Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, "Yarınlarımıza, çocuklarımıza bırakacağımız en önemli miras yeni, sivil, daha demokratik bir anayasadır. Cumhuriyetimiz, ikinci yüzyıla bu anayasayla girmeyi hak etmektedir." dedi.

Bakan Gül, İstanbul 2 Nolu Barosu ve Türkiye Hukuk Platformu iş birliğinde ve İstanbul Üniversitesi (İÜ) ev sahipliğinde, Prof. Dr. Fuat Sezgin Salonu'nda düzenlenen 5. Darbe ile Mücadele Sempozyumu'nda yaptığı konuşmada, vesayetin temelinde, insanı olduğu gibi kabul etme yerine "belirleme" ve "toplumu dizayn etme" anlayışının yattığını söyledi.

Bu anlayışın, millet iradesine, insanın yaşam tarzına, kültürüne ve inançlarına; kendinden menkul olarak "buyurgan", "tepeden inmeci", "şabloncu", "tek tipçi" bir anlayışla müdahale ve "halka rağmen halk için" ifadesiyle özetlenebileceğini anlatan Gül, bu anlayışın sonucunun "makbul vatandaş, makbul olmayan vatandaş" ayrımına kadar vardığını belirtti.

Bunun karşısında "halk için, halkla birlikte" anlayışının bulunduğuna değinerek, Türk siyasetinin, "yeter söz milletin" diyenler ile "hayır söz vesayetin" diyenlerin mücadele sahası olduğunu anlatan Gül, bu mücadelede milletin iradesinin egemen olduğu tüm dönemlerde vesayetçilerin milletten ve iradesinden korktuklarını ifade etti.

Geriye doğru bakıldığında takvimin her ayında bu "vatansız anlayışın" kanlı izlerini gördüklerini dile getiren Gül, 27 Mayıs 1960 darbesi, 12 Mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi ile 28 Şubat postmodern darbe döneminde yaşananlara değindi.

15 Temmuz'da ise bambaşka bir tarih yazıldığını vurgulayan Gül, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Halkın gücünün üstünde bir güç ben tanımadım" sözü ve liderliğinde, aziz milletin destansı cesaretle direnişinin, demokrasi tarihinin makus talihini değiştirdiğini, milletin bu kararının daha güçlü ve kurumsallaşmış demokrasi için tarihi bir adım olduğunu ifade etti.

Adalet Bakanı Gül, "Millet mi, vesayet mi karar verecek" mücadelesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki AK Parti hükümetlerinin, çok kararlı bir duruş sergilediklerini, millet iradesi ve demokrasi adına önemli adımlar atıldığını, bu mücadelede "Milletin kararından başka hiçbir güç yoktu" anlayışının ortaya konduğunu vurguladı.

Bürokratik ve yargısal vesayetin ortadan kalktığına, vesayetin zincirlerinin kırıldığına dikkati çeken Gül, Türkiye'nin vesayette prangalarını kurtardıkça her alanda geleceğe daha büyük ve ümitvar adımlarla yolcuğunun devam edeceğini belirtti.

- "28 Şubat'ın vesayetçi izlerini birer birer sildik"

Gül, AK Parti hükümetlerinin 19 yıl boyunca vesayetle mücadele kapsamında yaptığı çalışmaları şöyle anlattı:

"Olağanüstü hal uygulamasına son verdik. Haksız uygulamaların olduğu Devlet Güvenlik Mahkemelerine (DGM) son verdik. 2003 yılında MGK'yı sivilleştirdik. Batı Çalışma Grubu vardı, insanımızı fişleyen, ötekileştiren bu zihniyete Başbakanlık Takip Kuruluna son verdik. EMASYA Protokolü'nü kaldırdık. 28 Şubat'ın vesayetçi izlerini birer birer sildik. Kat sayı uygulamasına son verildi. Başörtüyle okumak isteyenlerin eğitim öğrenim hakkı önündeki engeller kaldırıldı. Kamuda çalışmanın önündeki engeller kaldırıldı. Milletvekili olarak 'Bu kadına haddini bildirin'den, 'Bu seçilmiş bir kişiyse Meclis'te, bu yüce çatı altında, parlamentoda görev yapar' anlayışıyla fiili olarak bu yasaklara son verdik. Din eğitiminin önündeki engelleri kaldırdık. Siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştırdık. 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasının önünü açtık. Yargısal denetimdeki kısıtlamaları kaldırdık. 2017'de demokratik meşruiyeti güçlendirerek Hakimler ve Savcılar Kurulu'yla ilgili milletimizin iradesiyle önemli değişiklikler yaptık."

