Yardımcı doçentlikle ilgili tartışmaların temelinde Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın 26 Temmuz 2017 tarihinde “İslam Dünyasının Yükseköğretiminin Oluşturulması” toplantısında yaptığı konuşma yer almaktadır. Bu konuşmada Cumhurbaşkanımız: "Rektörlerimizden ricam var, YÖK Başkanımız ile de bunu konuşuyorum, Allah aşkına şu yardımcı doçentlik olayı nedir? Şunu bir gözden geçirin. Dünyanın kaç yerinde acaba yardımcı doçentlik var?" Dedi. Bu konuşmadan sonra YÖK’ün komisyon kurduğu ve konu üzerine çalıştığı yazılı ve görsel basında yer aldı.

Cumhurbaşkanımızın yaptığı bu konuşma, farklı çevrelerde farklı algılandı. Bazı çevreler, yardımcı doçentlik kadrolarını lağvedelim ve yardımcı doçentlik kadrolarındakileri öğretim görevlisi yapalım. Bazı çevreler de yardımcı doçentlerin doçent ve profesör olmalarının önündeki engelleri bir an önce kaldıralım. Zaten ülkenin öğretim üyesine ihtiyacı var. Böylece, öğretim üyesi ihtiyacı da ortadan kalkmış olur, şeklinde yorumlandı.

Başka ülkelerde yardımcı doçentlik var mı?

Yardımcı doçentlik kadroları “assistant professor” adıyla uzun süreden beri önce ABD’de sonra da dünyanın değişik ülkelerinde yaygın olarak üniversitelerde kullanılmaya başlandı. ABD’de yardımcı doçentlik kadrolarının ihdas edilmesinin amacı, genç ve dinamik bilim insanlarının enerjilerinden üniversitelerin ivedilikle yararlanmasını sağlamaktı. Tutucu ve statükocu Avrupa üniversiteleri doçentlik ve profesörlük kadroları dışında hiçbir kadroya yaşam alanı tanımadığı için son yıllara kadar yardımcı doçentlik kadrosu yoktu. Son yıllarda ABD ile rekabet edebilmek ve bilim dünyasındaki insan kaynaklarını etkili kullanmak amacıyla Avrupa üniversiteleri de diğer ülkelerde olduğu gibi yardımcı doçentlik kadrosunu tahsis etmeye başladılar. 1956 yılında kurulan ODTÜ, ABD modeline göre özel bir kanunla kurulduğu için ilk yardımcı doçentlik uygulaması ODTÜ’de, daha sonra da 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile birlikte Türkiye’deki diğer üniversitelerde de uygulanmaya başlandı. ABD’de yardımcı doçent uygulaması şu şekilde yapılır. Doktorasını yapan kişiye öncelikle ders verilir. Ders performansı, yayınları, projeleri ve genel olarak performans değerlendirmelerinin sonuçlarına göre görev süresinin uzatılıp uzatılmayacağına karar verilir. Yeterli olanlar gerekli kriterleri sağladıktan sonra doçent doktor (associate) unvanını alıp profesörlüğe (professor) yükselirler. Yardımcı doçentlik daimi kadro değildir. Daimi kadro doçent ve profesörlere verilir. Yeterli olmadığına kanaat getirilenlere ise, Amerikan usulü nezaketen teşekkür edilir ve üniversite ile ilişkisi kesilir. Bu kişi kolay kolay yardımcı doçent statüsünde başka bir üniversitede iş bulamaz.

