FB_IMG_1462524637255

Bir karakış vakti Sen kıyısında 
Kafamın içinde Türklük ülküsü
Ruhumu kavuran vatan hasreti
Böyle göçüyorum ebediyete
Donmuş cesedimi bulup çöpçüler
Defnedilmek üzere götürecekler
Kimim ben ve neyim ne bilecekler?

Bu kent her şeyiyle bana yabancı
Caddeler, binalar ve bütün insanlar
Öyle hasretim ki ezan sesine
Ararım çevremde minare, cami…
Lâkin takılırım çan kulesine
Yâd el elemleri sarar içimi

Uzaklarda yurdum, buradan çok uzak
Her mevsim güneşli, masmavi göklü
Camili, kubbeli, kümbetli, köşklü…
Hele insanları Alp’lı, Giray’lı…
Yok haber onlardan, baba evinden…

Gözlerim daima engine dalar.
İsterim ki her an anayurdumda,
Dağları dumanlı yaslı Kırım’da,
Duvarında mavzer ve Kuran olan
Ata ocağında, bizim konakta
Bir bakır sinili sofra başında
İftar beklenilsin, dua edilsin.
Uyansam her sabah ezan sesiyle
Görsem Ayşeciği su testisiyle
Ninem yaşmakla namaz kılarken
Dinlesem dedemi Kuran okurken.

Bir karakış vakti Sen kıyısında
Kafamın içinde Türklük ülküsü
Donmuş cesedimi bulup çöpçüler
Defnedilmek üzere götürecekler
Kimim ve neyim ben ne bilecekler?

Buğra ALPGİRAY                                                                                

-*-*-*-

Eklenti (antiparantez): Alman polisi, Sen Nehri’nde bir ceset bulur. Ceplerinde ne kimlik vardır ne para... Bir muşambaya (naylon) sıkıca sarılmış olarak bulunan, yukarıda okuduğunuz şiir hariç... Şiirde geçen “Alp” ve “Giray” sözcüklerinden yola çıkan Alman yetkililer ölen kişinin Buğra Alpgiray adlı bir Kırım Tatar Türk’ü olduğunu öğrenirler.

2. Dünya Savaşı’nda, Kırımlı erkekler Stalin’in emri ile Almanlara karşı savaştırılmak üzere zorla cepheye gönderildiğinde içlerinde Buğra Alpgiray da vardır. Almanlara esir düşer. Almanlar esir Türklere, Ruslara karşı savaşmaları karşılığında bağımsız Türkistan vaadinde bulunurlar. Aksi hâlde ya çalışma kamplarına gönderilecekler ya da kurşuna dizileceklerdir!. Birinci seçeneği kabul etmek zorunda kalan Türkler, bu kez de Ruslara karşı savaşırlar. Neyse uzatmayalım. Buğra Alpgiray savaştan sonra Kırım’a dönemez. Alman askerleri ile birlikte Almanya’ya gider. Gayesi bir yolunu bulup Türkiye’ye geçmektir. Ama ne pasaportu vardır ne de parası.. Çaresizlik içinde kıvranır durur. Sonunda da Sen Nehri’ne atlayıp, ölümü seçer.

Ha bu arada cesetle ilgili bir ayrıntıyı (detay) daha nakledelim. Yapılan inceleme (otopsi) sonucunda günlerdir midesine bir lokma yiyecek girmediği anlaşılmıştır. Sözün özü, vatan deyip geçmemek gerek canlar. Vatansızlık, dalından kopmuş bir yaprağın oradan oraya savrulmasına benzer. Kayı beyi Osman Gazi’nin, düşünde (rüya) gördüğü çınarın hikmeti de bu olsa gerek... Son olarak, atamız Bilge Kağan’ı da hürmetle yâd ederek diyoruz ki; sen ilimizi, töremizi bozdurma Tanrı’m!. Peki, sizler de bu yakarışımıza (dua) katılır mısınız?

Aziz Dolu Atabey

https://azizdolu.wordpress.com/