“Göç yolda düzülür.” ya da “Kervan yolda düzülür.” Atasözünün anlamı: Planlama yapmaya, detaylı düşünmeye zamanın yoksa ve acil hareket etmek istiyorsan, durma yola koyul. Yolda eksikleri giderir, hedefe yaklaşmış olursun. Ayrıca zaman kaybetmediğin için de zararın olmaz, şeklinde ifade edilebilir. Türk yönetim yapısı ya da kültürü, “Göç yolda düzülür.” algısıyla hareket eder. Detaylı plan yapma, zamanı etkili yönetme, süreçte ortaya çıkabilecek olası durumları önceden fark edip tedbir alma, yönetim kültürümüzde maalesef ya yoktur ya da çok nadir işe koşulur.

Yazılı ve görsel basından takip ettiğim haberlerin bazılarının başlığı şu şekildeydi:

Her öğrenci başına temizlik için okullara 20 TL gönderildi.

Ders kitapları yaz tatilinde okullara ulaştı.

20 000 öğretmenin 3 Eylül 2021 tarihinde kuralarını çekecek.

6 Eylül 2021 tarihinde tüm ilk, orta, lise ve dengi okullar eğitim-öğretime başlayacak.

90 000 ücretli öğretmen istihdam edilecek.

Bu haberleri daha da çoğaltıp moralinizi bozmanız mümkündür. Covid-19 salgını döneminde temizlik önemli bir durumdur. Öğrencilerin sürekli bulunduğu sınıflar, koridorlar, tuvaletlerin temizlenmesi, dezenfekte edilmesi gerekir. Oysa pek çok okulun hizmetlisi yoktur. Bu hizmetliler illerin çoğunda İŞKUR tarafından görevlendirilir. İŞKUR bugün ilana çıksa muhtemelen Kasım ayının 15’inde temizlik personeli göreve başlar. 15 Kasım 2021 tarihine kadar okulun temizliğini kim yapacak? Bu temizlik yeterince yapılmadığında ortaya çıkacak salgın ve salgının varyantları ile kim mücadele edecek?

Öğrenci başına 20 TL temizlik gideri yeterli mi? Tüm gün okulda kalan bir öğrenci için tuvalet kâğıdı, havlu, sabun olması ve kurutmak için ya havlu ya da hava püskürten aletlerden bulunması gerekir. Merak ediyorum okulların yüzde kaçında bu dediklerim var? Kaç tane okul bu açıdan yeterli?

Öğrenciler okula geldiklerinde maskelerini çıkarıp yeni maske takacak. Bu uygulama güzel. Bu kadar maskeyi sürekli kim temin edecek ve takibini kim yapacak? Her öğrenci sürekli dezenfektan kullanacak. Okullara gönderilen öğrenci başına 20 TL ödenek hangi temizlik maddesinin alımına yetecek?

Sınıfların çoğunluğu küçük ve öğrenci sayısı oldukça fazla. Bir sınıfta 45 öğrencinin bulunduğu sınıflardan söz ediliyor. Umarım bu sadece sıradan bir medya yalanıdır. Eğer bir sınıfta 45 öğrenci aynı anda ders alacaksa muhtemelen virüs olmasa bile virüs oluşumuna katkıda bulunur. Çünkü sınıflarda havalandırma ve hava temizleyicisi olmadığı için kapı ve pencereler açılacaktır. Bu durum, Eylül ve Ekim ayları için pek fazla sorun teşkil etmezken Kasım ve Aralık aylarında ısınma sorununu da beraberinde getireceği için, ciddi anlamda covid-19 olmasa bile başka hastalıklara davetiye çıkaracaktır. Okul mimarimiz havalandırmaya ve sınıf içi havayı temizlemeye uygun bir şekilde yapılmadığı için, bu tür durumlarda çaresiz kalınması kadar doğal ne olabilir?

