2015 yılında Ankara’da okul yöneticilerine yönelik yapılan bir eğitimde benden ders alan okul yöneticileri ile okulları hakkında sohbet ediyordum. Okul yöneticileri, okulları ile ilgili sorunları benimle paylaşıyorlardı. Her zamanki gibi, en çok üzerinde durdukları konu, öğrencilerin disiplin sorunlarıydı. Bu sorunlarla başa çıkmada hem kendilerini hem de okuldaki diğer çalışanları yeterli bulmadıklarını, çaresizlik içerisinde kıvrandıklarını fark ettim. Benden eğitim almaları ve benimle karşılaşmış olmaları sebebiyle, sanki onların sorunlarına sihirli bir çözüm getirecekmişim gibi, benden medet umduklarını fark ettim. Yöneticiler bana sorunları anlatırken, resmin bütün arka planını ve arka planındaki kişileri resimden kırparak, vesikalık fotoğraf gibi veriyorlardı. Hâlbuki bir sorunun tam anlaşılabilmesi için olayın geçtiği doku, aktörler, ortam ve çevre önemli unsurlardır. Yani okulun çevresi, veliler, öğretmenler, bunların birbirleri ile ilişkileri, iletişimleri pek çok ipucu barındırır. Sorunu çözmek için gerekli takımı kurmak ancak bu bilgilere sahip olmakla mümkündür. Yöneticilerin genel olarak anlattıkları sorunlar; öğrencilerin birbirileriyle sık sık kavga etmeleri, okulun sınırları içerisinde sigara içmeleri, öğretmenlere saygısız davranışlarda bulunmaları, resmi törenlere katılmamaları, okulda bulundukları halde derse girmemeleri ya da okula hiç gelmemeleri; devamsızlık sınırını aşmaları, arkadaşlarına söz ve davranışlarıyla hakaret etmeleri, kötü şakalar yapmaları, küfür etmeleri, ders araç ve gereçlerine zarar vermeleri gibi başlıklar altında toplanmaktaydı. Bu sorunlar benim öğrenci olduğum dönemlerde de vardı. Demek ki, okul cephesinde değişen bir şey yoktu.

Bana en ilginç gelen konuların başında, öğrencilerin okula hiç gelmemeleri ya da devamsızlık sınırını aşacak şekilde okuldan uzaklaşmaları olmuştu. Okul yöneticilerine, öğrencilerin devamsızlık nedenlerini sordum. Bazıları, öğrencilerin sosyoekonomik düzeyleri düşük olduğu için genellikle çalıştıklarını, ailelerine yardım ettiklerini söylemişti. Bu tür sorunlar, genel olarak gecekondu mahallerindeki okullar için normal bir durumdu. Benzer sorunun, sosyoekonomik durumu yüksek olan okullarda da var olduğu hakkında duyumlarım oldu. Bu okulların yöneticilerine de aynı soruyu yönelttiğimde, tatmin edici cevaplar alamadım. Konu hakkında literatürü taradığım zaman Altınkurt’un (2008) yaptığı araştırma dikkatimi çekti. Bu araştırmada, okula başlayan her üç öğrenciden birisinin mezun olamadığı ileri sürülmekteydi. Bu rakamın kısa ve uzun vadede ürkütücü bir özellik taşıdığını düşünüyorum. Yani gelecekte sokakta karşılaşacağımız, biz (eğer eğitimli isek) hariç iki insandan birisinin, eğitim olanaklarından yararlanmamış ve istendik davranışları kazanamamış olacağı söylenebilir. Bu durum, eğitilmiş insan potansiyeline ait yaşam alanını tehdit eden, daraltan bir özellik taşıyabilir.

Öğrencilerin okula devam etmemesinin pek çok sebebi olabilir: Okul dışı sebepler, aileden kaynaklanan sorunlar, öğrencinin psikolojik durumu, iletişimi, okula yaklaşımı gibi birçok sayısız sebep sıralanabilir. Her durum kendine özgüdür. Her devamsızlığın arkasından beklenmedik durumlar ortaya çıkabilir. Bu sebeplerin araştırılması sonucu pek çok veri, okulda akran zorbalığının okul içi sebepler içinde farklı bir yeri olduğunu gösterir. Okul içindeki zorbalık, gözlenebilir, somuttur, müdahale edilme olanağı vardır. Fakat gelişen dünyada, teknolojinin cebimize girdiği, kolumuzdaki bir saatin içine dünyayı sığdırdığımız bir çağda, zorbalık şekil ve biçim değiştirerek sürekli mağdur yaratmaya devam edebilmektedir. Uzun zamandır yapılan araştırmalarda, bu tür zorbalığa maruz kalan öğrencilerin %7’si okula devam etmek istememekte, okulu can güvenliği açısından tehlikeli bulmakta ve okula gitmek zorunda kaldığı günlerde ise yanında kendini savunmak amacıyla kesici ya da delici aletlerle okula gelmektedir (Martino, Ellickson, Klein, McCaffrey ve Edelen, 2008). Yine, dünya çapında bu araştırmaların sonuçlarına göre çeşitli ülkelerde zorba davranış oranının %60‘a kadar çıktığı, kurban olan öğrenci oranının ise %7 ile %47 arasında değiştiği görülmektedir (Ayaş ve Pişkin, 2011). İşte bu noktada bilindik akran zorbalığı özellikle ilkokul, ortaokul ve liselerde yaşanmasına rağmen, son yıllarda bilişim teknolojilerindeki hızlı artış, akıllı telefon ve bilgisayar kullanımının yaygınlaşması, bu cihazları kullanma yaşının düşmesi, yeni bir zorbalık alanının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu yeni zorbalık alanının adı siber zorbalık olarak ifade edilmektedir. Siber zorbalık; bilgisayar, cep telefonu ve diğer elektronik araçlar kullanılarak, kasıtlı bir biçimde defalarca kullanılarak başkalarına zarar verilmesi ve rahatsız edilmesi, şeklinde tanımlanabilir.

