Covid-19 salgın sürecinin aşıyla kontrol altına alınması halinde 2021 yılı güz döneminde okullar ve üniversiteler muhtemelen yüz yüze eğitime başlayacak. Yaklaşık 1,5 yıl sonra ziller öğrenciler için çalacak, okullar şenlenecek, bilimsel toplantılar, etkinlikler yapılabilecek. Okulların eğitim-öğretime açılacak olması, sorunları ortadan kaldırabilecek mi? Ya da yeni sorunlarla yeni bir döneme mi girilecek?

Yeni dönem muhtemelen yeni sorunlarla başlayacak. 1,5 yıldan beri okuldan uzak olan öğrenciler, okulun kuralları, okuldaki davranış örüntüleri başta olmak üzere pek çok konuda uyum sorunları yaşayacak. Evde kalmaya alışan, dijital bağımlılığı üst düzeye çıkan, arkadaşlarından kopuk halde evde tecrit edilmiş halde yaşayan çocuklar, okullar açılır açılmaz sanki hiçbir şey olmamış gibi okula gelip derslerine başlayamayacak. Büyük bir grupta uyum sorunları, çatışma, iletişim problemleri yaşanacak.

2021-2022 eğitim-öğretim yılı güz döneminde okul yönetimleri öğrencilerin uyum sorunlarının farkında olarak en az bir aylık uyum programı yapmalı ve bu uyum programı fasılalı olarak yıl boyu devam etmelidir. Okullar açılır açılmaz derslere, ödevlere başlamak yerine doğa yürüyüşleri yapma, doğa sporlarına yönelme, piknik, gezi, film izleme, yarışma ve sosyal sorumluluk projelerine odaklaşma şeklinde uygulamalar yapılabilir. Bireysel etkinliklerden ziyade takım oyunları, takım sporları tercih edilmelidir. Salgın döneminde aşırı derecede bireyselleşmiş öğrenciyi gruba yöneltmek, takım oyunlarında görev ve sorumluluk vermek daha iyi bir uygulama olur kanaatindeyim.

Salgın sürecinden en fazla etkilenenlerden bir diğeri de aileler oldu. Özellikle eğitim düzeyi, gelir düzeyi düşük aile çocukları, salgının yanında yoksullukla ve dijital kaynaklara erişimde yaşadıkları yoksunlukla farklı bir dramın parçası oldular. Bu öğrencilerin ailelerine yönelik psikodestek birimlerinin kurulması, bu ailelere yönelik rehberlik kitaplarının yayımlanması ve kısa kamu spotları yoluyla ailelere kısa mesajların verilmiş olması gerekir. Okul yönetimleri, ilçe ve il milli eğitim müdürlükleri birlikte program yapmalı ve tüm aile bireylerine ulaşmalıdır. Salgının yıkıcı etkisini asgari düzeye indirgemenin en kolay yollarından birisi de budur. Halk Eğitim Merkezleri, aile eğitim uygulamaları ve değişik konularda beceri kazandırma kursları ile bu konuyu daha etkili hale getirebilir. Aileler hem bilgi yönünden hem de beceri yönünden desteklenebilir. Yeni normalde aileleri göz ardı ederek yapılacak çalışmaların başarıya ulaşma şansı sınırlı düzeyde olacağı tahmin edilmektedir.

Salgın döneminin diğer en önemli aktörlerinden birisi hatta kahramanı öğretmenlerdir. Salgın dönemiyle birlikte uzaktan eğitime hazırlıksız yakalanan öğretmenler, uzaktan eğitimle birlikte sorun yaşadılar. Günde 8-10 saate yakın çevrim içi eğitim yaptılar. En çok yorulan ve çaba gösteren öğretmenler, yüz yüze eğitimin başlaması halinde, hibrit eğitime de hazır olmaları gerekir. Salgınla birlikte eğitim hayatımızın tanıştığı çevrim içi eğitim muhtemelen salgın sonrasında da devam edecektir. Öğretmenler yüz yüze ve çevrim içi eğitimi eş zamanlı götürmek zorunda kalabilir. Bütün bunlara ek olarak öğretmenlerin de okula uyum sorunları olacaktır. Yaklaşık 1,5 yıldan beri beyaz ekrana ders anlatan, vefa ekiplerinde çalışan öğretmenlerin de güz döneminde, okullar açılmadan önce uyum programına alınması, eğitimden ziyade etkinlik tabanlı faaliyetlere yönlendirilmesi gerekir. Bu amaçla birlikte yapılacak kahvaltı, gezi, spor, tiyatro ve sportif karşılaşmalar, iyi bir başlangıç olabilir.

