Dünyanın en büyük sorunlarından biri haline gelen küresel ısınmanın etkisiyle deniz suyu sıcaklığının yükselmesi, üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye'deki canlı çeşitliliğini de büyük oranda tehdit ediyor. Balıkçılar ise küresel ısınmanın yanı sıra trol balıkçılığı ve yasa dışı avlanmanın da türlerin yok olmasında etkili olduğuna dikkati çekiyor.

"Sera gazlarının etkisi ile atmosferin, denizlerin ve dünya yüzeyinin ortalama ısısının yükselmesi" olarak tanımlanan küresel ısınmanın etkileri, en yüksek zirvelerden okyanus derinliklerine, ekvatordan kutuplara kadar dünyanın her yerinde hissediliyor.

Dünya iklim sisteminde değişikliklere neden olan küresel ısınmanın, bitki ve hayvan türlerinin sayısının azalmasına, canlıların yaşam alanlarının değişmesine, bazı türlerin neslinin tükenmesine etki ettiği ise yapılan araştırmalarla ortaya konuluyor.

İklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarından etkilenen önemli bir grup da denizlerdeki canlılar. Deniz suyu sıcaklığının yükselmesi denizlerdeki biyoçeşitliliğin değişmesine ve canlı türlerinin azalmasına neden oluyor. Bunun da balıkçıların ekmek kapısına ve vatandaşlara olumsuz yansımaları görülüyor. Balıkçılar, denizlerde eskisi kadar çok balık bulamamaktan şikayetçiyken, vatandaşlar da pahalılıktan dert yanıyor.

Uzmanlar ise küresel ısınma için önlem alınmaması halinde protein, vitamin, mineral ve omega-3 kaynağı olan birçok balık türünün gelecekte sofralarda yer almayacağı uyarısında bulunuyor.

"Tezgahlarda çingene palamudu, lüfer ve çinekop göremedik"

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Su Bilimleri Fakültesi Balıkçılık ve Su Ürünleri İşleme Teknolojisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Firdes Saadet Karakulak, AA muhabirine, iklim değişikliğinin etkisiyle denizlerde artan su sıcaklığının akıntı sisteminde, balıkların üremesinde ve mevsimsel göçlerinde olumsuz etki yarattığını anlattı.

Balıkçıların aşırı derecede avcılık yapması, iklim değişikliği, deniz kirliliği ve yeni istilacı türlerin sisteme girmesinin balık stoklarının azalmasına neden olduğuna işaret eden Karakulak, "Bu yıl balıkçılık oldukça düşük seyrediyor. Balıklarda stoka katılımın olmadığını görüyoruz. Yaz ayları özellikle balıkların üreme zamanlarıdır. Üreme zamanlarındaki olumsuz etkiler stoka yeni katılımların minimum düzeyde olmasına yol açmakta." diye konuştu.

Küresel iklim değişikliğinin kontrol edilemeyen bir durum olduğuna dikkati çeken Karakulak, şunları kaydetti:

"Özellikle geçen yaz temmuz, ağustos aylarında aşırı yağışların olması kıyısal alanlarda su sıcaklığının düşmesine ve sirkülasyonun fazla olmasına yol açtı. Dolayısıyla balıklar tam üreme zamanında bunlardan olumsuz etkilendi. Bu sene tezgahlarda çingene palamudu, lüfer ve çinekop göremedik. Bunlar stoka katılımın olmadığını göstermekte. Diğer ülkelerde balıkçılık yönetiminde avcılık kotalarının olduğunu görüyoruz. Ülkemiz hala bu kota sistemine geçmedi. Balık stoklarına zarar vermeden ekosistem yaklaşımında bir balıkçılık yönetim politikasının uygulandığı sisteme geçmemiz gerekiyor."

"Su sıcaklığının yüksekliği balıkçılıktaki verimi düşürüyor"

Prof. Dr. Karakulak, balıkçılık sezonunun başladığı eylül ayında balık sürülerinin bir araya gelerek göçmesi için hava ve su sıcaklığının düşmesi gerektiğini aktararak, "Aksine aralık ayına kadar denizde su sıcaklığının yüksek olduğunu tespit ettik. Su sıcaklığının yüksek olması balıkların bir araya gelmesine ve sürü oluşturmasına engel teşkil ediyor. Bu yüzden balıkçılarımızın av verimi oldukça düşük seyretmekte." değerlendirmesini yaptı.

Türkiye'nin su ürünleri üretim miktarının 500-600 bin ton arasında değiştiğini belirten Karakulak, denizlerden avcılık yoluyla elde edilen miktarın gittikçe azaldığını ama su ürünleri yetiştiriciliğinin arttığını, eskiden denizlerden avlanılan miktar 400-450 bin ton iken, 2018 yılında 314 bin tona kadar düştüğünü kaydetti.