Siber zorbalığın nasıl bir durum olduğunu örnek bir olay incelemesi ile daha anlaşılır hale getirelim: Mağdur, 16 yaşında lise öğrencisidir. Yaşadıklarını kendi ağzından aktaralım: “Okul evimize yakın olduğu için okula yaya gidip geliyorum. Tanımadığım bir erkek öğrenci yolumu keserek benimle ilgilendiğini, sevgili olmak istediğini söyledi. Böyle bir teklifi kabul edemeyeceğimi belirtip oradan uzaklaştım. Arkamdan yüksek sesle buna pişman olacağımı, çok acı çekeceğimi söyledi, durdu. 3 gün sonra arkadaşlar benim mail adresimden müstehcen resimler gelmeye başladığını söylediler. Mailime giremiyordum. Anladığım kadarıyla mail adresimin şifreleri kırılmış, hesabıma girmem engellenmişti. Bu nedenle mail adresimi kapatamadım. Daha önce Facebook’ta bir hesap açmıştım. Ders notlarım düştüğü için, hesap açık olmasına rağmen çok fazla kullanmıyordum. Yine arkadaşlar, Facebook hesabımdan uygunsuz paylaşımların olduğunu belirttiler. Facebook yönetimine mesaj yazarak kapatılması için uzun süre uğraşmak zorunda kaldım. Sosyal medyada adıma yönelik hakaretler, küfürler edilmeye başlandı. Yeni açtığım Facebook ve Instagram hesabıma da tehdit ve küfür içerikli mesajlar geldi. Gece geç vakitlerde numarası gizlenmiş telefonla beni arayıp anormal sesler çıkarıp müzik dinletmeye başladılar. Yaz tatilinde çekilmiş fotoğraflarım üzerinde bazı değişiklikler yapıp sahte hesaplarda yayınladılar. Benimle ilgili okuldaki diğer öğrencilere iftira dolu mesajlar atıp, hakkımda dedikodu çıkardılar. Bu kişi ya da kişiler hem beni hem de arkadaşlarımı tehdit ediyorlardı. Bir müddet sonra arkadaşlarım da benden uzaklaşmaya başladı. Okula yalnız gidemez oldum. Kısa mesafede olsa okula yürüyerek gitmekten korkuyorum. Konuyu aileme anlatamadım. Ailem bu konuyu duyarsa, çok şiddetli bir şekilde cezalandırılacağımı biliyordum. Bu yüzden sorunu ailemle paylaşmadım. Okulun rehber öğretmeni cep telefonu ve bilgisayar kullanmamamı önerdi. Ben kullanmasam bile arkadaşlarım kullanıyor ve mesajlar onlara da gönderiliyordu. Bu öneri benim için iyi bir çözüm yolu değildi. Ne yapacağımı şaşırdım. Öğretmenlerimle de konuşamadım. Bazen intihar etmeyi düşünüyorum. Sık sık rapor alıp, mazeret belirtip okula gitmiyorum. Hem arkadaşlarımdan utanıyorum hem de korkuyorum. Devamsızlık sınırını aştım. Derslerdeki başarım düştü. Ne yapacağımı bilemiyorum. Polise de başvuramadım. Polise başvurursam, konu aileme ve okul yönetimine yansır biliyorum. Bu durum beni daha da korkutmaya başladı.”

