3-Şikâyetin Yasal Dayanakları ve Şikâyet Usulleri:

       Problemlerin bir üst mercilere aktarılması, problemin gerçekten çözüleceği anlamı taşımamaktadır. Hatta, yerinde çözülmeyen problemler, yeni problemlerin oluşmasına zemin hazırlayabilmektedir. Yetki verilen okul müdürlüğü, kendine gelen problemleri çözemiyor; ya da kendisi ile ilgili olarak problemler gündeme geliyorsa, olaya farklı bir açıdan bakmak gerekecektir. Okullarda problem olarak ortaya çıkan hadiseler ya suç unsuru barındıran konular, ya da iyi yönetilemememin sonucu ortaya çıkan dedikodu, haset vb. ilkel hasletlere bağlı konulardır. Bu durumda, problemin çözülmesi için  üst kademelerin devreye girmesi kaçınılmaz olacaktır.

       Bu hususta yapılan düzenlemelere baktığımızda, ilk olarak, “3071 Sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanunu’nu” görmekteyiz. Bu, yasada,  “Türk vatandaşlarının ve Türkiye'de ikamet eden yabancıların, kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve yetkili makamlara yazı ile başvurma haklarının kullanılma biçimini düzenlemek” olarak amaçlanmıştır. Bu hakkın kullanışıyla ilgili olarak yasada gerekli açıklamalar yapılmıştır.

       Vatandaşlara yönelik arz edilen kamu hizmetinde, demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olan eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkelerine uygun olarak iş yapılıp yapılmadığını öğrenmeyi amaçlayan yasal düzenleme, 2003 tarih ve 4982 Sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ile sağlanmıştır. Bu hakkın kullanımı için BİMER adlı bir sistem de yürürlüğe konmuştur.

       Aynı Şekilde Milli Eğitim Bakanlığı da kendi görev ve sorumluluklarıyla ilgili her türlü; talep, şikâyet, görüş/öneri ve ihbarı değerlendirmek ve sonuca bağlamak amacıyla “ALO-147” hattını kurarak vatandaşın problemlerine çözüm bulmaya çalışmaktadır. Söz konusu, bilgi edinme ve şikâyet hatları ile ilgili olarak, işin uygulanış usulleri ve problem çözmedeki etkililiği konularında etraflıca bir tartışma yapılmamıştır. Bir uygulamanın temenni edildiği şekliyle iyi ve doğruluğundan ziyade, nasıl uygulandığı temel  meseleyi oluşturur. Bu noktada gündeme gelen problemleri değerlendirelim. 

4-3071 Sayılı Kanun, BİMER, ALO-147 Uygulamaları ve Oluşan Problemler:

       3071 Sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanunun 4. Maddesi “Türkiye Büyük Millet Meclisine veya yetkili makamlara verilen veya gönderilen dilekçelerde, dilekçe sahibinin adı-soyadı ve imzası ile iş veya ikametgâh adresinin bulunması gerekir.” Derken, 6. Maddesi incelenmeyecek/işleme konulmayacak dilekçeleri sıralar. Buna göre;

Türkiye Büyük Millet Meclisine veya yetkili makamlara verilen veya gönderilen dilekçelerden;

a) Belli bir konuyu ihtiva etmeyenler,

b) Yargı mercilerinin görevine giren konularla ilgili olanlar,

c)4. maddede gösterilen şartlardan herhangi birini taşımayanlar, İncelenemezler.” Demek suretiyle yasanın dinamik bir nitelik kazanmasını hedeflemiştir. Yani, canı sıkılan, birilerini gereksizce şikâyet etmesin, “eğer bir şikâyeti varsa, adını soyadını, adresini ve imzasını belirtsin” diyerek şahsiyetli bir tutuma da gönderme yapmıştır.

       Yine 4982 Sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’ nun 6. Maddesinde başvuru usulünü belirler. Yasaya göre; “Bilgi edinme başvurusu, başvuru sahibinin adı ve soyadı, imzası, oturma yeri veya iş adresini, başvuru sahibi tüzel kişi ise tüzel kişinin unvanı ve adresi ile yetkili kişinin imzasını ve yetki belgesini içeren dilekçe ile istenen bilgi veya belgenin bulunduğu kurum veya kuruluşa yapılır. Bu başvuru, kişinin kimliğinin ve imzasının veya yazının kimden neşet ettiğinin tespitine yarayacak başka bilgilerin yasal olarak belirlenebilir olması kaydıyla elektronik ortamda veya diğer iletişim araçlarıyla da yapılabilir.” Diyerek kimlik, imza, adres vs. gibi bilgilerin beyan edilmesi hususuna özellikle vurgu yapılır.

