2011 yılında yapılan bir araştırmaya göre, boşananların evlenme biçimleri sorulmuş. “Tanıştırıldık, flört ettik” diyenlerin oranı yüzde 36.7. İkinci sırada yüzde 20.5'le “görücü usulü” gelmektedir. “Arkadaş veya komşusuyla” evlenenler de, boşananlar arasında yüzde 16.8'le üçüncü sırada. “Evlenmenizin en önemli nedeni neydi?” diye sorulduğunda, ilk sıraya “aşıktım” cevabı verilmiştir. Boşananlardan yüzde 32.8'i aşk evliliği yapmış. “Huyu” diyenler yüzde 17.8, “yakışıklılığı-güzelliği” diyenler yüzde 10.7 civarındadır. Ekonomik güç, iyi bir sosyal çevre de evlilik gerekçeleri arasında. “Dini yaşayışı” diyenlerin oranı yüzde 2.7.

Boşanma oranı neden aşk evliliği yapanlarda daha fazla oluyor? Konu ile ilgili olarak Sinan Canan ve Pelin Çift’in yazdıkları “Beynin Sırları” kitabında şu şekilde bir açıklama bulunmaktadır: Bireyler aşık oldukları zaman, beynin “limbik” sistemi denen ve duyguları kontrol eden bölgelerde çok şaşırtıcı değişiklik olmaktadır. Aşık olunan kişiyle bir araya gelme dürtüsü o kadar kuvvetli hale gelir ki, bu duygu üst beynin kontrol işlevlerinde ciddi bir azalmaya neden olur. Beyin görüntüleme çalışmalarında deneklere, aşık oldukları kişiyi düşünmeleri söylendiğinde, özellikle taze aşıkların ön beyin bölgelerinde anlamlı bir suskunluk olduğu görülmüştür. Söz konusu bu bölgeler akıl yürütme, eleştirel düşünme, hata algılama ve strateji geliştirme gibi süreçleri yürüttüğü bilinen bölgelerdir. Dolayısıyla aşık bir insanın sevgilisindeki hata ve kusurları neden göremediğini, onu neden zihninde ideal bir konuma yerleştirdiğini de anlamak mümkün. Bu sebeple aşkın gözü kördür. Zaten böyle olmasa, aşık olunan kişide binlerce hata ve kusur bulunabilirdi. Hatta birliktelik hiç gerçekleşmeyebilirdi. Aklı geçici bir sürede olsa kaybetmek, türümüzün devamı açısından gerekli bir durumdur (s. 122).

Aşk evliliği yapanların eğitim düzeyinin yüksek olması, sosyal güvenceye sahip olması, daha özgür olması, boşanma kararlarını vermelerinde etkili rol oynayabilir. Boşanmaların en fazla olduğu yıllar evliliğin ilk 2-5 yıl arasında değişmesi, çiftlerin birbirini anlama ve kabullenme sürecindeki tolerans eşiğini göstermektedir. Aşk, çoğu zaman bilgisayar programına benzer. Sık sık update etmek, güncellemek, tazelemek ve yenilemek gerekebilir.

Evlilik için aşk olmazsa olmaz koşul mudur? Bu sorunun cevabı bireysel farklılıklara, kültürel özelliklere, eğitim ve kişisel tercihlere göre farklı şekillerde cevaplanabilir. Bazı kişiler aşırı duygu yüklü iken bazıları daha fazla gelir, maddiyat, kısacası mantık odaklıdır. Eşinin gelir durumunu, ailesinin ekonomik durumunu ya da statüsünü evlilikte başat değer yapabilir. Bu tercihlerin hangisi doğru ya da hangisi yanlıştır, tartışmak yerine tercihlere göre evliliği yürütüp yürütemediği konusuna odaklaşmak daha sağlıklı bir yaklaşım olur.

Eşlerin birbirlerini tam tanımadan, birbirilerini kabullenmeden çocuk sahibi olmaya kalkışmaları, çocuk açısından sorunlu bir dönemi başlatabilir. Bu sebeple, çiftler çocuk sahibi olmaya karar vermeden önce, birbirleriyle bir hayat sürüp süremeyeceklerini, bir çocuk yetiştirmenin sorumluluğunu üstlenip üstlenemeyeceklerini iyi düşünmeleri gerekir.

Mutlu ve huzurlu bir ailede doğmak, mutlu ve huzurlu bir ailede büyümek, eğitim görmek büyük bir kazanımdır. Böyle bir ailede yetişen çocuklar topluma sağlıklı bireyler olarak kazandırılır. Bu çocukların ruh sağlıkları olumlu yönde geliştiği için, topluma sağladıkları katma değer de yüksek olur. Çatışan, şiddetin yoğun olduğu bir ailede büyüyen, parçalanan bir ailede büyüyen çocuklar ise, sorunlu davranışlar sergileyebilir. Boşanma eşleri çok fazla etkilemese bile, çocukları çok fazla etkiler. Aynı zamanda boşanan eşlerin yeni yaptıkları evlilikler, üvey anne, üvey baba, üvey kardeş gerçeği, sorunları bir kat daha da arttırabilir. Her üvey anne-baba sorunlu olmayacağı gibi sorunsuz olmaz görüşü de doğru değildir. Bu sebeple, evliliğin ilk ayları hatta ilk yılları, çocuk için iyi düşünülmesi gereken dönemlerdir.