Yukarıdaki örnek olayda öğrencinin okula gitmeme, devamsızlık ve okul başarısının düşme sebebi olarak siber zorbalık gösterilebilir. Konu hakkında yapılan araştırmalar incelendiğinde, siber mağdurların; öfke, üzüntü, korku, anksiyete, hayal kırıklığı ve aşağılanmışlık duygularını yoğun olarak yaşadıkları, özgüvenlerinin ve özsaygılarının azaldığı, akademik başarılarının düştüğü, okul devamsızlıklarının arttığı, aile ve arkadaş ilişkilerinde sorunlar yaşadıkları, intihar eğilimlerinin arttığı görülmektedir (Hinduja ve Patchin, 2010; Özer, 2016, s. 7). Siber mağdurlarda yaşanan en önemli sorunların başında, sorunu çözememiş olmanın verdiği bir huzursuzluk ve sosyal çevre tarafından dışlanma, dedikodu ve saldırgan davranışlara maruz kalacağı korkusu etkili olmaktadır. Siber zorbalığın bu yönü, eğitim ve okul yönetimi açısından ciddi anlamda sorun yaratmaktadır. Çünkü, sorun okul dışında olmakta, fakat okula yansımaktadır. Okul dışında yaşanan sorunları engelleme yetkisine sahip olmayan okul yöneticileri sorunlarla başa çıkmada doğal olarak çoğu zaman yetersiz kalmaktadırlar. Bu aşamada bazı okul yöneticileri, konunun okul dışında yaşanmış bir durum olmasından dolayı sorunun okul sorumluluğu dışında olduğunu ifade etmektedirler. Fakat bu yaklaşım kusurlu bir yaklaşımdır; bir eğitimci, sadece okul sınırları içinde değil, gençlerin ve çocukların hayatının her alanında sorumluluk sahibidir, rehberdir, yol gösterici uzmandır; sorunu yok saymaya çalışmak, sınırlamak problemin artmasına zemin hazırlamaktır.

Siber zorbalığın günlük yaşantımızda karşımıza nasıl çıktığı ile ilgili başka bir örnek olayı inceleyelim: Meslek lisesinde öğrenim gören bir kız öğrenci, öğrenci olmayan bir erkekle özel arkadaşlığı vardır. Yaz tatilinde de görüşürler. Bu esnada, kendilerini zorda bırakacak özel ve mahrem bir durumları olur. Kız öğrenci uyurken, erkek arkadaşı izinsiz ve rızasız, kendi cep telefonu ile fotoğrafını çeker ve bunları kullanarak şantaj yapmaya başlar. Bu şantajı içine bir türlü sindiremeyen öğrenci konuyu rehber öğretmenine açar ve ondan yardım ister. Rehber öğretmen, konuyu önce okul yöneticisine, sonra da polise bildirir. Polis kız öğrenciyi devlet koruması altına alır, şantaj yapan erkek arkadaşı tutuklanır, daha sonrada kızın ailesi bilgilendirilir. Bu süreç olabilecek bir namus cinayetini de önlemiş olur. Asıl sorun bu aşamadan sonra başlamaktadır. Eğitim yöneticileri bu konuda kendi aralarında uzlaşma içerisine girememişlerdir. Bir kısmı bu sorunun okul dışında yaşandığı gerekçesiyle, okulun soruna müdahil olmaması gerektiğine; diğer grup ise, öğrenciyi korumanın okulun görevi olduğuna inanmaktadır. Bana göre ise, sorun ister okulda olsun isterse okul dışında, okul yönetimin soruna müdahil olması gereklidir. Öğrenciyi tehlikelerden korumak ve sorunlarını çözmesinde yardım ve rehberlik etmek, onu toplumun içinde kendine saygı ve güven duyan bir üye olarak yetişmesini sağlamak okulun görevidir. Okul, ailenin bile olmadığı durumlarda çocuk için en güvenilir liman olmalıdır.

Her davranış siber zorbalık olarak değerlendirilebilir mi? Siber zorbalık davranışlarını nasıl bileceğiz? Bu konuda literatür dört önemli ölçüt ileri sürmektedir: Bunlardan birincisi, davranışın kasıtlı yapılmasıdır. Siber zorbalığı yapanın, yaptığı eylemi bilinçli bir şekilde, bilerek ve isteyerek, hür iradesiyle yapmış olmasıdır. İkinci ölçüt, siber zorbalık davranışının periyodik olarak devam etmiş olması gerekir. Tek seferde yapılıp biten davranışlardan çok, davranışın sürekliliği önemlidir. Ancak, bunların da kendi arasında bir tutarsızlık söz konusudur. Kasıtlı olarak tasarlanan bir eylem bir defa için gerçekleşmiş olsa bile, binlerce insan bu uygunsuz durumu görecektir. Bu sebeple, eylem bir kere dahi olsa siber zorbalık olarak değerlendirilmeli ve peş peşe yapılan eylemlerde suçun şiddeti açısından ele alınmalıdır. Siber zorbalığın üçüncü ölçütü zarar vermedir. Siber zorba, bilişim teknolojilerini kullanarak mağduru üzmekte, kişiliğine ve varlığına zarar vermektedir. Onda huzursuzluk ve mutsuzluk yaratmakta, itibarını, namusunu ve onurunu zedelemeye yönelik saldırıda bulunmak demektir. Şaka amaçlı da olsa siber zorbalık davranışları yapılmamalı ve suç sayılmalıdır. Siber zorbalığın dördüncü ölçütü ise, cep telefonu, bilgisayar ve diğer elektronik cihazlar kullanılarak yapılmış olması gerektiğidir. Bu cihazlar kullanmadan yapılan zorbalık, geleneksel zorbalık olarak ifade edilmektedir.

