YİTİK KADINLAR ADLI KİTABIMIZLA İLGİLİ YENİ KONYA GAZETESİ İLE YAPTIĞIMIZ RÖPORTAJ

Özellikle son zamanlarda fazlasıyla dikkat çeken, büyük küçük demeden herkesin elinde gördüğümüz “Yitik Kadınlar” kitabının yazarı ve sıradışı yaşamı ile dikkatleri çeken Mustafa Süs ile harika bir röportaj gerçekleştirdik. 

Kazım ÖZÇELİK: Bize biraz kendinizden söz eder misiniz?
Mustafa SÜS: Öncelikle teşekkür ederim, böyle bir imkân verdiğiniz için bizlere…
Ben 1974 Yılında Kayseri’nin Dereköy’ünde hayata başladım. Köyümün okulunda ilkokul Yahyalı ilçesinde İmam Hatip okudum. Şehit Ömer Halisdemir Üniversitesini bitirdikten sonra öğretmenlik hayatına başladım. Necmettin Erbakan Üniversitesinde de “Eğitim Yöneticiliği ve Teftiş Planlaması” dalında yüksek lisans yaptım. Öğretmenlik ve okul yöneticiliği yanı sıra Yeni Konya Gazetesinde 2007 yılında Köşe Yazarlığı yapmaya başladım. Eğitimci/Yazar olarak yaşamaya devam ediyorum. 

Kazım ÖZÇELİK: Bu yolculukta ne zaman ben artık yazarım diyebildiniz? Ya da kendinizi ‘yazar’ olarak tanımlıyor musunuz?
Mustafa SÜS: Üniversite yıllarında meşhur günlükler yazardık ya, o zamanlar, evet bu yazdıklarımla bir kitap çıkabilir, diye düşündüm. 
Büyük yazarlara bakınca –mütevazilik olsun diye değil- kendine yazar demek mümkün değil. Sorarlar adama, o yazarsa sen nesin, sen yazarsan onlar ne? Ama işte elimiz kalem tutuyor şükür. Yazdıklarımız hayata bakış açımız gibi görünse de, hayata bakış açısını değiştirmeye çalışıyoruz insanların. O yüzden “yazar” diyebiliyoruz kendimize, utanmadan…

Kazım ÖZÇELİK: Kitaplarınızı ne kadar sürede yazıyorsunuz? Başka bir deyişle bir kitabın ortaya çıkması ne kadar sürer?
Mustafa SÜS: Başka işi gücü olmayan, sadece yazarlık mesleğinden para kazananları bilemem tabi, onlar kendisini odaya kapatıp sadece yazıyorlar. Bizimkisi öyle değil. Biz yazıyoruz, birikiyor, kaç sene olursa artık. Sonra derleyip toparlıyoruz. Uzun sürüyor yani bizim kitap çıkarmamız.

Kazım ÖZÇELİK: Yazmaya nasıl başlarsınız?
Mustafa SÜS: İlkokulda şiirler yazardım kendi kendime. Boş bir kâğıt bulayım ya da defterin herhangi boş bir sayfası, hemen bir cümle ile başlardım. Sonra yazmak için belirli bir disiplinin olması gerektiğini fark ettim. Mesela şu an röportaj için bir mecburiyet var ve yazmak zorunda kalıyoruz. Belirli bir disiplin olmadan, amaan yarın yazarım derseniz bir şey birikmiyor, hele bir de asıl işiniz yazarlık değilse. Haftalık köşe yazıları benim için disiplinli bir çalışma süreci oldu.

Kazım ÖZÇELİK: Yazmak yetenek işi midir? Öğrenilebilir mi?
Mustafa SÜS: yazmak yetenek işi dersem, yetenekliymişim izlenimi çıkacak. Öğrenilir desem, yazarların kursa gittiğini sanmıyorum.
Şöyle söylersem daha akıllıca olur: Yazarak yeteneğinin olup olmadığını öğrenen insanlar, yazarlık yeteneklerini keşfedip –üşenmezlerse- yazmaya devam ediyorlar. Sonradan sadece kurallar öğrenilebilir. Örneklerle kıyas yapılabilir. Yeteneği olmayan bir insana asla yazdıramazsınız istediğiniz yöntemi öğretin yazamaz. Yazmak ilham işi diyelim.

