YENİLGİ YENİLGİ BÜYÜYEN FERAHLIK VARDIR! 
Yenilgi tek başına iken sıkıntılı olur. 
Bir insanın altından koltuğunu çekin, intihar etmeyi bile düşünür. Ama o an diğer dostlarının da koltuğunu kaybettiğini söyleyin bırakın intiharı düşünmeyi, utanmasa zil takıp oynar. 
Galibiyette ise durum tam tersi olur.
Bir insana herhangi bir koltuk verin, başının göğe erdiğini, burnunun yer çekimine inat yukarı kalktığını düşünmeye başlar ve hemen hayaller kurar.
Ama o insana deyin ki hemen akabinde;
‘Sizin çok yakın dostlarınız da sizinle benzer koltuklara oturdular.’
İşte o zaman baş gökten yere düşer, burun yer çekimine karşı koymamaya başlar.
Nedir insanı bu kadar kötü yapan şeyler?
Ben düştüm aman dostlarım zarar görmesin, onların düşmemesi için elimden geleni yapayım, demek neden zor?
Çok mu zor demiyorum, neden zor diyorum. Çok zor çünkü gerçekten.
Derviş gibi olmalısınız. Çıkarken iyiydi de düşerken mi kötü? Derken samimi olacak olgunluğa erişmelisiniz.
Ne kadar dindar olursa olsun bir insan, ne denli ibadet ehli olursa olsun, isterse Kâbe yollarında ömrünü çürütsün…
Kendisi yenilince, düşünce, koltuğunu kaybedince dehşet bir azap çekmeye başlayıp da, dostlarının kaybettiğini duyar duymaz içinde ciddi bir ferahlık oluşuyorsa o insanın inancından şüphe edilmez mi?
Yargılamıyorum, soruyorum sadece…
Aynı şey başarılı olanlar için de geçerli. 
Size sağlam bir makam verdiklerinde, aynından başka bir dostunuza o makam verilince sizin makam “bir hiç” gibi görünmeye başlar. Böbürleneceğiniz, övüneceğiniz bir durum hemen kalkar ortadan.
Oysa derviş kaşıkları ile övünen bir toplumuz biz. Kaşığı uzun olan dervişlerin önce karşısında oturanı doyurma menkıbesi bizde hayranlık bırakır.
Ama kendimize gelince işler değişiyor hemen…
“Sınanmadığınız bir acı üzerinden ahkâm kesmeyin.” Der büyükler…
Sanırım biz hayran olduğumuz iyi şeylerin hikâyesini anlatmayı ve o iyi hikâyeleri dinlemeyi seviyoruz.
Hayatımıza tatbik etmek o kadar da kolay değil!