Siber zorbalığın nedenleri incelendiğinde, genel olarak iki kategoride ele alınmaktadır. Bunlardan ilki içsel nedenlerdir. İçsel nedenler, kişisel, demografik ve gelişimsel nedenleri kapsar. Kişisel neden; bireyin kişilik bozukluğu, kıskançlık, eğlence arama ve birilerinin zarar görmesinden duyulan haz olarak ifade edilebilir. Demografik değişkenlerde erkek çocukların daha çok siber zorbalıkta aktif oldukları, yaş büyüdükçe siber zorbalık davranışlarının daha da arttığını göstermektedir. Gelişimsel nedenler, genel olarak ergenlik dönemini kapsamaktadır. Ergenlik dönemlerinde sosyal kabul görme, toplumda sevilme sayılma, karşı cinsle iletişim ve rekabet gibi faktörler, ergenlerde daha yoğun olarak yaşanmaktadır. Bu dönemde beklentilerini karşılayamayan ya da hedeflerine ulaşamayan bireylerde siber zorbalık davranışı ortaya çıkmakta ve bu bireyler kendilerini kolay kolay kontrol edememektedirler. İkinci neden ise, dışsal nedenlerdir. Dışsal nedenler; aileden, siber zorbalığın doğasından ve çevreden kaynaklanan nedenleri kapsar. Aile birkaç yönden çocukların siber zorba davranışlarının ortaya çıkmasında etkili olabilir. İlgisiz aile bu konuda çocuğu siber zorbalığa iterken, aile ile çocuk arasında duygusal bağın olmaması, ailede şiddetin yoğun olması, aile bağlarının zayıflaması ve çocuğun internet kullanımının denetlenmemesi etkili olmaktadır. Aile içinde sevgi ve saygının olması, çocukların siber zorbalık eğilimlerini azaltabilir. Siber zorbalığın doğası gereği zorbanın kimliğinin bulunmasının zor olması ve zorbanın kimliğini saklayabilmesi, engellenmiş kişilikte olan bireyler açısından bulunmaz bir nimettir. Bu sebeple, siber zorbalık davranışları çok fazla yoğunlukla yaşanabilir. Ayrıca çevresel faktörler, çocuğun kabul görme ve onaylanmasıyla ilgilidir. Sosyal çevreden dışlanan çocuklar siber zorbalık yaptığı gibi, sosyal çevre tarafından onaylanma da siber zorbalıkta etkilidir. Siber zorba davranışlarında gerek içsel gerekse dışsal faktörler rol oynasa da, netice itibariyle başkasına ait özgürlük alanı sınırlanmakta ve mağdurun ruh sağlığı bozulmaktadır. Ayrıca siber zorbalık, siber takipçilik, siber tehdit, siber taciz, siber cinsel içerikli mesaj ve siber yakın arkadaşlık köken olarak birbirine yakın ve siber zorlama suçuyla da doğrudan ilişkili davranışlardır. Bu davranışların, birbiri ile ilişkili olarak tamamı, siber zorbalık ile beraber veya ayrı suçlar olarak kimi ülkelerde ceza kapsamında değerlendirilebilmektedir. Fakat genel anlamda, kasıtlı olarak, bilerek ve isteyerek kişileri mağdur haline getiren bu davranışlar vakalara göre ayrı veya tek tek işleme tabi tutulabilmektedir.

Siber zorbalık türleri incelendiğinde; çevrimiçi kavga, zarar verme, iftira, başka bir kimliğe bürünme, başkalarına ait bilgileri izinsiz internet ortamında kullanma, dışlama, siber taciz, müstehcen görüntüler gönderme ve birine vurup kaçma davranışları olarak kategorize edilmiştir (Kowalski vd., 2008, s. 46-51; Özer, 2016, s. 20). Çevrimiçi kavga etme davranışı, forum odalarında, oyunlarda veya siyasi konularda yorum yapanlar arasında hakaret ve küfüre kadar giden olumsuz davranışlar olarak ifade edilmektedir. Katılımcılar arasında sık sık kavgalar yaşanmakta hatta bazen gerçek ortamlarda da karşılaşıp yaralama ve ölüm olaylarına kadar giden sorunlar ortaya çıkmaktadır. Zarar verme, siber mağdura yönelik anlık mesajlarda kişiliğine yönelik saldırı davranışlarını içeren durumlardır. Siber mağdur bu süreçten zarar görmekte ve olumsuz yönde etkilenmektedir. Siber zorbalar çoğu zaman, internet ortamında siber mağdurlara yönelik iftirada bulunmaktadırlar. Burada mağdur zor durumda kalmakta ve itibarı zedelenmektedir. 2003 yılında böyle bir iftiraya maruz kalan bir öğrenciye destek olmuştum. Öğrencinin yaşadığı psikolojik travma çok ağırdı. Öğrenci kendisi hakkında iftirayı yapanı kişiyi bulmak ve öldürmek istiyordu. Onu ikna edip, sorunu çözene kadar çok fazla çaba sarf etmiştik.

