Meral Akşener partisinin grup toplantısında gündemi değerlendirdi. Akşener'in açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:


"Bugün bu yüce Meclis'in çatısı altında buluşabiliyorsak bunu 102 yıl önce bir araya gelen o kutlu iradeye borçluyuz. Bugün saraylarda oturup milletin gerçeklerinde bihaber gezenlere, milletin hakkına girenlere karşı çıkıyorsak bunu 102 yıl önce Ankara Ulus'ta yeryüzündeki tüm saraylardan daha görkemli olan o mütevazı binada yeniden alevlenen demokrasi öykümüze borçluyuz. 23 Nisan'ı içimizdeki tüm burukluklara rağmen yine kutladık. Neşemizi çalanlar, Cumhuriyet coşkumuza yine dokunamadı. Atatürk'ü kıskananlar, ona duyduğumuz sevgi karşısında yine orta yerinden çatladı.
Millet, vatan ve egemenlik bir araya gelmezse ortada devlet yoktur. Bugün milli birliğimiz AK Parti iktidarı eliyle günbegün zayıflatılıyor. İnsanlarınız günbegün ayrıştırılıyor. Milletimizin kendi vatanında yabancı hissetmesi isteniyor. Tüm bunlar bir tek adamın iktidarı sürebilsin diye gözümüzün içine baka baka yapılıyor. Bugün vatan topraklarımız türlü yağmanın ve peşkeşin içinde parsel parsel satılıyor. İktidar, iktidarda kalabileceği her bir gün adına kapalı kapılar ardında Anadolu'yu rehin ediyor.
Kimi zaman da müflis tüccarın evini, barkını satması gibi nereden üç kuruş alacaklarsa ona satıyorlar. Büyük Türk Milleti bugün kronikleşmiş derin bir devlet krizinin içindeyiz. Öfkemizi de umutlarımızı da kırgınlıklarımızı da yeniden tesis etmek, hukuk ve adaleti tek parola yapmak için kullanmak mecburiyetindeyiz. Dün 1920'lerin tarihsel eşiğinde önümüzdeki imtihan buydu.
6'LI MASA AÇIKLAMASI
İşte 6 siyasi parti olarak, buluşmamızın ortak noktası da tam olarak budur. Siyasette durduğumuz yerler farklı, vaatlerimiz farklı, gündem karşısında aldığımız tavırlar farklı hatta çoğu zaman söylemlerimiz de farklı ama tüm farklılıklarımıza rağmen Türkiye için ortak görüşlerimiz var. Bu ucube sistemin Türkiye'yi taşıyamayacağı konusunda fikir birliğine sahibiz. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem'in esasları konusunda fikir birliğine sahibiz. Rantı, yolsuzlukları, hırsızlıkları engellemek için Siyasi Ahlak Yasası çıkarılması konusunda fikir birliğine sahibiz. Mesela Merkez Bankası'nın bağımsızlığı konusunda fikir birliğine sahibiz. Demokrasinin işletilmesi, Türkiye'nin bir hukuk devleti olması konularından fikir birliğine sahibiz.
Bu vesileyle buradan başta, ev sahipliği yapan Sayın Gültekin Uysal olmak üzere, toplantıya katılan Sayın Genel Başkanlara, huzurunuzda bir kez daha, teşekkür etmek istiyorum. Allah bizleri milletimize karşı utandırmasın."
23 Nisan’ın Çocuk Bayramı olarak kutlanması Atatürk’ün çocuklara verdiği değerden kaynaklanır. Çocuk hep gülsün mutlu olsun istediğimizdir. Zorlandığında kolayı gösterdiğimiz, kendi ayakları üzerinde durabilmesi için cesaretlendirdiğimizdir. Atatürk daha o yıllarda çocuklarımızın ne kadar önemli ve değerli olduğunu gördüğünden yalnızca çocuklara özel bir günü Meclis’in kuruluş günüyle özdeşleştirerek bayram olarak kutlanmasını istemiştir.
