Anne mahallede komşularını geziyor. Okul çağına gelen çocuğu için, mahalledeki okulda görev yapan ve bu yıl birinci sınıfı okutacak öğretmenler arasından en iyisi hangisi diye sorup soruşturuyor. En iyi öğretmeni bulamazsa, çevre okullarda görev yapan öğretmenleri araştırmaya başlıyor. Bazen muhit dışından, uzakta da olsa en iyi öğretmen bulunursa, aile en iyi öğretmenin bulunduğu semte taşınıyor. Aileler neden en iyi öğretmen arıyor? Aileler en iyi öğretmen aramıyor, çocuğunu emanet edeceği bilgisine, becerisine, vizyonuna, değerlerine inandığı öğretmeni bulmaya çalışıyor. Anahtar sözcük güven. Aileler, çocuklarının gelişimini sağlayacağına inandıkları, güvendikleri öğretmenlere ulaşıp çocuklarını emanet etmek istiyor.

Öğretmen okulu bitiriyor, atamayı bekliyor. Zorlu sınavlardan geçiyor. Atandığında kendine yeni hedefler belirlemeye çalışıyor. İyi öğretmen olmak, öğrenci başarısını, kaliteyi artırmak, alanda temayüz etmek istiyor. İyi ve başarılı çalışmalar yaptığında fark edilmek, alanda yükselmek, bir gün bakan olmak istiyor. Başarılı olmanın, yükselmenin ölçütlerinin belirlendiği ülkelerde bu süreçler açıkça tanımladığı için sıkıntı yaratmıyor. Belirsizliğin, kuralsızlığın yaşandığı ülkelerde ise, motive edici faktörler ortadan kalkmaya başlıyor.

Öğretmen okulda kitap okumayan, öğretim becerilerinden yoksun, öğretmenliği sevmeyen, alanda yetersiz olan arkadaşı ile aynı şartlarda çalışmaya başladığında ilk şaşkınlık ortaya çıkıyor. Eğitim alanında yükselmek, alanda üst idari kadrolara gelmek için çok çalışmaya, çok üretmeye gerek olmadığını görmeye başladığında paradigmalarını da değiştirmeye başlıyor. Alanda yetersiz, bilgisiz arkadaşının bir sendika üyesi ya da bir siyasi partiye yakınlığı ile okul yöneticisi, müfettiş, ilçe, il yöneticisi olduğunu, üst idari kadrolara atandığını gördükçe, eğitim sisteminde yükselme koşulunun iyi öğretmen olmaktan geçmediğini fark ediyor. Eğitim kurumuna, yöneticilerine, güven sorunu ortaya çıkıyor.

Alanda yetersiz okul yöneticisinin eşit ve adaletli olmayan tavırlarına maruz kalan öğretmen, yeni yapılanmaların, gruplaşmaların ve çatışma alanlarının paydaşı oluyor. Yaşadığı bir sorun karşısında soruşturma yapacak okul yöneticisinin nesnel karar vereceğine inanmıyor. Kendi okul yöneticisi ile hemşeri olan, aynı parti, aynı sendika üyesi olan kişinin kararlarının güvenilir olmayacağını düşünüyor. Öğretmen olarak daha fazla çalışıp daha fazla bilgi ve beceri sahibi olması gereken saatlerde, soruşturma odalarında, sendika ya da parti binalarında zaman geçirmeye başlıyor. Bilgisinden, becerisinden en fazla yararlanılacağı dönemde öğretmen, bir kısır döngünün öznesi oluyor.

Maarif müfettişi, yıllar önce sınavı kazanıp müfettiş oluyor. Popülist politikaların sonucunda yönetim erkini elinde bulunduranlar, müfettişlere yeniden sınav yapmaya kalkışıyor. Maarif müfettişlerinin bir kısmı bakanlık müfettişi olurken, sadece Ankara il milli eğitim müdürlüğünde görev yapan 51 lisansüstü eğitim mezunu müfettiş, başarısız bulunup, bakanlık müfettişi yapılmıyor. Yıllar önce sınavla müfettişlik hakkını elde eden kişiler mağdur ediliyor ve bu kişiler sorunlarını anlatıp çözüm yolu bulacak muhatap dahi bulamıyor. Milli eğitime güvenmemeye, kurumu ile arasındaki duygusal bağın kopmaya başladığını hissediyor.

Milli Eğitim Bakanlığında havuz (kızak) denen bir müessese var. Görevden alınan eski bürokratların bulunduğu kadroyu ifade eder. Milli eğitim bünyesinde kaç bin kişinin havuzda olduğunu bilmiyorum. Sadece güvenilir olmamakla birlikte iki binin üzerindeki bürokratın havuzda beklediğini, bankamatik memuru olarak gelip maaş ve ek dersini aldığını duydum. Bu bürokratlardan hiçbir şekilde yararlanılmıyor olması, atıl konumda istihdam edilmeleri, insan ve madde kaynaklarının israfından başka bir şey değil. Yıllardan beri atıl durumda istihdam edilen, bilgisinden, becerisinden yararlanılmayan bu kişilerin kurumuna güven duyması mümkün mü?

