Birkaç yıl önce, lisansüstü eğitim programında bir okulda öğretmen olarak çalışan öğrencimiz, yaşadığı ilginç bir olayı sınıf ortamında bizimle paylaşmıştı. Konu bir ilimizde geçiyordu. Öğrencimiz, daha önceden bu ilin saygın bir lisesinde öğretmen olarak görev yapmıştı. Öğretmenler odasındaki havanın kasvetli olduğunu, ilişkilerin yüzeysel, dostlukların ise protez özellikler taşıdığını ileri sürdü. Okuldaki öğretmenlerin bir kısmının, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin öğretmeni olduklarını unuttuklarını, yasa dışı örgütlerin propagandasını yaptıklarını belirtti. Öğretmenlerin, okulda sürekli örgüt propagandası yaptıklarını, okul dışında da belirli mekânlarda öğrencilerle buluşup dağa çıkmaları yönünde öğrencilere telkinde bulunduklarını iddia etti. Asıl ilginç olan, bu öğretmenlerin beyin yıkama faaliyetlerinin 24 saat devam etmesiydi. Öğrenciler öğretmenleriyle, sosyal medyada arkadaş oldukları için öğretmenlerinin siyasi görüşleri, yaşam tercihleri ve değerleri hakkında genel bir kanaate sahiplerdi. Öğrenciler her açıdan rol model aldıkları bu öğretmenlerin düşüncelerinden, eylemlerinden ve değerler sisteminden etkilenmeye başlamışlardı. Kısacası öğretmenler her hâlükârda öğrencileri etkilemeye devam ediyorlardı. Bu örnek olayı duyduktan sonra, öğretmenlerle öğrenciler arasındaki sosyal medya arkadaşlığının sorgulanması gerektiğini düşünmeye başladım. Yaptığım araştırmalarda, öğretmenlerle öğrenciler arasında yaşanan taciz olaylarının sosyal medya hesaplarında arkadaş olma süreciyle başladığını, bu durumun ilerleyen dönemlerde kontrolden çıkıp, farklı mecralara yöneldiğini fark ettim. Bu yüzden de öğretmen ve öğrencilerin sosyal medya arkadaşlığının sorgulanması gereken bir olgu olduğunu düşünüyorum.

Sosyal medya arkadaşlığı, sosyal medya hesaplarından başkalarına arkadaşlık mesajı gönderilerek oluşan bir sanal arkadaşlık türüdür. Daha doğrusu, informal ortamlarda oluşan denetimsiz ve sınırsız ilişkiler ağını ifade etmektedir. Gençlik ve Spor Bakanlığının gençlerin sosyal medyayı kullanımı, davranışı ve tutumlarını belirlemeye yönelik gerçekleştirdiği ‘Gençlik ve Sosyal Medya Araştırması’na (2013) göre, araştırmaya katılan 15-29 yaş arası gençlerin %96’sının sosyal medya kullanıcısı olduğu tespit edilmiştir. Araştırmaya göre sosyal medya mecraları arasında Facebook, gençlerin en çok kullandığı sosyal ağdır. Facebook’u ikinci sırada Youtube ve Instagram gibi görsel paylaşım siteleri takip etmektedir. Sosyal medya araçları arasında Twitter da popüler bir sosyal ağdır. Araştırmaya katılan 15-29 yaş grubundaki gençlerin %45’i Twitter kullanıcısıdır. Gençler sosyal medyayı en çok eğlence (%60) ve bilgi alma/sağlama (%59) amaçlı kullanmaktadır. Gençlerin çoğunun sosyal medyada aktif olduğu tespit edilmiştir. Gençlik ve Spor Bakanlığının araştırma sonuçları, gençlere ulaşmak ve gençleri etkilemek isteyen kişi ya da kişilerin, sosyal medya aracılığıyla amaçlarına kolayca ulaşabildiklerini göstermektedir. Bu duruma göre, okul dışı iletişim, etkileşim ve öğrenmede sosyal medya hesaplarının önemli bir yeri olduğu söylenebilir.