TÜİK’in 5’inci Çocuk İş Gücü Araştırması sonuçlarına göre Türkiye’de ekonomik faaliyette çalışan 5-17 yaş grubundaki çocukların sayısı 720 bin. Okullarını terk etmek zorunda kalan çocukların sayısı da fazla. Kayıt dışı çalışan, adlarına çırak diyerek sorumluluktan kaçtığımız 2 milyona yakın çocuğumuz var. Makul bir gelecek kurmaktan yoksun bırakılan, gelişimi ihmal edilmiş çocuklarımız var. Peki çocuk gelinler?
TÜİK’e göre son 10 yılda 381 bin 418 kız çocuğumuz evlendirildi. Ne acıdır ki cinsel, fiziksel ve duygusal istismardan koruyamadığımız çocukların sayısı son 10 yılda 700 kat artmış. 1921 yılında Çocuk Esirgeme Kurumu’nu kurarak yetim çocuklarımıza kol kanat geren o kapsayıcı devlet anlayışının bu kadar uzağındayız. Atatürk’ün çocuklarımıza verdiği değerin bu kadar uzağındayız.


ULAŞTIRMA BAKANI'NA TEPKİ
Bay Kriz ve arkadaşlarının ülkemizi içine düşürdüğü ve her geçen gün daha da derinleşen ekonomik kriz milletimizi 100 liralık bakkal çekine mecbur ediyor. Liyakatsız kadroların elinde milletimiz her gün çile çekiyor. Geometri kitabı yazmış hatta geometri terimlerini Türkçeleştirmiş bir başöğretmenin kurduğu ülkemiz, dört işlemi bile bilmeden ekonomi yöneten bir çapsızlığın vesayetinde perişan oluyor. Bay Kriz ve arkadaşları saçmalama konusunda birbirleriyle yarışır hale geldi. Mesela memleketin okumuş gençleri her fırsatta iteklenip akın akın yurt dışına gitmek zorunda bırakırken Ulaştırma Bakanı çıkıp 'Bugün yurtdışına mühendis ihraç eden bir konuma geldik' diye övünüyor. Ulaştırma Bakanı'nın patronu da ihracatı çoğaltmak için doktorlara 'defolun gidin' diyor. Meğer ihracat rakamlarını çoğaltmak istiyormuş adam.
ENERJİ BAKANI'NIN AÇIKLAMASINA YANIT
Üstelik bu sözüm ona ihracat patlamasıyla övünürken bir yandan da ithalatta rekora koşuyorlar. Sığınmacı ithal ediyorlar. Mühendis ihraç edip çoban ithal ediyorlar. Doktor ihraç edip, maraba ithal ediyorlar. Kendi ülkelerini mülteci kampına çeviriyorlar. Bugün her 10 evden 1'inin elektriği kesik. Ortada böylesine acı bir tablo varken Enerji Bakanı çıkıp 'nisan sonu itibarıyla yaklaşık 278 bin abonenin elektriğinin kesik olduğunu' söylüyor.
"ZERRE UTANMADAN..."
Görevi memlekette elektriksiz, doğalgazsız ev bırakmamak olan bakan zerre utanmadan 2022 yılı Türkiye'sinde yaklaşık 1 milyon vatandaşımız elektrik gibi temel ihtiyaçtan yoksun olduğunu savunuyor. Siftahsız kepenk kapatan esnafımız ay sonunu getiremiyor. Asgari ücretliler, emekliler, açlık sınırının altında hayatta kalmaya çalışıyor ama ışıltılı gözleri, abuk subuk açıklamaları, bir türlü tutmayan planlarıyla Türk siyaset tarihine şimdiden kara bir leke olarak geçen Nebati Bakanı 'Gerekirse gemileri karadan yürütür, hedefimize ulaşırız' diyor. Artık yürütmeyeceğiz, yürüttürmeyeceğiz diyemiyor. Bu söz ne yaptığına dair en küçük fikri bile olmayan liyakatsiz bir bakanın Fatih Sultan Mehmet Han üzerinden hamaset yaparak acınası bir şekilde durumu idare etmeye çalışmasıdır."
