Yazı metnine bu başlığı belirlerken çok düşündüm. Yıllardır yüzlerce soruşturmaya imza atan birisi olarak her platformda rahatsız olup dillendirdiğim bu konuya etkili bir başlık bulmam gerekirdi. İşin içinden biri olarak yılların tecrübesiyle olgunlaşan bazı gerçekleri usulünce gündeme getirmeyi kendime prensip edindim; ayrıca her kamu görevlisi kendi görev alanıyla ilgili yanlış giden şeyleri gündeme getirmeyi yine usulünce üzerine bir borç bilmeli. Aksi taktirde yanlış giden şeylerin düzeltilmesine yönelik önlemler hep ıskalanır ve yanlışlar rutinin bir parçası olur ve dolayısıyla kamusal fayda beklenilen kural ve davranışlar, zamanla “kamu zararı” olarak tüm topluma geri döner. Bu konuyla ilgili daha kapsamlı bir çalışmayı yıllar önce ulusal bir dergide yayınlamıştım. Problem alanımız, kamudaki soruşturma(tahkikat) süreçleri. Kamu kavramını biraz daha özele indirerek, olayı eğitim sistemi açısından değerlendirelim. Çünkü uğraşı alanımız, en kritik kamusal alan olan Eğitim Sistemidir.

            Yönetimi en yalın haliyle, “problem çözme” yöntemi olarak tanımlayabiliriz. Bilindiği üzere, belli amaçlar için bir araya gelen insan topluluklarının, bu amaçlara ulaşabilmeleri için eşgüdüm içerisinde çalışmaları gerekir. Bunu sağlamak için örgüt (organizasyon)çalışanları arasında, görev, görev tanımı, rol, statü vs. gibi örgütün yapısını oluşturan unsurların düzenlenmesi gerek. Örgütü amaca götürecek eylemler bütünü yönetim süreçlerini oluşturur ve bunu sağlayacak kişide örgütün(eğitim sisteminde okul) yöneticisidir. Amaca yönelik her süreç/eylem aslında bir problem çözme işidir. Okullara görevlendirilen müdürlerin bu süreçleri en hatasız şekilde yürütmeleri beklenir. Bir konuyu hatırlatmakta fayda var; eğitim sistemini diğer sistemlerden ayıran kritik bir fark var, bu ise özellikle eğitimin mutfağı olan okullarda informal(doğal/resmi olmayan) insan ilişkilerinin daha baskın ve gerekli olmasıdır. Bu gerçek ihmal edilerek eğitime dair hedeflere ulaşılamaz. Kısaca çalışanların moral motivasyonu çok iyi olmalı ve kendi aralarındaki ilişki ağı oldukça samimi ve güven esasına dayanmalıdır. Bu samimiyet ve güveni zedeleyecek tüm unsurlar örgütün(eğitimin) hedeflerini doğrudan sekteye uğratır.   

            Gelelim asıl meselemize. Meseleye daha geniş bir açıdan bakarsak, bir ulusun vatandaşlarının kendi aralarındaki uyum/duyarlılık, saygı/sevgi, empati ve barışık yaşama düzeyi ile, aralarında meydana gelen problemlerin niteliği ile bu problemleri yargıya taşıma düzeyleri arasında doğrusal bir ilişki vardır. Keza kamuda, devlet ile vatandaş arasında oluşan problemlerin niteliği ile bu problemleri yargıya taşıma düzeyi arasında da doğrusal bir ilişki vardır. Yani o ülke vatandaşları kendi aralarında olmadık şeyleri problem edip, bu problemleri kendi aralarında çözemiyorsa o toplum hem kendi içinde barışık,  huzurlu değil, hem de aralarındaki problemlerini çözme becerilerinden yoksunlardır. Peki yargıya taşınan problemler çözüme ulaşabiliyor mu?   Bunun cevabını zaten yaşayarak öğreniyoruz.

            Gelelim kamudaki(özellikle eğitim sistemindeki) soruşturma meselesine…Yine tecrübeler gösterdi ki, eğitim örgütlerinde(okul ve diğer ara kurumlarda) yapılan soruşturmaların nedenleri öylesine basit/banal şeyler ki, neticeleri ise telafi edilmeyecek derecede maddi manevi kayıplarla sonuçlanmaktadır. Bu konuyla ilgili maddi kaybın hesaplanması kolay; lakin manevi kayıp ise, geleceğimiz olan çocuklarımızın yaşamını eksiltmek olarak bizlere geri dönmektedir. Meseleyi biraz daha açalım:

