Küçük oğlumuz Eren, kreşe gittiği dönemlerde, bir gün yüzü tırmalanmış halde eve geldi. Kimin yaptığını sorduğumda kreşteki bir çocuğun adını söyledi. Ertesi gün kreş müdürü ile görüştüm. Kreş müdürü: Eren’in yüzünü tırmalayan çocuğun diğer öğrencilerin de yüzünü tırmaladığını, öğrencilerden sürekli şikâyet aldığını belirtti. Çocuğa neden Eren’in yüzünü tırmaladığını sordum. Çocuk, Eren’in kendisini sinirlendirdiğini, bu yüzden de yüzünü tırmaladığını söyledi. Sinirlenince başkalarının yüzünü tırmalamanın yanlış olduğunu söyledim. Çocuk yanlış olmadığını, annesi ile babasının kavga ettikleri zaman, annesinin de babasının yüzünü tırmaladığını belirtti.

Bir sınıf öğretmeni arkadaşım, bir öğrenciyi biraz sert bir dille uyardığı zaman öğrencinin ayağa kalkıp sınıfı terk ettiğini, sınıfı terk ederken sınıfın kapısını hızlıca çarpıp çıktığını, çocuğun arkasından koridora çıkıp yaptığının yanlış olduğunu söylediğini, çocuğun da: Annemle babam kavga ettiklerinde annem de evin kapısını böyle çarptığını söyledi.

Baba, anne evde çocuklarının bulundukları ortamda başkaları hakkında dedikodu yapıyor, iftirada bulunuyor, başkaları hakkında bazı iddialarda bulunuyor ise, çocuklar da bu konuşmalara şahit olduklarında gelecekte dedikodu yapmayı yaşamın olağan bir hali olarak görmeye başlar. Aile büyükleri komşuları, yakın akrabaları ya da başkaları hakkında ikiyüzlü davranışlar sergiliyorlarsa, çocuklar da doğal olarak ikiyüzlü olmayı öğrenir.

Bir anne ile çocuk birlikte çanta almaya gider. Anne: Çanta kaç TL diye satıcıya sorar. Satıcı çantanın 60 TL olduğunu söylediği zaman, anne, fiş almazsak kaç TL olur? diye satıcıya sorar. Satıcı eğer fiş almazlarsa, çantayı 48 TL’ye verebileceğini belirtir. Çocuk bu konuşma esnasında ne öğrenir? Annenin gözetimi ve denetimi altında devletten vergi kaçırmanın tekniklerini öğrenir. Aynı anne, kalp krizi geçiren kocası için 112 Acili aradığında ambulans geç gelirse Sağlık Bakanlığı’nı eleştirme hakkını kendinde bulur. Oysa halk düzenli olarak vergisini vermiş olsa, nitelikli sağlık hizmeti alma hakkını elde edebilir. Aynı şekilde çevre vergisini belediyeye vermeyen vatandaş da, belediyenin hizmetlerinden memnun olmadığını ileri sürüp şikâyetçi olur. Bu gelişmelere şahit olan çocuk yaşadıklarını gelecek de yaşatmaya aday haline gelir.

Baba marketten aldığı sakızı paketinden çıkarıp, paketi yere attığında, çocuk da çöplerin yere atılabileceğini öğrenir. Çocuk, bu olumsuz davranışı doğru bir davranış gibi algılamaya başlar. Bir Türk vatandaşı New York’ta Central Park’ta çiğnediği sakızın paketini yere atıp yürümeye başlar. Bir müddet sonra yaşlı bir kadın bastonu ile Türk’ü uyarır. Attığı çöpü yerden almasını ve çöp kutusuna atmasını ister. Türk: Sana ne? Seni neden ilgilendiriyor, diye itiraz eder. Yaşlı kadın: New York Belediyesi’nin temizlik elemanlarının parasının, New York’ta yaşayan insanların vergileriyle karşılandığını, sorumsuz insanların çevreyi kirletmeleri halinde New York Belediyesi’nin daha çok eleman çalıştıracağını, bu durumda da New York’ta yaşayanların daha fazla vergi vermek zorunda kalacaklarını belirtir. Türk vatandaşı, yere çöp atmayı hiç bu açıdan ele almadığını söyler.