Kazım ÖZÇELİK: Türkiye’de kitap yayımlamak zor mudur? Bir kitabı yayımlatmak için hangi süreçlerden geçmek gerekir?
Mustafa SÜS: Kitap yayımlatmak gerçekten zor, ciddi bir çalışma olması gerekiyor. Her kitabı sırf para için basan yayınevleri var ama o kitaplar da kalıcı olmuyor. 
Türkiye’de kitap yazmak zordur ama yazdıktan sonraki tüm süreçler daha da zordur. Aslında tam tersi olması gerekir. 
Kitabı yazıyorsunuz, yayınevine para karşılığı bastırıyorsunuz, saman alevi gibi şöhret oldunuz oldunuz, olmazsanız bastırdığınız tüm kitabın parası cebinizden çıkıyor. Kitabın reklamını yayınevi size yaptırmak istiyor. Tüm bunlara bakıp yeniden kitap çıkarmak için zorlanıyorsunuz. Devlet işlerindeki bürokratik engeller gibi düşünün. Hem engel hem maddi kayıp…

Kazım ÖZÇELİK: Türkiye’de yazarlık para kazandırır mı?
Mustafa SÜS: Yazarlık para kazandırıyor tabi. Hani meşhur bir deyim vardır, “Para parayı çeker.” Ünlü bir yazarsanız paraya para demezsiniz. Büyük şirketlerin küçük ve orta işletmelerle arasındaki para kazanma uçurumu gibi. Bizim gibi ünlü olmayan yazarlar bırakın kazanmayı cebinden harcar. Ne serzenişte bulundum be

Kazım ÖZÇELİK: ‘Yitik Kadınlar’ isimli ilk kitabınızı piyasaya sürdünüz. Tema olarak niçin kadınları seçtiniz? 
Mustafa SÜS: Kitap öykü kitabı olunca sadece birkaç öyküde var kadın teması. Yoksa baştan sona kadın teması işlenmedi.
Yitik Kadınlar derken anlatmak istediğim herkesin düşündüğünden farklıydı.
Toplumun, değerlerimizin, geleneklerimizin kadına yüklediği bir misyon var. Kadınlarımızın çoğu bu misyonu elinin tersiyle itip kendini yitirdi. Oysa kutsaldı vazifesi. Feministlerin, çağdaşlık adı altında kadınları sömürmeye çalışan zihniyetin boyunduruğuna girdi kadınlarımız. ‘Ben’ duygusunu ön plana çıkardı, biz’den uzaklaştı ve yitti. Bunlara dikkat çekmek istedim.

Kazım ÖZÇELİK: Çağdaş Türk Edebiyatı hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Mustafa SÜS: Çağdaş Türk Edebiyatının durumu içler acısı gerçekten. Yazarlara bakınca hepsi özgün hemen hemen. Keşke özgün olmasalardı, diyesi geliyor insanın, keşke dünya klasiklerini, Türk klasiklerini taklit etselerdi diyesim geliyor.
Hani kişileri, aşkı, kadını, duyguyu istismar etme dışında ciddi bir kitap göremiyoruz etrafta. Ünlü yazarlar için söylüyorum bunu. Örnek vermek gerekirse Mevlana, Aşk, Mustafa Kemal, Yunus, Kadın gibi kavramlar müthiş bir şekilde istismar edilip okuyucunun önüne konuluyor ve yazarlarına acayip paralar kazandırıyor.
E hocam sen de istismar et, sen de bul yolunu, diyebilirsiniz de, şükür hiçbir zaman para kazanma gibi bir derdim olmadı, hem de kalemimle…
Saman alevi gibi yanıp hemen sönen kitapların çok satması Çağdaş Türk Edebiyatı için ciddi bir sorundur.
Kültür Bakanlığı da kültürümüzle değil turizmle ilgilenince, pek parlak göremiyorum geleceğimizi…

Kazım ÖZÇELİK: Son olarak yazar olmak isteyenlere önerileriniz nedir?
Mustafa SÜS: Yazarlık yeteneğinizin olup olmadığını anlayabilmek için blog falan kurup yazın, yazdıkça açılırsınız yetenek varsa, beğenilip beğenilmediğine takılmayın. Ama ciddi bir birikiminiz yoksa tıkanıp kalırsınız yetenek olsa da. O ciddi birikim “okumaktır”. Kelime dağarcığı ve cümle kurma matematiği çok önemlidir.
Beğeni konusuyla ilgili bir anımı anlatıp bitirmek istiyorum.
Üniversite yıllarında şiir yazar arkadaşlara okurdum, arkadaşlardan olumlu da olumsuz da tepki alır yazmaya devam ederdim.
Bir tanesi vardı ki, ne yazarsam yazayım “olmamış” derdi.
Bu arkadaş da müthiş bir şeklide Necip Fazıl hayranı idi.
Günün birinde Üstadın:
“Ne görsem, ötesinde hasret çektiğim diyar;
Kavuşmak nasıl olmaz, mademki ayrılık var?” 
Şiirini okudum, “olmamış” dedi… Anlatabiliyor muyum?

Röportaj için teşekkür ederim…