Sayın cumhurbaşkanımızın, TEOG kalksın, açıklamasından sonra MEB suskunluğa, bazı danışmanlar şova, her eğitim sorununa ayakları yere basmayan önerileriyle tanınan uzmanlar seçenek üretmeye başladı. Öncelikle sorunu doğru tanımlamak gerekir. Türkiye bir sınavlar ülkesidir. Sınava dayalı sektörler ve rant alanları oluşmuştur. Sınavlarla ilgili görüş ve öneri sürenlerin bir kısmının örtük programı vardır. Sınavlar kaldırıldığında bu kaynakları kaybetmenin vereceği acı ve ıstırap, sanılandan daha çok etkiye ve hengâmeye sebep olmaktadır.

TEOG, ilköğretimden ortaöğretime geçişte bilgi düzeyini ölçüt alan bir ucube sınavdır. Neyi ölçtüğü, ne işe yaradığı belli değildir. Okullarda yapılan ikinci yazılı sınavın muadili bir işleve sahiptir. Böyle bir ölçütle öğrencileri sadece seçer, sıralar ve yerleştirirsiniz. Bu şekilde seçtiğiniz, yerleştirdiğiniz öğrenciden istediğiniz performansı almanız neredeyse imkânsızdır. Çünkü, iki-üç ünitenin konularını ezberlemek, 500 tam puan alma sürecinde etkili olmasına rağmen, ortaöğretimde gerekli olan yeterlik alanlarını temsil etmemektedir. TEOG ile ortaöğretime seçtiğiniz çocuklar, doğru ölçütlerle doğru ölçünlerin işe koşulduğu bir süreçten geçmedikleri için ortaöğretimde başarısız olmakta ya da dershane türü eğitim veren temel liselere geçmektedirler. En yüksek puan ile öğrenci alan pek çok anadolu lisesi öğrencilerinin yaklaşık %60’ı temel liseye geçtiği gibi, kalanlarda merdiven altı dershanelerde ya da özel ders alarak bilgi açığını kapatmaya çalışmaktadır. Kısacası TEOG özel becerileri olan öğrencileri seçmediği gibi, özel becerilere sahip öğrencileri de başarısız göstermektedir.

Ortaöğretime merkezi sınavların dışında öğrenci nasıl seçilebilir? MEB ve MEB’in politikalarını belirlemede etkili olan bazı STK’ların danışmanlarının konuşmaları incelendiğinde, özrü kabahatinden daha büyük olan hatalı sözlerin söylendiği görülmektedir. Bu önerilerden bir tanesi, “Bazı liseler kendi öğrencilerini kendisi seçsin” şeklindedir. Fen lisesine girmek isteyen Erzurumlu bir öğrenci, gözüne kestirdiği ve sınav günlerinin çakışmadığı fen liselerine müracaat edip il il gezecek ve stres, kaygı ve korku yaşayarak, girebileceği bir lise hayali ile yanıp tutuşacaktır. Bu durum öğrenciyi hem psikolojik açıdan hem de ekonomik açıdan olumsuz yönde etkileyecektir. Bu okullarda hazırlanan soruların geçerlik ve güvenirliği, soru güvenliği, sınav güvenliği kamuoyunu yaralar nitelikte olacaktır. ÖSYM bile bu kadar uzun yıllar sınav yapmasına ve sınav deneyimine sahip olmasına rağmen, yaptığı her sınavda hatalı soru çıkmakta, hatalı sorular iptal edilmekte, soru çalınmakta ve sınav güvenliği sağlanamamakta iken, okullar kendi yaptıkları sınavlarla, kamuoyuna ne düzeyde güven verebileceklerdir? 14 yaşındaki bir çocuğu hayal kırklığına uğratacak, emeğinin çalınmasına, zayi edilmesine, devletine güvenmemesine neden olacak bir uygulamanın ortaya çıkması, tehlikeli sonuçlar doğurabilecektir.