Çocuklarda covid-19’un etkisinin düşük olduğu ifade edilmektedir. Bu duruma göre okula dayalı salgının yayılma olasılığının düşeceği ifade edilebilir. Avrupa Birliği ülkelerinde yapılan araştırmalar, bu duruma işaret etmektedir. Çocuklar covid-19’a yakalandıklarında hasta olmamalarına rağmen taşıyıcı olma özelliğine sahiptir. Ülkemizde halen aşısız veli, aşısız vatandaş vardır ayrıca öğretmenlerin %20’si hala daha aşı olmamıştır. Bu aşı sorununun kökten çözülmesi ve tüm vatandaşların aşı olmalarının sağlanması gerekir. Ancak aşı olduğu halde covid-19’un varyantlarına yakalanma olasılığı vardır. Şu ana kadar medyaya yansıyan durumlara göre, aşılı olanlar covid-19’a yakalansalar bile daha hafif atlatmaktadırlar. Okul servis şoförü, okulda görev yapan eğitici olmayan personel, hem taşıyıcı hem de virüsten etkilenen birey olarak okullarda bulunmaktadır. Covid-19 ile yapılacak mücadele eğitici ve eğitici olmayan personeli de kapsayacak şekilde topyekûn yapılmalıdır. Sendikalar aşıya ve PCR testine karşı eylem yapma hazırlığındadır. Zorla PCR testi yapılamaz ifadesini kullanmaları, olaya biraz popülist yaklaştıklarını göstermektedir. Haftada iki defa aşısız öğretmenden PCR testi istemek, zor ifadesi kullanılmasa da zorlama anlamına gelir.

20 000 öğretmenin ataması için okulların açılmasına üç gün kala kura çekilmesi ne kadar mantıklıdır? Ortalama her öğretmenin 15 gün mehil müddetini kullandığı varsayılırsa, bu öğretmenler yaklaşık 18 Eylül 2021 tarihinde göreve başlayabilir. Okullar açılalı iki hafta olmuş, dersler başlamış, görev mahalline gelmiş öğretmen, ev arama telaşında, yeni bir yere yerleşmeye çalışıyor iken derslere ve mesleğine ne kadar odaklaşabilir? Atamalar en geç ağustos ayının 15’i itibariyle yapılır, öğretmenler seminer dönemine yetişirlerse, dönemi daha iyi değerlendirme ve hazırlık yapma imkânı bulabilirler.

Hükümet uzun bir dönemden beri ders kitaplarını okullarda öğrencilere ücretsiz dağıtmaktadır. Bu ders kitaplarının yanında öğretmenler, öğrencilere özel yayınevlerinin bastığı ders kitabı seti aldırmaktadır. Bu setlerde konu anlatımı, test kitabı, deneme kitabı vardır. MEB’in verdiği kitaplar içerik açısından basit ve yetersiz olduğu için öğretmenler, MEB’in kitaplarını kullanmak istememektedir. Bu sebeple MEB kitap basarak masraf yapacağına, kitapların ve diğer versiyonlarının PDF hallerini web sayfasına koyması yeterlidir. Öğrenciler ücret ödemedikleri, bedava aldıkları kitapların kıymetini bilmedikleri için kısa zamanda bu kitaplar kullanılmaz hale gelmektedir. MEB bu kitaplarla a kalite ders anlatımını sağlıyor, merkezi sınavlarda da 5a kalite soru soruyor. Netice itibariyle MEB’e güvenip MEB’in kitabından sınavlara çalışanlar, sınavlarda nal toplamakta ve başarısız olmaktadır.

Yazılı ve görsel medyada 450 000 civarında ataması yapılmayan öğretmen olduğu ileri sürülmektedir. KPSS’ye giren öğretmen sayısı da yaklaşık 440 000’dir. MEB 90 000’e yakın bir rakamla ücretli öğretmen istihdam etmektedir. 450 000 ataması yapılmayan öğretmen varken 90 000 ücretli öğretmen istihdam etmek, ne kadar doğru bir yaklaşımdır? Bu ücretli öğretmenlerin çoğunluğu da öğretmenlik branşında değildir ve çok az ödeme yapıldığı için emek sömürüsü yapılmaktadır. Emeğinin karşılığını alamayan her kim olursa olsun mutsuz olur ve düşük kapasite ile çalışmaya devam eder. Bu sebeple ücretli öğretmen uygulamasına en kısa zamanda son verilmesi gerekir.

