Hayatımız normal şartlarda devam ederken biranda küresel bir salgın ile yüzleşmek zorunda kaldığımız şu günlerde salgına karşı alışkanlıklarımızı gözden geçirmek zorundayız. Teknolojinin ve bilimin gelişmesiyle günümüzde bu salgının kolayca atlatılacağı düşünülürken virüsün mutasyona uğraması sonucu alınan tedbirlerin yeterli olmadığını anladığımızda, moralimizde ve direncimizde olumsuz anlamda düşüşler oldu. 21. yüzyılda yaşadığımız bu bulaşıcı hastalık bize dünyada daha önceden yaşanmış salgınları ve salgınların etkilerini tekrar gözden geçirmemiz gerektiğini göstermiştir. Salgınlar geçmişte olduğu gibi şimdi de hem maddi hem de manevi olarak büyük yıkımlara sebep olmuştur.

Toplum olarak salgına karşı maske, sosyal mesafe ve temizlik kurallarına uyarak sorumluluğumuzu yerine getirmeye çalıştık. Takatımız bitti dediğimiz yerde başarılı uygulamalar ve aşı çalışmaları ile moral bulmaya başladık. Toplumun dayanma gücünü test ettik ve genel anlamda büyük başarılar elde ettik. Bilinç seviyemizin arttığını görerek toplumumuz ile gurur duyduk. Olumsuz örneklerin ayrışmaya değil eğitime ve toplumsal baskıya katkı sağladığı gördük. Toplumun tüm kesimlerinin salgın sürecinden etkilendiğini, herkesin kendisini bir daha sorgulaması gerektiğini ve sağlığımızın ne kadar önemli olduğunu gördük.

Dünyamızı bu kadar etkileyen salgın elbette eğitim camiasını da olumsuz şekilde etkilemiştir. Yöneticiler, öğrenciler, öğretmenler, veliler ve bu işe yatırım yapmış insanlar ve eğitimden ve eğitim malzemelerinden geçim sağlayan esnaflar, umudunu kaybetmeden salgın ile baş etmenin hep yollarını aramıştır. Bu dönem de aslında herkesin moral ve motivasyona ihtiyacı kaçınılmaz olmuştur. Yönetenlerin halka, halkın da yönetenlere moral vermesi gerekmektedir. Burada karşımıza insani değerler çıkmaktadır. Eğitimde insani değerleri ön plana çıkarmak ve yaşam hakkının kutsallığı konulu programlar yapmak salgından sonraki ilk adımımız olmalıdır. Bu çalışmalar hem bugünlerde yaşanan hem de gelecekte yaşanacak olan olağanüstü durumlara karşı değerlerimizi korumayı sağlayacaktır.

Eğitim bir bireyin en temel haklarından biri olmasına rağmen salgın dönemlerinde eğitim ve öğretim faaliyetleri belirgin bir biçimde kesintiye uğramaktadır. Öğrenciler bu durumdan en çok etkilenen gruptur. Yüz yüze eğitime ara verilmesiyle birlikte öğrenmenin sürekliliğinin sağlanması için çeşitli yöntemler ve çözümler aranmıştır. Uzaktan eğitimde karşılaşılan sorunlar ve kriz yönetimlerinin önceden planlanmaması da karmaşaya sebep olmuştur. Gelecekte toplumlar bu tür sorunlarla daha sık karşılaşacaklardır. Eğitimde de bu tür sorunlara karşı artık önceden planlamalar ve dönüşümler yapılmalıdır.

Salgın sürecinde, öğretmenler, idareciler, veliler ve öğrenciler bu süreçle başa çıkarken çok uzun süre “Evde kal, hayatta kal”, “Hayat eve sığar” sloganı ile sürekli karşılaştılar. Normalleşme sürecinin kısa sürmesi ve hastalığın tekrarlanması çocuklarımız için ve bizler için de yıkımlara ve duygusal çöküntülere sebep olmuştur. İyi niyet ile yapılan çalışmalar ve mesajlar farkında olmadan bazı öğrencilerin içinde bulundukları zor durumu daha da zorlaştırmıştır.

Öğretmeni olduğumuz öğrencilerimizi arayıp kendilerinin ve ailelerinin sağlık durumlarını öğrenmek ve onlara zaman ayırmak onları motive edecektir. Salgın döneminin geçici olduğunu her fırsatta dile getirmek gerekir. Bu dönem sona erdiğinde tekrar eski günlerde olduğu gibi güzellikler yaşayacağımızı hatırlatmalıyız. Elimizdeki imkanlar dahilinde üstümüze düşeni en iyi şekilde yapmaya çalışmalıyız. Başarılı olamayabiliriz ama en azından bir şeyler yapma gayreti içinde olmalıyız. Salgını hayatımızın bir parçası olarak kabul ettiğimizde yaşamın daha kolay olduğunu bilmeliyiz.

Salgın sürecinden herkes olumsuz etkilenmiştir. Özellikle internet bağlantısı olmayan ya da bilgisayar, tablet ve telefon gibi teknolojik aletlere sahip olmayan öğrencilerin eğitimlerinin ciddi olarak aksaması, sokağa çıkma kısıtlamaları, sevdiklerimizle fiziksel olarak bir arada olamamak bu sürecin en önemli sonuçlarıdır. Bütün bu olumsuzlukların yanında işsiz kalan ve geçim derdi çeken veliler de önemli bir sorundur. Bütün bu var olan sorunları çözmek için uğraşmamız ve birbirimize destek olmamız çok önemlidir.

Ülkemizin zengin kültürel ve coğrafi çeşitliliği içerisinde arayış içinde olan ve altyapı sorunlarını çözemeyen Z kuşağı gençlerimize sahip çıkmalıyız. Kendi hayatımızdan, yaşadıklarımızdan biliyorum ki herkes kendi imkanları ile kayıplarını telafi etme yoluna gidecektir.Bunu yapan gençlerimiz mutlaka desteklenmelidir. Herkesin bireysel yaşaması ve başının çaresine bakması geçmiş yılların düşüncesiydi. Günümüzde ise devletimizin milletin ve toplumda yaşayan her kesimin yanında olduğunu görmekteyiz. Toplum olarak en önemli dayanağımızın inancımız ve ortak değerlerimiz olduğunu gururla söyleyebiliriz. Akademik başarı dışında gençlerimizin kaliteli ve iyi olma halleri de bizim geleceğimiz için çok önemlidir. Bu nedenle öncelikle gençlerimizin önlerini açmalı ve okulların her daim onlar için çalıştığını, yüz yüze olmasa da her zaman yanlarında olduğunu ve kayıpların zamanla telafi edilebileceğini anlatmalıyız. Uzaktan eğitimin okullar kanalı ile organize edildiğini ve sorunların okullar tarafından giderildiğini paydaşlarımıza fark ettirmeliyiz. Çocuklarımıza daha iyi bir gelecek sağlamak için daha çok çalışmalıyız ve üretmeliyiz.

Türk toplumunun manevi değerleri ve inançları tüm sorunları aşacak güçtedir. Moral ve motivasyon bizlere emanet edilmiş gençlerin yol haritasıdır. Onları yaşama hazırlarken olumsuz örnekler vermek yerine kişisel becerilerini ön plana çıkaracak ve hayallerini gerçekleştirecek öngörülere sahip olmalarını sağlayabiliriz.

Ramazan ayının güzelliklerini hep birlikte yaşayalım. Herkese hayırlı ramazanlar dilerim.

Ahmet Hamdi DEMİR