Not ortalamasına göre öğrenci alınabilir mi? 1990’lı yıllarda anadolu liselerine alternatif süper liseler kurulmuştu. Süper liseler not ortalamasına göre alıyordu. Öğretmenler notları şişirip şişirip diplomaları vermeye başladığı zaman, 200 kişilik kontenjana ortalaması 5.00 olan binlerce öğrenci müracaat etmeye başladı. Sonuç olarak kura yoluna gidildi. Yozlaşmaya başlayan bu sistemden vaz geçilmek zorunda kalındı. Türkiye’de ölçme ve değerlendirme sisteminin amacına uygun olduğunu sanmıyorum. Bu sebeple, not ortalamasına göre yerleştirme mevzubahis dahi yapılmamalıdır. Eğer şüpheniz varsa, en yakın bir ortaokul ya da liseye gidin. Sınavda hiçbir soruya cevap vermeyen öğrenciye 70 verildiğini, not ortalamasını artırmak için öğretmenlerin mücadele ettiğini görürsünüz. Bu aşamada veli baskısı çok fazla yaşanmaktadır. TEOG’da kazandığı anadolu lisesinde not ortalaması 74 olan bir öğrencinin geçtiği temel lisedeki not ortalamasının 100’e çıkmasını, bir başarı hikayesi şeklinde ele almak, bir tesadüf olduğunu iddia etmek, etik ilkeleri ve değerleri reddetmek anlamına gelir.

E-okula göre yerleştirme yapılamaz mı? E-okula göre yerleştirme yapılabilir. Eğer çocuk başarılı fakat gecekonduda oturuyorsa, sosyal sınıfına göre bir liseye gideceksin, demek, Hindistan’daki kast sistemini getirmekten başka bir şey değildir. Türkiye’de semtler, bölgeler ve mahalleler arasında hem gelişmişlik hem de eğitim farkı oldukça fazladır. Böyle bir uygulama avantajlıları daha avantajlı, dezavantajlıları ise daha fazla dezavantajlı yapmanın dışında hiçbir işe yaramaz. Milli Eğitim Bakanlığı, okullar arasındaki farkı gidermeden böyle bir uygulamaya gidecek olması, cumhuriyetin ve iktidarın sosyal devlet anlayışı politikaları ile bağdaşmaz. Ayrıca e-okuldan ilkokul birinci sınıfa öğrenci alınmasına rağmen, okul müdürleri, il ve ilçe milli eğitim müdürlerinin ne kadar çok baskıya maruz kaldıkları bilinmektedir.

Algısal bir sorun var mı? Mevcut sistemde hem uygulayıcılar hem de kuramcılar arasında algısal bir sorun var. Bu algısal sorun, genel eğitim içerisinde yaşanan sorunları yine genel eğitim içerisinde çözmeye yönelik seçenek üretme şeklinde ortaya çıkmaktadır. Öğrencileri anadolu ve fen lisesine yönlendirmek zaten başlı başına yanlış bir eğitim politikasıdır. Bu yanlış eğitim politikası içerisinde üretilecek her türlü seçenek, o yanlış uygulamaya hizmet etmekten başka bir işe yaramayacaktır. Türkiye öncelikli olarak mesleki ve teknik eğitimi güçlendirmek zorundadır. Akademik başarı düzeyi düşük öğrencileri mesleki eğitime yönlendirmek doğru bir uygulama değildir. Temel meslek becerilerinin yanında güçlü bir yabancı dil eğitimi vermediğiniz öğrenci, Türkiye dışında iş bulma olanağına sahip olmadığı sürece, meslek lisesinin otomotiv bölümünden mezun ettiğiniz öğrenci, adliyede mübaşirlik sınavına girip mübaşir olmanın dışında başka seçenekleri düşünemeyecektir. Çünkü Türkiye’de bu tür sektörler, mezun ile istihdam arasındaki ilişki açısından sorunlu sektörlerdir. Uluslararası bir tane bile markası olmayan, montaj dışında varlık gösteremeyen bir ülkeden bahsettiğimizi unutmamak gerekir. İkinci algısal sorun, sınava karşı olma sorunudur. Sınavlar öğrencileri seçme ve yerleştirme özelliğine sahiptir. Sınav yapmadan da öğrencileri öznel ölçütlere göre yerleştirebilirsiniz. Bu durum eşitlik ve adalet duygusuna zarar verir, güveni zedeler. Sınavlar aynı zamanda öğrencinin hazırbulunuşluk düzeyini ölçer. Örneğin, LYS’ye giren bir öğrenci 80 matematik sorusundan 74, 30 fizik sorusundan 28, 30 kimya sorusundan 30, 30 biyoloji sorusundan 29 doğru yaptığında aldığı puanla Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesini kazanabileceğini, kazandığı zaman bu üniversitede uygulanan programı kaldırabilecek, başarabilecek kapasitede olduğunu ifade eder. Sınav yapmadan ya da sınav dışındaki bir uygulama ile bu durumu anlamak, çoğu zaman mümkün olmadığı gibi güvenilir de değildir. Üniversiteye girişte yapılan sınavların eksik ve hatalı yönleri olmasına rağmen, rüşvet torpil, adam kayırma ve diğer gayri ahlâki uygulamalardan daha iyi bir seçenektir. Her liseyi anadolu lisesi yapmak ise fevkalade hatalı bir uygulamadır. 496 puan alan öğrenci ile 280 puan alan öğrenciye aynı müfredatı uygulamak için hiç eğitim fakültesine uğramamış hiçbir eğitim hocasını dinlememiş olmak gerekir. Aynı müfredatla benzer başarıyı beklemek ya da genel eğitimden bir beklenti içerisinde olmak hatalı bir durumdur.

