İSTANBUL (AA) - Çin'in Hong Kong Özel İdari Bölgesi'nde, geçen nisan ayında suçluların Çin'e iadesi tasarısına karşı başlatılan ve son haftalarda hız kazanan protestoları AA muhabirine değerlendiren uzmanlar, olayların barışçıl müzakere yoluyla çözülmemesi durumunda Hong Kong'un siyasi ve ekonomik güç kaybına uğrayacağına dikkati çekti.

Eski Peru Ankara Büyükelçisi Prof. Dr. Jorge Abarca del Carpio, Hong Kong topraklarının İngiltere’den Çin’e geçmesinden önce de, bu geçiş sonrasında Pekin rejiminin “tek ülke iki sistem” ilkesine saygı göstermeyeceği korkusunun hep var olduğunu kaydetti.

"Tek ülke iki sistem ilkesi ile Hong Kong’da İngilizler tarafından yüz yılı aşkın süredir uygulanan politik-ekonomik sisteminin Hong Kong’un Çin’e bağlanmasından sonra da sürdürülmesini kastediyoruz." diyen Prof. Dr. del Caprio, "Bununla birlikte, son yıllarda bu korku, iade edilme yasası olarak adlandırılan ve Hong Kong halkının tepkisine yol açan düzenlemenin ardından, elli yıldan daha fazla bir süre sonra ilk kez genel bir greve gitme noktasına gelecek şekilde büyüyor." diye konuştu.

Prof. Dr. del Caprio, Hong Kong'daki grevlerin yalnızca iade yasasına karşı yapılmadığını vurgulayarak, "Gösteriler aynı zamanda Pekin hükümetinin görünür müdahalesinin ortadan kalkması; halkın oyu ile seçilen Hong Kong Parlamenterler Meclisinin en yüksek otorite olarak kalması; Hong Kong’un,- Güney Kore, Singapur ve Tayvan ile birlikte- 'Asya kaplanlarından' biri olarak kabul edilmesini sağlayan ekonomik başarısının ve Hong Kong’a ciddi prestij kazandıran serbest ticaretin sürdürülebilmesi için yapılıyor." değerlendirmesinde bulundu.

"Olaylar siyasi ve ekonomik bir krize doğru gidiyor"

Şu anki protestoların, toplumun çeşitli kesimlerini bir araya getirmesi bakımında 2014 yılında yaşanan "Şemsiye Hareketi"ne benzediğini anlatan Prof. Dr. del Caprio, Hong Kong’ta tırmanan olayların siyasi ve ekonomik bir krize doğru gittiğini kaydetti.

Hong Kong’un siyasi-ekonomik sisteminin “devletsiz bir devlet” olarak faaliyet gösterdiğini aktaran Prof. Dr. del Caprio, "Çünkü ekonomik gelişimi onu Doğu Asya’nın en büyük ekonomilerinden biri haline getirdi. Bu nedenle Hong Kong, Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği’nde (APEC) önemli bir aktör ve para birimi olan Hong Kong doları, çok güçlü bir para birimi. Olaylar bu şekilde devam ederse ve Hong Kong halkının talepleri sonuçsuz kalırsa, yukarıda açıkladığım tablo ciddi şekilde olumsuz etkilenecektir." ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. del Caprio, Hong Kong’daki protestoların Arap Baharı ile aynı olmadığı tespitinde bulunarak, şunları söyledi:

"Çünkü 'Arap Baharı' çok daha farklı bir bağlamda, farklı koşullar altında yaşandı. Ancak belki bir toplumun kendi kaderini iyileştirmeye yönelik hissiyatı benzer sayılabilir. Çin’in iddia ettiği gibi olayları ABD ve Batı'nın kışkırttığını söylemek de doğru değil. Zaten Hong Kong her zaman Batı yanlısı bir tarza sahipti. Bu nedenle, toplumun iyi eğitimli kesimi, çoğunlukla, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'nın en iyi üniversitelerinde eğitim görmüştür. Ayrıca Hong Kong Üniversitesi, Tokyo Üniversitesi ve Seul Üniversitesi ile birlikte, Asya'nın en gözde üniversitelerinden biridir. Bir başka deyişle, Hong Kong, dış güçlerin çıkarları doğrultusunda yönlendirilemeyecek kadar fevkalade bir insan sermayesine sahiptir.

