Muhalefetteki 6 siyasi partinin parlamenter sisteme geçiş için ortaklaşa bir çalışma yürüteceği yönünde çıkan haberler daha bir ciddiyet kazanmış görünüyor.

Yazının hemen başında şöyle bir soruyu orta yere bırakalım:

Bu partiler, parlamenter sisteme geçişi, gerçekten Türkiye’yi kurtaracak bir model olduğuna inandıkları için mi bu kadar zorluyorlar? Yoksa, bir diğerine pek benzemeyen bu partilerin bir araya gelip de, AK Parti iktidarı karşısında yüzde 50’lik bir blok oluşturabilmeleri için ideal bir ‘ambalaj’ olduğu için mi bütün enerjilerini bu konu üzerinde yoğunlaştırıyorlar?

Kişisel kanaatim sorunun içinde mevcut.

Ama yine de bir cümle ile ifade edeyim.

Bu 6 siyasi parti, bütün kötülüklerin müsebbibi olarak cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini göstererek, aralarındaki tek ortak payda gibi görünen parlamenter sistemi öne çıkararak yine kendi aralarındaki derin ihtilafları da ‘kamufle’ etmeye çalışıyorlar.

Bu çok belli.

Örneğin siyasi yelpazede iki ayrı uçta yer alan İYİ Parti ile HDP’yi ortak bir hedef için aynı potada tutmak adına, dikkatleri o alana odaklayacak bir söylem birliği gerekiyor.

Hem İYİ Parti, hem HDP “Parlamenter sistem istiyoruz” deyince, asıl ihtilafların üzeri örtülmüş oluyor.

Seçim ittifakı için ihtiyaç duyulan o odaklanma sağlanmış oluyor.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçen sene yaptığı ortak anayasa çağrısına muhalefetin yanaşmamasının temel gerekçesi de bu.

Eğer, oradaki çağrıya kulak verilirse, burada toplanması gereken dikkatler dağılabilirdi.

O yüzden, ne kadar demokratik ve kuşatıcı olduğu tartışmasına önem vermeden, toplumun yüzde yüzüne değil, en fazla yarısına hitabeden bir anayasa değişikliği üzerinden kendi aralarındaki safları sıkılaştırmayı tercih etmiş oldular.

Bilindiği üzere Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yönetiminde AK Parti, kamuoyu araştırmalarıyla toplumun nabzını düzenli bir şekilde ölçmeye önem veriyor.

Bir tane de değil, birden fazla anketle çaprazlama durum analizi yapılıyor.

Yüzde 50’lik sistemde anketler daha fazla önem taşır hale geldi.

Çünkü kolay bir eşik değil bu.

Türkiye’de seçimden seçime oyunun rengini değiştirebilen, bir başka tabirle hak edene hak ettiği kadar oy vermesini bilen ciddi bir kitle var.

Ve bu seçimde, anahtar rolü yine bu kitlenin elinde olacak.

AK Parti tecrübesinin çok partili siyasi tarihimizde ikinci bir örneği yok.

Bir yıl sonra tamamlanmış olacak 20 yılın artıları ve birikimi, ama aynı zamanda yüküyle AK Parti açısından 2023 seçimlerinin bir önceki seçimlerden daha kolay geçeceğini düşünmek mümkün değil.

Ancak, bu böyle diye bazı ‘güdümlü’ firmaların muhalefeti, atı alıp Üsküdar’ı geçmiş gibi gösterme eğiliminin de bir rasyonalitesi bulunmuyor.

Haziran 2015 seçimlerine 2 hafta kala, Trabzon ve Karabük mitingleri için yaptığı uçak seyahatinde kendisine eşlik ettiğim CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Amerikalılara yaptırdığımız anketlere göre oylarımız yüzde 35’leri bulmuş durumda” demiş, ama iki hafta sonraki seçimden partisi yüzde 25,98’lik oranla çıkabilmişti.

Şimdi, AK Parti’nin yaptırdığı son 4 anketin verdiği sonuçları aktarayım.

Bu 4 araştırmanın sonuçlarına göre;

AK Parti: Yüzde 37 ile 39,

CHP: Yüzde 23 ile 25,

İYİ Parti: Yüzde 11 ile 13 aralığında oy alıyor.

Bu anketlerde, HDP’ye yüzde 9 ile 11, MHP’ye ise yüzde 7 ile 9 aralığında oy çıkıyor.

Bu verilere göre bu pazar bir seçim olsa, bu seçimlerde ciddi bir rekabet ortamının yaşanacağı, TBMM’de sandalye dağılımı bakımından bıçak sırtı bir durumun ortaya çıkacağı anlaşılıyor.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri için yapılan kamuoyu araştırmasının sonuçlarına gelince;

Toplam seçmen baz alınarak her 100 kişiye sorulduğunda, bu 100 kişinin 40’ı, tercihini Erdoğan’dan yana kullanacağını söylüyor.

Açık uçlu olarak yöneltilen bu soruda, ikinci sırada gelen Mansur Yavaş’ın oyu yüzde 13 civarında.

Diğer isimler daha gerilerde sıralanıyor.

Muhalefetin ‘ittifak zorunluluğunu’ ortaya koyan veriler olarak da okuyabilirsiniz bu sonuçları.

Parlamenter sisteme geçiş üzerinden güç birliği yapma çabalarının asıl motivasyonu sistem değişikliğinden çok, seçimleri kazanmak için güç birliği yapma zorunluluğu derken biraz da bunu kastediyorum zaten.