunduğu mekânlardır diye tanımlamıştır. Bir çocuk okul ortamında kendini, kendi dışındakileri, çevreyi, ilişkileri, rolleri, sosyal yapıyı, doğayı tanıma ve bu tanıma sonucunda kendine hedef olarak yeni roller belirleyen, buna ulaşmak için nelerin yapması gerektiğinin bilincine varıp gereğini yapandır. Bir okul bunu sağlamıyorsa, orada yapılan şey çocuğu örselemekten başka bir şey değildir. Çocuk böyle bir yapı içinde ne kişilik ne de kimlik geliştirebilir.

       Peki biz ne yapıyoruz? Daha çocuk okula adım atar atmaz, kendini inşa etmesine hiçbir katkısı olmayan dersleri birer soru aygıtına dönüştürerek, ilk etapta sekiz yıl sonra girip kazanması gereken sınava hazırlamaya çalışıyoruz. Nedir buradaki amaç? % 10 luk nitelikli gruba girmesini sağlamak. Peki bu süreçte çocuğun yaş özelliğine uygun olarak; görmesi, yapması, yaşaması gereken yaşantılara ne oluyor; elbette ıskalanıyor…Nedir ıskalanan şeyler? koskoca bir yaşamın kendisidir aslında…Diyelim ki yüzdelik dilimde en aşağılarda bir eşiğe oturdu. Ondan sonra ne oluyor…Onu doğru bir tercih ve akabinde mutlu bir yaşam mı bekliyor? Toplumuzun mutluluk endeksine ve dünya arenasındaki seviyesine baktığımızda bu sorunun cevabını rahatlıkla görebiliriz.

       Diğer yandan, eğitim sistemini adına yapıp edilen tüm bu uğraşılar % 10 luk dilim içinse, kahir ekseriyeti oluşturan % 90 lık dilime ne olacak? Onlar yurttaş olarak fazlalık mı ki, onlar adına sahici/gerçekçi ve uygulanabilir bir eğitim politikası geliştirmiyoruz. Böyle bir yapıda insanların kendileriyle, sosyal/insani ilişkilerde, yaptıkları işlerde başarılı ve mutlu olmaları ne kadar mümkün olabilmekte?  Yani bir eğitim sisteminin tüm uğraşısı % 10 luk dilimi belirlemek için mi olmalı? Neden eğitim adına yakındığımız tüm bu sorunlar için kalıcı çözüm bulmaktan uzağız. Özellikle pandemi sürecinin de etkisiyle insanların yaşamla olan münasebetlerinde oluşan krizleri hesaba katarsak, gelecekte çocuklarımızı nasıl bir ülke beklemekte? Bir toplumu oluşturan bireyler mutlu değilse, orada değer adına ne üretilebilir ki?

       Evet, tüm bunlar hazin bir tablo… Ama artık karar merciinde olanların bu işe bir çözüm bulması gerekiyor. Bir ülke, yeni nesli eğitme adına kendi içinde sürekli olarak rekabete maruz bırakırsa, o nesil ne kendiyle; ne de başkalarıyla barışık yaşama kültürü oluşturabilir. Eğitim ile ilgili problemlerin çözümü, sadece belli bir düşüncenin değil, tüm düşüncelerin temsil edildiği ortak bir platformla mümkün olabilir. Eğitim meselesi ulusal bir meseledir. Herkesin ortak kaygı, ortak çözüm yollarında buluşup, başka hiçbir kaygı taşımadan herkesin elini taşın altına koymasıyla bu sorunların altından kalkılması mümkün olabilecektir. Hayata gözlerini hep bir müsabaka içinde açarak, sürekli örselenen çocuklarımıza acıyalım ve “eğitimin doğruları” üzerinde kafa yoralım. İl/ilçe/okulun sözde başarısını aşağı çekmemek için muhtemel başarısız öğrencilerin sınava girmemesini sağlayıp; -işte başarı sıralamamız yukarılarda deyip sevinenlerin olduğu bir eğitim sisteminde gelecekten umut taşımak nasıl tarif edilir varın siz düşünün. Daha çocukluk evresini atlamadan maruz bırakıldığı her sınav çıkışında ağlayan çocukları izlerken yüreklerimizde bir sızı oluşmuyorsa, geriye söylenebilecek üç kelimelik bir cümle var; onu da zaten herkes bilir. Vesselam.

Zafer Özer- Maarif Müfettişi