İnternet ortamında sahte kimlik edinerek zorbalık yapmak, görünen siber zorbalık davranışları arasında yer almaktadır. Sahte kimlikle açılan hesapları kullanarak, mağdurun sosyal medya hesaplarını kopyalama, onun adına başkalarına uygunsuz mesajlar gönderme ve mağduru zor durumda bırakmaya yönelik davranışlar gösterilmesi sıklıkla karşılaşılan durumlardır. Siber zorbalık davranışları arasında, başkalarına ait bilgileri internet ortamında izinsiz kullanma, bireyin başkalarının görmesini istemediği fotoğraf, video, bilgi ve çok özel anlarını, web sayfası, forum ya da sosyal medya hesabında yayınlama davranışları, doğrudan zarar vermeye yönelik olumsuz davranışlardır. Benzer şekilde geleneksel kültürümüzde olduğu gibi, siber zorbalar, bazı kişileri dışlama, engelleme, sohbet ve forum odalarına almama ya da engelleme davranışı içerisine girebilirler. Böylece mağdurların, gelişmelerden haberdar olmaları engellendiği gibi, içerisinde bulundukları sosyal ortamdan da dışlanmış olurlar. Siber taciz, diğer zorba davranışlarından farklı olarak, mağduru ölümle tehdit etme ve şantaja konu olan durumu gerçekleştirmemesi halinde bireyin hayati tehlike içerisinde olduğunu ima etme gibi olumsuz davranışları kapsar. Bu imalar, mağdurun korku ve paranoya içine girmesine, ruhsal ve bedensel rahatsızlıklar yaşamasına, hayat kalitesinin düşmesi ile sağlığının bozulmasına yol açabilmektedir. Mağdur kişi, evinden çıkamadığı gibi, pencere kenarında ve balkonda dahi oturamaz hale gelebilir. Zorunlu bir tecrit içinde olmak oldukça zor bir durumdur ve bireyin özgürlüğünü engeller niteliktedir. Ayrıca, müstehcen mesajlar ya da görüntüler gönderme, gençler arasında sıklıkla görülebilmektedir. Genel ahlâki kuralları çiğneyip bireyin kişisel alanının doğrudan ihlal edildiği bir siber zorba davranışı olarak karşımıza çıkmaktadır. Birisine vurup kaçma davranışı ise, sanal ortamda değil yüz yüze iken yaşanmakta, bu durum olurken bir başkası da olayı kayıt altına almakta ve internet ortamında yayınlayarak bireyi küçük düşürmeye çalışmaktadırlar. Genel olarak siber zorbalık davranışlarının özünde, bireyin varlığına, değerlerine ve kimliğine yönelik saldırıların söz konusu olduğu, siber zorbalığın, geleneksel zorbalık davranışlarının, siber özelliklere bürünerek aynı amaçlı yapılmış hali olduğu ileri sürülebilir.

Siber zorbalığın, sanal ortamın araç-gereçleri ile yapılmasından dolayı, sebep-süreç-sonuç içeriği değişim göstermektedir. Hinduja ve Patchin (2015, s. 46-52) bunları, kimliğin belirsizliği, engellerden kurtulma, öz farkındalığın kaybedilmesi, denetimsizlik, sayısız kurbana ulaşabilme ve sayısız seyirci kitlesi olmak üzere altı genel başlık altında toplamaktadır. Geleneksel zorbalıkta, zorbalığı yapan kişinin kimliği bilinir. Ancak, siber zorbalıkta zorba kimliğini saklayabilmekte ve gizleyebilmektedir. Bu sebeple kısa vadede sorunu çözmek, çoğu zaman imkânsız hale dönüşmektedir. Siber zorba, engellerden kurtulduğu için, yaptığı olumsuz davranışlarla, mağduru nasıl etkilediğini, onda yarattığı travmayı göremez. Geleneksel zorbalık davranışı sergileyen zorba, birebir yaptığı davranışın sonunda empati yaparak vazgeçme davranışı yaşama ihtimali içinde iken, siber zorbalıkta bu durumun oluşma ihtimali yoktur. Siber zorba, sanal ortamda hiç kimseye hesap vermeyeceğini düşünerek, öz farkındalığını kaybetmekte, adeta “klavye magandasına” dönüşmektedir. Geleneksel değerlerin ve kültürün baskın yaşandığı toplumlarda, siber zorbalık yapan kişi, yakalanması zor olduğu için kimseye hesap vermeyeceği düşüncesiyle sınırlarını aşmakta ve kontrolsüz eylemlerde bulunabilmektedir. Cep telefonu ve internetten gönderilen mesajlar ve görüntüler, bir üst kurul tarafından denetlenmediğinden, denetlenme olanağının olmamasından dolayı, siber zorbalara hareket serbestisi sağlanmaktadır. Bu nedenle, geleneksel zorbalıkta sınırlı insan varken, siber zorbalıkta sayısız kurban ve sayısız seyirciye ulaşabilmektedir. Örneğin, Facebook’ta 4000 izleyicisi olan bir kişi, bir paylaşımı ile binlerce kişiye ulaşma olanağına sahip olmaktadır.

