Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç, siyasilere barış çağrısında bulunarak, “Bugünkü gidişattan memnun değilim. Herkes elindeki silahı bırakmalı, barış çubuğu tüttürmeli” dedi. Siyasetteki gerginliğe ve kullanılan dile yönelik de eleştiride bulunan Arınç, “Bugün maalesef çok önemli kelimeler çok önemsiz ve özensiz bir şekilde kullanılıyor. ‘Şerefsiz, ahlaksız, haysiyetsiz, çamur, sen şunun, sen bunun çocuğusun vs’ ”Bu sözler bırakın siyasetçiye bir maganda, maço erkeğin bile ağzına yakışmayan şeylerdir” ifadesini kullandı.

ABC Gazetesi’nden Ömer Şahin’e açıklamalarda bulunan Arınç şunları söyledi:

'SAYGI İHMAL EDİLMEMELİ'

“Bugün maalesef çok önemli kelimeler çok önemsiz ve özensiz bir şekilde kullanılıyor. “Şerefsiz, ahlaksız, haysiyetsiz, çamur, sen şunun, sen bunun çocuğusun vs…”Bu sözler bırakın siyasetçiye bir maganda, maço erkeğin bile ağzına yakışmayan şeylerdir. Anadolu’da bu kelimelerden cinayet işlenirdi. Namusa, haysiyete taalluk eden sözleri halkımız affetmez. Eskiler ‘üslubu beyan aynı ile insan’ derlerdi. Mevlana’da “sesini değil sözünü yükselt’ diye öğüt veriyor yüzyıllar öncesinden. Kötü sözlerin halka yayılması tasvip edilemez. Bu kadar çok konuşuluyor olması bu sözlerin muhtevasını da çok perişan ettiği gib konuşan insanları da o kişilerin temsil ettiği toplulukları fevkalade rencide ediyor. Ben siyasetteki üslubun yüksek olmasını isterim. Saygı hiçbir zaman ihmal edilmemelidir. İnsanların eleştirileri yol gösterici olmalıdır. İnsanlar kendi hayatlarında uygulayacağı üslubu liderlerinden görmeli…”

Demirel, Özal, Ecevit, Erbakan, Türkeş’in bile birbirlerine karşı böyle bir üslup kullanmadığını hatırlatan Arınç, “Onlar da birbirlerine karşı ağır eleştirilerde bulunurlar ama hiçbir zaman saygıyı karşı tarafın kişilik haklarına saldırmazlardı. Özel hayat ve parlamenter hayatlarında birbirlerini rencide etmezlerdi. Bu üslubu halk da benimsemişti. Fakat 1980’e doğru giderken siyasette yaşanan kavgalar katman katman halka da yayıldı. Sokak hareketleri yaygınlaştı. Kötü günleri hatırlatmak istemiyorum ama siyasetin kavgasının halka yayılması tasvip edilemez. İnsanlar liderlerinden gördüğü üslubu kendi hayatlarında uygulayacak üslup görmeli. Bunun en güzel örneklerinden birini Erbakan Hoca’da gördüm. Hatırlıyorum Milli Nizam Partisi’nin tüzüğünde aslında bir ayeti kerime olan ve ondan bahsetmeyecek şekilde “Onlar müzakerelerini en güzel şekilde yaparlar, kendilerine haber geldiği zaman tahkik ederler, araştırırlar” cümlesini koyacak nezaketi gösterdi” ifadesini kullandı.

'BARIŞ ÇUBUĞU YAKIN'

Bülent Arınç, siyasetteki gerginliğin giderilmesi ve toplumun daha fazla gerilmemesi için siyaset kurumuna topyekün çağrıda bulundu ve şunları söyledi:

