Kamudanhaber- Özel Hbaer

Murat Kenan ERDEM

İki gün önce “İLKSAN’DA SENDİKALARIN TAHT OYUNLARI GAME OF THRONES’DAN GAME OF UNİONS’A “İLKSAN ARENASI” başlıklı yazımızda da belirttiğimiz üzere İLKSAN’ın seçim takvimini açıklamasıyla birlikte sendikalarda İLKSAN hareketliliği başladı. Bunu sendika şube başkanlarının ve ilçe yöneticilerinin sosyal medya hesaplarından görmek mümkün.

Her ne kadar İLKSAN’da adayları sendikalar göstermese, İLKSAN üyeleri bağımsız olarak delege adaylık başvurusu yapıyor olsalar da sendika desteği almayan adayların seçilme şansının mucizelere bağlı olduğu bir gerçek. Yine bir başka gerçekte; tatbikî ne Sayın Ali Yalçın’ın ne de başka birinin İLKSAN seçimlerinde onur aradığı filan yok. Zaten yüzbinlerce üyesi bulunan bir sendikanın genel başkanlığına gelerek onore olmuş durumdalar. Bu konuda söz söylemek haddimiz olamaz. Bizim burada vurgulamak istediğimiz husus, İLKSAN seçimlerinin sendikalar açısından önemine bir atıfda bulunmak. Hem “Teşbihte hata olmaz.” demiş büyüklerimiz…

Türk Eğitim-Sen eskiden olduğu kadar yönetici kadrosuna sahip olmadığı için olsa gerek daha ziyade öğretmen adaylarla seçime girerken; Eğitim-Bir-Sen’de şube başkanlarından, milli eğitim şube müdürlerine ve okul müdürlerine kadar daha çok yönetici adaylar göze çarpıyor. Tekrar ediyoruz; adaylık başvurusu bireyseldir. Bizim burada bahsettiğimiz, işin sendikal destek boyutu. İLKSAN seçimlerini “Game Of Thrones” dizisine atıf yaparak “Game Of Union” yani “Sendika Oyunları” olarak adlandırmıştık. Sürecin başlamasıyla beraber sendikalardan karşılıklı hamleler gelmeye başladı. Bu durumu sendika yöneticilerinin sosyal medya hesaplarını incelediğimizde net bir şekilde görebiliyoruz. Eğitim-Bir-Sen’li kimi adayların bugüne kadar sosyal medya hesapları olmamasına ya da hesapları kapalı olmasına karşın adaylık süreci ile birlikte bu hesapların açıldığı ya da açtırıldığı, sosyal medyada herkese, özellikle isimleri bizde saklı düne kadar selam bile verilmeyen sendikanın küskünlerine arkadaşlık teklif edildiği gözleniyor. Diğer yandan Eğitim-Bir-Sen, kimi yerlerde Milli Eğitim Bakanlığı il/ilçe şube müdürlerini -şube müdürleri sendika üyesi olabiliyorlar- aday olarak desteklemeye başladı. Yani; Eğitim-Bir-Sen, üyesi olan şube müdürü İLKSAN adaylarını destekleyeceğini açıklayarak; “Game Of Union” da "The Queen's Gambit" hamlesi, Türkçesi; vezir gambiti açılışı yaptı. Eğitim-Bir-Sen’in “vezir gambiti” hamlesi ile oyun tahtasının merkezini hareket kabiliyeti ve etki derecesi yüksek oyuncular olan "şube müdürleriyle" tutmaya çalışacağı görülüyor. Bu hamle, oldukça masum ancak bir o kadar da öldürücü bir hamle…

Türk Eğitim-Sen ise öğretmen adaylarıyla sahayı kanatlardan çevrelemeye çalışıyor görüntüde. Terazinin dengesini bozacak etkideki diğer sendikalardan henüz oyuna etki edecek bir hamle gelmedi. Diğer sendikalar turnuvaya renk katıp turnuvanın gerçekleşebilmesi için sayıyı tamamlamaya gelmiş bir görüntü veriyorlar.

Şube müdürleri yasal olarak sendika üyesidir ve adaylıkları yasaldır. Ancak etik midir? Konusu da epey tartışılacağa benziyor. Tüm sendikalardan bağımsız bir şekilde, İLKSAN yönetiminde idarecileri değil öğretmenleri görmek istediğimizi burada kişisel bir tercih olarak vurgulayalım.