Bakan Gül, tüm bu süreçlerde temel yaklaşımlarının, demokratik kazanımların kişiler değişse bile kalıcı bir şekilde kurumsallaşması olduğunu belirtti.

Kendileri bu mücadeleyi verirken, 19 yılda vesayetin boş durmadığına işaret eden Gül, "Daha hükümetimizin birinci yılında darbe planlarıyla mücadele ettik. Bürokrasinin, yargının iş yapmama direnişiyle karşılaştık. 14 Mayıs 2007'de başlayan ve iki Cumhuriyet mitingleri ile kitlesel ayaklanma girişimleri... Yine '367 krizi' ile cumhurbaşkanı seçiminin engellenmesi. 2007'de 'e-muhtıra' ile demokrasiye, millete ayar verilme girişimi. 2008'de, iki kişiden birinin oyunu almış olan AK Parti'ye kapatma davası. MİT Müsteşarı üzerinden başbakanı devirme girişimi. Gezi Parkı olaylarıyla bir ayaklanma denemesi. 17-25 Aralık yargı, emniyet darbe girişimiyle hükümetin düşürülme girişimleri ve 15 Temmuz darbe girişimi. Tüm bu vesayet girişimleri milletimizin dirayetiyle cesaretiyle çok büyük bir başarı, direnç ortaya konmuştur ve sonunda vesayet değil, milletimiz kazanmıştır." diye konuştu.

- "1982 Anayasası'nın ruhuna sinen vesayetçi ruhtan kurtulmamız gerekir"

Adalet Bakanı Gül, yeni anayasa çalışmalarına değinerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Vesayetle kalıcı mücadeleyi başarılı bir şekilde tamamlamanın zirvesi, yeni ve sivil bir anayasadır. Kim gelirse gelsin, dönemlere, konjonktüre göre demokratik değil, bu ülkede bundan sonra hiçbir kimsenin vesayetin önünü açmadığı, hiç kimsenin düşüncesine, inancına, kılık kıyafetine, yaşayışına, mezhebine, siyasi düşüncesine karışmadığı bir temel hakkı anayasal güvence altına almak hepimizin ortak sorumluluğudur. Bize göre vesayetle mücadele, anayasayla taçlanmalı ve bu mücadele başarıyla sonuçlanmalıdır. Zira bu anayasa darbeciler, vesayetçiler tarafından yapılmış, lafzıyla ruhuyla baştan sona sivilleşmesi gereken bir anayasadır. 1982 Anayasası'nın ruhuna sinen bu vesayetçi ruhtan hepimizin ülke ve millet olarak kurtulması gerekir. Yarınlarımıza, çocuklarımıza bırakacağımız en önemli miras yeni, sivil, daha demokratik bir anayasadır. Cumhuriyetimiz, ikinci yüzyıla bu anayasayla girmeyi hak etmektedir."

İnsanın haklarıyla yaşadığının altını çizen Gül, devleti ancak insanı yaşatmakla mümkün gören bir anlayışla, temeline insanı ve onurunu koyan, insan hak ve özgürlüklerini teminat altına alan toplumsal bir sözleşmeyle anayasa yapmanın millete karşı ödevleri olduğunu dile getirdi.

Böylece vesayetin de tam anlamıyla yenildiği bir sonuca ulaşma imkanı olacağına işaret eden Gül, "Anayasayla birlikte anayasa yapım sürecinin de uzlaşmayla yapılması çok önemlidir. İnanıyoruz ki milletimize yakışır bir anayasayı hep birlikte yapma başarısına ulaşacağız." dedi.