Başlıca sosyal medya aracı olarak kullanılan Facebook’ta fotoğraf paylaşımı, mesaj paylaşımı yapılmakta, beğenilen mesajlar kendi zaman tünelinde paylaşılmakta, yorumlar yapılarak genel bir tartışma ortamı ortaya çıkmaktadır. Bu süreçte öğretmen ve öğrenci sosyal medya hesaplarında arkadaş olduklarında birbirlerinin paylaşımları hakkında bilgi sahibi olmakta, öğretmen öğrenciyi, öğrenci öğretmeni okul dışında tanıma ve izleme olanağı elde etmektedir. Öğretmen; siyasi, dini, etnik ya da bölücü mahiyette bir paylaşım yaptığı zaman, öğrenci tarafından rol model kabul edildiği için, öğrenciyi etkileyip yönlendirebilmektedir. Aynı zamanda öğretmen gibi düşünmeyen, öğretmenin değer yargısına zıt görüşteki öğrenciler açısından da kutuplaşmalar ortaya çıkabilmektedir. Bu durum, eğitim ortamlarında tarafsız olması beklenen öğretmenin tarafını teşhir ettiği gibi, öğretmenlik mesleğinin etik değerlerine yakışmayan durumların da ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ayrıca, öğrencinin öğretmeni ile ilgili özel bilgilere ulaşmasıyla birlikte öğretmen ve öğrenci arasındaki rollerden kaynaklanan güç mesafesi de daralmaktadır. Bu durum, henüz değer yargıları oturmamış ilkokul, ortaokul ve lise düzeyindeki öğrencilerin, öğretmenleriyle iletişim sorunları yaşamasına neden olmaktadır. Öğretmen, rol modeldir. Öğretmenin rol modelliği, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel ilkeleri ve milli eğitimin genel ve özel amaçları ile çelişmediği sürece sorun teşkil etmez.

Sosyal medyada öğretmen ile öğrenci arkadaşlığına, uluslararası düzeydeki eğitim uygulamaları farklı bir perspektiften yaklaşmaktadır. New York Eğitim Departmanı, öğretmenlerin eğitim öğretim etkinlikleri için Facebook sayfaları gibi profesyonel sosyal medya sitelerini kullanabileceklerini fakat öğretmenlerin kişisel sayfaları ile iletişim kurmamaları gerektiğini dile getiren kılavuzlar geliştirmiştir (Grisham, 2014). Bazı okul bölgeleri ise sosyal medyanın potansiyel tehditlerini öğrenci-öğretmen arasındaki diyaloğu sınırlandırılması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu süreçte en fazla sorgulanan konu, sosyal medyada öğretmen ve öğrenci arkadaşlığının sınırlarıdır. Öğretmene ait bilgilerin ne kadarı gizli, ne kadarı açık olmalıdır? Öğretmen, öğrenci ile ilgili; öğrenci, öğretmen ile ilgili bilgilerin ne kadarını bilmelidir? Hangi konular mahrem özelliği taşır? Öğrencinin ya da öğretmenin bu tür bilgileri bilmiş olması etik bir sorun yaratır mı? Soruların genel olarak kültürel, etnik ve dini özelliklere göre farklı tepkiler içermesi, bu soruların en ilginç yönünü oluşturmaktadır. Böyle bir süreçte, Amerikan toplumu için geliştirilen bir kılavuzun Türk toplumu açısından hiçbir geçerliliği olmayabilir.

Öğretmenlerin sosyal medya hesapları, onların özgürlük alanlarıdır. Bu aşamada eğitim verdiği öğrencilerin, velilerin özel alanına girmedikleri sürece sorun oluşturmaması gerekir. Öğrencileriyle sosyal medyada arkadaş olan kadın bir öğretmenin başına gelenler, oldukça ilginçtir. Öğretmen, lisede görev yapmaktadır. Okulun bulunduğu çevrede dar gelirli aileler yaşamakta ve okula devam eden öğrencilerin çoğu, bu ailelerin çocuklarından oluşmaktadır. Öğretmen iyi bir matematik öğretmeni olduğu için kısa zamanda öğrencilerinin sevgisini ve saygısını kazanmıştır. Bu sebeple, güvene dayalı samimi iletişim ortamı oluşmuştur. Öğretmene öğrenciler Facebook’tan arkadaşlık teklifi göndermişler, öğretmen de öğrencileri ile sosyal medyada arkadaş olmakta bir sakınca görmemiştir. Öğretmen, yaz aylarında bir tatil beldesinde yaşam tercihi ve alışkanlıkları doğrultusunda bazı fotografları sayfasında paylaşır. Öğrenciler ilk zamanlar bu pozları beğeni butonuna basarak