Herhangi bir sendikayı kastederek söylemiyoruz: Bürokratik oligarşiyi yıkarak sivilleşme iddiasıyla yola çıkanların, bürokratik kadrolar üzerinden oyun kurma çabaları; “değiştirilmek istenen şeye dönüşmenin” ibretlik bir örneği olsa gerek…

Türk Eğitim-Sen adaylarını sosyal medyada paylaştığı Türk Eğitim-Sen logolu afişlerle sahiplenirken; Eğitim-Bir-Sen’li adaylar seçimlere bağımsız girer gibi sadece İLKSAN logosuyla girerek Eğitim-Bir-Sen’li olmayan İLKSAN üyelerinin de oyunu almaya çalışıyorlar.

Gelelim işin bizce asıl önemli boyutuna; İLKSAN seçimini Türk Eğitim-Sen kazanırsa; Ali YALÇIN kendi camiasında genel başkan olduğundan bugüne öğretmenlerin geneline hitap eden bir seçimde bir türlü sonuca gidemeyerek hiç savaş kazanmamış bir general gibi liderliğini genele taşıyamamış olacak. Tabiri caizse mareşal rütbesi Talip GEYLAN'da kalacak. Toplu sözleşme memnuniyetsizliğini de göz önüne alırsak, Ali YALÇIN'ın genel başkanlıktan liderliğe geçiş yapabilmek için bir zafere ihtiyacı var. Bu zafer, onun siyasi bir figür olması noktasında da bir mihenk taşı olacak nitelikte. Ali YALÇIN kaybederse, Eğitim-Bir-Sen genel başkanı olarak hayatına devam edecek. Ancak bu mağlubiyet, onun siyasi kariyerini ve karizmasını olumsuz etkileyecek. Ancak Eğitim-Bir-Sen kazanırsa Türk Eğitim-Sen elindeki son kaleyi de kaybetmiş olacak.

İLKSAN iyi yönetiliyor mu? Yönetilmiyor mu? vb. soruların bu savaşta bir önemi yok. O konu, sadece üyeyi yanına çekebilmenin ya da yanında tutabilmenin bir aparatı. Üyeler, yönetim değişikliğiyle bir devrim bekleyedursun, “Game of Union” baronlarının asıl önceliği taht oyunları, iktidar savaşları. Neticede İLKSAN'da sendikal bürokrasiyi tatmin edecek derecede mal varlığı, kadro ve koltuk var. Ve kim kazanırsa kazansın, bu koltuklara pek de öyle sıradan ilkokul öğretmenleri geleceğe benzemiyor. Onların görevi oy vererek temsili demokrasinin işleyişine işlerlik kazandırmak.

İLKSAN'ın 7 kişilik yönetim kurulunun 4'ünü MİLLİ Eğitim Bakanlığı'nın üst düzey bürokratları oluşturuyor. Onlarla aynı masada oturup birlikte yönetim oluşturmanın cazibesi de cabası. Sendikalar büyüyüp kitleselleştikçe sendikal bürokrasi gelişip serpilmeye ve perde arkasında genel çerçeveyi çizmeye başlıyor. Ve süreç içerisinde araçlar amaç olmaya, hedefe giden yolda önceleri kınanan eylemler mubah olmaya başlıyor.

Geçen yazımızda dediğimiz gibi "winter is coming" ya Ali YALÇIN ve onun oyun kurucu usta oyuncusu için ya da Talip Geylan ve Türk Eğitim-Sen için geliyor. Mücadeleyi onur savaşına dönüştüren; Ali YALÇIN'ın bir dış zafere olan ihtiyacıdır. Zira Ali YALÇIN, dışarıda zafer kazanamazsa içeride havanın soğuyacağını iyi biliyor. Özellikle yetkili sendika olarak girilen İLKSAN seçimlerinin üst üste defalarca kazanılamamış olması kamuoyu tarafından; siyasi konjoktürle alınan genel yetkinin gönüllere nakşedilememiş olmasının bir sonucu ve güvensizlik oyu olarak görülecektir. Ali YALÇIN’ı ürküten ve titreten de bu tablo.

Winter is coming… Kış geliyor. Ama kimin için?