Neler yapılabilir? Eğitim sistemi üzerine yazdığım makalelerde hep üzerinde durduğum, eğitim sistemimizin bir felsefesinin olmadığı yönünde idi. Eğitim sistemimizi bir metaforla açıklamak istersek, balığa benzetebiliriz. Balığın kafası palamut, kılçıkları alabalık, hamsi, mezgit ve istavrit, kuyruğu ise balinadır. İçsel tutarlılığı yoktur. Bu yüzden TEOG kaldırılsın yerine falanca model gelsin görüşleri çok anlamlı değildir. Yapılması gereken eğitim sisteminde köklü reform yapmaktır. 21. Yüzyıl becerilerine uygun insan tipi nasıl yetiştirebilirim sorusuna verilecek cevap, yetiştirilecek insan tipinin de tanımını verecektir. Bu sistem bütünlüğü içerisinde mesleki ve teknik eğitim sistemi yenden düzenlenmeli, hem iç piyasanın hem de dış piyasanın ihtiyaç duyduğu meslek adamı yetiştirilmelidir. Bu meslek adamının iletişim, problem çözme, eleştirel düşünme, matematik, teknoloji kullanma ve yabancı dil bilgisi üst düzeyde olmalı ve uluslararası iş birlikleri kullanılarak istihdam edilmeleri sağlanmalıdır. Fen liselerinin mevcut sayısı korunmalı 150 000 nüfuslu yerleşkeye bir anadolu lisesi açılmalı diğerleri kapatılmalıdır. Anadolu liselerinin programı hafifletilmeli, fen liselerinin programının bir alt seviyesinde olacak şekilde yeniden hazırlanmalıdır. Anadolu liseleri 1 yıl hazırlık yabancı dil, 3 yıl ders dönemi şeklinde yeniden düzenlenmelidir. Anadolu ve fen liseleri için merkezi bir sınav yapılmalıdır. Bu sınav, bilgiden çok zekâyı ölçmeye, yaratıcı ve eleştirel düşünmeye yönelik becerileri saptamaya yönelik olmalıdır. Diğer liselerin programı Anadolu liselerine göre hafifletilmeli, genel lise kategorisinde yeniden tanımlanmalıdır. Bu liselerden mezun olan öğrencilerin isteğe bağlı ek bir meslek formasyonu kazanması sağlanmalıdır. Genel liseler güçlendirilmeli, kaynak transferi yapılarak nitelikleri artırılmalıdır. Bu okullar e-okul sisteminden öğrenci almalı, bu okullara, özel okula çocuğunu gönderen veliye ödenen teşvik ödemesine benzer bir teşvik sistemi, öğrenci adına okula ödenmelidir.

Sonuç olarak Türkiye’de toplum olarak birbirimize güvenmiyoruz. Okul müdürlüğü ve yardımcılığı sınavlarında dönen dolaplar, adam kayırma, torpil ve iltimasın yapıldığı yönündeki iddialar bu güvensizlik katsayımızı daha da artırmaktadır. “Kart hamili yakınımdır.” İfadeleri ile okullara yerleştirilen çocukları gören kimsesizler, bu ülkeye asla duygusal açıdan bağlı olmayacaklardır. Bu ülkede eğer merkezi sınavlar olmasaydı, köyümden dışarı çıkıp merkezi bir üniversitede profesör olamazdım. Beni ben yapan bu değerleri yok etmeye çalışmak, varlık sebebimi inkâr etmek anlamına gelir. Bu sebeple, eşit, adaletli ve bilimsel ölçütlere göre yapılan öğrenci seçme ve yerleştirme sistemi kurulmalı ve işletilmelidir. Kamuya bu tür uygulamalar hakkında güven verilmelidir.