Siber zorbalar en çok hangi araçları kullanarak zorbalık davranışını gerçekleştirmektedirler? Bu konuda en yaygın olanı kısa mesajlardır. Kısa mesajlarda kullanılan Telegram, WhatsApp, MSN gibi mesajlaşma araçlarıdır. Facebook, Twitter ve Instagram gibi sosyal medya araçları, siber zorbanın takım çantasında yer alır. Cep telefonu ve cep telefonu hattının mesajlaşma özelliği, telefonu çaldırıp kapatma, telefonla tehdit etme davranışları, siber zorbalar tarafından çoğunlukla kullanılmaktadır. Elektronik posta adresleri, görüntülü konuşma, metin paylaşma ve yorum seçenekleri, sosyal paylaşım siteleri, Myspace, Snapchat ve Vine sohbet odaları, kişisel bloglar, web siteleri, forumlar ve oyun odaları gibi sosyal medya araçları da zorbaların hareket alanları içerisinde bulunmaktadır. Özellikle bilgisayar teknolojilerini etkili kullanan kişiler, başkalarının yardımına gerek duymaksızın, mağdurlara bu siteleri ve seçenekleri kullanarak zorbalıklarını gerçekleştirmektedirler. Bu seçenekleri engellemek, kısıtlamak ya da tamamen ortadan kaldırmak neredeyse imkânsızdır.

Siber zorbalığın yaygınlığı ile ilgili olarak ulusal ve uluslararası araştırmalar incelendiğinde, çarpıcı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde Ybarra ve Mitchell‘in (2004) 10–17 yaşları arasında düzenli internet kullanan çocuk ve gençlerin üzerinde yaptığı araştırmada katılımcıların yaklaşık beşte birinin siber zorbalığa bir şekilde karıştıkları; %4’ünün siber mağdur, % 12’sinin siber zorba, % 3’ünün ise zorba/ mağdur oldukları ortaya konmuştur. Ortaokul öğrencileri arasında siber zorbalığın yaygınlığını tespit etmek amacıyla 6. 7. ve 8. sınıfta eğitim gören toplam 3767 öğrenci üzerinde yapılan başka bir araştırmada ise öğrencilerin %11’inin son birkaç ay içinde en az bir kez siber zorbalığa maruz kaldığı; %4’ünün zorbalık yaptığı; %7’sinin ise hem zorba hem de mağdur olduğu saptanmıştır (Kowalski ve Limber, 2007). Arıcak vd. (2008) tarafından ergenler arasında siber zorbalık olaylarının yaygınlığını tespit etmek amacıyla yapılan araştırmada, araştırmaya katılan 269 ortaokul öğrencisinin üçte birinin (%35.7) başkalarına siber zorbalık yaptığı; dörtte birine yakınının (%23.8) hem zorba hem de mağdur olduğu; onda birinden azının (% 5.9) ise sadece kurban olduğu bulunmuştur (Akt. Özer, 2016, s. 28 ). Bu duruma göre hem ulusal hem de uluslararası araştırma sonuçlarına göre, siber zorbalık davranışı sadece ülkemizde değil; dünyada da ciddi bir sorun olmaya devam etmektedir.

Siber zorbalığa maruz kalan bireylerin, zorbalıkla mücadele etme biçimleri incelendiğinde, Patchin ve Hinduja (2006) tarafından yapılan araştırmada siber zorbalık yaşayan öğrencilerin en çok başvurduğu stratejilerin; siber zorbaya zorbalık davranışını sonlandırmasını söyleme (%36.3), zorbalığa uğradığı ortamdan kaçma (%31.9), arkadaşına anlatma (%25.7) iken; en az tercih ettikleri yöntemlerin ise çevrimdışı kalma (%19.5) ve zorbalığa uğradığı konusunda yakınları bilgilendirme olduğu görülmektedir (%19.5). Siber mağdurların, konu hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları, farkındalık düzeylerinin düşük olduğu, zorbalıkla ilgili mücadele yöntemleri konusunda yeterince bilgi sahibi olmadıkları, ayrıca siber zorbalıkla mücadelede ailelerin gereken hoşgörüyü göstermeyeceklerine yönelik bir yargıya sahip oldukları söylenebilir. Yukarıda bahsedilen bütün bu durumlar, siber mağduriyetin ortadan kaldırılmasında önemli bir engel olarak ele alınabilir.