Denizlerdeki canlı çeşitliliğinin azaldığına dikkati çeken Karakulak, şu bilgileri verdi:

"Özellikle ticari türlerde av miktarları düşüyor. Palamudun bu yıl av miktarı oldukça düşük. Hamsi, balıkçılıkta esas ana girdimiz. Hamsi ve istavritte de düşüşler var. Bunun dışında kaybolan türler var. Deniz kirliğinden dolayı Karadeniz ve Marmara'nın oksijen seviyesinin düşmesi, oksijeni seven balık türlerinin bu bölgeyi terk etmesine yol açtı. Kılıç, ton, orkinos, uskumru gibi oksijeni seven balık türleri Marmara ve Karadeniz'i terk etti."

"Yasalar ve yönetmelikler ölçüsünde balıkçılık yapılmalı"

1971 yılından bu yana uygulanan 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu'nun bu yıl değiştiğini ve balık stoklarını korumaya yönelik tedbirlerin alındığını anımsatan Karakulak, yasa kapsamında yasa dışı avcılık ile trol avcılığı yapan balıkçı teknelerine ve av araçlarına el koyma cezaları getirildiğini anlattı.

Prof. Dr. Firdes Saadet Karakulak, balıkçıları yasalar ve yönetmelikler ölçüsünde balıkçılık faaliyetlerini gerçekleştirmeleri konusunda uyararak, "Bakanlığımız balıkçıları izleme yöntemleri geliştirdi. Bu yöntemlerle balıkçılık daha iyi takip edilecek. Denetimlerin daha güzel yapılabilmesi için mutlaka balıkçılık eğitimi almış olan su bilimleri mühendislerinin sahada yer alması gerekiyor." dedi.

Küresel iklim değişikliğinin yanı sıra denizlere gemilerin balast sularıyla gelen istilacı türler, deniz kirliliği, nüfus fazlalığı, sanayi gibi etmenlerin de balık türlerinin azalmasını yol açtığını vurgulayan Karakulak, küresel ısınmanın etkisini azaltacak bazı tedbirlerin hükümetler tarafından alınması gerektiğini sözlerine ekledi.

"Kendimiz de balığa katliam yapıyoruz"

Tarihi Kumkapı Balıkçılar Çarşısı'nda 34 yıldır balıkçılık yapan Erkan Sarıyaprak, Marmara Denizi'ndeki balık çeşitliliğinin azlığından ve bu yıl balık bulamamaktan şikayetçi.

Fırtınadan sonra hamsinin biraz bollaştığını dile getiren Sarıyaprak, "Sular soğudu hamsi bollaştı.' diyoruz ama bunun tekabül ettiği yüzde 20-30'dur. Geçen sene çok balık vardı. 100 ton tutacağımıza, 500 ton tuttuk balığı, bu seneye az bıraktık. Biraz da bunda sebep aramak lazım." dedi.

Küresel ısınmayla deniz yüzeyinin sıcaklığının artmasının balığın az olmasına etkisinin yüzde 20-30 civarında olduğuna işaret eden Sarıyaprak, "Kendimiz de balığa katliam yapıyoruz. Hakkımıza riayet etmiyoruz. '10 kilogram olsun, her gün olsun.' diye düşünürsek gelecek nesillere de balığı bırakırız. Bir balığın denizde kalması seneye 500-1000 tane olması demek." ifadelerini kullandı.

Balık fiyatlarının bugünlerde düştüğünü, hamsi ve istavritin kilogramının 5-10 lira arasında değiştiğini kaydeden Sarıyaprak, vatandaşlara, "Halkımız mevsiminde balık yesin. Hamsinin mevsimi hamsi, istavritin mevsimi istavrit yesin. 365 gün çipura, somon yemesine gerek yok. 3 ay denizden çıkan deniz balığı yesin. Herkesin kesesine göre balık var. Hamsinin kilosu 10 lira, 3-4 kişiyi rahat doyurur." çağrısında bulundu.

"Bilinçsiz avlanma balık türlerini azaltıyor"

30 yıllık balıkçı Cemal Çetin ise denizlerdeki bolluğun yıldan yıla farklılık gösterdiğini, bu yıl palamut ve çinekop olmadığını söyledi.

Balığın olmamasında küresel ısınmanın büyük etkisinin olmadığına inandığını ifade eden Çetin, şöyle konuştu:

"Çok sıcak sezonlarda da balık bol oldu. Sıcağın tabii ki biraz etkisi var. Yağmurların yağmasıyla palamut balığı bir ay içerisinde çok büyür. Bu sene yağış olmadı. Yağış da olsa zaten palamut yoktu. Balık türlerinin azalmasını bilinçsiz avlanmaya bağlıyorum. Trol balıkçılığı hala devam ediyor."

Çetin, 3-4 gündür hamsi akını olduğunu belirterek, "Vatandaşların da bol bol balık tüketmesi gerekiyor. Bence bu bir fırsat. Herkes balık yesin." ifadelerini kullandı.