       Aynı yasa kapsamında, Başbakanlığın 2014/12 no’lu genelgesinde “Ad, soyad ve adres bulunmayan, imza taşımayan, belli bir konuyu içermeyen, ya da yargı mercilerinin görevine giren konularla ilgili dilekçeler cevaplandırılmayacaktır. Ancak, bu unsurları ihtiva etmemekle birlikte, başvurulara olayla ilgili inandırıcı mahiyette bilgi ve belgeler eklenmiş veya somut nitelikte bilgi, bulgu ya da olaylara dayanılıyor ise, bu hususlar ihbar kabul edilerek idarece işlem yapılabilir.” Denilerek bir istisna konmuştur. Bu istisna, yasadaki dinamik hükmü yumuşatıyor gibi görünse de; başvuru için “olayla ilgili inandırıcı mahiyette bilgi ve belgeler bulunmasını veya somut nitelikte bilgi, bulgu ya da olaylara dayanıyor” olmasını şart koşmuştur. Bu noktadan sonra şikâyet ve müracaatın yapıldığı makamın söz konusu talebi bu çerçevede değerlendirmesi gerekmektedir.

        Ancak, yukarıda açıklanmaya çalışılan standartlarına uygun bilgi edinme ve şikâyetlerin de işleme konulması sonrasında, önü alınamaz inceleme ve soruşturmaların gündeme geldiğini görmekteyiz. Olan durum; aslında kamu yararına olmayıp, (zaman ve mali açılardan) ciddi kamu zararlarının oluşmasının yanında; çalışanları işinden soğutan, moral ve motivasyonu bitiren, uygulamalar olarak kendimize geri dönmektedir. Yetkili makamlara ulaşan taleplerin ciddi bir incelemeden gerilmeden daha çok başka kanallara yönlendirilmesinde alışılagelmiş klasik bürokratik davranışların neden olduğunu görmekteyiz.

        Sorumluluk almayan, almaya çekinen, meydana gelen problemi farklı şekilde çözdüğü zaman başına bir sıkıntı gelmesinden çekinen yöneticilerden beklenen davranışın özeti: “top bizde kalmasın…”  şeklinde ifade edilebilir. Olması gereken, gelen müracaat ve şikâyetlerde, söz konusu talep ve şikâyetin niteliğine göre bir sınıflamanın yapılmasıdır.

       Örneğin, vatandaş, okul müdürünü üst makamlara  “Okulun ısınmasında sorunlar var” diye şikâyette bulunuyor. Yetkili mercie gelen bu şikâyet bir ön tespite tabi tutulmadan soruşturmaya çevriliyor ve müfettiş görevlendiriliyor. Soruşturma yapan müfettiş, okula gittiğinde doğalgaz şebekesinin bir haftadır arızalı olduğunu öğreniyor. Bu ve benzer onlarca  örnekten hareket ettiğimizde, asıl sorunun yeterlilik(ehliyet ve liyakat) olduğu rahatlıkla söylenebilir. Neticede, sarsılan güven duygusu, kendini değersiz hissedilen işgörenler, motivasyon yitimleri, çalışma barışını bozacak örgüt ortamları vs. gibi maliyetleri olmaktadır bizler için. 

       BİMER, esasında bir bilgi edinme yolu olup, vatandaşların yapılan kamu hizmeti ve kendiyle ilgili konularda malumat almak için başvurulan bir yöntemdir. Kurumlardan istenilen bilgi talebi ve benzeri hususlarla ilgili yetkili merciiler gerekli açıklamayı vatandaşı tatmin edecek şekilde vermekle görevlidir. Lakin, bilgi edinme usulü bile bazen soruşturma işlemine dönüşüvermektedir. Oysa tahkikat (inceleme ve soruşturma) işlemi bir sorun çözme uygulaması olarak görülmemelidir. Yöneticilerin bu ayrımı yapabilme yeterliliğini göstermeleri gerekir.

       Milli Eğitim Bakanlığı 23/10/2014 tarihli yazıyla ALO-147 hattını şikayet hattı olmaktan çıkarıp, bilgi edinme amaçlı kullanılması amacıyla tanıtım yürütmeye başlaması olumlu bir gelişmedir. Lakin, başvuruların sınıflamasında net bir ayırım olmadığından dolayı, müracaatların sınıflamasında ve sorun çözümünde sıkıntılar olabilmektedir.