“Bugünkü gidişattan memnun değilim. Herkes elindeki silahı bırakmalı, barış çubuğu tüttürmeli. Biz büyüklerimizden şöyle gördük. Kavga ediliyorsa kavgayı bir taraf derhal bırakmalı. Herkes haklı olduğunu söyleyebilir. Yine büyüklerimiz derdi ki, ‘önce haklı olduğunu düşünen bıraksın.’ Bu iki taraf içinde geçerli olacak. Kavga o hale yansıyor ki arabadan çıkan levyeyle çıkar, kafa göz giriyor. Karısıyla kavga eden adam, kiracısıyla tartışan silahına davranıyor. İyi olmalıyız. Biz hem bugünkü hayatımızda kişisel ilişkilerde saygıyı elde bırakmamalıyız. İnancımız da bize bunu emrediyor. “Kavli leyyin” denen yumuşak sözlerin insanlara daha çok etki edeceğini inancımız da söylüyor. “Artık bu üslup terk edilsin. Bu üslup halkta gerginliğe yol açıyor. Lütfen birbirimize saygılı olalım. Bunu önce ben yapacağım. Zaten bu yüzden ifade ediyorum. Siyasetçiler olarak bizler düşman değiliz; rakip partilerin temsilcileri ve genel başkanlarıyız. Meclis’te Grup Başkanvekilleri de başlatabilir bunu. Birbirlerine laf yetiştireceklerine, ’sen haklısın’ deseler ne kaybedecekler. Karşı taraf eleştirisine verilecek cevabımız varsa güzel bir üslup içerisinde verilir. Cevabınız yoksa susun. Susmak bile kurtarır. Laf atmalar karşısında sakin olun. Bazı laf atmalar gol atmaya sebep olabilir, taşı gediğine koyarsınız. Söz ala kese savaşı, söz ola kestire başı.”

'BANA GÖREV DÜŞERSE YAPARIM'

Arınç açıklamalarını şöyle sürdürdü:

“Liderler bir araya gelip kahve de içebilir. Cumhurbaşkanımız olur bir başkası olur… Temsil gücü yüksek olan insanların böyle hayırlı bir adım atması önemlidir. Bana düşen bir görev olursa ben bunu yaparım şahsen… Kılıçdaroğlu’nun helalleşme çağrısı var. Helalleşme kimden gelirse gelsin saygındır. Bizim geleneğimizde evden çıkarken bile helalleşilir. Hasta ziyaretinde, konuşmada helalleşilir. Şüphesiz Kılıçdaroğlu siyasi anlamda söylüyor. Geçmişte başörtüsüne karşı düşmanca tutum içinde olmak yanlışmış. Başörtüsü mağdurlarından özür diliyorum, onlarla helalleşmek istiyorum” derse, öyle söylediğini ifade ediyor, bu saygıdeğer bir davranış olur. Bunun gibi… Barış hamlesini yapan kazançlı olur. Nasıl ki kişilerin bir vicdanı var ise bir de toplumun vicdanı vardır. Biz ona maşeri vicdan deriz. Vicdanların kabul etmediği şeyleri nefretle karşılar insanlar. Siyaset herkesle birlikte yapılır. Siyasi partiler de iktidar olmak için kurulur. Herkesten çok oy alarak iktidar olunabilir, Cumhurbaşkanı olunabilir ancak. O yüzden herkesin düşünce, fikirlerine saygı gösterilmeli hürmet edilmeli. Tatlı dille konuşulmalı.”

'ZİLLET İTTİFAKI SÖYLEMİ YANLIŞ'

Bence bu söylem yanlış. Çünkü o ittifak içinde milyonlarca insan var. Bir ittifak kurmak, isim koymak haktır. Bir taraf cumhur, diğer taraf millet adını almış. Sen, ‘millet değil zilletsin’ dediğin zaman en az 20 milyon insanın, ’neden bize böyle diyorsun, bizim neremiz zillet’ diye buna karşı çıkma hakkı olur. Bu lafı söyleyene karşı onunla kesinkes bir arada olmama gibi niyetleri olur. Biz insan kazanmakla sorumluyuz. AK Parti yüzde 50’yi nasıl aldı? Herkese saygı göstererek, diyalog kurarak, insanların güvenini kazanarak. ‘Hain, alçak, zillet’ gibi sözcükler siyasetçinin lügatinden çıkmalı. Daha çok güzel sözcüklerimiz var. İnsan kazanmanın yolu güzel söz söylemektir. Bir satıcının bile yüzü sirke satarsa elinde bal olsa satamaz. Bunları 78 ili, ilçeleriyle gezmiş birisi olarak söylüyorum. Biz kapı kapı ev ev köy köy dolaştık. Herkese elimizi uzattık. Bize en uzak, soğuk gelebilecek yerlere bile gittik.”