beğenmekte ve öğretmenin ortamı ve güzelliği hakkında zaman zaman iltifatlarda bulunurlar. Belirli bir aşamadan sonra öğretmen hakkında velilerden okul yönetimine ve ilçe milli eğitim müdürlüğüne şikâyetler gelmeye başlamıştır. Şikâyet konusu olan durum, öğretmenin, ailelere göre sözde ‘uygunsuz’ fotoğraflarının, çocukları tarafından yazıcıdan çıktı alınarak odalarına asılması, fotoğrafların cep telefonlarında fotoğraf galerilerine kaydedilmesi yönündedir. Öğretmen bu gelişmelerden sonra sosyal medya hesabını kapatmak zorunda kalmış ve öğrencilere olan güvenini kaybetmiştir. Bu örnek olay incelendiğinde, öğrenciler öğretmenin özel alanına girmiş ve onun yaşam alanını daraltmaya başlamışlardır. Bu aşamada öğrencilerin yaptıkları ciddi anlamda etik bir sorun olarak değerlendirilebilir. Öğretmen, tatili ile ilgili fotografları, kendi öğrencilerinin de arkadaşı olduğu sanal ortamda güven ve saygıya dayalı bir ortam varsayımı ile paylaşmıştır. Fakat bu noktada, kültürel algılar ve değerlendirmeleri ele almak gerekebilir. Öğretmen, çevresindeki pek çok insanın da benzer davranışlara sahip olduğunu bildiği için, yaptığı paylaşımlarda bir sakınca görmemektedir. Diğer taraftan, öğrencilerin yetiştiği çevrenin kültürü ve değerleri açısından, bu tür yaşantılar kabul edilmez olarak tanımlanabilir. Öğrencilerin bu algısı, öğretmenin fotoğraf paylaşımlarını farklı amaçlarla kullanmalarına yol açmıştır. Ancak, bu tür olayların olabileceğini kestirememek de öğretmen açısından sorunlu bir durumdur. Sosyal medya kullanımında bize has sorun örneklerine biraz dikkat edersek; aslında toplumda derinleşmiş görüş ayrılığı ve özel hayatlara olan saygısızlığı, birbirine karşı tahammülsüzlüğü, ‘benim gibi olmayan, ötekidir’ yaklaşımı gibi derin sorunların sanal âlem yansıması olarak tanımlayabiliriz. Hâlbuki sadece insana saygı duymak, tahammül ve terbiye ile hoşgörü geleneği yaşatılabilseydik, belki de bunlar yaşanmayacaktı. Diğer taraftan öğretmen, okul ve çevre etkileşimini göz önüne alarak bazı çıkarımlarda bulunup en azından tedbirli olmak adına bazı teknik uygulamalar ile öğrencilerinin kendi sosyal hayatına dair özel kareleri görmelerini engelleyebilirdi. Mesela öğretmen, öğrencileri veya kendi arkadaşları için özel gruplar oluşturup bazı paylaşımlarının kimlere görüneceği konusunda sınırlamalar getirebilirdi.

Yukarıdaki örnek olayı ele aldığımızda, öğrencilerin uygunsuz davranışını durdurmak için öğretmenin Facebook hesabını kapatmasının doğru bir davranış olup olmadığı tartışılır. Öğretmenin kendisini yasaklaması ve otosansür uygulayarak cezalandırması doğru bir davranış değildir. Öğrencilere engelleyerek yasaklayarak ya da cezalandırarak istendik davranışları kazandırmamız da çoğu zaman imkânsızdır. Öğrenciler liseye gelmelerine rağmen, iyi-kötü, doğru-yanlış kavramlarını birbirinden ayırt edemiyorsa, bu durum öğrencilere yeteri düzeyde etik davranış kazandıramadığımızın göstergesidir. Bu aşamada beklenilen durum, öğrencilerin, öğretmenin plaj kıyafetleri ile çekilmiş fotoğraflarını normal bir fotoğraf gibi görüp etik davranışlar sergilemeleri yönündedir. Burada sorgulanması gereken, lise seviyesindeki öğrencilerin bu davranışları göstermesi, ailelerin çocuklarından önce resmi şikâyet noktasına getirmesi, öğretmene yönelmesi, bunların nedenleri ile öğretmenin durumsal çevreyi göz ardı etmesi diyebiliriz. Hâlbuki öğrencilere bu davranışı kazandıramadığımızda onları engellemek olumsuz davranışlarını ortadan kaldırmaz, bilakis başka birinin özel alanına girerek yeniden ihlâller yapmasına yol açabilir. Eğitimcilerle birlikte öncelikle ailelere bu konuda çok önemli görev düşer. Öncelikle yasaklamalar yerine olumlu davranışlar kazandırma çabası içinde olmak