Amerika Birleşik Devletlerine, Amerika Birleşik Şirketleri dense yeridir. ABD’yi büyük şirketler yönetir. Dolayısı ile de dünyayı… Amerika, bu şirketler için bir nevi amiral gemisidir. Amerikan hükümetleri, ülkenin ulusal çıkarlarını bu oldukça nüfuzlu uluslararası şirketlerin çıkarları ile eşgüdümlü (coordination) hale getirmekle yükümlüdür. Rockefeller “Standart Oil için iyi olan, ABD için de iyidir.” derken bunu ifade etmek istemiştir aslında. Yani malûmun ilânını!.. Ve zavallı Kennedy, bu yükümlülüğü yerine getir(e)meyenlere çarpıcı bir örnektir.
 
Dünya Bankasının eski başkanlarından Eugene R. Blok “Bizim dış ülkelere yardım programımız, Amerikan özel teşebbüslerinin yararınadır.” diyor. Ve devamla bu yardımların Amerikan şirketleri için serbest pazar, serbest ticaret kısaca Amerika için yeni yeni pazarlar demek olduğunu ifade ediyor. Blok’a göre, yardım ve borçlarla (credit/kredi) alınan paraların Amerikan mamullerinin alınmasında kullanılması, dolayısı ile bu paraların çarçur edilmeden yine ABD’ye dönmesi özel anlaşmalarla garantilenmiş yani güvence altına alınmış oluyor.  Ana para için ödenen faiz de cabası!..
 
Uluslararası ticarette Bretton-Woods Antlaşması bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir. Bu antlaşma ile ABD, 44 ülkeyi parasal değer olarak altın kambiyo düzenlemesine bağlar. Böylelikle Amerikan denetimi de yavaş yavaş başlamış olur. Bu yolla, gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerin, yardım alınca parayı nerelere yatıracakları; iç ve dış siyasetleri bile denetim altına alınır. NATO, CENTO gibi kurumlar da sistemin savunma gereksinimini giderir. Hem de savunma yükünü borç/yardım alan ülkelere yükleyerek… Çok geçmeden altının yerini dolar alır. Karşılığının olup-olmadığı bile meçhul olan dolar...
 
Kimilerince Amerikan rüyası olarak adlandırılan düzenin (sisteam) sacayağını üç iktisadî alan (economic sector) oluşturur: Neft (petrol) şirketleri, elektronik alanında faaliyet gösteren şirketler ve silah şirketleri... Silah şirketlerinin neredeyse tamamına yakınının Yahudi kökenli (menşei) olduğunu da belirtelim. Bu üçlü sacayağına, son yıllarda büyük gelişim kaydeden bir dördüncü gücün; bilişim alanında faaliyet gösteren şirketlerin de katılımıyla Amerikan iktisadının kare ası oluşmuştur. Öyle ya günde birkaç bin otomobil üretmek mi kârlı ve etkilidir yoksa bilişim şirketleri aracılığı ile günde birkaç milyar kişinin özel hayatına erişebilmek mi? Sosyal medya olarak adlandırılan oluşumları, girişimleri bir de bu bakış açısıyla değerlendirmelisiniz. Ve tabi bu kuruluşların istihbarat, tanıtım (reklam), e-ticaret, kültür ihracı… diye giden ve ilk bakışta görünmeyen yanları da değerlendirme ölçütlerinizin (kıstas) içinde olmalıdır.
 
Amerika’yı, Amerika yapan dünya üzerinde yürüyen/yürütülen ticarete hâkim olması; dünya ticareti üzerinde tekel oluşturmasıdır. Misal bir ülkenin dolaşımdaki (tedavül) parasının, o ülkenin hazinesinde altın olarak karşılığının bulunması bir zorunluluktur. Peki, Amerika Birleşik Devletlerinin merkez bankasını elinde bulunduran Yahudi sermayesinin dolaşıma soktuğu Amerikan dolarlarının altın olarak karşılığı var mıdır? Bunu, kimse bil(e)memektedir. Böyle olunca da, alım gücü sorgulanamayan Amerikan doları bir hayalet gibi yeryüzündeki dolaşımını sürdür(ebil)mektedir. Bir diğer tekel aracı, credit card (kredi kartı) olarak adlandırılan elektronik borçlanma kartları olup; bu kartlarla yapılan her bir alışveriş işlemi için Amerika’ya akan komisyon ücretleri unutulmamalıdır. Aslına bakarsanız, Amerikan sermayesi denilen parasal birikim (capital reserve) -büyük ölçüde- Siyonistlerin denetimindeki (control) Yahudi sermayesidir.
 
Amerika ve dollar (‘dolı) denince, Siyonizm ve collar (‘kolı) akla gelmelidir. Amerika Birleşik Şirketleri -affedersiniz- Devletleri dollar-collar dengesini koruduğu sürece yaşayacaktır. Bu denge bozulduğu gün, Amerika’nın cihan devleti (super power) olma özelliği de son bulmuş olacaktır. Haddizatında 1960’lı yıllarla birlikte başlayan ve günden güne artan devasa borç yükü, Amerikan iktisadının en büyük açmazıdır. Peki, ülkedeki büyük şirketlerin, üretim üslerini Çin’e kaydırmaya başlamaları neyle açıklanabilir? Batan gemiden ilk önce fareler kaçar” sözüyle… Kısacası (hülasa) söz konusu Amerikan iktisadı olunca şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Amerikan iktisadı tıkanmış; -sözde- Amerikan rüyasının sonu gelmiştir. Amerikalıların bu rüyadan ne zaman uyanacağına gelince; kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın!..
 
Aziz Dolu Atabey