Yeni bir mahalleye taşındığınızda kapı komşunuz, eşyalarınız taşınırken börek, çörek yapıp, yanına çay demleyip size ikram eder. Henüz yerleşmediniz, acıkmışsınızdır. Çayı, böreği, çöreği sizin için yaptım, diyebilir. Bu aşamadan sonra tanışma faslı başlar. Kızınız da pek güzelmiş maşallah, cümlesi kurulur. Anne: “Nişanlı. Yakında düğünümüz var inşallah.” Akabinde şu sorular sağanak yağmur gibi yağmaya başlar:

Adın ne?

Hangi okulu bitirdin?

Yaşın kaç?

Çalışıyor musun?

Damat ne iş yapıyor?

Nerelisiniz?

Siz çalışıyor musunuz yoksa emekli falan mı?

Bu sorular ortama, kişiye ve muhabbetin seyrine göre farklı şekillerde sorulur. Komşu alt tarafı bir çaydanlık çay, birkaç börek, çörek ve kurabiye ile geldiği ailede, belirli bir aşamadan sonra iletişimi askıya alıp ilişki kurmaya başlar. Komşu, komşu olmaktan çıkar, aileyi denetleyen bir müfettişe dönüşür. Nasıl mı?

Kızınızın kıyafetleri biraz açık saçık değil mi?

Oğlunuzun işi gücü yok mu? Akşama kadar evde yatıyor…

Eşiniz akşamları biraz geç geliyor. Alkol alıyor mu?

Komşu bu sorularla ailenin mahrem alanına kadar girmeye ve sorgulamaya başlar. Evin kızı nişanlısından ayrılmaya kalkıştığında annenin tepkisi muhtemelen şöyle olur: Ele güne ne deriz? Kepaze rezil oluruz. Nişanlından ayrılamazsın… Aslında komşu eve sadece küçük bir ikramla gelmemiş, aynı zamanda mahalle baskısı olarak da genişleyecek, sosyal denetim mekanizmalarını aileye taşımış olur. Mahalle bireyi denetlemeye ve göz hapsine alarak kontrol etmeye başlar. Anadolu’nun birçok yerleşkesinde bu tür kişilere “Mahallenin Mobeseleri” adı verilir. Bu mobeseler, kimin evine kim girdi, kim çıktı, kim ne almış sürekli kontrol eder. Böylece iletişim kurulmamış, ilişki kurulmuştur. İlişki şeklinde devam eden süreç, sosyal denetim mekanizmalarını meşru hale getirir.

Kamu ya da özel sektörde de süreç benzeri şekilde işler. Genellikle herkesle iyi geçinen ya da herkesle sorun yaşayan insanlar vardır. Herkesle iyi geçinmek politikliği, herkesle kötü geçinmek ise biraz antisosyal davranış özelliğini gösterir.

Bireyin ister iş isterse sosyal hayatında yaşadığı sorunların kaynağında, kullandığı iletişim biçimi önemli rol oynar. Bir kurumun amirine getirilen çifte kavrulmuş Afyonkarahisar lokumu ile talep edilen, iletişimden ziyade ilişkidir. Hediye takdiminden sonra talepler uygun bir şekilde sıralanmaya başlar. Amir hediyeyi kabul ederek, iletişimden ayrılıp ilişki temelli etkileşime açık olduğunu deklare etmiş olur. İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin de ifade ettiği gibi: “Sultanın sofrasına oturan alimin fetvasına itibar edilmez.” Ola ki, yediklerinin, içtiklerinin ya da aldığı hediyelerin etkisiyle ilimden dinden uzaklaşabilir. Makam, gelen taleplere boyun eğebilir…

Bireyler iletişim kurmayıp ilişki kurduklarında yaşadıkları sorun, kendisi ya da işi ile ilgili sırları deşifre etmeye, paylaşmaya başlamasıdır. İletişimden uzaklaşıp ilişki temelli etkileşime yönelen birey, kendisini gelecekte zor durumda bırakacak sözleri kullanabileceği gibi, taahhütlerde de bulunabilir. Bu durum hem bireyi hem de temsil ettiği makamı bağlayıcı unsur haline dönüşür. Bireyler ilişki kurdukça zafiyetlerini de sergilemeye, ifşa etmeye başlarlar. Sosyal statülerinin, temsil ettikleri makamların ağırlığını taşıyamama sorunu ortaya çıkar. Genellikle hesabını veremeyecekleri sorunlar yaşarlar.

Yıllar önce bir kadın akademisyen, cumartesi günleri evine gelen temizlikçi kadınların çok saygısız olduklarından bahsetmişti. Akademisyeni dinlediğimde, temizlikçi kadınlarla iletişim kurmadığını ilişki kurduğunu, belirli bir aşamadan sonra kadınlarla yüzgöz olduğunu, eğitim düzeyi düşük olan temizlikçi kadınların, kadın akademisyenle kurdukları ilişkinin dozunu ayarlayamadıklarını fark ettim. Sorun temizlikçi kadınlarda değil, onları özel alanına alıp, özelini paylaşan, onlarla iletişim değil ilişki kurmaya çalışan kadın akademisyendeydi. Bu tür kişiler kendi sorunlarını bir türlü doğru tanımlayamadıkları için sık sık iletişim kazası yaşarlar.

