John Taylor Gatto yazdığı “Eğitim Bir Kitle İmha Silahı” adlı kitabında, zorunlu eğitimi 1820’li yıllarda Prusya’da başlayan, günümüze kadar devam eden, toplumun temel hak ve özgürlüklerini elinden alan bir uygulama olarak ele almaktadır. Gatto gibi, zorunlu eğitime karşı çıkan yazar, bilim adamı, sanatçı ve siyasetçi vardır. Pek çoğu farklı görüşler ileri sürerek kendilerine bir yaşam alanı yaratmaya, popüler olmaya çalışan kişilerdir. Herkes çok iyi bilir ki, zorunlu eğitim toplumsal yaşamın olmazsa olmaz koşullarından birisidir. Amaçları zorunlu eğitime karşı çıkmaktan ziyade, zorunlu eğitimin olmadığı bir çevrede kendi gizli amaçlarını hayata geçirmek, kitlelere afyon vererek uyutup, gizli amaçlarına ulaşmaktır.

Gençlik yıllarımda Ankara ili Mamak ilçesinde öğretmenlik yaptığım yıllarda her hafta sonu Kızılay’da polisle çatışıp dayak yiyen, burnu kırılan, aldığı cop darbesiyle vücudu moraran, pazartesi günü okula yara bere içerisinde gelen pek çok öğretmen arkadaşımız vardı. Demli çayla sigara içmeyi, sararan dişleri ve sararmış parmakları ile gezmeyi, sürekli siyaset konuşup bu ülkeyi yönetenlere hakaret etmeyi maharet olarak algılayan kişilerdi. Sürekli ders yapan, öğrencilerini yetiştiren öğretmenlere saldırıp hakaret ederlerdi. Bir keresinde bana. Biz senin gibi ders yapıp burjuva sınıfına, sömürü düzenine hizmet edemeyiz. Sen kapitalizme köle yetiştiriyorsun.” diyerek şahsıma saldırmışlardı. Ben de onlara: Aslında siz ders yapmayarak, gecekonduda yaşayan ve dezevantajlı olan bu çocukları, cahil bırakarak burjuvaya, sömürü düzenine hizmet ediyorsunuz. Bu çocuklar eğitilmedikçe kapitalizmin kölesi olacaklardır. Eğitildikçe, öğrendikçe, iyi eğitim olanaklarından yararlandıkça daha özgür olacaklardır.” demiştim. Üzerinden yaklaşık 27 yıl geçmesine rağmen hâlâ aynı şeyleri düşünüyor, hâlâ aynı şekilde ders yapıp öğrencilerimi yetiştirmeye çalışıyorum.

Zorunlu eğitim, toplu yaşamanın öncelikle olmazsa olmaz koşuludur. Birlikte yaşayacak kişilerin, belirli kuralları öğrenmesi gerekir. Örneğin, yere tükürmemek, çöp atmamak, sıraya girmek, başkalarına saygı göstermek, trafik kurallarına uymak, vergi vermek ve benzeri kurallar okulda öğretilir. Bunları çocuklara öğretmek, gelecekte iyi, huzurlu, gelişmiş ve müreffeh bir toplum yaratmanın temel dinamiklerini oluşturur. Temel eğitimin, bireysel ve toplumsal getirisi fazladır. Bu yüzden bütün dünyada temel eğitim zorunludur ve devlet okullarında parasızdır. Temel eğitim zorunlu olmadığı zaman bireylerin toplumsal becerileri kazanması, bu toplumsal becerileri istenildiği şekilde uygulamasının mümkün olmadığı durumlarda, toplumsal düzen bozulur, kaos başlar. Hiçbir devlet bu riski göze almaz, almamalıdır.

Eğitimi bir kamu hizmeti olarak kabul ettiğiniz andan itibaren, eğitimin siyasal işlevini de kabul ettiğiniz anlamına gelir. Zorunlu eğitim sürecinde devlet, devletin siyasal sistemini, ilkelerini, inkılâplarını, yasalarını öğrencilere öğretir. Böylece devletin devamlılığını sağlar. Okulda çocuklara devleti kuran iradeyi eksik, yanlış ya da hiç vermediğiniz durumlarda, devletin boş bıraktığı alanlarda başkaları başrol oyuncusu olur. Kendi ideolojisine uygun insan tipi yetiştirmeye çalışır. Bu tür ülkelerde sık sık isyanlar, darbeler ve anarşi olayları yaşanır. Unutmayın ki, “Devrimleri yarım yapanlar, kendi mezarlarını kazarlar.”

