Kamudanhaber- Özel Haber

 Murat Kenan Erdem

ÖZET: Mevcut sivil toplum kuruluşlarının önemli bir kısmı, siyasi yapılarla sosyal taban ilişkisini çok aşan bir ilişki içerisinde olmalarına rağmen adeta kendileri sütten çıkmış ak kaşık gibi sürekli siyaset, medya, sermaye ve bürokrasiye ilişkin yozlaşma iddialarını gündeme getirerek prim yapma peşindeler. Zaman zaman kamu parasıyla STK’larda sürdürülen saltanat, haber sitelerine manşet olsa da gerçek gündem olamadı.  Oysa ortada bir yozlaşma ya da çürüme varsa siyaset ve bürokrasinin paydaşları olan STK’ların da bundan etkilenmemiş olması söz konusu olamaz. Buradan hareketle; kamu sendikaları özelinde, Türkiye’de sivil toplum örgütlerindeki yozlaşmayı ele aldık. Neden kamu sendikaları özelinde? Çünkü kamu sendikaları, Türkiye’de doğrudan kamunun parasıyla sübvanse edilen, kamu personelini temsil eden ve iktidardan, temsil ettiği kitlelere pay/kadro talep eden yapılardır. Bu yönleriyle de Batı’da bir nevi “yarı siyasi parti” hükmünde değerlendirilen organizasyonlardır.

Yazımızı birkaç bölüm halinde yayınlayacağız… İşte ilk bölümü:

Delege Demokrasisi, Kitleselleşme ve Kadrolaşmada Bal Tuzağı

Sendika, oda, dernek vb. yapılar açısından demokratik seçim sistemi en doğru yönetim sistemi olarak görünmekle beraber; doğrudan demokrasi yerine temsili demokrasinin yani delege demokrasinin bir seçim yöntemi olması, kimi arızları, sakıncaları da beraberinde getirmektedir.

FETÖ sonrası yaşanan süreçte; bu yapıyla iltisaklı oda, dernek, vakıf, sendika vb. kuruluşlarına üye olanlar, resmi kayıtlardan kolayca tespit edilebilmişlerdi. Yaşanan bu süreç sonrası; kendi oda, dernek, sendika vb. kuruluşlarını kurmaya hazırlanan kimi yapılar, kamudaki mensuplarının varlığının net olarak ortaya çıkmasından çekindiklerinden olsa gerek bu düşüncelerini askıya aldılar. Ve mücadelelerini ülke genelinde yaygın, akredite kurumlar üzerinden sürdürme eğilimine giriştiler. Sendika, oda, dernek vb. ülke genelinde örgütlü, devlette ve toplumda karşılığı olan akredite yapıların doğrudan demokratik seçim sistemi yerine; temsili demokrasi ile yani delege demokrasisi ile yapılanıyor olması; ülke genelinde kabul görmüş, akredite sivil toplum örgütlerinin yönetim kademelerinde yer alma konusunda iştahlı çabalarının önünü açtı. İdeolojik, dini, etnik ya da bölgesel hemşericilik vb. motivasyonlarla beslenen kimi yapıların, akredite STK’ların içine alınarak sisteme entegre edilmesi, sonuçları itibarıyla olumlu görülse de şimdilik bu yapıların lokal boyutlardaki yerel hakimiyetlerinin süreç içerisinde nereye evirileceğini kestirmek oldukça güç. Durum, bölgeden bölgeye, STK’dan STK’ya ya da kurumdan kuruma farklılık gösterebilir. Sivil toplum kuruluşlarının kitleselleşerek temsil alanını genişletme arzusu, bu kuruluşların bal tuzağına düşme tehlikesini de bünyesinde barındırmaktadır. Akredite STK ve sendikaların kamudaki referans gücünün metalaştırılması suretiyle önemli bir rant, mevki/makam edinme, zenginleşme alanına, bu STK’ların da adeta birer rant üretim merkezine dönüşmesi; niteliğin kaybolmasına, eylem, söylem ve kadrolarda hızla vasatlaşmaya yol açmakta… Bu yapıların haz, hız, hırs sarmalında kitleselleşme uğruna verdikleri tavizlerin faturasını; tarih, günümüz STK yöneticilerinin önüne koysa da asıl faturayı muhakkak ki millet ödeyecektir.