Mesela bugün TOKİ, hiçbir kuruma karşı hesap vermiyor. Bütçesi Meclis'e gelmiyor. Yani TOKİ’nin, devlet bütçesi içindeki yeri belirsiz. Devletin hiçbir hesabı içinde yer almıyor. Gelişigüzel ve keyfi biçimde karar alarak, kamu kaynağını kullanıyor.
Buradan iktidarı şimdiden uyarıyorum; İYİ Parti iktidarında, özellikle eğileceğimiz başlıklardan biri de mutlaka TOKİ olacak. TOKİ’nin elindeki devlet arazilerinin, satış işlemlerini inceleyeceğiz. Konuyla ilgili Sayıştay raporlarını, işleme alacağız. Satışlarda, rekabet ortamının oluşup oluşmadığına bakacağız. Yandaş şirketlerin fonlandığı yüklenici ağlarının, arkasındaki mekanizmayı, açığa çıkaracağız. Milletimizin malının, üç kuruşa pazarlanmasına, izin vermeyeceğiz.
İYİ Parti iktidarında; kamu ihaleleri şeffaf olacak. Kamu kaynakları, doğru alanlara ayrılacak. TOKİ, uygun fiyatlı konut üretimine odaklanacak. TOKİ, kentsel dönüşüme odaklanacak. TOKİ, deprem riski olan bölgelerin, ıslahı için çalışacak.


GEZİ DAVASI KARARINA TEPKİ
Millet iradesinin önünde hiçbir güç duramaz. AK Parti'nin insanlarımızı ayrıştırıp, bir millet yerine iki düşman topluluk oluşturma siyasetinin bir parçası olarak 27 Mayıs 2013 tarihinde İ yılstanbul'da ağaçların sökülmesiyle başlayan olaylardan bugüne 9 yıl geçti.
Ağaçların sökülmesi bardağı taşıran son damlaydı. Hatırlayın bu yıla gelinceye kadar iktidarı yönetenlerin ağzından Atatürk'ün ailesine, Cumhuriyet'in değerlerine ve en tepeden Atatürk ve İsmet İnönü'ye iki ayyaş denildiği bir süreçti. En son iki ayyaşla o bardak doldu, ağaçların sökülmesiyle de bardak taştı. İşte bu 9 yıllık sürecin her bir anı müstakbele valisi gibi ülke yöneten bir zihniyetin kararları ve sömürge şirketi gibi ülke yağmalayan bir rantiye oligarşisinin uygulamaları ile geçti. Gezi başlangıcından Bay Kriz'in türlü provokasyon ve müdahalelerle rayından çıkarmasına kadar geçen süreçte ülkücüsünden solcusuna, dindarından sekülerine, kadınından erkeğine, gençlerimizin o dönemki rejime karşı bir duruş, bir direniştir. Türk gençlerinin bu direnişi, AK Parti'nin FETÖ ile el ele verip, milli egemenliğimize kastetmesine karşı yapılmıştır. Bu direniş çaresizlere ümit olmuştur. Cumhuriyet'imizi tek bir adama mahkum etmek isteyenlere karşı adeta bir duvar olmuştur ve o duvar sayın Erdoğan ve avareleri eliyle rayından çıkarılana kadar da dimdik durmuştur. Gençlerimiz uğruna ölecekleri vatanları, sayın Erdoğan'ın inşaat baronlarına peşkeş çekilmesinin diye gurur duydukları devletleri bir grup meczubun elinde parçalanmasın diye, çok sevdikleri Türk milletinin geleceği tehlikeye düşmesin diye bu direnişi gerçekleştirmiştir. Bu yönüyle Gezi, Türk gençliği için yalnızca bir protesto değildir aynı zamanda milli şuurun da ayağa kalkmasıdır.