gerekir. Okullara gittiğimde, öğrencilerin telefonlarının alındığını ve kilitli bir dolaba koyulduğunu görüyorum. Bu davranış bir tür engelleme davranışıdır. Öğrencinin elinden telefon alındığı için öğrenci telefona ulaşamayacak ve daha fazla derse odaklanacak ve dikkatini dağıtan faktörlerden uzaklaşacaktır. Bu tamamen polisiye tedbirdir. Bu uygulama net bir sonuç verebilir. Öğrenci gerçek hayatta başka ortamlarda da böyle bir kuralı uygulamak zorunda kalabilir. Fakat çocukların aile ve yakın çevresindeki herkes, cep telefonunu vücudunda bir organmışçasına taşıyorsa, baba veya anne sosyal medya hesapları ile haşır neşir oluyor ve ego tatmini için sıkça, beğenilerin sayısı ile ilgileniyorsa, okulda bu öğrencilere, telefonlarını sınırlı kullanmaları gerektiğini öğretmek imkânsızdır. Ayrıca, okulun idarecileri, okulda cep telefonu ile gezerken, yine okul yöneticisi dersteki öğretmeni cep telefonu vasıtasıyla odasına çağırırken, cep telefonu kullanımını sınırlandırmak ne kadar mümkündür? Elbette, burada yapılması gereken uygun davranış, öğrenciden cep telefonunu almamak ve öğrencinin cep telefonunu kullanmadan derse odaklanmasını sağlamaktır. Bu beceriyi kazandırmak meşakkatli bir süreçtir ancak kazandırılması gereken temel davranış budur. Mesela, okul çalışanları, telefonlarını sessizde tutabilir. Öğrencilere istedikleri zaman telefonlarına ulaşabilecekleri dolaplar, kutular sağlanabilir – ki son dönemlerde bu tür uygulamalar yapılmaktadır. Bu beceriyi kazandırabilmek için okulun öğrenen örgüt olmasını, öğrencinin çevresi ve ailesinin de bu sürece katkıda bulunmasını sağlamak önemli bir adım olacaktır. Bunun için okul yöneticisinin ve öğretmenlerin lider öğretmen özelliklerini taşıması yeterlidir.

Acaba eğitim sistemimiz, sosyal medya eğitimi konusunda ne kadar yeterlidir? Yurt içi ve yurt dışında yapılan araştırmalar, sosyal ağları kullanan bireylerin büyük bir çoğunluğunun öğrenim çağında bulunan çocuklar ve gençler olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle günümüzde ve gelecekte sosyal medyanın önemli hâle geleceği alanlardan biri eğitimdir (Sarsar, Başbay ve Başbay, 2015). Ülkelere göre sosyal medya kullanımı ile ilgili istatistiki bilgiler incelendiğinde; Türkiye Facebook’ta dünya üçüncüsü, Youtube’de dünya dördüncüsü ve Twitter’da da dünya ikincisidir (Şirin, 2017, s. 32). Sosyal ağlar, getirmiş olduğu olanaklar sayesinde her geçen gün popülerliğini artırmakta, bu durum sosyal paylaşım sitelerinin eğitime entegrasyonunu gündeme getirmektedir (Öztürk ve Akgün, 2012). Ayrıca öğrencilerin sosyal ağlar üzerinden gelen sınırsız ve seçkisiz yoğun iletişim içeriğinin etkisi altında olması, sosyal ağları eğitimin temel konusu hâline getirmiştir (Akkoyunlu, Dağhan ve Erdem, 2015). Sosyal ağların, insan gruplarını etkileme ve yönlendirmede önemli bir güç olduğunu belirten Polat ve Arabacı’ya (2015) göre, bu gücün öncelikle eğitim sistemlerine kanalize edilmesi ve eğitsel amaçlar için etkili kullanımının sağlanması, gelecek açısından büyük bir önem taşımaktadır. Sosyal medya, bugünün gençleri için birincil iletişim aracı olması sebebiyle doğru kullanıldığında, hayati bir eğitim kaynağı olabilir (Matthews, 2012; Cemaloğlu ve Bıçak, 2015, s. 53). Sosyal medya eğitim sistemini iki açıdan doğrudan ve dolaylı olarak etkilemektedir. İlki, sosyal medya kullanımı, usûl ve esasları, ilkeleri konusunda ailelerin ve öğrencilerin farkındalık düzeylerinin artırılması; diğer faktör ise, sosyal medyanın eğitim süreçlerinde etkili bir biçimde nasıl işe koşulabileceği konusudur. Okuldaki ve okul dışındaki öğrenme ortamlarında sosyal medyanın aktif olarak kullanılması konusunda öğretmen ve öğrencilerin temel becerileri kazanması gerekmektedir.