       Diğer yandan, kadim bir geleneği olan ve aynı zamanda çağdaş denetim modellerinden kamu denetçiliği (ombudsmanlık)  yasayla düzenlemeye giren bir uygulama olup, bu uygulamanın düşünsel temeli; sorunları yerinde, zamanında ve oluşan sorunların salt ceza verme işinden öte, arabuluculukla çözmeyi hedeflemektedir. Açılan her soruşturmada, genellikle bir kusur arama davranışı görülebilmektedir. Her kusurun tanımlanmış disiplin ve ceza yasalarında karşılığını bulmaya çalışmak, otoriter ve anti demokratik uygulamalar olup,  insani de değildir.  Olayları bu noktadan da analiz etmek fayda sağlayacaktır.

5-Şikâyet Oluşumu ve Şikâyet Usulüne İlişkin Öneriler:

       Öncelikle yasa ve düzenleyici hükümlerin ruhunu anlamanın yanında, kamuda görev yapan amir ve memurların yaptıkları işin, aslında bir kamu hizmeti/ insana hizmet olduğunu sık sık hatırlamaları, yeterli duyarlılığı kazanmaları gerekir. Gerek BİMER’e yapılan müracaatlar, gerek ALO-147 ye yapılan başvurular ve gerekse bunun dışındaki usullerle yapılan dilek, temenni, şikâyet ve ihbarlarda, gerçekten fayda sağlanması için düzenlenen yasal standartlara uyulması ve kamu yöneticilerinin (özellikle mülki amirlerin) fayda mülahaza görmediği alanlarda sorumluluk alması gerekir. Bu minvalde, konuyu özellikle okullar ekseninde değerlendirmek suretiyle belli başlı yapılması gerekenleri ana hatlarıyla sıralayalım.

a)Şikâyetlerle ilgili okul bazında yapılması gerekenler:

            Okullara dair, şikâyetlerin temel nedenleri, okul yöneticileri ve öğretmenler ile diğer personel arasında oluşan, iletişim problemlerinden kaynaklanmaktadır. Aslında bu durum, kurumu yönetememe problemi ile alakalıdır. Öncelikle yönetim işini çözmek gerekecektir. Maddeleri çoğaltmak mümkün olmakla birlikte, bütünlüğün bozulmaması için önemli görülen önerileri gündeme getirmek daha isabetli olacaktır.

      1-Öncelikle, yönetim işinin ehil kişilere verilmesi gerekir. Ehil olmayan kişiler, problem çözmekten ziyade, asıl sorunun kaynağı olmaktadırlar.

     2-Okul yöneticiliğinde, yetki dağılımının isabetli/rasyonel yapılması gerekir. Etkili bir okul kültürü oluşturmak için “yönetişim” ilkesini esas alarak “meşveret ve şura’yı” temel usul olarak benimsemek gerekir. Emir vermektense, alınacak kararlara herkesin katılmasının sağlanması gerekir.

     3-Öğretmenlerin isteklerinin alınması, mümkün olduğu oranda bu isteklere müspet cevaplar verilmesi gerekir. Örneğin, ders programı dağılımında herkesin düşünceleri alınıp, kişi lehinde değerlendirme yapılabilir. Olumsuz durumda yönetim, nedenler ile ilgili gerekli açıklamaları mutlaka yapmalıdır.

     4-Aynı şekilde velilerle sık sık görüşmeler yapılması gerekir. Velilere düşünceleri sorularak, okulun daha iyiye gitmesi noktasında önerilerinin olup olmadığı sorulabilir. Toplantılarda mutlaka velilerin düşüncelerinin alınabileceği tarzda hazırlanan memnuniyet, görüş, vs. anketleri düzenlenerek bu anketler değerlendirmeye alınmalıdır.

      5-Okul meclislerinin ve öğrenci ile ilgili kurulların etkin yürütülmesi gerekir. Öğrencilerin de benzer şekilde düşünceleri ve önerileri alınmalıdır.

     6-Bir problem çıkması durumunda taraf tutmadan, problemin yerinde çözümü sağlanmalıdır.

     7-Üst düzey bir problem oluşmuş ve bu problem, çözüm aşamasının dışına çıkmış ise gerekli usullerle gereken mercilere problem aktarılmalıdır.

b) Şikâyet konusunda velilerin yapması gerekenler;

            1-Öncelikle öğretmenler ve okul yönetimiyle gerektiği şekliyle diyalogun kurulması gerekir.     