Salgın döneminde mesaisini tam yapan kesimlerden birisi de okul yöneticileri oldu. Bu süreçte eğitimin dışında farklı işler de yaptılar. Okul yöneticilerinin uyum sorunlarının çözülmesinde ilçe ve il milli eğitim müdürlükleri çok fazla etkinlik yapabilir. Özellikle kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetlerle bu etkinlikler zenginleştirebilir.

2021-2022 eğitim-öğretim yılının başlamasıyla birlikte okulları bekleyen asıl sorunlardan birisi de 1,5 yıllık eğitim kaybıdır. İlkokullarda okuma-yazma bilmeyen, sayıları tanımayan, okuduğunu anlamayan, dört işlem becerisinden haberdar olmayan, ortaokullarda matematiğin temel kavram ve sembollerini unutan, denklem çözemeyen, lisede ise 1,5 yıllık salgın sürecinin bütün dezavantajlarını üzerine barındıran bir öğrenci popülasyonu öğretmenleri bekliyor olabilir. Bu durum okula uyumun dışında daha da büyük bir sorundur. Öğretmenler bir yandan müfredatı yetiştirmeye çalışırken bir taraftan da telafi yapmaları hem öğrenen hem de öğreten açısından büyük bir problemdir. Bu aşamada telafi dersleri çevrim içi eğitime alınabilir. Hafta sonu özellikle cumartesi günleri telafi eğitimleri için yüz yüze dersler yapılabilir.

Ortaokul ve lise müfredatı incelendiğinde bilgi yoğunluğu dikkat çekmektedir. Daha çok bilen, daha kültürlü, daha elit, daha entelektüel öğrenci yetiştirme hedefi anlaşılabilir bir durum olmasına rağmen gerçeklerle örtüşmemektedir. İlkokuldan gelen öğrencinin bilgi düzeyinin düşük olması, ortaokul ve lise müfredatının ağır olması, istenen faydayı bir türlü ortaya çıkartmamakta hatta sekteye uğratmaktadır. Bu aşamada mevcut paradigmada ısrar etme yerine, çocuğun düzeyine uygun olarak müfredatta sadeleştirme yoluna gidilmeli, bazı lise konuları branşlara göre üniversitede öğretilmesi için müfredattan çıkartılması gerekir. Bu konuların bir kısmı öğrenci seviyesinin üzerinde olması bir yana, ayrıca gereksizdir. Hem öğrencinin dikkatini çekmemekte hem de öğrenilmesi zor olarak algılandığı için öğrencilerde öğrenilmiş çaresizlik yaratmaktadır.

Eğitimde yeni normal kavramının kullanılmasının amacı, daha önceki paradigmaların yeni sorunları çözmede yetersiz kalmasıdır. Eğitimde yeni normale dönüşüm yaparken eskinin iyi ve gerekli olanlarını almak ancak bir kısmını da bırakmak, yüklerden kurtulmak gerekir. Bu amaçla müfredatın sadeleştirilmesi, ders sayısının azaltılması, sınavların hafifletilmesi, uygulamalı derslerin sayısının artırılması yoluna gidilebilir.

Sonuç olarak dünün güneşi ile bugünün çamaşırı kurumayacaktır. Yeni yöntemler, stratejiler ve çözüm yolları bulmak ve uygulamak zorunluluğu vardır. Eskinin uygulamalarını bugünün sorunlarını çözmede işe koşmak, geçmişi kutsamaktan ve meşrulaştırmaktan başka hiçbir işe yaramaz. Eğitimde yeni normal sürecinde mevcut sorunların çözümünde radikal çözüm paketleri yerine küçük ve kararlı dokunuşlarla süreci yönetmek gerekir. Öğretmen, öğrenci ve okul yöneticilerinin uyum sorunları çözüldükten sonra, velilere yönelik psikodestek uygulamaları yapmak, müfredatı hafifletmek, hibrit eğitim uygulamalarını dengelemek, çevrim içi ve yüz yüze telafi uygulamalarını hayata geçirmek gerekir. Karar sürecinin en önemli mihenk taşı, en iyi kararı alıp uygulamaktan ziyade en uygun kararı alıp istikrarlı bir şekilde uygulamaktır. Geçen yıl birinci sınıfa başlayan bir öğrenci bilgi eksikliğini uzun süre devam ettirecek ve kolay kolay kapatamayacaktır. Bu sorunu yaşamasını önlemenin yolu, eğitimde topyekün hafifletme, yüklerden kurtulma operasyonudur. Öğrenciye her şeyi öğretmeye çalışıp çok az şey öğretmek yerine daha az şey öğretip çok daha iyi öğrenmesini sağlamak, daha iyi bir yöntem olacaktır.