Uzun bir aradan sonra Eymir Gölü’ne, bu hafta içerisinde gidip yürüyüş yaptım. Hava temiz, ortam da sessizdi. Yabani ördekler, ağaçlar, sazlıklar gölün farklı bir görüntüsünü oluşturuyordu. Kadınlar, çocuklar, gruplar, tek başına yürüyenler, bisiklete binenler, alkol alanlar, el ele tutuşup gölü seyreden çiftler, göl kenarındaki havaya farklı bir ambians katıyordu. Göl kenarında yaklaşık dört saat gezdim, çay içtim, gölü izledim. Bu aşamada Eymir Gölü yerleşkesinde güvenlik görevlisi ve güvenlik kamerasının olmaması dikkatimi çekti. Ankara’nın Keçiören, Mamak, Sincan gibi ilçe ve bazı semtlerinde küçük bir parkta dahi güvenlik görevlisi ya da kamera varken, bu kadar geniş ve ıssız alanda neden yoktu? Muhtemelen ihtiyaç duyulmadı. Çünkü Eymir Gölü’ne gelen kişilerin çoğunluğu ODTÜ’lü öğrencilerden oluşuyor. ODTÜ’lü olmayan ancak Ankara’nın değişik semtlerinde yaşayan ve dinlenmek, eğlenmek, spor yapmak isteyen eğitimli ve elit insanların uğrak yeri. İnsanların eğitim ve kültür düzeyi arttıkça suç işleme oranı da azalıyor. Suç işleme oranı azaldığında güvenlik kamerasına, güvenlik görevlisine de ihtiyaç kalmıyor. Victor Hugo’nun da ifade ettiği gibi: “Bir okul açan bin hapishane kapatıyor.”

Trabzon’un Çaykara ilçesinde 1985’li yıllarda öğretmenlik yapmıştım. Cuma günleri esnaf dükkânının kapısını açık bırakıp namaza giderdi. Kimsenin de bir şeyi çalınmazdı. İlçe sakinleri ile konuştuğumda, ilçede suç işlenmediği için cezaevi kapatılmıştı. Çaykara halkı iyi bir üniversitede eğitim almamış olmasına rağmen, aile ortamında aldıkları güçlü din ve ahlak eğitiminin sonucu olarak, davranışlarını temel ahlak kurallarına uygun bir şekilde yaşayabiliyordu. Burada kullanılan “eğitimli olmak” ifadesi, her nerede olursa olsun, Freud’un ifade ettiği bireyin “id”, “ego” ve “süper ego” kontrolüdür. Bazıları bu değerleri temel dini usul ve esaslara göre, bazıları da müspet ilim ve ilkelere göre düzenler. Önemli olan insanın bilinçaltında bulunan, aysbergin alt kısmını oluşturan üç ego durumunun eğitilip ıslah edilmesidir. İnsanoğlu eğitildikçe, işlendikçe daha insan olmakta, doğada bulunan tüm canlı ve cansız varlıklar için iyi bir yaşam alanı oluşturmaktadır.

Bireylerin eğitim düzeyi arttıkça suç işleme düzeyi de azalmaktadır. Okul öncesi eğitim kurumuna bir yıl giden öğrencinin iş yaşamına atıldığında, okul öncesi eğitim almayanlara göre yedi yıl ileride olduğu yönündeki iddialar yüzde yüz kesin olmasa da, avantajlı olduğu kesindir. Ülkemize gelen sığınmacıların sorunu da budur. Eğitim çağında ülkemizde bireylere kazandırdığımız temel vatandaşlık becerilerini, mülteciler kazanmadan gelmekte ve hiçbir ön eğitimden geçmeden o ülkenin parklarında, sokaklarında, alışveriş mekânlarında gezmekte, şehir yaşamını içinden çıkılmaz bir hâle dönüştürebilmektedirler. Eğitimli olmak, bir toplumun yaşam, geçim ve düşün biçimine, gerçek yaşama atılmadan önce eğitim yoluyla kazanıp entegre olmaktır. Bu sebeple dünyanın birçok yerinde güvenli kent kültürünü eğitimli bireyler sağlamaktadırlar.