Pek çok analist, ABD ile Çin arasında şu anda bir 'teknolojik soğuk savaş' olduğunu, Washington tarafından alınan ve 'Huawei' gibi Çin teknoloji şirketlerine zarar veren bir dizi önlemin bu teknolojik soğuk savaşın somut yansımaları olarak değerlendirilebileceğini ayrıca çift taraflı bir ticaret savaşının sürdüğünü söylüyor. Gerçek şu ki, ABD’nin Çin’e karşı bir dış ticaret açığı var. ABD Çin’den toplam 500 milyar dolar hacminde mal ithal ederken, Çin’e yaptığı ihracatın değeri henüz yalnızca 100 milyar dolar. ABD, bu çok büyük olan ticari orantısızlığı düzeltmeye çalışıyor gibi görünüyor. Bu noktada ABD’nin dünya finans merkezlerinden biri olan Hong Kong’da yaşamı ciddi şekilde sarsarak siyasi ve finansal bir sabotaj uyguladığını ileri sürmek çok riskli ve pek anlamlı değil."

Prof. Dr. del Caprio, Hong Kong’daki olayların, Çin’in diğer sorunlu alanları olan Tayvan ve Sincan-Uygur bölgelerindeki sorunları tekrar dünya gündemine getirmesi gibi bir durumun mümkün olmadığına değinerek, oralarda farklı gerçeklikler ve çok farklı problemler yaşandığına dikkati çekti.

"Asya kaplanı" olarak kabul edilen bir bölgenin geleceği hakkında görüş bildirmenin çok zor olduğunu belirten Prof. Dr. del Caprio, şöyle devam etti:

"Ancak olabilecek en kötü şey; Hong Kong’a ciddi anlamda prestij kazandıran ekonomik izdüşüm ve başarılı iktisadi faaliyetler uluslararası alanda kesintiye uğrayabilir. ‘Hong Kong'da iş hep vardır, akar ve tek yapmanız gereken fırsatı yakalamaktır.’ denir. Bu bağlamda, iş yapmanın bu doğal yolu kesintiye uğrarsa, belki de Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün (APEC) ana ekonomilerinden biri değişebilir."

"Hong Kong sorunu barışçıl müzakere sürecine evrilecektir"

İstanbul Şehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Kadir Temiz, Hong Kong'da 'Hüküm giyen veya hakkında suçlama bulunan kişilerin Çin'e, iadesini kolaylaştıran' yasa tasarısı nedeniyle başlayan gösterilerin büyük bir halk hareketine dönüşmesinin yeni bir olgu olmadığını söyledi.

Hong Kong’da hali hazırda Çin anakarası ile Hong Kong yönetimi arasındaki ilişkilere eleştirel yaklaşan muhalif grupların varlığına işaret eden Dr. Temiz, şöyle konuştu:

"Bu gruplar bugün de ortaya çıkmış değil. 1984’te İngiltere ve Çin Halk Cumhuriyeti arasında Hong Kong’un Çin Halk Cumhuriyeti’ne devri müzakerelerinde de bu tarz bir muhalefet mevcuttu. 1997’den sonra bu muhalif toplumsal kesimler zaman zaman sesini yükseltmeye devam etti. 2014 yılındaki Şemsiye Hareketi ve son aylardaki gösteriler arasındaki en önemli fark Hong Kong halkının göstericilere daha fazla destek vermesidir. Muhaliflere yakın haber kaynaklarının ifadelerine göre 7,4 milyon nüfusa sahip olan Hong Kong’da yaklaşık 2 milyon kişi göstericilere açık destek verirken, meydanlarda da bazı günlerde 1 milyonu aşkın insan toplandı.