Yardımcı Doçentlik Kadrosunun Türk Üniversitelerine Katkıları

Türkiye uzun yıllardan beri, özellikle ABD, İngiltere ve Almanya gibi ülkelere öğrenci göndermekte, bu öğrenciler gittikleri ülkelerde lisansüstü eğitimlerini tamamlayıp doktora unvanı ile geri dönmektedirler. Doktora, bilimsel bir unvandır ve bilim adamı olmanın en önemli koşullarından birisidir. ABD’deki üniversitelerde görev yapan öğretim üyeleri doktora unvanlarını kullanırlar. Bu unvan denkliği kabul edilmek koşuluyla dünyanın her yerinde geçerlidir. Bu unvana sahip olarak yurtdışından gelen kişilere yardımcı doçentlik unvanı verilerek hızlı bir şekilde derslere girmeleri sağlanmış, Anadolu’daki pek çok üniversitenin öğretim üyesi ihtiyacı karşılanmış ve lisansüstü eğitim programlarının açılması sağlanmıştır. 2547 saylı Yükseköğretim Kanunu ile Eğitim Enstitüleri üniversitelere bağlanmış ve buralarda görev yapan öğretim görevlilerine lisansüstü eğitim yaptırılarak, öğretmen yetiştirme ile ilgili deneyimlerin üniversitelere kazandırılması sağlanmıştır. Yardımcı doçent kadrolarındaki öğretim üyeleri, halihazırda üniversitelerin önlisans, lisans ve lisansüstü programlarındaki ders yükünün büyük bir kısmını üstlenmektedirler. Aynı zamanda özellikle gelişmekte olan bölgelerdeki üniversitelerin idari kadrolarında çok önemli hizmetler vermektedirler. Yardımcı doçentlik kadroları lağvedildiği takdirde, önlisans ve lisans programlarında çok fazla sorun yaşanmazken, lisansüstü programlarda öğretim üyesi açığı ortaya çıkacaktır. Buna mukabil, doktorasını bitiren kişi, öğretim görevlisi statüsünde istihdam edildiği için, doçent olana kadar, sadece önlisans ve lisans eğitiminde derse girebilecek, jürilerde görev alamayacak ve danışmanlık yapamayacaktır. Bu durum, üniversitelerin insan kaynaklarının verimsiz kullanılması anlamına gelir.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile birlikte yardımcı doçentlik uygulaması Türk üniversitelerinde çoğu zaman amacından uzaklaşarak uygulanmış, bazı rektörlerin kadrolaşma stratejisi, bazı rektörlerin de, rektörlük seçimlerinde oy deposu olarak algılanmalarına sebep olmuştur. Bu durum, haliyle yardımcı doçentlerin güçlenmesinde ve güç unsuru olmasında etkili olmuştur. Yardımcı doçentliğin güç unsuru olarak kullanılması sonucu, akademik beklentilerden uzaklaşıp, kadro kapatma ve alttan gelenlerin akademik yükselmelerini engelleme şekline dönüşmüştür. Bu haliyle yardımcı doçentlik kadrolarını tamamen lağvetme yerine, ıslah edilmesi ve yeniden düzenlenmesi gereken bir yapıya dönüşmüştür.

Yardımcı Doçentlerin Durumu

Yardımcı doçentlerin durumu incelendiğinde kendi içerisinde 3 gruba ayrıldığı görülmektedir.

1. Doçentlik için gerekli yabancı dil puanını almış, istenen indexlerde yayınlarını yapmış ve doçentliğe hazırlanmakta olanlar;

2. Doçentlik için gerekli yabancı dil puanını alamamış, dil için hazırlık yapan bu arada da istenen indexlerde yayın yapan ya da yapmaya çalışanlar;

3. Doktora unvanını aldıktan sonra dil çalışmayı bırakmış, istenen indexlerde yayın yapmamış, sadece derslere girip çıkanlar;

Yukarıda ifade edilen üç grupla ilgili merkezi ve gelişmekte olan bölgelerdeki üniversiteler için farklı farklı uygulama yapılması gerekir.

Yardımcı doçentlik kadrolarının tamamen lağvedilmesi kısa ve uzun vadede Türk üniversiteleri açısından önemli sorunlar yaratabilir. 1980’li yıllara kadar ABD dışındaki tüm ülkelerde yaşanan krizin benzeri Türkiye’de de ortaya çıkabilir. Üniversite sadece doçent ve profesörlerden oluşan, sınırlı sayıda ayrıcalıklı bir sınıfın eline terkedilmeyecek kadar önemli bir kurumdur. Bu sebeple, yardımcı doçentlik kadrosunun lağvedilmesi yerine, yukarıdaki 1. madde de ifade edilen özelliklere sahip öğretim üyelerine yardımcı doçentlik kadrosu görev yaptığı üniversitede bir kez, üç yıl süreyle verilebilir. Bu süre içerisinde doçent olamayanlar, öğretim görevliliğine yardımcı doçentlikte elde ettiği özlük hakları korunmak koşuluyla atanabilir.

