Şırnak’ın Silopi ilçesi çöp toplama alanında Sakine Kültür isimli kadının cesedine ulaşıldı. Yapılan soruşturmada milliyetçi ve muhafazakar yapısıyla bilinen Özel Harekat Ocakları Şube Başkanı İ.B. şüpheli olarak gözaltına alınarak tutuklandı. Başka bir cinayet haberi de Elazığ’dan geldi. 6 aydır kayıp olan Remziye Apaydın’ın öldürüldüğü ortaya çıktı. Apaydın'ın cesedi gömüldüğü yerden çıkarıldı.

Bir gün sonra ise, Van’ın İpekyolu ilçesinde Suna Pek’in özel güvenlik görevlisi olarak çalışan eşi Y.P. tarafından öldürüldüğü haberleri basına yansıdı.

Bunun üzerine merkezi Diyarbakır’da bulunan ve Rosa Kadın Derneği, Diyarbakır Tabipler Odası, Diyarbakır Barosu, İnsan Hakları Derneği, Eğitim-Sen, SES Diyarbakır Şubesi, Mezopotamya Psikologları İnisiyatifi, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Diyarbakır Şubesi tarafından oluşturulan Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ağı basın açıklaması yapma kararı aldı. Duyurusu Çarşamba günü yapılan açıklama bugün gerçekleştirildi.


Ancak aradan geçen iki günde kadın cinayetleri durmadı. İki günde dört kadın daha şiddete kurban gitti. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun sosyal medya hesabı üzerinden paylaştığı bilgilere göre, Aydın’da Zehra Çiçek, İzmir’de Nurel Türkmen, Diyarbakır’da Şule T., Eskişehir’de Serap Bor erkekler tarafından öldürüldü.

“İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçenler suç ortağıdır”

Kısa sürede yedi kadının cinayete kurban gitmesi kadın örgütlerinin tepkisini de beraberinde getirdi. Dağ Kapı Meydanı'nda toplanan kadın örgütlerinin temsilcileri adına Konuşan Rosa Kadın Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Berfin Polat, kadın cinayetlerinin sistematik olduğunu savundu. Faillerin korunduğunu vurgulayan Polat, “Yaşanan bu olayların münferit olmadığını ve tek bir failin tutuklanmasıyla son bulmayacağını, çeteci bir örgütlenme ile sistematik olarak üretildiğini biliyoruz. Bu kirli anlayışın bir devlet politikası olarak üretildiğini, faillerin göstere göstere idari ve yargısal tüm mekanizmalar tarafından korunduklarını, desteklendiklerini, sırtlarının sıvazlandığını biliyoruz” dedi.

Birçok kesimin cinayetlerin suç ortağı olduğunu ifade eden Polat, şöyle konuştu: "Cezasızlık politikasıyla failliğe ortaklık eden bir devlet, bu şiddetin ve cinayetlerin suç ortağıdır. Çocuk istismarcılarına af isteyen, kadınları ve kız çocuklarını kendilerine tecavüz eden erkeklerle evlendirme niyetinde olanlarla, İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçilmesini isteyenler bu cinayetlerin suç ortağıdır. Vatan- bayrak güzellemesi ile militarizmi ve Kürt-kadın düşmanlığını tırmandıran, hiçbir yasal düzenlemeye ve denetime tabi olmayan paramiliter yapılanmaların oluşmasına ön ayak olanlar bu cinayetlerin suç ortağıdır. “

“Kadınlar için şiddetsiz hayat mümkün”

Açıklamanın ardından VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan kadınlar, faillerin ceza almadığını savunarak tepki gösterdi. Rosa Kadın Derneği Başkanı Adalet Kaya, özellikle kamu görevlilerinin cezasız kalmasının erkekleri cesaretlendirdiğini savundu. Kaya, “Kürt kadınları üzerinde özellikle kamu görevlisi olan kişiler tarafından yeniden yeniden üretiliyor şiddet. Bunun karşısında uygulanan bir cezasızlık politikası var. Gerçekten bu hem erkeklere, kamu görevlisi olanlara cesaret veriyor. Pervasızlıkla yapıyorlar cezalandırmayacaklarını biliyorlar” şeklinde konuştu.

İnsan Hakları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Ezgi Sıla Demir ise kadına yönelik politikaların değişmesi gerektiğini vurguladı. Son bir yılda bölgede 100’ü aşkın kadının şiddete kurban gittiğini hatırlatan Demir, “Bir hayattan bahsediyoruz sayılarından bahsetmiyoruz. Bunların hepsi birer hayattır. Bu politikaların ciddiye alınması ve pratikte de çok ciddi bir şekilde uygulanması gerekiyor ama görüyoruz İstanbul Sözleşmesi'ni kaldırıyorlar, şiddete meyil eden bir dil var. Bu politikalar sürdüğü sürece kadınlar yaşamlarını yitirmeye devam edeceklerdir” diye konuştu.

Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Hatice Demir ise kadınlar için şiddetten uzak bir hayatın mümkün olduğunu söyledi. Bunun İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanmasıyla mümkün olabileceğini ifade eden Demir, şunları söyledi : “Küresel kadın hareketi ile Türkiye'deki kadın hareketinin mücadelesiyle oluşturulan İstanbul Sözleşmesi'nin çekincesiz bir şekilde tüm maddeleriyle uygulanması ve hayata geçirilmesi, İstanbul Sözleşmesi'nin bize sunduğu perspektifiyle iç hukukta gerekli düzenlemeyi yaparsak ve sözleşmenin tüm maddelerini uygulanması noktasında Türkiye'de bir irade ortaya konursa, gerçekten kadınlar için şiddetten uzak, özgür, bağımsız, hayatlar mümkün olabilir.”