Hong Kong'daki eylemlerin bu kadar destek görmesinin arkasında yatan en önemli neden göstericilerin geçmişe göre daha doğru iletişim stratejisi uygulamasından kaynaklanıyor. Ancak gösterilerin şiddet olaylarına dönüşmesi ve bazı örneklerde ayrılıkçı söylemlerin belirginleşmesi göstericilere olan desteği azalttı. Bu durumun da gösterdiği gibi Hong Kong halkı sorunların siyasi süreçler işletilerek çözülmesini savunuyor. Ancak Çin merkezi hükümetinin bazı talepleri Hong Kong’da gösterilere destek veren halkı ikna edebilmiş değil."

"Bugünkü olaylar 'Şemsiye Hareketi'nin devamıdır"

Dr. Kadir Temiz, şu anda Hong Kong'da devam eden eylemlerin, 2014 yılında Pekin Hükümeti’nin Hong Kong’ta uygulanan seçim sistemini değiştireceğini açıklamasının ardından başlayan ‘Occupy Central (Merkezi İşgal Et) hareketinin devamı bir süreç olduğunu belirterek, şu ifadeleri kullandı:

"Şemsiye hareketi' olarak da nitelendirilen eylemlerde aşağı yukarı gündeme gelen bütün sorunların ve taleplerin bugün de geçerliliğini koruduğunu görüyoruz. Bu olaylar yatıştırılmadığı müddetçe hali hazırdaki siyasi kriz derinleşebilir. Hele de Çin merkezi hükümetinin askeri müdahalesinin konuşulduğu bir süreçte ekonomi ve Çin’in barışçıl imajı da zarar görebilir."

Hong Kong gerekse de Çin yönetiminin, protesto gösterilerini "Arap Baharı" olaylarına ve "renkli devrimlere" benzetmesinin yanlış bir değerlendirme olduğunu vurgulayan Dr. Temiz, "Arap Baharı daha farklı bir coğrafyada ve daha farklı sosyal, siyasi ve ekonomik süreçlerin sonunda ortaya çıkan bir hareketti. Aynı şekilde renkli devrimler diye bahsettiğimiz süreç de Rusya’nın yakın coğrafyasındaki ülkelerin Avrupa ile entegrasyonu ve daha fazla demokratikleşme taleplerine dayanıyordu. Ancak Hong Kong’da böyle bir durum söz konusu değil. Hem kitleselliğin boyutu hem de gösterilerin nicelik ve niteliği oldukça farklıdır." şeklinde konuştu.

Dr. Temiz, Çin’in iddia ettiği gibi bu olayları ABD ve Batı'nın kışkırtmadığını savunarak, şunları söyledi:

"Bence, ABD ve Avrupa bir kışkırtmadan daha çok mevcut olayları kendi çıkarları doğrultusunda değerlendirip ona göre bir davranış sergiliyorlar. Örneğin suçluların geri iadesi kanununu ABD veya Batı dünyası çıkarmaya çalışmıyor. Ayrıca göstericilerin daha fazla özerklik talebi de aynı şekilde Hong Kong’un suçluların geri iadesi sürecinde imzalanan belgelere atıfta bulunuyor ki bu belge hem Hong Kong yönetimi hem de Çin merkezi hükümeti tarafından imzalandı.

Ancak Çin’in özellikle ABD ile ticaret savaşı gibi başka konulardaki rekabeti Hong Kong gibi olayları da etkiliyor. Eğer ortada ABD-Çin arasındaki ticaret savaşları olmasaydı her iki aktörün de Hong Kong’daki olaylara göstereceği tepki farklı olacaktı. Hong Kong sorunu muhtemelen Çin’in barışçıl ve müzakere süreçlerini işleteceği yeni bir sürece evrilecektir. Çin mevcut toplumsal hareketlerin taleplerini kurduğu yeni mekanizmalarla daha fazla ciddiye aldığını gösterecektir. Muhtemelen kısa vadede olaylar durulsa da ilerleyen süreçlerde Çin merkezi hükümetinin tavrına göre olaylar çeşitli seviyelerde yeniden gündeme gelebilir. Ancak bu süreçleri nasıl yönettiği sorusu neye ulaşacağı sorusundan daha önemli. Çin her neyi amaçlıyor olursa olsun sert ve güvenlik merkezli askeri önlemler sorunları daha karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hale büründürecektir."

Muhabir: Gülsüm İncekaya