Anayasamızın 41. Maddesi:

Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.

(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 md.) Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.

Sözleşmeli Öğretmenlik uygulamasının 3+1’e düşürülmesinin en önemli sebeplerinden biri belki de eşlerinden, çoluk çocuklarından kilometrelerce uzakta çalışan öğretmenler için yapılan bir düzenlemeydi. Ama gelin görün ki 6 yıldan 4 yıla düşürülmesi pek de bir çözüm sağlamamış görünüyor. Çünkü sözleşmeli öğretmenler, toplumun yapı taşı olan ailelerinden uzak olmanın yüreklerinde bıraktığı sızı ve ruhlarında ızdırapla yaşıyorlar. Akıllarında ve gönüllerinde eşleri ve çocukları ile mesleklerini icra etmeye gayret ediyorlar.

Bir yandan kutsal bildikleri ve yıllardır verdikleri mücadelenin sonucunda elde ettikleri öğretmenlik mesleği, diğer yandan bir ömür adanmış oldukları eşleri, çocukları ve aileleri. Aileleri ile öğretmenlik mesleği arasında kalan, moralleri bozuk öğretmenlerden ülke çapında başarı elde edecek başarılı öğrenciler yetiştirmek, uluslar arası arenada ülkemizi temsil edecek çocuklar yetiştirmek mümkün mü? Yüreği vuslata hasret bu öğretmenlerden bu halde nasıl verim alınabilir ki? Bu nedenle Bakanlık sözleşmeli öğretmenlik uygulamasını sonlandırılmalı, tüm sözleşmeli öğretmenleri yasal bir düzenleme ile derhal kadroya geçişlerini sağlamalıdır.

Babasını şefkatinden ve anne kokusundan mahrum büyüyen evlatlar sözleşmeli öğretmenlik uygulamasının ürünü. Düşünebiliyor musunuz, yeni doğan bir çocuk neredeyse ilk okula başlayacak yani okuma ve yazmayı sökecek yaşa geldiği vakit kendisinden uzakta olan anne veya babasına kavuşabilecek. Yeni doğan bir çocuğun bu kritik zamanlarında yalnız kalması, anne veya baba kokusundan mahrum bırakılması büyük bir vebal ve davranış bilimcilerin, pedagogların, çocuk psikiyatristlerin pek de tasvip etmediği, önermediği bir durum.

“Bir çocuğun hakkına girerseniz, beni büyük bir vebal altına sokarsınız” diyen Milli Eğitim Bakanımızın bu sorun üzerine çalışmalarının olduğunu ve ivedi bir şekilde çözüm uğraşları içinde olduğunu biliyoruz. Bu nedenle Ocak ayında yapılacak özür grubu atamalarında amasız şartsız, bütün sözleşmeli öğretmenlere tayin hakkı tanınmalıdır. Aile kurumuna büyük önem veren bir Bakanın binlerce öğretmenden gelen bu devasa talebe kulaklarını tıkayacağına ihtimal vermiyorum.

Dikkat ettiyseniz yeni dönemde ki eğitim politikaları öğretmen merkezli. Yalnız sözleşmeli öğretmenlikte bu tutum ihmal ediliyor. Aileleri yıkılan, boşanmaya sürüklenen çiftlerden sağlıklı bir öğretmenlik mesleğini beklemek ne derece doğru? Her gün huzursuz okula giden öğretmenler, sınıfta öğrencilerin huzuru olabilir mi?

Aynı saat derse giren iki öğretmenden birinin sözleşmeli olması nedeni ile aylık aldığı maaş da ek dersi de farklı. Bu durum Milli Eğitim Bakanı Sn Ziya Selçuk’un henüz yeni göreve geldiği zaman il müdürlerine yaptığı adalet ve liyakat temelli olan konuşmadaki adalet vurgusuyla örtüşmemekle beraber Sayın Bakanımızın yakın zamanda buna da bir çözüm üreteceği kanaatindeyiz. Bir an evvel kadrolu ile sözleşmeli öğretmenler arasındaki adaletsizlik giderilmeli, eşitlik, hak ve adalet temelli bir mesleki sistem uygulamaya sokulmalıdır. Belki de işte tam da bu noktada öğretmenlik meslek kanunu hayati derecede önem arz etmektedir.

Sözleşmeli Öğretmenlik uygulaması hedeflenen 2023 vizyonuna da uygun düşmediğine inanıyorum. 2023’te birlik beraberlik, mutluluk ve başarı, yerli ve milli bir eğitim sisteminin oluşacağı tahayyül ediliyorsa eşlerinden, çocuklarından uzakta olan, kadrolu öğretmenlere tanınıp kendilerinin ise mahrum bırakıldığı birçok haktan yaralanmadıkları bir sistem ne mutluluğu ne huzuru tesis eder, ne de başarılı bir yerli ve milli zemininde ilerler.

2023 eğitim vizyonunun en önemli noktası, öğretmen merkezli bir belge olmasıydı. Bu nedenle sözleşmeli öğretmenlerin de kadrolu öğretmenlerin de aynı terazide tartıldığı, aynı yağda kavrulduğu bir durum söz konusu olmasını temenni ediyor, Ocak ayında yayınlanacak kılavuzda sözleşmeli öğretmenlere de tıpkı kadrolu öğretmenler gibi özür grubundan ailelerine kavuşmaları sağlayacak bir müjdenin içermesini ümit ediyor, yapılacak bir yasal düzenleme ile tüm sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesinin 2023 eğitim vizyonu sürecine çok ciddi katkılar sunacağına yürekten inanıyor değerli yetkililerin bu konuda tabandan gelen seslere kulak vereceklerine inanıyorum. 2023 Eğitim Vizyon Belgesi, sözleşmeli öğretmenlerin sosyal, kültürel, özlük ve ekonomik haklarının düzelmesiyle hedefe ulaşma noktasında mihenk taşı görevi gördüğünü de unutmayalım.