          Baştan’da dediğimiz gibi okullar informal yapılardır. Yönetimin/yöneticinin(müdürün) işi okulu amaçları doğrultusunda sevk ve idare ederken, çoğu kez öznel ve karmaşık olan bu ilişkileri de yönetmektir. Okul ortamında güveni zedeleyecek hiçbir davranışa meydan vermemeli, herkesi kuşatıcı bir dil ve üslup kullanarak, adil davranmıyor algısını oluşturacak hiçbir eylemde bulunmamalı, okulun amaçlarını başa koyarken, personelin de ihtiyaç ve beklentilerini karşılayacak düzeyde ilişki ağları ve çözüm önerileri sunmalı, kurum içi ve kurum dışı (insan ilişkileri ve yanlış anlaşılmalardan doğan ve belki de bir ihmal sonucu ortaya çıkan)  problemleri yerinde dinleyip, makul/mantıklı ve rasyonel çözüm önerileri sunarak herkesi ikna/tatmin etme yolunu bulmalıdır.  Hayatın olağan akışı içerisindeki insan ilişkilerinden kaynaklanan her problemi çözme beceri/donanımı olmalıdır yöneticinin. Bunlar olmayıp, her ortaya çıkan problemin çözüm getirmesi için bir üst makama gönderilmesi durumunda, ortaya çıkan sırdan problemler bile (eğer yine ara kurumlarda çözüm yoluna gidilmez ise), söz konusu problem soruşturma maharetiyle “kriminal” bir hüviyet kazanmaya başlar ve artık sıradan bir vaka krize dönüşmeye başlamıştır.

          “Kamuda her hizmet, eğitimde her faaliyet bir sorun çözme çabasıdır. Eğitim adına ortaya konulan hedef; içerik, program, plan vb. gibi tüm süreçler sorun çözme aşamalarıdır. Her çocuğun, aile ve çevresi birbirinden farklı özellikler gösterir. Her okul yönetimi ve okul yönetiminin, problem çözme yöntemleri ile öğretmen unsuru birbirinden farklı özellikler gösterir. Bu farklılıkların içinde, eğitim işiyle uğraşmak ve problemleri çözmeye çalışmak elbette zordur.

          Burada altı çizilmesi gereken asıl husus; olağan süreçte rutin problemlerin nasıl ve hangi netlikte algılandığı, çözümü için nasıl bir yol izlendiği meselesidir. Oluşan problemlerin kimin tarafından nasıl algılandığı, problemin faili ve mağdurunun kim olduğu, problemin rasyonel ve sağduyulu olarak tanımlanıp tanımlanmadığı aşamalarından sonra; söz konusu problemin çözümü için bir üst mercie gidilip gidilmeyeceğine karar verilmelidir. Her okul, eğer bir müdür tarafından yönetiliyorsa, problemin birinci çözüm mercii burası olmalıdır. Problemin tanımı yapılırken, bu tanım kapsamında suç ve kusur unsurlarının, ya da neyin suç/kusur olduğunun net olarak tanımlanması gerekir.

          Özellikle, okullarımız üzerinden yapılan şikâyetlere bakarsak, problemler: öğretmen-öğrenci arasında oluşan, öğrencilerin kendileri arasında oluşan, veli-yönetici ve öğretmenler arasında oluşan ile öğretmen-öğretmen,öğretmen-yöneticiler arasında oluşan problemler olarak sıralanabilir. Bu alanlarla ilgili oluşan problemlerin temelinde (deneyimler üzerinden yapılan tespitler) tüm paydaşlar arasında sağlıklı bir iletişim ağının kurulamayışı, farklı yetenek ve kişilikte olan personelin eşgüdümlü ve motivasyonlu çalışmasını sağlayacak yönetimin olmayışı olarak özetlenebilir.

          Bir problem karşısında öncelikle velilerin, öğretmen ve yöneticilerin problemin çözümü konusunda duygusallıktan uzak, problem çözme merkezli tavır takınmaları durumunda, problemin çözümü kolaylaşacaktır. Olagelen problemlerin bir üst merciye aktarılması çoğunlukla problemi çözümsüz kılmaktadır. Kısaca, “problem algımızın niteliği,” problemlerin çözümü ya da problemlerin daha da artması konusunda belirleyicidir.

          Bir okul düşünün, yönetim becerisi olmayan bir müdür tarafından idare edilmekte. Yönetim becerisi olmamasının yanında, en sıradan insan ilişkileri konusunda bile yetersizliği nedeniyle personeller arasında ve kendiyle sürekli güvensizlik ve cebelleşme hakim. İletişim kanalları tıkanmış. Zorbalığı bir yönetme sanatı olarak görmekte. Böyle bir okulda doğal olarak problemler ortaya çıkacaktır. Daha ilk baştan(yetersizlik nedeniyle) ön koşulları sağlanamamış bir okul. Peşe peşe gelen şikayetler sonucu müfettişler devreye girmekte. Bir okula hakikaten gereksiz bir nedenden dolayı müfettiş geliyorsa, o okulun kimyası bozulmuştur. Kimyası bozulan bir okul ortamından verim/eğitim beklemek mümkün değildir. Çünkü müfettişler soruşturmaya konu edilen iddiaları yasa gereği tek tek (sonucunda sübut bulsa da, bulmada da) sormak/sorgulamak zorunda. Hem iş kaybı, ham maddi kayıp, hem zaman kaybı ve en kötüsü okulun iklimi/kültürü bu sayede yok edilmektedir. Bunun sorumlusu okul müdürü olmasının yanında, aynı zamanda o müdürün atanmasından tutun da, gündeme gelen iddiaların niteliğini yeterince bir ön araştırmaya tabi tutmadan, ya da başka çözüm yolları aramadan doğrudan soruşturma aşamasına yönelen üst düzey yöneticilerdir.  Bu konunun özellikle mülkü amirler tarafından dert edinilmesi gerekir.