Erdoğan'ın Gezi Direnişi'ne iyi gözle bakmasına imkan yoktur. Bu sebeple 'Gezi' kelimesinden hep korkmuştur, bu sebeple rayından çıkarmak için elinden geleni yapmış ve başarmıştır. Bu sebeple bugün bile adeta yemin etmiş gibi şahsi bir intikam kovalamaktadır. Aradan geçen 9 yılın sonunda geldiğimiz noktada bugün milletimizin her bir ferdinin çeşitli bahanelerle ve keyfi kararlarla düşman, hain edildiği siyasetin, farklılıklarını ve her türlü düşüncenin bir fare tuzağına hapsedildiği, millet ve memleket soyulurken garibanın kuru ekmeğe mahkum edildiği adına da Partili Cumhurbaşkanı Sistemi denilen bir istibdatın içindeyiz. Bilinmelidir ki hiçbir gayrimeşruluktan yasallık üretilemez. Akıl ve vicdan sahibi hiçbir Türk evladı istibdata boyun eğmez. Şanlı tarihimiz her dönemi 'Yaşasın Hürriyet, kahrolsun İstibdat!' diye haykıran cesur vatan evlatlarıyla doludur.
KAVALA  AÇIKLAMASI
Nitekim dün Saray tiyatroları ile galası yapılan Osman Kavala davası toplum vicdanına ve millet varlığına hançer vuran binlerce yargı trajedisinden yalnızca bir tanesidir. Yargı yetkisinin de saraydaki şımarıkların nargile masalarına çerez edildiğinin bir başka önemli kanıtıdır. Sayın Erdoğan aklınca aylarca üst perdeden beylik laflar ettiği Rahip Bronson davası ile neredeyse kendisini, savcı ilan ettiği, Kaşıkçı davasında, milletin yargı egemenliğini, alenen ve utanmadan satmasının, sadakasını vermiştir. İşte o nedenle bugün, meselemiz, Osman Kavala değildir. Çünkü Osman Kavala, mevcut yasalarla, zaten aklanmış, mahkeme bile bunu kabul etmiştir. Bugün meselemiz; milletimizin her bir ferdinin, kısıtlanamaz, devredilemez, engellenemez temel haklarının, hürriyetlerinin, insanca yaşama arayışının, ve buna dair umut ve hayallerinin elinden alınmasıdır.
Bugün meselemiz; iktidar araçları ve devlet organları eliyle, paramparça edilen, yabancılaştırılan, mayası ve özü değiştirilen, 1920 yılında, bu çatı altında birleşmiş bir millet ile, onun vatanını ve devletini, bu ucube zihniyetten kurtarma meselesidir. Bugün meselemiz; istibdat karşısında, hürriyet için dik durabilme meselesidir. Çünkü, 1908’de istibdata karşı koyan ruh neyse, Gezi de odur. 31 Mart’ta, meşrutiyeti yıkmaya kalkışan darbecilerin, karşısında duran irade neyse, Gezi de odur. Demokrasi için seferber olan, o günün Türk Gençleri neyse, ağacına, parkına ve heykeline sahip çıkan, Gezi’deki Türk Gençleri de odur.


"KAHROLSUN İSTİBDAT!"
Değerli dava arkadaşlarım; Türk modernleşmesinin önünde, her zaman engeller olacak. Her devirde, mutlaka yeni Derviş Vahdeti’ler çıkacak. Her devirde, bizi bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahlarımız olacak. Varsın olsun. Çünkü her devirde, bu vatanın; Bekçiliğini yapacak gençleri de olacak. Vahdeti’lerin karşısına dikilecek, Mustafa Kemal’leri de olacak. Topçu Kışlası hayallerine kapılanların karşısında, dimdik duran çapulcuları da olacak. İşte o nedenle buradan, bir kez daha ilan ediyorum: Parola vatan, işareti namus! Kahrolsun istibdat, kahrolsun zulüm! Yaşasın hürriyet, adalet, müsavat ve meşveret!"