DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, TÜİK'in açıkladığı yıllık ve aylık enflasyon rakamlarına yönelik eleştirilerini sürdürdü. Daha önce kuruma 'Rakamları Ayarlama Enstitüsü yüzde 61, bağımsız araştırmacılar yüzde 142 enflasyon açıklıyor' sözleriyle eleştiren Babacan, bu sefer de 'Enflasyonu düşürmek hükümetin ölçmek sizin göreviniz' dedi.

Babacan, Türkiye Emekliler Derneği ile bir araya geldiği iftar yemeğinde ekonomideki son gelişmeleri değerlendirdi.


 
Mart ayı enflasyonu beklenenin üzerinde çıktı. Mart ayında tüketici fiyatları bir önceki aya göre yüzde 5,46 arttı. Böylece yıllık enflasyon 20 yılın zirvesine çıkarak, yüzde 61,14 oldu. TÜİK'in açıkladığı rakamlar ENAG'ın hesapladığı enflasyon rakamlarıyla örtüşmedi. ENAG'a göre, Tüketici Fiyat Fiyat Endeksi (E-TÜFE) mart ayında yüzde 11.93 arttı. E-TÜFE’nin son 12 aylık artışı ise yüzde 142.63 olarak gerçekleşti.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre; mart ayında yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE), aylık yüzde 9,19, yıllık yüzde 114,97 oranında arttı. Kok ve rafine petrol ürünleri yüzde 256,44, elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme yüzde 228,94, ham petrol ve doğal gaz yüzde 221,04 ile endekslerin en fazla arttığı alt sektörler oldu.

Babacan, açıklanana verilere ilişkin, “Rakamları Ayarlama Enstitüsü yüzde 61, bağımsız araştırmacılar yüzde 142 enflasyon açıklıyor. Bu kontrolden çıkmış olan enflasyon seviyesini ilk dönemimizin sonunda yeniden tek haneye düşüreceğiz” tepkisi göstermişti.

Babacan, TÜİK'e yaptığı eleştirileri dün de sürdürdü, "Şimdiye kadar devletin açıkladığı rakamlara güvenin olmadığı dönemi pek görmemiştik. Emir kulu yönetici geldiği zaman enflasyonu ‘düşürüyor’ ama hayatın gerçeğini değiştirmiyor" ifadelerini kullandı.

ENFLASYONU ÖLÇMEK TÜİK’İN, DÜŞÜRMEK HÜKÛMETİN GÖREVİ

Babacan, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

“Şimdiye kadar devletin açıkladığı rakamlara güvenin olmadığı dönemi pek görmemiştik. Zamanında TÜİK’i, Merkez Bankası gibi bağımsız bir kurum yaptık. Özel kanun çıkarttık. ‘TÜİK başkanları 5 seneliğine atanır, kimse dokunamaz’ dedik ki talimatla enflasyonu düşürmesin. Eski adıyla Devlet İstatistik Enstitüsü’nün uzun yıllar başkanlığını yapan çok değerli hocamız Orhan Bey bana bizzat anlattı: İşlerin kötü olduğu bir dönemde zamanın başbakanı davet etmiş. Başbakan’ın ‘Hocam, şu enflasyonu düşürelim’ sözleri üzerine ‘Bizim görevimiz enflasyonu ölçmek. Düşürmek sizin göreviniz’ demiş. Böyle dirayetli yöneticiler olduğunda bir şey yapılamıyor. Emir kulu yönetici geldiği zaman enflasyonu ‘düşürüyor’ ama hayatın gerçeğini değiştirmiyor.

ÇALIŞABİLECEK DURUMDAKİ İNSANLARIN YARISI ÇALIŞMIYOR

Türkiye’de iş gücüne katılım oranı çok düşük. Yüzde 50’lerde. Yani sağlığı sıhhati iyi olan, çalışabilecek durumdaki insanların yarısı çalışıyor, yarısı çalışmıyor. İşsizlik oranına yüzde 50 diyemiyoruz çünkü işsizliğin tanımı şu: İş arayacak ama bulamayacak. İş aramaktan vazgeçmiş, artık iş aramayan, bir şekilde geçindiği için çalışma ihtiyacı duymayan ya da ‘iş arasam da bulamam’ diyen milyonlar var. Kadınların iş gücüne katılım oranı çok düşük.

SOSYAL GÜVENLİK DENGESİNİ DÜZELTMENİN YOLU İSTİHDAMI ARTTIRMAK

İstihdam arttıkça, çalışan sayısı arttıkça sosyal güvenlik dengemiz düzelecektir. Türkiye’de çalışanlardan toplanan primlerle emeklilerin maaşlarının ödendiği bir sistem var. Çok az ülkede tam fonlanmış sistemler var. Yani çalışanların emeklilik primleri fonlarda toplanıyor, devlet hiç dokunmuyor. Daha sonra maaşlar o toplanan fonlardan ödeniyor. O sistem Şili gibi çok az sayıda ülkede var. Bunu yapabilmek için toplanan primlere dokunmayacak kadar güçlü bir mali altyapı lazım. Türkiye maalesef o noktada değil. Çalışanlardan toplanan primlerin bir kısmı emeklilik, bir kısmı da sağlık için. Çalışanlardan toplanan sağlık primleri hem çalışanların hem de emeklilerin sağlık giderlerine harcanıyor. Uzun vadede dengeyi düzeltmenin en önemli yolu istihdamı arttırmak. Daha çok çalışan olduğu anda dengeler bakarsınız kendiliğinden düzelir.”