Avrupa’nın birçok şehrinde kaldırım yüksekliği 10 cm civarındadır. Türkiye’de ise kaldırımlar 30 cm’den başlayıp 65 cm’ye kadar çıkabilmektedir. Kaldırımlar neden yüksek yapılır? Bir ülkede trafik kurallarına uyma davranışı yerleşik hale gelmemişse, kurallar ihlâl ediliyorsa, yayaları korumak için kaldırımları yükseltmek en akıllı uygulamadır. Ayrıca yüksek kaldırımlara park etmek zor olacağı için, kuralsız bir uygulamada bu şekilde önlenmiş olur. Avrupa, bazı toplumların bugünlerde yaşadığı kentlileşme sorununu 100 yıl önce yaşayıp çözdüğü için, kurallara uymada belirli bir mesafe alınmış ve bireyler için nezih sosyal çevre inşa edilmiştir.

Eğitilmiş iş gücü, hizmet öncesi ve hizmet içi eğitim sürecinde daima avantajlıdır. Örgütler, eğitimli iş gücü için daha az kaynak ayırarak, iş gücünü daha nitelikli hâle getirebilirler. Eğitimli iş gücü zamanı ve örgütsel kaynakları daha etkili kullanabilir. Bir örgütte eğitimli iş gücünün oranı arttıkça, örgütün entropiye uğrama olasılığı azalır. 1991 yılında yapılan Amerika – Irak savaşında, Amerikalı askerlerin ortalama eğitim düzeyi 16,5, Iraklı askerlerin ise ortalama eğitim düzeyi 4,5 yıldı. Savaşın sonucunu belirleyen pek çok faktör olsa da, her iki ordunun eğitim ve kültür düzeyi, savaşın sonucunun belirlenmesinde etkili rol oynadı.

Eğitimli kadın, evde iyi bir üretici ve iyi bir tüketici olabilir. Eğitimli annelerin çocukları, eğitim düzeyi düşük annelere göre daha avantajlıdır. Her yıl yapılan lise ve üniversite giriş sınavlarında bu durumu çok açık bir şekilde görmek mümkündür. Anne-babanın eğitim düzeyi arttıkça, çocuklarının sınavlardaki başarı düzeyi de aynı oranda artmaktadır. Aynı zamanda eğitimli kadın, evin maddi kaynaklarını daha iyi kullandığı için, aile bütçesinin yönetiminde daha başarılı olmaktadır. Eğitimli kadınların doğurganlık oranı, eğitimsiz kadınlara nazaran daha düşüktür. Eğitimli kadın aile planlamasının önemini bildiği gibi, aile bütçesini de göz önüne alarak çocuk doğurma konusunda duygularından daha çok aklını işe koşmakta, ülkenin nüfus planlamasına doğrudan ve dolaylı olarak katkıda bulunmaktadır.

Türk çiftçisi ile yabancı ülkelerde çiftçilik yapan kişilerin eğitim ve kültür yönünden karşılaştırması yapıldığında, yabancı ülkelerdeki çiftçilerin daha eğitimli ve daha bilinçli oldukları ortaya çıkacaktır. Ekilecek ürün seçiminden hayvan bakımına, üretilen ürünün mamul hâle gelmesine kadar geçen süre, eğitimli olanların lehinedir. Türkiye’de modern tarım faaliyetlerinde başarılı olan kişilerin demografik özellikleri incelendiğinde, eğitim düzeylerinin yüksek olduğu, genel kültür açısından avantajlı olduğu görülmektedir. Bu konuda en çarpıcı eserlerin başında Ahvet İsvan’ın, tarımda bir modernleşme öyküsünü ele aldığı “Köprüler Gelip Geçmeye” adlı eseri okunmaya değer bir yapıttır. Kitap, Amerika’da ziraat mühendisliği eğitimi alan Ahmet İsvan’ın Yalova’da tarım alanında yarattığı sinerjiyi konu edinmektedir. Bugünkü modern tarım faaliyetlerine nasıl öncülük ettiği, bu süreçte eğitimli olmanın nasıl işe koşulduğu farklı bir dille okurlara anlatılmaktadır. Kitabın ana fikri, çiftçinin eğitilmiş olmasının, tarımda markalaşmanın olmazsa olmazları arasında, olduğu gerçeğidir.

