İnsanın yaşam serüveni gelgitlerle doludur. Bu serüven içerisinde insan olup bitenleri sahip olduğu kapasiteye bağlı olarak yaşadığı aile/çevre ve diğer etkenlerin ona öğrettikleri telkin ve malumatlarla bilinç düzeyindeki gelişim durumuna göre anlar, algılar ve yargılarda bulunur. İnsan bilinci her aşamada değişimlere uğrar. Bu değişim zorunlu bir hal olmamakla beraber, insan kendi zihinsel gelişiminin hareket etmesine ısrarla mani olmaya çalışmadığı sürece, doğumundan ölümüne kadar tercih ve yargılarında sürekli değişiklikler yaşar. Tüm yaşamı boyunca aynı tutum ve düşüncede olduğunu söyleyenler aslında düşünmeyenlerdir. Özgür ve yansız düşünme beraberinde olay, olgu ve kişiler hakkında daha nesnel değerlendirme imkânı sunar. Böyle bir durumda insan, dünün telkin ve bilgileriyle kötü/olumsuz dediği şeylere ilerleyen dönemlerde daha itidalli yaklaşabilmekte ve hatta karşıt düşünceler geliştirebilmektedir. 

           Daha önceki paylaşımlarda sürekli ifade edildiği gibi, kişi kendi düşünce ve tercihlerini kendi gelişim sürecine uygun olarak kendi iradesiyle değil; aile, çevre ve yaşadığı ortamın telkinleriyle(şartlanma) belirliyorsa orada düşünme eylemi devreye sokulmamıştır. Düşünme aşamasına ancak bireysel çabalarla geçiş mümkündür. Bunun yolu ise, okuma kültürünün ileri düzeye taşınması ve bunun için yeterli nitelik ve nicelikte yazılı metin olması gerekir.

          Bu coğrafyanın çocukları olarak bizler kendi kimlik ve kişiliğimizi oluştururken bizden daha iyi bilgiye sahip olduğunu ve düşündüğünü zannettiğimiz kişilerin sözlerine itibar etmek zorunda kaldık. Çoğu kez kendi tercihlerimizi sağlıklı veriler ışığında geliştiremedik. Bunun nedenini, kendince değerleme yapabilecek bilgi kaynaklarının yeterince olmaması ve olan kaynakları da yeterince okuyup değerlendiremeyişimiz olarak görebiliriz. Oluşan yargılarımız özellikle inanç üzerinden sağlanmıştır. İnancın ana esaslarını, kültürümüzü oluşturan unsurları ve bunların gelişim seyrini, kabullerimizi ve bunların nedenlerini kendi çaba ve gayretimizle değil, daha çok belli örgütlü yapıların manipülasyonu ve telkinleriyle inşa ettik. Ve bu telkinler daha çok ötekileştirme üzerinde oluşturuldu. Zihinler öyle bir cendereye mahkum edildi ki, düşünme ve sorgulama eylemleri daha ergen olmadan önceki dönemlerde günah olarak belletilip benimsetildi. Düşünme becerisi dumura uğratılan ve nesnel düşünme yöntemlerini bilmeyen gençlik bu tür telkinlerin taarruzuna maruz bırakılmak suretiyle, kendine arızalı kimlikler inşa etmek zorunda kaldı.

          Tarihi olaylar ve tarihi kişilikler hakkındaki (yanlış/doğru) yargılarımızın temelinde hep bu sebepler yatmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk’ ü yeterince/doğru anlayamayışımızın ya da onun hakkında olumsuz yargılar taşıyan kesimlerin temel handikabı burada yatmaktadır. İnancın ana parametrelerini kendi çabasıyla öğrenmeden uzak tutulan gençlik, inanç adına başkasından öğrendiği yanlı/yalan/yanlış hükümler üzerinden Mustafa Kemal’ i yargılamaya kalktılar. Mustafa Kemal’ in nasıl bir değer olduğu üzerinde lehte ve aleyhte düşünce belirtenlerin kullandığı ortak kavram “kutsallık/kutsamak” olarak karşımıza çıkmıştır. Biri kutsallık üzerinden indirgemeci bir tavır belirlerken, diğeri “yüceltici” bir dil kullanarak kutsallık atfetme yolunu seçmiştir. Bir şeyin değerini ortadan kaldırmak ya da ortak bir bilinçle herkesin kabul edebileceği bir değer üretmek istenmiyor ise, o şeyi kutsallık üzerinden değerlemeye tabi tutmak gerekir. Kutsallık üzerinden değerleme yapılan şeyler dokunulmaz hale gelir. Dokunulmaz hale gelen her şey sahicilikten, yani yaşamın içerisinden çıkarılmış olur. Oysa insana yaşamın içinde görülüp hissedilen değerler gerek. Olup biteni, kendi şart ve zeminde rasyonel bir zihinle değerlendirmek gerekir.