Kurban bayramında pek çok akraba, eş dost ziyaretinde bulundum. Ziyaret sebebi her ne kadar bayram olsa da sohbet konusu eğitimdi. LGS’ye girip mahallesindeki Sağlık Meslek Lisesine giremeyen, ilçeye gönderilen kız çocuğu hala şaşkındı. Daha önce kendi ilçesinde ortaokulu bitirmediği için yerleştirmesi şehir merkezine 35 km uzaktaki bir okula yapılmıştı. Sınavda neden başarılı olamadığını sorduğumda, 8 yıl boyunca hiç görmedikleri soru tipi ile karşılaştığını, sınavda diğer arkadaşları gibi kalemi bırakıp ağladığını ifade etti. TYT ve AYT’de beklediği sonucu alamayan çocuğa tercihte bulunup bulunmadığını sorduğumda, düşük puanlı yerleri yazdığını, açıkta kalmayacağını belirtti. Neden acele ettiğini, bir yıl daha çalışıp daha iyi yerlere girebileceğini söylediğimde, ben öncelikle eğitim sistemine güvenmiyorum. Ne olacağı belli değil. Gelecek yıl daha da zor olabilir, dedi. ÖSYM’nin TYT’de açıkladığı soru tipini sormadığını, alışık olmadıkları sorularla karşılaştığını, AYT’de geçmiş sınavlara benzer soru sorulacağının açıklanmasına rağmen, farklı sorular sorulduğunu söyledi. ÖSYM’ye güvenmiyorum, korkuyorum, dedi. Daha 17 yaşındaki bu çocuk, eğitim sisteminden korktuğunu eğitim sistemine güvenmediğini ifade etmesi oldukça kaygı vericiydi.

2017 yılı içerisinde YÖK üniversitelere girişte uygulanan sınav sisteminin değişmeyeceğini açıklamıştı. Ani bir kararla sınav sisteminin değişeceği kamuoyu ile paylaşıldı. 3 ay geçmesine rağmen hala net bir sınav modeli ortaya çıkmadı. Önce Tarih soruları çıkartıldı. Okullar Tarih öğretmenlerini işten attı. Sonra Coğrafya soruları azaltıldı. Belirsizlik uzun bir süre devam etti. Sınava girecek öğrencilerin kaygı ve korkuları daha da artmaya başladı. Maç bitmesine son 20 dakika kalmıştı. Kural değişti. Kuralları sürekli değiştirerek güven sağlayamazsınız. 13 – 17 yaşındaki çocuğun hayallerini çalmaya, ona başarısızlık yaşatmaya kimsenin hakkı yok. Çocuk okula kayıt yaptırdığında, okulu bitirdiği zaman hangi ölçütlerle hangi ölçünlerle değerlendirileceğini bilmesi, yarınlarına güvenmesi gerekir.

Sonuç olarak; öğretmen, veli, öğrenci, siyasetçi, okul yöneticisi bir şekilde eğitim sistemine güvenmiyor. Güvensizliğin altında sistemsizlik, kuralsızlık ve günlük eğilimlere göre verilen karar süreçleri yer alıyor. Çağdaş örgütlerde kurallar, kuralların gerekçeleri, sonuçları ve müeyyideleri bellidir. Bir ülkede veliler çocuklarına özel ders aldırıyor, dershaneler kapanmasına rağmen merdiven altı eğitim merkezlerine çocuklarını gönderiyorsa, çocuklarının okuldan aldıkları eğitimi yeterli bulmadıkları, aldıkları eğitimle sınavlarda başarısız olacaklarına yönelik kaygı taşıdıkları ileri sürülebilir. Kurumlar kuralları istikrarlı bir şekilde uyguladıkça, kurumlara güven daha da artmaya başlar. Milli eğitim sistemimizin toplum nezdinde güven sorunu var. Bu güven sorununu çözmenin yolu; öğretmen ve okul yöneticilerinin seçiminde kullanılan mülakatların kaldırılması, nesnel ölçütlerle, şeffaf bir şekilde kamu vicdanını yaralamadan, en liyakatli olanların seçimi, eğitimi ve istihdam edilmeleri ile mümkün olabilir. Eğitim sisteminin istikrarlı bir yapıya kavuşması, hedef kitleye güven vermede önemli rol oynar. Layık olanlar seçildikçe, liyakat üst değer haline geldikçe, yaşanan pek çok sorun ortadan kalkmaya başlar.