Eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, TV5’de yayınlanan “Eğitim Dünyamız” programında Mustafa Aydın’ın sorularını cevapladı.

Dinçer, sınav meselesi çözülmeden dershanelerin kapatılmasının doğru olmadığını söyledi. Bu kararın alınmasında FETÖ’ye karşı tedbir alma ihtiyacının öne çıktığını ifade eden Dinçer, “Ama dershanelerin içerisinde FETÖ’nün payı %40’lardaydı. Bu, başka türlü çözülebilirdi” ifadelerini kullandı.

İTİRAZ ETTİ

Ömer Dinçer, Türkiye’de eğitim sisteminin dayandığı eğitim felsefesinin ne olduğuna dair bir soruyu cevaplarken, Türkiye’de devletin yönetim paradigması ile onun bir uzantısı olan eğitim paradigmasının paralellik arz ettiğini söyledi. Dinçer, Türkiye’de kamu yönetimi sisteminin 5 temel özelliği olduğunu belirterek, bunları; ideolojik olması, otoriter olması, merkeziyetçi olması, kapalı ve mekanik bir bürokrasi ile hizmet sunmaya çalışması ve ‘görevleri olan vatandaşlar’ tanımlaması yapması olarak sıraladı.

Hem kamu idaresinin hem de eğitim sisteminin çok net ve açık bir şekilde ideolojiden arındırılması gerektiğini ifade eden Dinçer, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı da eleştirerek, “Bu ideolojiyi de doğrusu sadece Kemalist bir ideoloji olarak algılamamak gerekir. Meselâ benim millî eğitim bakanlığım döneminde Sayın Başbakan, dindar nesil yetiştirmekten bahsetti. Bu da bir ideolojik tanımlamayı içeriyordu bana göre" dedi.

Buna kısmen itiraz ettiğini dile getiren Dinçer, sözlerine şöyle devam etti:

“Çünkü tam o esnada demokratik ve esnek bir eğitim sistemi kurgulamaya çalışırken, bir ideolojiye dair eleştiriler getiriyorken, bir başka ideolojiyi kurgulamak bana göre ahlâken de sorunlu ama daha da önemlisi, irrasyonel bir tavır olurdu. Bu açıdan bakıldığında ben, eğitim sisteminin ve kamu idaresinin kesin olarak bir ideolojiden arındırılması gerektiği kanaatindeyim; çünkü biz, ister Millî Eğitim Bakanı olalım ister Başbakan veya Cumhurbaşkanı olalım, muhatabı olduğumuz insanların özgür insanlar olduklarını unutmamalıyız. Bunu unuttuğumuz zaman, o zaman yönetici olarak yanlış bir yola girmiş kabul ediliriz."

"FETÖ'NÜN HAREKETLERİNİ..."

Dinçer, dershaneler konusundaki düşüncesinin sorulması üzerine değerlendirmede bulundu.

Dinçer, “Yaklaşık 400 bin kişiyi alacaksınız, ama ortaokuldan aşağı yukarı 1 milyon civarında insanı mezun etmişsiniz. O zaman siz, bu 400 bin kişiyi ādil bir şekilde bir yere yerleştirmek istiyorsanız şayet, o zaman siz, sınav yapmak zorundasınız. Peki, bu 400 bin kişinin içerisine girebilmek için ortada bir rekabet varsa, o zaman da bu çocukları o rekabete hazırlayacak kurumlara ihtiyaç var demektir. Dershaneler bunun içindi.” diye konuştu.

Dinçer, sözlerine şöyle devam etti:

“O dönemde dershanelerin kapatılmasının, belki biz sonra fark ettik. Sayın Başbakanın dershanelerin kapatılması konusunda ısrar etmesi, muhtemelen FETÖ’nün hareketlerini ve niyetlerini biliyor olmasından, bilmeye başlamasından kaynaklanıyordu, tahmin ediyorum. Ama dershanelerin içerisinde FETÖ’nün payı %40’lardaydı. Bu, başka türlü çözülebilirdi; çünkü sınav devam ediyorken, yukarıdan aşağıya ne bileyim serbest piyasaya inanmış bir iktidar, bir kurumları veya bir sektörü kapatmaya karar verdiğinde o sektör ortadan kalkmaz, kalkmıyor nitekim. Benim kanaatim de oydu. Yer altına iner, merdiven altı dershaneler açılır idi. Doğrusunu söylemek gerekirse, belki FETÖ endişesi dershanelerin kapatılması konusunda daha öne çıkan bir tercih oldu; ama sınav meselesini çözmeden dershane meselelerine bakmak, ondan önce de okullar arasındaki nitelik farklarını çözmeden sınavı kaldırmaya teşebbüs etmek, biraz beyhude olacak kanaatindeyim.

Orta öğretimin yeniden yapılandırılması, yani lisenin birbirinden nitelik farkı olan eğitim kurumlarının yeniden yapılandırılması ve bunların arzu edilen seviyede ve nitelikte eğitim verecek şekilde tanımlanması, ondan sonra bütün öğrencilerin istediği liseye gidebileceği bir süreç oluşturulması ve sınavın kalkması. Zaten sınavı kaldırmayı başardığınızda dershaneleri kapatmanıza gerek yok.

Ben şunu iddia ediyorum: Türkiye’de bütün bunları başarmak, 5 yıllık bir stratejik planla mümkündür.”