2. madde deki özelliklere sahip olan yardımcı doçentlerle ilgili olarak 6 ay süre ile İngiltere ya da ABD’deki bir üniversite ile anlaşma yapılarak dil eğitimi ve indexli dergilerde yayın yapma konularında eğitim almaları sağlanabilir. 3. Maddede ifade edilen öğretim görevlileri emekli olmamaları halinde, gelişmekte olan bir üniversitede beş yıl süreyle yeniden yardımcı doçent olarak istihdam edilme hakkı sunulabilir. Bu hak her beş yılın bitiminde gelişmekte olan başka bir üniversitede çalışmak koşuluyla yenilenebilir. Bu şartları kabul etmeyenler, özlük hakları korunmak koşuluyla öğretim görevliliğine indirilebilir. Bu seçenekler merkezi ya da gelişmekte olan üniversiteler için farklı biçimlerde uygulanabilir.

Yardımcı doçentlik kadrolarının lağvedilmesi halinde, önlisans ve lisans eğitiminde önemli bir sorun yaratmaz. Sadece lisansüstü eğitim veren bölümlerde sorun ortaya çıkabilir. Yardımcı doçentlerin çoğunluğu malum olduğu üzere özel üniversitelerde yoğunlaşmaktadır. Bu kadronun iptali halinde, en çok zarar görecek olan üniversitelerin başında özel üniversiteler olacaktır. Eğer yardımcı doçentlik kadroları her şeye rağmen lağvedilmesi düşünülüyorsa, bu uygulamanın 6 yıllık bir zaman dilimine yayılması gerekir. Lisansüstü eğitimlerin merkezi üniversitelerde toplanması ayrı bir seçenek olarak değerlendirilebilir.

Dünya’da çok hızlı bir biçimde alışıldık kampüs üniversite modelinden uzaklaşma yaşanmakta ve online ortamda ders işleme modelleri uygulanmaya başlanmaktadır. Gelecekle ilgili vizyonlar göz önüne alındığında, sıra, tahta, projeksiyon ve ders anlatan öğretim üyesi profilinin yavaş yavaş demode olacağı ileri sürülmektedir. Astronomik paralar harcanarak yapılan kampüsler gelecekte çok fazla öğrenci bulamayacağı öngörüsü ortaya atılmaktadır. Bu sebeple daha fazla öğretim üyesi istihdam etmek yerine daha nitelikli öğretim üyesi yetiştirmek ve bu nitelikli olan öğretim üyelerinden de en üst düzeyde yararlanmayı mümkün kılacak modeller geliştirmek gerekir. Gelecek 20 yıl içerisinde daha az öğretim üyesine ihtiyaç duyulacağı tahmin edilmektedir.

Yardımcı Doçentleri Doçent Yapalım mı?

Sayın Cumhurbaşkanımızın yardımcı doçentlik konusunu iyileştirin, ifadesinden sonra yardımcı doçentlerin önündeki engelleri kaldırıp, doçent yapılması yönünde bir kararın çıkacağı yönünde bir beklenti kamuoyunda oluşmaya başladı. Öncelikle yardımcı doçentleri kriterlere bağlı kalmaksızın doçent yapmak akabinde de profesör olmalarını sağlamak, üniversiteye yarardan daha çok zarar verir. Üniversite bilimsel düşünen, eylemde bulunan, araştırma yapan ve sorun çözme kapasitesine sahip olanların, tamamen liyakate dayalı yükselmenin olduğu kuruluşlardır. Nasıl 5000 saat tecrübeli pilotla uçmayan yardımcı pilota uçak teslim edilmiyorsa, bu yeterlik ve yetkinliklere sahip olmayanlara da bu unvanların verilmesi oldukça sakıncalıdır.

Sayın Prof. Dr. İskender Öksüz hocamızın makalesinde de değindiği gibi, lisans öğrencisi yükseklisans sınavına girer. Bu sınavda ALES, lisans not ortalaması ve yabancı dil puanına göre hesaplama yapılır. Ayrıca aldığı sözlüden aldığı puanda eklenerek başarı puanı hesaplanır. 1,5 yıl ders yaklaşık 2 yıllık tez döneminde, bir ustanın, bir rehberin bir mentörün liderliğinde, tez danışmanının yanında bilimsel bilgiye haiz olur. Bu bilgiyi kazandıktan sonra, problemi fark etme, tanımlama ve problemle ilgili öneri hazırlayıp çözme süreci başlar. Bu süreçte usta yol gösterir, aşama aşama sorunun çözülmesinde onun akıl danıştığı, sıkıştığında destek aldığı bir bilen olarak onun elinden tutar, yanında durur. Aday, yükseklisans tezini bitirdiğinde, henüz emekleme aşamasındadır ve kendi ayakları üzerinde duracak kapasitede değildir. Yükseklisans tezini danışmanının gözetimi ve denetimi altında bir kongrede sunar ve makale olarak yayınlar. Aday, bazı şeyleri öğrenmiştir fakat hala bazı şeyler tam oturmamıştır ve fludur.