Devlet zorunlu eğitim uygulamaları ile kendi insan kaynağına yatırım yapar. Çünkü, her birey, o ülkenin insan kaynağıdır ve eğitilemeyen insanın topluma olan maliyeti daha yüksektir. Eğitilemeyen bireyler, mesleksiz ve niteliksiz olacakları için, bu kişilerin toplumda asalak olarak yaşama riski ortaya çıkar. Bu durum her yönüyle tehlike arz eder. Devlet eğitim yoluyla niteliğini artırdığı, mesleki bilgi ve beceri kazandırdığı bireyleri kamusal alanda istihdam etmese bile, bireyin hayatını kazanmasını sağlayacağı bilgi ve beceriyi kazandırmış olur. Eğitilmiş insan, ülkeler için zenginlik kaynağıdır. Hindistan 30 000 bilgisayar yazalım uzmanını, vatandaşlık karşılığı Almanya’ya göndermiştir. SSCB komünizmle yönetildiği dönemde halkının %57’si politeknik eğitimden geçmiş durumda idi. 1868 yılında Japon halkının %85’i okuryazardı. Irak’a savaşmaya gelen Amerikan ordusunun ortalama eğitim düzeyi 14,5 yıl, Irak ordusunun ise 4,5 yıldı. Eğitilmiş insan kaynağı hem toplumsal yaşamda hem ekonomide hem de savaşta ülkelere önemli ayrıcalıklar kazandırır.

Zorunlu eğitim bireylerin sosyalleşmesini sağladığı gibi, ekonomik açıdan da iyi bir üretici, iyi bir tüketici, iyi bir iyi bir insan, iyi bir yatırımcı olma gibi davranışların kazanılmasını sağlar. Eğitilen insan kaynağı ekonominin, kalkınmanın, sanayileşmenin, gelir seviyesinin artmasının itici gücü olur. Eğitilmiş insan gücü ile gelir dağılımında eşitlik ve adalet sağlanmaya çalışılır. Okul öncesine yapılan 1 dolarlık yatırım, topluma 7 dolarlık katma değer sağlamaktadır.

Zorunlu eğitim yığınları millet yapar. Japonlar 1937 yılında Çin’in Nanking şehrini işgal ettiklerinde bir günde 300 bin kadına tecavüz ettiler. 1992 yılında Bosna’da binlerce kadın Sırplar tarafından tecavüze maruz bırakıldı. Savaşın çok acımasız, çok karanlık yönü vardır. İşte bu aşamada kaçmayıp vatanı, namusu ve onuru için savaşacak insanları yetiştirmek için zorunlu eğitime ihtiyacınız vardır. Çocukların her sabah soğuk kış günlerinde “Öğrenci And’ını okuması ve And’ın son dizesinde “Varlığım Türk Varlığına Armağan Olsun.” Diye bağırması o an için çok fazla bir anlam ifade etmeyebilir. Ancak unutmayın ki, vatanınıza kasteden hainin karşısına çıkan ve 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin başarısızlığa uğramasında önemli rol oynayan Ömer Halis Demir’in, çocukluk döneminde Öğrenci And’ını okurken verdiği sözü yerine yetirmesinden başka bir şey değildir. İyi ücretler vererek dünyanın dört bir yanından uzmanlar, teknisyenler, mühendisler getirtebilir, çalıştırabilirsiniz. Asla onların gönül gücünü, fedakârlıklarını, bağlılıklarını satın alamazsınız. En ufak bir kaos ortamında uçağa binip ülkesine gittiğine şahit olursunuz.