Londra’da yaşayan bir arkadaşım anlatmıştı. Kiracı olarak kaldığı evin karşısında bir Huzurevi olduğunu, huzurevinde yaşayan yaşlı bir kadının her gün ikindi vakti, elinde bir poşetle yaklaşık 2 km’lik caddede ki çöpleri toplayıp çöp kutusuna attığını anlattı. Arkadaşım, kadın için üzülür ve bu yaştaki kadının ekmek parası için çalışmak zorunda kalmasına üzülür. Bir gün kadınla tanışmak ister. Bu çöp toplama işinden ne kadar para kazandığını sorar. Yaşlı kadın, emekli bir Tıp doktoru olduğunu, iki çocuğunun Londra’da yaşadığını ve çöp toplama işini ücret karşılığı yapmadığını, çöp toplama işini kendisini okutup yetiştiren İngiliz toplumuna karşı bir sorumluluk projesi kapsamında yerine getirdiğini söyler. Arkadaşımın boğazı düğümlenir, konuşamaz.

ABD’de kaldığım dönemlerde, ABD’de tüketici haklarının çok fazla olduğunu öğrenmiştim. Örneğin, bir televizyon alıp üç ay kullanıp 90 günden önce size televizyon satan mağazaya gidip çok rahat, bu üründen memnun kalmadığınızı belirtip geri iade edip paranızı alabilirsiniz. Bu tüketici hakkını genellikle Türkler ve Araplar gibi göçmenler istismar etmektedir. Yaklaşık Amerika’da 10 yıl kalıp hiç televizyon almadan her 3 ayda bir televizyonunu bu şekilde değiştirip, bu yaptığını etik dışı olarak algılamayan pişkin kişilerle tanıştım. Aynı şekilde ayakkabıyı, cep telefonunu da bu şekilde iade ediyorlardı. Daha da ilginç olanı ayakkabı mağazasında barkodlar kutunun üzerinde olduğu için, pahalı ayakkabıyı, ucuz kutunun içine koyup, kasadan geçiren ve bu davranışı etik dışı görmeyen kişilerle tanıştım. 1500 dolara aldığı kamerayı eve götürüp içinden parça söken, daha sonra da bu kamera çalışmıyor gerekçesiyle geri iade edenler oldu. Bunu neden yaptıklarını merak edip sorduğumda 2-3 gün sonra mağazanın bu kamerayı “clearance” olarak vitrine koyacağını, eksik olan parça sadece kendisinde olduğu için yaklaşık 1500 dolarlık kamerayı 300 dolara alıp, eksik parçayı takıp kullanacaklarını belirtmişlerdi. Bunun etik olmadığını söylediğimde, Amerikalıların aldatılmasında etik bir sorunun olmadığını ileri sürmüşlerdi.

Japon çocukların çok fazla gürültü yapmadıkları, küfür etmedikleri, yüksek sesle ağlamadıkları, oldukça sakin ve sabırlı oldukları görülmüş. Bu durumun nedenleri araştırıldığında, Japon çocukların genellikle büyükanne ve büyükbabanın bulunduğu ortamlarda yetiştikleri, azarlanmadıkları, bağırılmadıkları ve fiziksel şiddete maruz kalmadıkları, bu yüzden de olumsuz davranışları çok az gösterdikleri saptanmış. Bu durma göre çocuklar yaşadıklarını mı yansıtıyor?

Sonuç olarak, “Görgülü kuşlar gördüğünü işler, görmedik kuşlar ne görsün ki ne işler? Atasözü durumu açık bir şekilde tanımlamaktadır. İyi eğitim görmüş, iyi aile içinde yetişmiş kimseler, aldıkları terbiyenin gereğini yaparlar, beğenilirler. Böyle bir eğitim görmemiş ve iyi bir ortamda yetişmemiş olanlar, bir şey bilmezler ki yapsınlar. Bu sebeple çocuklarda gördüğümüz iyi davranışlar bizim eserimiz olabileceği gibi olumsuz davranışlar da bizim eserimiz olacaktır. Çocukların davranışları üzerinde en etkili olan kesim aileleridir. Ailenin değerleri, inançları, yaşam biçimi ve tercihleri çocukların geleceğini şekillendirir. Babanın satıcıyı aldattığını, annenin vergi kaçırdığını, büyükbabanın süte su kattığını görerek yetişen çocuk, değerleri içselleştiremez. İyi örneklerin yaşandığı ortamlarda yetişen çocuklar, toplumsal değerleri yaşam biçimi haline getirip örnek davranışlar sergileyebilir. Central Park’taki yaşlı kadın, Londra’daki çöpleri toplayan Tıp doktoru çevresindeki çocuklara iyi örnekler sunmaktadır. Çocuklar değerleri kulaklarıyla değil, gözleriyle, iyi örneklerle ve iyi rol modellerle kazanır.