Eğitimli bireyler sağlık ve hijyen kurallarına daha fazla dikkat ederler. Sağlıksız ortamlardan ve yiyeceklerden uzak dururlar. Sigara, alkol kullanma oranı, bağımlılık düzeyi, eğitimli bireylerde daha azdır. Dengeli beslenme, spor yapma ve bilinçli tüketici olma gibi özellikler, eğitimli bireylerde daha fazladır.

Eğitimli bireyler iyi insan, iyi vatandaş olma sorumluluğuna daha fazla riayet ederler. Vergi verir, seçimde oy kullanır, vatandaşlık görev ve sorumluluklarını yerine getirirler. Hukuka, hukukun üstünlüğüne saygı duyar ve sorunlarını yasal sınırlar içinde, demokratik bir biçimde çözmeye çalışır. Eğitim düzeyi düştükçe sorun çözmede daha fazla şiddet kullanılırken, eğitim düzeyi arttıkça yasal yollar daha fazla tercih edilmeye başlar. Her eğitimli bireyin hukukun üstünlüğüne, demokratik, sosyal hukuk devletinin ilke ve yasalarına uyacağı varsayılır.

Eğitimli bireylerin bilgi ve beceri düzeyleri arttığı için iş bulma ve ihtiyaçlarını karşılama konusunda avantajlı hale gelirler. Eğitim düzeyi arttıkça, gelir düzeyi de artar. Her eğitimli bireyin kamunun sırtına yük olma olasılığı düşer. Sorun eğitilemeyen, beceri kazandırılamayan bireylerdedir. Bu bireyler öz gereksinimlerini karşılayacak işe ve mesleğe sahip olmadıklarından kamunun sırtında yük olurlar. Başka bir anlatımla eğitilemeyen her birey, gelecekte kamusal kaynaklarla yaşatılmaya çalışılan ve kamuya yük olan birey konumuna gelir. Aynı zamanda şiddete ve suça eğilim oranı arttıkça, toplumsal yaşamı da tehdit etmeye başlar.

Sonuç olarak bir ülkenin eğitim düzeyi düşükse kadınları sokakta yürüyemez, çocukları sokakta oynayamaz, helal yoldan para kazanılamaz, can ve mal güvenliği olmaz. Bir ülke vatandaşları iyi yaşamak, yaşam kalitesini artırmak istiyorsa, eğitime yatırım yapmak ve eğitilmiş insan kalitesini artırmak zorundadır. 2021 yılının Eylül ayı içerisinde Kabil’de, parkta “Tik Tok” videosu çeken bir kadın yüzlerce erkeğin tacizine maruz kaldı. 21. yüzyılda yaşanabilecek en vahşi, en yüz kızartıcı olaylar arasında yer alacaktır. Bu durum her toplumda fevri olarak yaşanabilir ancak genele mal edilemez. Her okula giden eğitilebilir mi? sorusunun cevabı, elbette ki eğitilemez şeklinde olacaktır. Çünkü Fuzuli’nin de ifade ettiği gibi:

Mey biter saki kalır.

Her renk solar haki kalır.

İlim insanın cehlini alsa da,

Hamurunda varsa eşeklik; baki kalır.

Bazı bireyler eğitim alsalar da, eğitilmemiş gibi davranışlar sergilemesi eğitimden vazgeçeceğimiz anlamına gelmez. Elimizde eğitimden daha iyi bir fırsat, daha iyi bir kurum maalesef yoktur. Yılmadan, usanmadan, bıkmadan bireyleri eğitmek ve içinde yaşadıkları topluma iyi insan ve iyi vatandaş olarak kazandırmak mecburiyetindeyiz.