Yaklaşık beş yıl önce Ankara’da Çankaya Belediyesi meclis salonunda Türkiye Küçük Millet Meclisi’ne oturum başkanlığı yapmam için davet aldım. Değişik siyasi partilerden ve sivil toplum örgütlerinden konuşmacılar vardı. Genel olarak zorunlu eğitime, hatta eğitime karşı çıkıyorlardı. “Bizi özgür bırakın. Çocuklarımızı özgür bırakın. Biz TC’nin eğittiği çocuklar istemiyoruz. Özgür olmak istiyoruz…” gibi slogana benzeyen söylemler kullanıyorlardı. Oturum başkanı olarak hepsini sessizce dinledim. Sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinden bazılarına dünya görüşünü sordum. Sosyalist eğilimli olduklarını, gerçek özgürlüğün sosyalizmde saklı olduğunu ileri sürdüler. Kapanış konuşması yaparken, zorunlu eğitimin gerekli olduğunu, aynı caddede gezen, aynı sinemada film izleyen, aynı parkta oturup dinlenen insanların sosyalleşme sürecinin okulda gerçekleştiğini, aksi durumda birlikte yaşamanın imkânsız olduğunu ileri sürdüm. Kendisini sosyalist olarak tanımlayan gençlerden birisine, ileride sosyalist bir devlet kurduklarında, zorunlu eğitim yapıp yapmayacaklarını sordum. Sosyalist genç asla zorunlu eğitim yapmayacağız. İnsanları özgür bırakacağız. Diye bağırdı. Kendisine inanmadığımı, yalan söylediğini ileri sürdüm. Eğer gençlere sosyalizm değerlerini kazandırmazlarsa, en kısa zamanda devletlerinin yıkılacağını belirttim. Bilgi eksikliği yaşadığını, Rusya komünizmle yönetildiği dönemde okullarda “Komünist Fizik”, “Komünist Matematik” gibi derslerin olduğunu, Çin’de Mao’nun Kırmızı Kitabı’nın kutsal kitap gibi ezberletildiğini, akşama kadar tarlada çalışan emekçilerin gece geç vakitlere kadar komünizm eğitimlerinden geçtiğini anlattım. Her kim zorunlu eğitime karşı çıkıyorsa, muhtemelen gizli bir amacı vardır. Ziya Gökalp’in dediği gibi:

Tûran'ın bir ili var

Ve yalnız bir dili var.

Başka dil var diyenin,

Başka bir emeli var.

Türk vatanında zorunlu eğitime karşı çıkanın, muhtemelen başka bir niyeti, gizli bir amacı vardır.

Sonuç olarak, eğitimin siyasal, ekonomik ve sosyal olmak üzere üç işlevi mevcuttur. Bu üç işlev zorunlu eğitim kurumlarında öğrencilere kazandırılır. Böylece hem toplumun hem de devletin bekasına yönelik olası tehdit alanları ortadan kaldırılır. Devlet bu alanları kimseye devretmez ve bu gücünü asla başkalarıyla paylaşmaz. Eğer devretmeye ya da paylaşmaya kalkışırsa, darbe ve anarşiye, teröre de alt yapı oluşturduğu ya da oluşturacağı anlamına gelir. Dünya vatandaşlığı ütopik bir kavramdır. Japonya, Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atılan bombanın yıkıcı etkisini çocuklara anlatırken, bir daha aynı travmayı yaşamamak için daha çok çalışmak gerektiği mesajını verir. Ayrıca gizli müfredat yoluyla ezeli düşmanı olan ABD’yi de tanıtır. Toplumlar, insanlara benzer. İnsanların nasıl geçmişe dair açılıp kapanmayan dosyaları varsa, toplumların ve devletlerin de birbirilerine yönelik açılmış ama bir türlü kapatılamamış dosyaları mevcuttur. Bu dosyalar dünyadaki barışı, huzuru ve sükûnu daima tehdit eder. Zorunlu eğitim yoluyla saldırgan insan tipi yetiştirmek yerine uzlaşmacı, çalışkan, milli insan tipi yetiştirmek gerekir. Ancak, devletin bekası, vatanın bütünlüğü, toplumun özgürlüğü mevzubahis olduğunda tereddüt bile etmeden cepheye koşabilecek, vatanı için savaşabilecek insan tipinin yetiştirilmesi de gerekir. Okulun koridorunda, duvarında yazan: Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” Bu sözü her gün görüp, okuyup sınıfına giden çocuk, yarının Sütçü İmamı, Hasan Tahsin’i, Ömer Halis Demir’i, Cengiz Topel’i olur. Eğer zorunlu eğitimden uzaklaşır, eğitimi başkalarının inisiyatifine devrederseniz, çocuklarınıza Avrupa’da çelme takan kameranlar, istismar eden sözde gelişmiş ülke vatandaşları ortaya çıkar. İnsan kaynağınızı iyi yetiştiremezseniz, Avrupa kentlerinin arka sokaklarında kâğıt toplayıcılığı yapan bir nesil yetiştirmiş olursunuz. İyi ve geleceğin beklentilerine göre hazırlanmış bir zorunlu eğitim programı, toplumların geleceğinde önemli rol oynar. Antalyalı çiftçinin ürettiği 50 ton portakalın değeri 1 kilogram iphone x’in değeri kadardır. Zorunlu eğitimle başlayan bilgi yolculuğunda, öğrencilere üst düzey eğitim imkânları sunulmadığı sürece, dünyanın beden işçisini yetiştirmekten başka, hiçbir işe yaramayacağı iyi bilinmelidir.