Türkiye, “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi”, “Çocuk Haklarına Dair Sözleşme”, “Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi”ne taraf olarak bu sözleşmeler dâhilinde düzenlemelere gitme sorumluluğunu da almış bulunmaktadır. Fakat “Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi”nde sayılan hususların hemen hemen tamamı “Türk Ceza Kanunu”nda ayrı ayrı suç olarak düzenlenmiştir. Siber zorbalık eylemi ise daha çok bilişim vasıta kılınarak işlenen; cinsel dokunulmazlığa, kişi hürriyetine, şerefe karşı ve özel hayata ve hayatın gizli alanlarına karşı suçlar ile irtibatlıdır. Bu hususlarda ise “Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi”, sözleşmeye taraf ülkelere herhangi bir yükümlülük getirmemiştir. Mevcut Anayasaya, 2007 yılında “5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun” eklenmiştir. Doğrudan bilişim suçları konusunda Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi’nde belirtilen hususların hemen hemen tamamı ile ilgili Türk Ceza Kanunu’nda düzenleme yapılmıştır. Bilişimin vasıta kılınmasıyla işlenen suçların siber zorbalıkla irtibatı konusunda ise, henüz ülkemizde uygulama olmadığından ve Yüksek Mahkeme kararları da ortaya çıkmadığından, net bir ifadenin ortaya konması çok da kolay olmayacaktır. Diğer taraftan, “5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu”, “Türk Silahlı Kuvvetleri Ortaöğretim Okulları Yönetmeliği”, “Millî Eğitim Bakanlığı Mesleki Eğitim Merkezleri Ödül ve Disiplin Yönetmeliği (6/1/c. ve ç. maddeleri)”, “Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği (158/1/c. ve ç. maddesindeki düzenlemeler)” ile gençler ve çocuklarla ilgili, eğitim kurumları başta olmak üzere siber zorbalıkla ilgili düzenlemeler yapılmıştır (Yetim, 2015).