          Bunu derken soruşturmanın gerekli olduğu halleri ayrı tutmak gerek. Lakin her konuyu soruşturma kapsamına sokmakla, gerçekten gerekli olan hallerde soruşturma arasındaki farkın üst düzey yöneticilerce bilinmesi gerekir. Bu da bir yönetim sorunudur. Her daim söylediğim gibi, hayatın olağan akışı içerisindeki (çatışma/tartışma, iletişim kopukluğu vs. gibi) konular için, “soruşturma bir problem çözme yöntemi” asla değildir. Yazıyı çok uzatmadan; o halde ne yapmak gerek? (basit birkaç öneri sıralayalım)

       1-Öncelikle, yönetim işinin ehil kişilere verilmesi gerekir. Ehil olmayan kişiler, problem çözmekten ziyade, problemlerin asıl kaynağı olmaktadırlar.

       2-Okul yöneticiliğinde, yetki dağılımının adil/rasyonel yapılması gerekir. Etkili bir okul kültürü oluşturmak için “yönetişim” ilkesinin temel usul olarak benimsemek gerekir. Emir vermektense, alınacak kararlara herkesin katılmasının sağlanması gerekir.

       3-Öğretmenlerin isteklerinin alınması, mümkün olduğu oranda bu isteklere müspet cevaplar verilmesi gerekir. Örneğin, ders programı dağılımında herkesin düşünceleri alınıp, kişi lehinde değerlendirme yapılabilir. Olumsuz durumda yönetim, nedenler ile ilgili gerekli açıklamaları mutlaka yapmalıdır.

       4-Aynı şekilde velilerle sık sık görüşmeler yapılması gerekir. Velilere düşünceleri sorularak, okulun daha iyiye gitmesi noktasında önerilerinin olup olmadığı sorulabilir. Toplantılarda mutlaka velilerin düşüncelerinin alınabileceği tarzda görüşmeler yapılmalı, daha bilimsel anlamda bazı teknikler uygulanarak değerlendirmeye alınmalıdır.

       5-Okul meclislerinin ve öğrenci ile ilgili kurulların etkin yürütülmesi gerekir. Öğrencilerin de benzer şekilde düşünceleri ve önerileri alınmalıdır.

       6-Bir problem çıkması durumunda taraf tutmadan, problemin yerinde çözümü sağlanmalıdır.

       7-Üst düzey bir problem oluşmuş ve bu problem, çözüm aşamasının dışına çıkmış ise gerekli usullerle gereken mercilere problem aktarılmalıdır.

Okulla ilgili bir problem olma durumunda veliler neler yapmalı?   

  1. Öncelikle öğretmenler ve okul yönetimiyle gerektiği şekliyle diyalogun kurulması gerekir.

       2-Okul da yapılan uygulamalar ile ilgili olarak düşünce ve önerilerini paylaşmalı.

       3-İzlediği, gördüğü ya da hoşnut olmadığı durumlarla ilgili olarak ilk elden bilgi almalı.

       4-Ciddi boyuta varmayan, yerinde çözülebilecek problemleri şikâyet konusu yapmamalı.

       5-Bir problemden dolayı şikâyet kaçınılmazsa, şikâyetin yasaların öngördüğü çerçeve ve usulle yapılması gerekir. Bunun için net bilgi, belge ve somut deliller ortaya konulmalıdır.

          Ve işin en can alıcı noktası ise, özellikle kamuda yönetici atamalarında ehliyet ve liyakat prensibine (imanın bir cüzi kabilinden) riayet edilmeli. Buna riayet edilmediği taktirde, yapılan her hata, telafisi olmayan sonuçlar doğuracaktır. Bu bağlamda insan ilişkileri (ve kamusal ilişkiler) öylesine iyi yürütülmeli ki, hiç kimsenin hakkı hukukuna halel getirilmemeli. Unutulmasın ki, her mağduriyet, bir ömür boyu süren hasmaneliğe kapı aralayacaktır. Sürekli kendi içinde sorun üreten ve olağan sorunları bile çözme becerisi göstermeyen toplum/devlet/örgütlerde ne barışık bir yaşam inşa edilir,  ne de emek verilen alanda(fikir, hizmet, vs.) katma değer üretilebilir.  Vesselam….

Zafer Özer-Maarif Müfettişi