2-Okul da yapılan uygulamalar ile ilgili olarak düşünce ve önerilerini paylaşmalı.

            3-İzlediği, gördüğü ya da hoşnut olmadığı durumlarla ilgili olarak ilk elden bilgi almalı.

            4-Ciddi boyuta varmayan, yerinde çözülebilecek problemleri şikâyet konusu yapmamalı.

            5-Bir problemden dolayı şikâyet kaçınılmazsa, şikâyetin yasaların öngördüğü çerçeve ve usulle yapılması gerekir.

c)Şikâyet Merkezlerinin yapması gerekenler:

       1-BİMER ve ALO-147’ye aktarılan şikâyetler için yasa belirtilen usullere uyma şartı getirilmelidir. Başvuru sahibinin adı ve soyadı, imzası, oturma yeri veya iş adresi gibi temel kimlik bilgileri şartına uyulması sağlanmalıdır. Bunun yanında, 2014/12 no’lu genelge gereği; şikâyetlerde isim imza vb. olmaması durumunda  “inandırıcı mahiyette bilgi ve belgeler eklenmemiş veya somut nitelikte bilgi, bulgu ya da olaylara dayanmıyor” ise kesinlikle işleme konulmaması gerekir. Şikâyetler bu şartları taşımadığı halde, mülkü ve daire amirleri bu tür dilekçeleri işleme koydukları görülmektedir. Bu uygulamaların, yarardan çok zarar getirdiği tahkikatı yapanlarca bilinmektedir.

       2-Başvuru merkezlerindeki görevlilerin, yapılan başvuruların niteliği konusunda yeterlik sahibi olmaları gerekir. Başvurunun talep mi, görüş mü, öneri mi ya da şikayet mi olduğu konusunda, doğru bir sınıflama yapılması gerekir. Bu sınıflamadan sonra ilgili birime gönderilmeli. İlgili birime gönderilen metin, ayrıca bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Vatandaş tarafından sorun olarak algılanıp şikâyet edilen bir husus, çoğu kez ilgili birimce yapılacak bir açıklama ile çözüme kavuşur. Ama böyle olmayıp gelen şikâyetlerin hepsi (ortada bir ihmal kusur, suç varmışçasına) soruşturma sürecine dönmesi yine yönetsel zafiyetlerin sonucudur. Soruşturma işi, bir sorun çözme yöntemi olarak görülmektedir. Bu anlayışın temelinde, daha önce de bahsedildiği gibi sorumluluk almaktan uzak durma davranışı yatmaktadır.

       4-Özellikle eğitim kurumlarında öğretmenlerin, kendileri hakkında sürekli asılsız ve incir çekirdeğini doldurmayan nedenlerden dolayı şikâyete ve akabinde soruşturmaya tabi tutulması, kendilerine üst yönetimlerce değer verilmediği, sahiplenilmediği algısını doğurmakta; zaten hassas olan öğretmenlik göreviyle ilgili olarak muhataplar da motivasyon kaybına uğramaktadırlar. Personele değer verilmediği, değerli hissettirilmediği takdirde, değer üretmeyi talep etmek, pek de mantıklı bir beklenti olmasa gerektir. Bu noktada, yapılan şikâyetin, soruşturmaya dönüşmemesi konusunda ince elenip sık dokunması gerekir.

       3-Personelin işine yönelik görev algısı ve iş yapma niteliğini değiştirmesi yönünde çalışmaların olması gerekir. Üretim, verimlilik ve değer üretme yerine, işlerin rutin olarak sürdürülmesi usullerinden vaz geçilmesi gerekir. Deyim halini almış ifadeyle; işin doğru olarak yapılması değil; doğru işin yapılması esas alınmalıdır.  

6-Sonuç:

       Soruşturma, bir problem çözme yöntemi değildir. Bir sistemde, özellikle eğitim kurumlarında soruşturma sayıları istisna düzeyinde değilse,  yapılan soruşturma sonucunda çoğu kez bir işlem tayinine gerek olmadığı ortaya çıkıyorsa, o eğitim kurumunun iyi yönetilemediği, dolayısıyla orada etkili bir eğitimin yapılamadığı rahatlıkla söylenebilir. Bu tespitler çerçevesinde, bilgi edinme ve şikâyet merkezlerinin daha sağlıklı, yerinde ve fayda sağlayacak şekilde etkin kullanımı için yeni usullerin belirlenmesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Zafer Özer-Eğitim Yönetimi Uzmanı