Tüm bunların haricinde; bu sendika, vakıf, oda, dernek vb. yapıların yönetim kademelerinde yer alırken, bürokratik görevlerde yönetici kadrosuna atananların, geldikleri sivil toplum örgütleri içerisinde güçlerini korumak bir yana, artırıyor olması da sivil toplum örgütlerini bürokratik manipülasyona açık hale getirmektedir. Bu durumda sivil toplum örgütü, eski teşkilat yöneticisi yeni bürokrat olan kişilerle ilgili sivil denetim görevini yerine getir(e)memektedir. Sivil toplum örgütü bu durumda hem bürokratik manipülasyona açık vaziyette, bürokrasiden talimat alır pozisyonda kalabilmekte hem de bürokrasideki yönetici kadrolarının yolsuzluk/usulsüzlüğüne göz yumma durumuna düşerek yozlaşabilmektedirler.

Profesyonelleşme

Sivil toplum örgütlerinde profesyonel yöneticilikler, bir başka yozlaşma konusunu oluşturmakta. Sivil toplum örgütlerinde; işlerin daha çok zaman ayrılarak, daha büyük bir özenle, tam zamanlı olarak yapılması, büyümekte olan kitleye ulaşılabilmesi, eğer varsa yapılmakta olan devlet görevinin aksamaması gibi birçok gerekçe öne sürülerek son yıllarda profesyonel yöneticilerin sayısı artmaya başladı. Gerekçeler haklı bulunarak profesyonelliğe geçiş onaylansa da profesyonel yöneticiliğin bir zenginleşme alanı haline gelmesi/getirilmesi bu örgütlerde yozlaşmanın kapısını sonuna kadar aralamıştır. Asli görevini bırakarak bir anlamda zamanını, enerjisini, sağlığını vakfeden insanların emeğinin karşılığı alması elbette bir haktır. Ancak; bu hakkın karşılığının ne olduğu tartışma konusudur. Eğer sivil toplum kuruluşunun imkânları müsaitse; kişinin daha önceden özel ya da kamu görevinde almış olduğu maaşın/gelirin aynısını alması kabul edilebilir bir durumdur. Ancak, bağışlarla, aidatlarla, devlet desteğiyle oluşan bir yönüyle kamu bütçesinin, kendilerinin değiştirebildiği tüzük, yönetmelik, yönergenin vs. arkasına sığınarak hoyratça kullanılması, astronomik profesyonel yönetici maaşları kamu vicdanında telafisi güç yaralar açmaktadır. Astronomik profesyonel yönetici maaşları; bu yöneticilerin, üst yönetim kademelerini sorgulamaması için adeta bir rüşvet algısı oluşturmakta; üst yönetim kademelerinin kendi iktidarlarını korumak için, kamu bütçesinden ulufe dağıttığı görüntüsü bu yapıların saygınlıklarını zedelemektedir.

Bunun yanında, bu astronomik yönetici maaşlarını alabilme kavgası; bu sivil toplum örgütlerinin delege demokrasisine dayalı seçimlerini, ‘‘masaya konan pekmeze sineklerin üşüşmesi’’ gibi bir duruma sokmakta; bu örgütlerde nitelik dip yaparken vasatın hakimiyeti hüküm sürmeye başlamaktadır. Üzerinde çalışılmış modern zaman davranış kalıpları ile imaj/PİAR çalışmalarındaki samimiyetsizlik ise iğreti durmaktadır. Bu durumu, sendika yöneticilerinin sosyal medya hesaplarından faaliyet olarak paylaştığı; makamdan devşirdiği gücü pazarlamaya odaklı ziyaret selfilerinin ucuzluğunda görmek mümkün… Profesyonelleşme; şube başkanlarını, genel merkez memuruna dönüştürürken sendika, oda, dernek ve vakıflarda temsilde nitelik ve üretimi de düşürmektedir.

Hem kadroların kifayetsizliğinden kaynaklı açığı kapama hem de bu kadroları karar alma mekanizmalarının dışında tutma çabası ise başta sendikalar olmak üzere STK’larda ayrı bir bürokratik kadro ortaya çıkardı. Adına STK bürokrasisi diyeceğimiz bu kadrolar, süreç içerisinde durumu kotaracak nitelikte eşe dosta veya yönetimi oluşturan kadroların içinden geldiği grup ya da hiziplerin elemanlarına alan/kadro açarak yönetimin altını sağlama almanın ve ulufe dağıtmanın bir yöntemi haline geldi. Özellikle kamu sendikalarında, genel başkanın yaptığı konuşma metinlerini bile kaleme alan sendikal bürokrasi; sendika politikalarına yön/ayar verecek kadar güçlenmiş, illerdeki sözde sendikal yönetim kadroları ise vasatlığın da etkisiyle figüranlaştırılmıştır.

Devam edecek…

Murat Kenan ERDEM