Çalışlar yazısında, “Yapı Kredi Yayınları’na gelen bir telefonun ardından ulaştığım değerli belgeler ile kayıp fotoğrafın esrarı çözüldü. Latife Hanım, Dr. Adnan Bey’e bu fotoğrafın eşini bir mektupla göndermişti. Mektupta, “Esasen benim hayatımın sırrı da buradan başlar. Evimden nişanlı olarak ayrılırken (29 Eylül 1922) bu resimden iki tane imza etti. Biri adımadır ve ölene kadar benimdir. İkincisini arzusu veçhile siz kazandınız” yazıyordu.” ifadelerine yer verdi.

Latife Hanım’ın ‘hayatının sırrı’ olan mektupla ilgili yazı şöyle:

Mustafa Kemal, 100 yıl önce ülkeyi düşman işgalinden kurtarırken karargahını İzmir’in Göztepe semtinde güller ve mor salkımlar arasındaki Uşşaki köşküne kurdu. Uşşaki ailesi işgal sırasında Fransa’ya göçmüş, kızları Latife hastalanan babaannesi için geri dönmüştü. Pek terbiyeli, pek eğitimli bir genç kızdı. Mustafa Kemal ile görüşmeye gelenlere tercümanlık yapıyor yerli ve yabancı gazeteleri onun için okuyup işaretliyor, karargahı intizam, nezaket ve şefkatle yönetiyordu. Paşa’nın başucundan çiçeği, sırtından hırkası, sofradan sevdiği yemekler eksik edilmiyordu. Mustafa Kemal memnuniyetini ifade ediyor, ona Latifçiğim diye hitap ediyordu.

Latife cazip bir genç kadındı; zekiydi, hayat doluydu, güzel konuşuyor, derin düşünüyor, fikirlerini korkusuzca savunuyordu. Hayatını, ülkesinin ve kadınların kurtuluşuna adamak istiyordu.
Latife ile Gazi arasındaki çekim Göztepe’deki köşkün her zerresine yayılıyor, doyumsuz sohbetleri gece yarılarına kadar sürüyordu.

Ayrılık günü geldi çattı. Latife, Mustafa Kemal’e, “Bana Ankara’da bir iş verin, beni de yanınızda götürün,” dedi.

Mustafa Kemal, hayatını değiştirecek kararı verdi, Latife ile evlenecekti. Yatak odasının duvarındaki üniformalı resmini indirdi, arkasına kalbinden gelen sözcüklerle şairane bir evlenme teklifi yazdı. Resmi, Latife fark etsin diye yatağın üzerine bıraktı, yanına da bir gül iliştirdi. Sonra da sabırsızlıkla beklemeye başladı. Ancak Latife’den akşama kadar çıt çıkmadı. Dayanamadı, sordu:

“Latifçiğim bugün odamı siz topladınız değil mi?”

“Evet Paşam ben topladım”

“Bir gariplik gördünüz mü?”

Latife resmin arkasındaki, “Sen bu resme bak ve hala hayır diyorsan, bir daha teklif etmeyeceğim” yazısını çoktan okumuştu. Kalbinin üzerine iliştirdiği gülü gösterdi. Muzip muzip güldü.

“Tamam Latife” dedi, Mustafa Kemal, “Sen kazandın! Ama diz çökmemi bekleme, zira ben kimsenin önünde diz çökmem. Ne zaman evleniriz onu da bilmem zira memleket işleri, Ankara…” diye devam etti.

O gün yaşananları, Latife’nin üçüncü kuşak kuzenleri Muammer Erboy ile Mehmet Sadık Öke’den dinlemiştim. Daha sonra da Mehmet Öke ile Latife Hanım’ın değerli eşyalarının teslim edildiği

Harbiye askeri müzesinde, özel izinle bu kıymetli fotoğrafı aramıştık. Latife Hanım ve Mustafa Kemal Atatürk (Yapı Kredi Yayınları) kitaplarımda hikayeyi ayrıntısıyla yazmıştım.

Yapı Kredi Yayınları’na gelen bir telefonun ardından ulaştığım değerli belgeler ile sanırım kayıp fotoğrafın esrarı çözüldü.

İlk kez gün yüzüne çıkan mektubu birlikte okuyalım.

Kardeşim Doktor Adnan’a,

İzmir’in istirdadının (kurtuluşunun) ertesi gün, Baş Kumandan gazi Mustafa Kemal’i evimde misafir etmek zevkine nail olmuştum. Bu ev, düşmanın beni aylarca hapsettiği; ve etrafını askerlerle çevirdiği bir aile yuvası idi. Büyük Kurtarıcıyı hürriyetine kavuşan 22 yaşında zinde ve idealist bir Türk kızının nasıl kucakladığını, bugüne kadar devam eden minneti ispata kafidir.
Esasen benim hayatımın sırrı da buradan başlar. Evimden nişanlım olarak ayrılırken (29 Eylül 38) -29 Eylül 1922- bu resimden iki tane imza etti. Biri adımadır, ve ölene kadar benimdir.
İkincisini arzusu veçhile siz kazandınız. “Koruyan baş” koruyucu ellerinizi daima himaye ve takviye etsin. Onun en büyük emeli, memlekette, sizin gibi yetişmiş ve tam manasıyla “efendi” insanlar görmekti.