İletişimde Eric Bern’in ortaya koyduğu “yetişkin”, “çocuk” ve “ebeveyn” ego durumları iletişim ve ilişki yaşanmasında etkili rol oynar. Genellikle çocuk ego durumundaki kişiler ile ebeveyn ego durumunda bulunan kişiler, ilişki merkezli etkileşime daha yatkın, yetişkin ego durumundaki kişiler, iletişime daha yatkındırlar. Yetişkin-Yetişkin ego durumu etkili iletişim kurmada önemli rol oynar.

Aile içi rollerde de iletişim ve ilişki önemlidir. Anne-baba çocuklarıyla sağlıklı iletişim kurduklarında sevgi ve saygı oluşmakta, ilişki kurmaya çalıştıklarında rol karmaşası oluştuğu için sorun yaşamaktadırlar. Bu aşamada doğru iletişim, sosyal statüleri yıkmadan, ebeveyn saygınlığını zedelemeden oluşturulması gerekir. Çocuklar ebeveynleri ile dalga geçmeye, onları azarlamaya ve onları toplumda küçük düşürmeye başladıklarında, etkili iletişim kanalları kapatılmış, kuralsızlık ve düzensizlik başat değer olmuş anlamına gelir. Saygı ve sevgi ortadan kalktığında kırıcı ve çatışmacı bir iletişim ortaya çıkar. Ebeveyn bu aşamada şu atasözünü kendisine düstur edinmesi gerekir: “Aç bırakma hırsız edersin, çok söz söyleme arsız edersin…”

Hem aile içinde hem de örgütlerde bazı çalışanların ilişkilerinin yalama olduğunu görmek mümkündür. Bir olay olduğunda saldırmaya başlama, şiddetli eleştirme, kırma, hakaret etmeye kadar varan süreçler yaşanabilir. Bu kişiler arasında yaşanan sorunun kaynağı geçmiş yaşantılarda gizlidir. Birbirleriyle iletişim kurmayıp ilişki kuran kişilerin, zamanla birbirlerine olan tahammül sınırları ortadan kalkar. Niyet okumaya ve iftiraya kadar giden süreç çalışmaya başlar. Bu olumsuz sürecin sonunda yalama olmuş ilişkiler, küfür, hakaret ve iftira atma şekline dönüşebilir.

Her bireyin kendine özgü iletişim biçimi, tarzı, davranış örüntüsü vardır. Bazı kişilerin, gerek psikolojik özelliği gerekse geçmiş dönemlerde yaşadığı travma, sosyal dışlanma ya da güvensizliği, iletişim kalitesini olumsuz yönde etkiler. Bu kişiler genellikle saldırgan ve yaşadıkları sorunları çözümsüzlüğe iten kişiliktedirler. Yaşadıkları sorunları üçüncü kişilere anlatmada, sosyal medya hesaplarında ilan etmede oldukça yeteneklidirler. Bu kişilerle sorun çözmek zor olsa da, uzlaşma ve iletişim kurmak neredeyse olanaksızdır. Bu kişiler uygun sosyal ortam ve destek bulduklarında kontrolsüz ve kuralsız davranışlar sergileyebilirler. Etnik, dini ya da siyasi bir yapıya entegre olduklarında formal ve informal güç elde ettiklerinde, meşhur tabiriyle “Ali kıran baş kesen.” olurlar. Gittikleri her toplantıda katıldıkları her etkinlikte sorun yaşadıkları insanları anlatırlar. Örgütsel bağlamda buna “örgütsel sinizm” adı verilir.

Sonuç olarak iletişim kurmak, insan olmanın bir şartıdır ancak ilişki kurmak yüzgöz olmaktır. Başka bir kişiyi özel alanına sokmak, onun gayri resmi ya da gayri ahlaki taleplerini kabul eder hale gelmektir. İletişimde sınırlar bellidir ancak ilişkinin sınırlarını çizmek kolay değildir. İletişim yaşayan bireyler birbirlerini anlama, algılama, tepki verme ve sorun çözmede başarılı olurken, ilişki yaşayan kişiler birbirlerini yaralamaya başlarlar. Sosyal hayatta sürdürülebilir dostluklar kurmanın yolu; iletişim kurmak ve iletişimin saygı ve sevgi sınırları içerisinde tutmaktır. Bu saygı ve sevgi kontrollü davranışların ortaya çıkmasını sağladığı gibi, sorun çözmede de kullanılacak stratejileri belirler. Aynı iş yerinde çalıştığınız bazı kişilere çok kolay posta koyup meydan okurken bazı kişilerle konuşurken nezaket sınırlarını zorlarsınız. Buradaki fark biriyle iletişim diğeriyle ilişki kurmuş olmanızdır. Yaşam, düşün, geçim ve iletişim kalitenizi belirleyen tek faktör iletişim biçiminiz ve tarzınız olacaktır. Yaygın bir türkü ile son sözlerimizi ifade edelim:

Benim yarim yaylalarda oturur
Ak elleri soğuk suya batırır
Demedim mi nazlı yarim ben sana
Çok muhabbet tez ayrılık getirir......

Prof. Dr. Necati CEMALOĞLU