     Düşünme becerimizi kavramsal zemine taşıyamadığımız sürece, doğa/dünya/yaşam ile ilgili gerçekleri ancak başımıza gelen musibetlerle anlayabiliriz. Cumhuriyetin ve onun inşasında temel aktör olan Mustafa Kemal Atatürk’ ün değerini anlayabilmek için illaki başımıza musibetlerin gelmesi beklenmemeli. Tecrübe ile elde edilen değerlerin maliyeti çok fazla olmaktadır. Demokratik toplum ve devlet, şu an itibariyle insan bilincinin ürettiği önemli bir değerdir. Bu değer kutsal değildir. Kutsallık metafizik bir alanadır. Yaşanılanlar ve üretilen değerlere kutsallık atfetmek onları yaşamın dışına çıkarmak anlamı taşır. Daha yenisi geliştirilene kadar en iyi yönetim şekli budur. Bu değerin kıymetini ancak iyi  gözlem ve çok yönlü okumalar yaparak, yansızca düşünerek ve olayları irfanı bir bakış açısıyla değerlendirerek kavrayabiliriz. 

          Artık günümüzde bilgi kaynaklarına hiç bir engelle karşılaşmadan rahatlıkla ulaşılabilmekteyiz. Yeni nesil yaşadığı coğrafyanın, ülkenin nasıl bir serüven sonrası da bu hale geldiğini bilmek zorunda. Özellikle Cumhuriyet kazanımının ve ona liderlik eden Mustafa Kemal Atatürk’ ün değerini birilerinin ona telkinlerle öğrettiği şekilde değil de, gerçekçi olarak bilimsel verilen ışığında ve çok yönlü olarak araştırıp öğrenmesi gerekir. Tek yönlü okuma ve şartlanmalar kişinin yanlış yargılara varmasını ve koca bir ömrü boşa geçirmesine neden olur. Sil baştan Cumhuriyeti ve Mustafa Kemal’ i anlatmanın bir anlamı yok. Amacımız yılların verdiği tecrübeler sayesinde bir duyarlılık geliştirmeye katkı sağlamak.  Bu günlere nasıl geldiğimizi ön yargısız bir zihinle yeniden okumak bize fayda ve değer katacaktır. Devlet olma bilinci ve en temel kazanımımız olan demokratik kültürün ne olduğu üzerinde fazlaca kafa yorup, bu kültürün gerektirdiği sorumluluğu yerine getirmemiz gerekecektir. Bunu ancak hamasetten uzak; düşünen, soran, sorgulayan, araştıran, eleştiren, ahlak ve vicdan sahibi, olayları ilkesel değerlendirebilen bir düşünce ve medeni cesaret ile başarabiliriz. Toplumlar ontolojik kabul ve tercihlerle sosyolojik/politik/kültürel tercihleri birbiriyle karıştırmamayı ve bunlar arasındaki bağlantı ve derecesini kendi bilinciyle ayırt etmeyi öğrenemediği sürece, hep birilerinin muhayyel gerçekleri üzerinden yönlendirilip, onların istediği şekilde yaşamaya mahkûm olacaklardır. Hukuk devleti bünyesinde eşit ve özgür olmanın değerini fark etmek yerine, ısrarla kendine imtiyaz vehmeden birilerinin sultasında yaşamaya öykünmek akıllıca bir tutum olmasa gerek. Cumhuriyet Vefatının 82. Yıl dönümünde Mustafa Kemal Atatürk’ ü saygıyla anıyorum. Ruhun şad olsun.

Zafer Özer-Maarif Müfettişi