Benzeri durum üniversitelerde de vardır. Bazı üniversiteler yüz yüze eğitim yapacağını, bazıları hibrit eğitime geçeceğini, bazıları da çevrim içi eğitime devam edeceğini açıklamaktadır. Bu aşamada derslerin %40’ı çevrim içi %60’ının yüz yüze olması daha fazla ağırlık kazanmaktadır. Üniversitelerde yaklaşık 8 milyon öğrenci vardır. Okullar açılınca 8 milyon öğrenci mobil olacaktır. Bu öğrenciler tren, otobüs, uçak gibi toplu taşıma araçlarını kullanarak şehirlerarası yolculuk yapacaktır. Virüs için iyi bir dolaşım yapma ve bulaş anlamına gelir. Bu öğrenciler yurtlarda kalacak, kafelerde oturacak, yemekhanede yemek yiyecek ve toplu taşıma ile %60 yüz yüze eğitime katılmak için üniversiteye gidecektir. Öğrenciler çevrim içi derslere katılmak için bilgisayarı ve interneti nereden bulacaktır? Bilgisayarı bulduğunu farz edelim yurtta çevrim içi derse katılmak için interneti nereden bulacak? 500 öğrencilik bir yurtta öğrencilerin çevrim içi eğitimini sağlayacak internet hizmeti vermek mümkün mü? Değilse bu maliyeti öğrenci hangi internet firmasından nasıl satın alacak? Gördüğüm kadarıyla çevrim içi dersler ilk üç hafta sonra yüz yüze eğitime dönecek ve istenen fayda elde edilemeyecektir. Daha önce aileleriyle memleketlerinde yaşayan öğrenciler kısmen ailelerinin internetinden bu sorunu çözüyorlardı ama yurtta bu durum çok sorunlu olacaktır. Yurdun interneti ile sadece whatsApp’dan mesaj atılabilir. Fakülteye gelip bilgisayar laboratuvarlarında ya da kütüphanede dinlesin diyorsanız, yüz yüze eğitimden ne farkı kalır?

Sonuç olarak Türkiye tüm eğitim kademelerinde okulları açacak ve eski düzen devam edecektir. En azından şu an görülen politika bu yöndedir. Türkiye okulları açabilir ama açık tutabilir mi? Bu konuda çok fazla iyimser değilim. Günlük vaka sayısı 100 000’i aşıp günlük ölü sayısı 1000’i aşmadan da geri adım atılacağını sanmıyorum. Çünkü salgın döneminde okulları en fazla kapalı tutan, istihdam ve üretim sektöründe düşük kapasiteyle çalışan bir ülke, tamamen kapanmayı kolay kolay göze alamaz. Maske, mesafe temizlik sloganları ile bir müddet devam eder. Okulların mutlaka açık kalmasını ve çocukların eğitim kayıplarının telafi edilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda hizmetli alımlarının ve öğretmen atamalarının ağustos ayında yapılıp bitmesini beklerdim. Okullar için daha hijyen ortamların yaratılması, hava temizleyicilerin devreye sokulması, ek tedbirler alınması şeklinde bazı uygulamalar yapılabilir. “Göç yolda düzülür.” algısı maalesef hala kentli olamamış, kent kültürüne entegre olamamış toplumlarda bir yönetim anlayışı olarak kabul edilse de en kısa zamanda bundan vazgeçmek, veriye dayalı kararlar almak ve sorunlar ortaya çıkmadan önce sorunları çözmeye çalışmak daha rasyonel bir yaklaşım olacaktır.

Prof. Dr. Necati CEMALOĞLU