Sonuç olarak siber zorbalık, çağımızın zorbalık biçimlerinden birisidir. İnternet, cep telefonu ve sosyal medya hesaplarını kullanan her birey bir şekilde her an siber mağduru olabileceği gibi siber zorba da olabilir. Bireyin yaşadığı durumun, onun kişiliğinde yarattığı etki ve bu etkiden kurtulmak için kullandığı strateji önemlidir. Siber zorbalığa maruz kalan birey öncelikle bu konuda bilgilendirilmelidir. Okullarda öğrencilere yönelik siber zorbalık konusunda bilgilendirme eğitimleri, toplantıları yapılabilir. İlkokul ve ortaokul ders programlarında konu hakkında bilgiler serpiştirilip, derslerde işlenebilir. Siber zorbalık konusunda aileleri bilgilendirme süreci önemli rol oynamaktadır. Aileler siber zorbalığı hem engelleyici hem denetleyici hem de sorun çözme aşamasında aktif rol alıcı özelliklere sahiptir. Makalenin en başında verdiğim örnekte, çocuğun aile korkusu ile yasal mercilerden destek almayı bir seçenek haline getirmemesi ciddi bir sorunu ortaya çıkarmaktadır. Bu açıdan ele alındığında, toplumumuzun her ne sebeple olursa olsun; mağdur durumuna düşen kişiye karşı yargılayıcı olmaktan kaçınarak aksine koruyucu ve düzeltici bir tutum sergilemesi gerekmektedir. Mağdura karşı yargılayıcı bir tutum sergilemek, zorbalığı haklı çıkarmanın başka bir şeklidir. Mağdur ve zorbanın, aynı zamanda sosyal ve psikolojik desteğe ihtiyacı olan kişiler olduğu unutulmamalıdır. Siber zorbalıktaki bu baş aktörler, geleneksel zorbalıkta olduğu gibi, gerekli yasal uygulamaların ardından hemen profesyonel rehabilitasyona alınarak topluma geri kazandırılmalıdır. Bu uygulama, yasal süreç sonunda suçun tekrar edilmesi ve kalıcı hasarların ortadan kaldırılmasını sağlamak açısından önemlidir. Nitekim ABD gibi ülkelerde bu uygulanmaktadır. Bu bakımdan ailelerin siber zorbalık konusundaki hazırbulunuşluk düzeyinin yüksek olması, önemli bir etkiye sahiptir. Siber mağdurların, mağduriyetlerini ailelerinden gizliyor olmaları, sorun çözme aşamasında yeni sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu sebeple, demokratik aile tipi, bu sorunu aşmada etkili gibi görünürken, otokratik ya da gevşek aile tipi sorunun çözümünde yetersiz kalabilmektedir. Öğrencilere öncelikle ailede daha sonra okulda ve çevrede verilen değerler eğitiminde sorun vardır. Verilen değerler eğitimi, istendik davranışların ortaya çıkmasına neden olmamaktadır. Öğrenciler, gözlendikleri ve kontrol edildikleri sürece uygun davranışlar sergilerken, kontrol edilmedikleri ortamlarda etik dışı davranışlar sergileyebiliyorlarsa, bu durumda eğitim sistemimiz ve ailelerin, kalıplanmış insan profilinde öğrenci yetiştirdiği ileri sürülebilir. Kurallar ve etik ilkelerin, başkasından korktuğu için değil, gerekli olduğu için uyulması gereken bir durum olduğu, empati yapmanın gerekliliği ve etik değerlerin içselleştirilmiş olması önemli rol oynar. Ayrıca, güvenlik tedbirlerinin de etkili olarak işe koşulması, siber zorbalara yönelik yasal yaptırımların olması, siber zorba davranışlarının ortadan kalkmasında etkili olabilir. Okul yöneticileri ve rehber öğretmenler, konu hakkında öğretmenleri doğru bilgilendirmeli ve yönlendirmelidir. Okulda yaşanan bir sorunu çözmek için kullanılan sorun çözme yaklaşımı, başka bir sorunun oluşumuna neden olmamalıdır. Bir okulda akran zorbalığı yaşanıyorsa, öğrenciler birbirlerine tahammül edemiyorlarsa, farklılıklar uzlaşmanın değil, çatışmanın ve kavganın adresi oluyorsa, okul yönetimi sorun çözme ve krize müdahale planını yeniden gözden geçirmeleri gerekir. Süreç sadece okulla sınırlı değildir. Bu becerileri kazandıramadığımız bireyler, sürekli bilişim teknolojilerini kullanacak ve siber zorbalık davranışları okul dışındaki süreçlerde de sergileme eğilimi içerisine gireceklerdir. Okul değerler eğitiminde başarılı olmak zorundadır. Bilişsel düzeyde temel beceriler, ilerleyen yaşlarda telafi edilebilir. Fakat değerleri belirli yaşlarda kazandıramadığımız öğrencileri, gelecekte kaybetme riskimiz vardır. Bu sebeple okulda, ailede ve çevrede önce değerler eğitimine odaklanmamız ve bu değerleri belirlemede toplumsal bir sözleşme içinde olmamız gerekir. Siber zorbalıkla ilgili, sivil toplum kuruluşları, Milli Eğitim Bakanlığı ve iletişim ile ilgili ticari kuruluşlar ortak projeler üreterek bu tür zorbalığın önlenmesinde, sosyal duyarlılık oluşturmak, mevcut yasal düzenlemeleri iyileştirmek adına ortak girişimlerde bulunmalıdırlar.

Prof. Dr. Necati CEMALOĞLU

Kaynaklar

Altınkurt, Y. (2008). Öğrenci devamsızlıklarının nedenleri ve devamsızlığın akademik başarıya olan etkisi. Sosyal Bilimler Dergisi, 20, 129-142.

Ayaş, T., & Pişkin, M. (2011). Investigation of bullying among high school students with regard to sex, grade level and school type. Elementary Education Online, 10(2), 550-568.

Hinduja, S., & Patchin, J. W. (2010). Bullying, cyberbullying, and suicide. Archives of Suicide Research, 14(3), 206-221.

Hinduja, S., & Patchin, J. W. (2015). Bullying beyond the schoolyard preventing and responding to cyberbullying. The United States of America: Corwin.

Kowalski, R. M., & Limber, S. P. (2007). Electronic bullying among middle school students. Journal of Adolescent Health, 41(6), 22-30.

Martino, S. C., Ellickson, P. L., Klein, D. J., McCaffrey, D., & Edelen, M. O. (2008). Multiple trajectories of physical aggression among adolescent boys and girls. Aggressive Behavior, 34(1), 61-75.

Özer, G. (2016). Öğrencilerin siber zorbalık yaşama düzeyleri ile siber zorbalığın öğrenciler üzerindeki etkileri ve öğrencilerin siber zorbalıkla başa çıkma stratejileri. Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans tezi, Ankara.

Patchin, J. W., & Hinduja, S. (2006). Bullies move beyond the schoolyard a preliminary look at cyberbullying. Youth Violence and Juvenile Justice, 4(2), 148-169.

Ybarra, M. L., Mitchell, K. J., Wolak, J., & Finkelhor, D. (2006). Examining characteristics and associated distress related to internet harassment: findings from the second youth internet safety survey. Pediatrics, 118(4), 1169-1177.

Yetim, S. (2015). Siber zorbalık, Türkiye ve ABD karşılaştırması (ABD v. Drew dosyası). Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 120, 325-384.