- "Yargının emir alacağı tek yer anayasadır, kanunlardır"

Bir ülkede vesayet varsa orada adalet olmayacağına dikkati çeken Gül, şunları kaydetti:

"Bu ülkede vesayetin birçok izlerini yargı alanında da maalesef üzülerek gördük. Yargı maalesef, şabloncu anlayışın kolon taşıyıcısı olarak bazı dönemlerde görev ifa etmiştir. Vesayetin çizdiği bir tip var, bu tipe, şablona uymayan vatandaşlar yine gelip, dönüp dolaşıp vesayetin yargı anlayışına takılmışlardır. Vesayetin emrindeki mahkemeler, her darbe sonrası kurulan yeni düzende dizayn edici aygıtlar haline gelmiştir. 17-25 Aralık'ta ise yargı ve emniyetle birlikte burada hükümet darbesinin aparatı olması ötesinde bizatihi faili haline gelmiştir. Yargı darbesi olarak da tarifte yerini alan bu girişim FETÖ'nün milli iradeye karşı en ahlaksız, en çirkin, en hayasız göstergelerinden biriydi."

Adalet Bakanı Gül, 15 Temmuz gecesini "kırılma noktası" olarak niteleyerek, "O gece Türk yargısı hakimiyle savcısıyla savunma ayağıyla avukatıyla darbenin karşısında dimdik ayakta durmuştur. O gece 15 Temmuz darbecileri FETÖ'cülere suçüstü yapılmıştır. Türk milleti adına darbecilerden hesap sormuştur, hesap sormaya devam etmektedir. Nasıl milletimiz sokaklarda, meydanlarda nöbet tuttuysa, hukuk nöbetini, demokrasi nöbetini, anayasa nöbetini de Türk yargısı o geceden itibaren cuntacılardan hesap sorarak başlatmıştır, hala sürdürmeye devam etmektedir. Bunu yaparken de hukukun sınırlarından asla çıkmadan bu yargılamayı yapmışlardır. O gece anayasayı ortadan kaldırmak isteyenleri de yine kaldırmak istedikleri anayasa, evrensel hukuk çerçevesinde yargılamıştır, yargılamaya devam etmektedir." değerlendirmesinde bulundu.

Yargının yegane koruyucusu adalet olduğunun altını çizen Gül, "Yargının emir alacağı tek yer anayasadır, kanunlardır. Bu konu, bizim için bütün meselelerin üzerindedir, temel hassasiyetimizdir. Esas itibarıyla yargı da millete hizmet eder hale gelmiştir; vesayetin değil, milletin yargısı olarak çok önemli bir misyonu üstlenmiştir. Yargıya yönelik sistematik saldırıların temelinde de yargının millet adına bu darbecilerden hesap sormasından duyulan bir rahatsızlık olduğunu da açıkça ifade etmek isterim." diye konuştu.

Bakan Gül, demokrasinin emin adımlarla yoluna, hedeflerine yürüdüğünü belirterek, bu gelişmeyle yetinmeyeceklerini, anlayışlarının daha demokratik, özgürlükçü ve güçlü bir Türkiye'yi 2023 ve sonrasına taşımak olduğunu vurguladı.

Türkiye'yi geleceğe taşıyacak tek kuvvetin, milli irade ve milletin tercihleri olduğuna dikkati çeken Gül, "Bu noktaya gelene dek milletçe ödediğimiz tüm bedellerin idrakiyle, milletin emanetine karşı vesayet tuzaklarının yeniden kurulmasına asla ama asla müsaade etmeyeceğiz. Bu kararlılığımız, gücünü milletten almaktadır. Demokrasilerde vesayete yer yoktur, milletimizin de vasiye ihtiyacı yoktur. Vesayetin her türüne, vesayetçinin her rengine karşıyız. FETÖ'ye, zihniyetine, vesayet anlayışına sonuna kadar bu millet daima karşı çıkacaktır. Milletin iradesinin üzerinde hiçbir güç tanınmayacaktır." şeklinde konuştu.

İÜ Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak ve İstanbul 2 Nolu Baro Başkanı Av. Yasin Şamlı'nın konuşma yaptığı sempozyumun açılışının ardından düzenlenen panellerde, 27 Mayıs ve 12 Eylül darbeleri ile 28 Şubat postmodern darbesi ve 15 Temmuz darbe girişimi ele alındı.