Evliliğin ilk aylarında çocuk yapmak yerine ekonomik sorunları çözmek, uzun dönemli gezilere, tatile çıkmak, başbaşa zaman geçirmek doğru bir yaklaşımdır. Çiftlerin birbirlerini iyi tanımaları, sorunlarını konuşarak, dinleyerek çözmeleri, üçüncü şahısları evlilik sorunlarına ortak etmemeleri gerekir.

Evlilik özveri, mücadele, sebat ve sabır ister. En küçük bir sorunda evi terk etmek, kavga etmek, boşanmaya kalkışmak, sağlıklı bir davranış değildir. Her sorunu tanımlamak, hesap sormak, çatışmak, aşağılamak, horlamak, azarlamak, bağırmak, iletişim köprülerini atmak demektir. Çiftler bu aşamada sorun çözmeye açık olup olmamaları, sorun çözerken sergiledikleri yaklaşımları, evliliklerinin selameti açısından son derece önemlidir.

Yapılan araştırmada, katılımcılardan yüzde 9.6'sının “Evlendiğimiz gün geçimsizlik başladı.” İfadesini kullanması dikkat çekicidir. “Kısa bir süre sonra” diyenler (yüzde 39.5) ve “evliliğimizin ortasında” diyenler (yüzde 35.2) ilk iki sırayı aldı. Yüzde 36.8 ayrılığı, evliliğin 1-3 yılları arasında düşünmüş. Bu oran ilk yıl için yüzde 24.1. Boşanmaya engel en önemli faktör çocuk. Anne, baba, akrabalar ikinci sırada. Bu araştırmanın ilginç bulgularından birisi de, çocuk sayısının artmasının boşanmayı engellediğidir. Araştırmaya katılanların yüzde 49.5'inin boşandığı eşinden bir çocuğu var. Bu oranı yüzde 38 ile iki çocuklu, yüzde 8.2 ile üç çocuklu aileler izlemektedir. Eşler arasındaki sağlıksız iletişim biçiminin çocuklara da yansıdığı, çocuklardan yüzde 27.5'inin fiziksel şiddete uğradığı tespit edilmiştir. Bu duruma göre, salt çocuklar yüzünden evliliğin devam ettiği, evli çiftlerin bu süreçte rol oynadığı, ancak ne yaparlarsa yapsınlar, evdeki huzursuzluğu saklayamadıkları yönündedir.

Evlenmek kadar boşanmak da doğal bir durumdur. Bunu abartmak, içinden çıkılamaz bir hale dönüştürmek “Ya benimsin ya da kara toprağın.” demek sağlıklı bir davranış değildir. Boşanan çiftler, boşanma gerçeğini çocuklarına da anlatmalı, eşler boşansalar bile aralarındaki hoşgörü ve anlayış devam etmelidir. Medea sendromu dediğimiz, boşanan çiftlerin birbirlerine acı çektirmek için çocuğu uzak tutmaya, kaçırmaya teşebbüs etmesi, doğru değildir. Son yıllarda boşandıkları halde aynı evde yaşayan, son yıllarda boşandıkları halde boşandığı eşi ve çocuklarıyla tatile giden binlerce aile vardır. Bu durum biraz tuhaf gelse de doğru ve yerinde bir karardır. Çiftler birbirlerini, kararlarını ve tercihlerini kabullenmek zorunda olduklarını bilmeleri önemli bir durumdur.

Sonuç olarak çiftler aşık olduklarında birbirlerinin kusurlarını göremezler. Eleştiri ve kusur arayan ön beyin devre dışı olur. Evlendikten sonra gerçeklerle karşılaşırlar. Çiftler flört aşamasında çevrenin uyarılarını dinlemeli ve nesnel olarak değerlendirmelidir. Acı da olsa, gerçeklerle yüzleşmeli ve kabul alanını daraltmalıdır. Eşini tam tanımadan, sorunlarını çözmeden, uzlaşma zemini yaratmadan çocuk sahibi olmaya karar vermemelidir. Eşler yaşadıkları aile içi sorunlarla ilgili olarak akrabaları soruna ortak etmemeli, bir aile psikoloğundan destek almalı, bir müddet ayrı yaşamalı, birlikte tatile çıkıp birbirlerine fırsat vermelidir. Evlilikte en önemli konu empati ve dinlemedir. Empati yapmayan birbirini dinlemeyenler asla sorun çözüp, evliliği sürdüremez. Evliliği kurtarmaya dinleme ve empati yaparak başlamanız, sağlıklı bir ilişkinin temellerini atmanız anlamına gelir.

Kaynakça

Cemaloğlu, N. (2018). Eğitim PIN Kodu. Ankara: Pegem.

Çift, P. ve Cana, S. (2017). Beynin Sırları. İstanbul: Destek.

Aşıklar daha Çok Boşanıyorlar. https://www.ntv.com.tr/turkiye/asiklar-daha-cok-bosaniyor,Z-aa3f0dc0W5PXPdlcD4Yw (Erişim tarihi 22 Şubat 2020).