Aday için ikinci pişme yeri doktoradır. Doktorada önce ders, sonra doktora yeterlik ve tez aşaması başlar. Yükseklisansta olduğu gibi danışmanın gözetim ve denetimi, yol göstericiliğinde, tez hazırlanır ve raporlanır. 5 kişilik bir jüriye sunulur. Aday, bu aşamadan sonra artık bağımsız araştırma ve yayın yapma kapasitesine sahip olduğu varsayılır. Şimdi bir danışman olmadan, yardım almadan kendi kendine bazı araştırmaları yapması, raporlaştırması ve sunması gerekir. Bu durum, yardımcı doçentin alanda temayüz ettiği, kendi ayakları üzerinde durduğu ve kendi kendine yeter hale geldiği aşamadır.

Yardımcı doçent, bu yeterliğini belirlenen kriterleri sağlayarak doçentliğe başvurur. Yayınları ve doçentlik sınavında başarılı olursa, bunu anlamı, “sen artık başkalarına rehber olabilecek, yol gösterecek aşamaya geldin. Bu ehliyeti almaya hak kazandın anlamına gelir.” Doçentlikte temayüz eden birey, profesörlük unvanı alarak mesleğinde bir statünün değil, bir yeterliği ve yetkinliğini ifade eden, bilimsel bir güce ulaştığının göstergesidir.

Sonuç olarak, bu aşamalardan geçmeden, belirli yeterliklere haiz olmadan yardımcı doçentleri doçent yapmaya kalkışmak, üniversitelerdeki doğal süreci bozmak, bir Türk Atasözüne göre “Arı kovanına çomak sokmaktır.” Bu şekilde yapılacak bir düzenleme, hem üniversitelerde yeni bir çatışma ortamının doğmasına hem de bilimsel çalışma alanındaki güvenirliğin zedelenmesine neden olabilir. Geçmiş yıllarda hak etmediği halde doçent ve profesör olanlar var, iddiası doğru olabilir. Eğer varsa yanlış bir durumdur. Bu yanlışı örnek göstererek bizde doçent, profesör olalım demek, iki yanlışı alt alta toplayıp bir doğru elde etmeye çalışmak gibidir. Bilimsel çalışmadaki dil barajı, pek çok yardımcı doçent için önemli bir engeldir. Bazı öğretim üyeleri, biz müstemleke memleket miyiz? Anadolu çocuklarının önüne dil engeli getiriyorlar. Kolej mezunlarına akademik kariyer yapma imkânı sağlanıyor, bu haksızlık gibi pek çok savunma mekanizmasını üniversitelerde duyabilirsiniz. Bu sadece bir savunma mekanizmasıdır. Çok fazla dikkate alınmaması gerekir. Çünkü, bilim dili İngilizce’dir. Dil bilmezseniz Hasan, Ali, Mustafa… Ömer, Yusuf, Cemal kısır döngüsünün dışına çıkamazsınız. Yerli ve yetersiz kaynakların dışında hiçbir bilgiye ulaşamazsınız. Dar, sınırlı ve kısıtlı alanda top koşturursunuz. Bu sebeple, bilimsel çalışmada dil önemli bir yeterliktir. Aynı zamanda branşı ne olursa olsun her öğretim üyesinin araştırma teknikleri, istatistik, bilgisayar kullanma gibi bazı alt yeterliklere de sahip olması gerekir. Doçent ve profesör olduktan sonra danışmanlık yapacak öğretim üyesi, Medine fukarası gibi, başkalarının kapısında öğrencilerine destek sağlamak için beklememelidir. Bu durum 21. Yüzyıl Türkiye vizyonu ile de örtüşmemektedir. Türk üniversitelerinin ana sorunu yardımcı doçentlik değildir. Türk üniversitelerinin ana sorunu, ulusal ve uluslararası ölçekte üretememe ve rekabet edememe sorunu vardır. Dünya ölçeğinde kabul edilen ve akredite olan üniversite sayılarının sınırlı düzeyde olmasıdır.