Cemaloğlu ve Bıçak’ın (2015) öğretmen ve öğrencilerin sosyal medya arkadaşlığına ilişkin yaptıkları araştırmada, öğrenciler, öğretmenleriyle sosyal medyada en fazla “öğretmenlerinin bilgi, beceri ve görüşlerinden sosyal ağlarda da yararlanmak istemeleri”, “sosyal medyada öğretmenlerine ders ve ödevler hakkında soru sorabilme fırsatını bulmaları”, “öğretmenleriyle sosyal medyada da iletişim kurmak istemeleri” ve “öğretmenlerinin sosyal hayatları ile ilgili paylaşımlarının, dikkatlerini çekmesi” gibi nedenlerin öğretmenleriyle sosyal medyada arkadaş olmalarında etkili olduğu” bulgularına ulaşılmıştır. Öğrenciler, öğretmenleriyle sosyal medyada arkadaş olmalarının sonucunda, “öğrenme isteklerinin arttığını”, “sosyal medyada fazla zaman geçirmenin, öğretmenler tarafından yanlış anlaşılacağı için daha az sosyal medya kullanmaya başladıklarını” ve “sosyal medyada arkadaş oldukları öğretmenlerin derslerine daha fazla ilgi duyduklarını” belirtmektedirler. Ayrıca, sosyal medyada öğretmenleriyle arkadaş olan öğrenciler, “sosyal medyada öğretmenlerinin oldukça kültürlü olduklarını anladıkları”, “öğrencilerin hoş olmayan paylaşımlara öğretmenlerinin müdahale ettiklerini” ve “öğretmenlerin toplumsal değerlere uygun paylaşımlarda bulunduklarını” ileri sürmektedirler. Genel olarak öğretmen ve öğrenci arkadaşlığı, öğrenci perspektifinden olumlu olarak algılansa da, eğitimciler ve aileler arasında farklı nedenlerden kaynaklanan endişeler de bulunmaktadır. Bu araştırma sonucu, sosyal medyanın etkili kullanılması halinde olumlu çıktıların oluşmasında etkili rol oynayacağı şeklinde yorumlanabilir. Yine öğretmen tutum ve davranışlarının aile ve çevre unsurları ile birlikte, bu konuda, önemli bir etken olduğu söylenebilir.

Sosyal medya kullanımı konusunda orta yaş ve üzeri kesimin sorun yaşadığı, teknoloji okuryazarlığı konusunda çocuklar ve gençlerin daha başarılı olduğu bilinmektedir. Aileler çocuklarının öğretmenleriyle sosyal medya arkadaşlığına olumlu baksalar da, ailelerin bu konuda kaygılı olduğu tahmin edilmektedir. Öğrencilerin yetişmesinde, toplumun aktif bir üyesi olmasında, öğretmen ve veli işbirliği kaçınılmazdır. Bu sebeple öğretmenle veli arasında hem okul içerisinde hem de okul dışında etkili iletişim ağı kurulması gerekir. Özellikle günümüzde internet kullanım yaşının oldukça düştüğü göz önünde bulundurulduğunda; ailelerin çocuklarıyla kaliteli vakit geçirebilmesi, bilinçli medya kullanımı konusunda bilgi ve beceri sahibi olması gerekir. Aileleri bu konuda bilgilendirecek ve temel becerileri kazandıracak kurumların başında okullar gelir. Velilerin sanal ortamın etkileri, olumlu ve olumsuz sonuçları hakkında bilinçlendirilmesi önemlidir. Aileleri sanal ortamdan uzak tutmak yerine, ailelerin çocuklarını interneti bilinçli kullanmaya yönlendirebilecek kadar bilişim teknolojilerine hâkim olmasını sağlamak gerekir. Dolayısıyla öğretmenlerin ve ailelerin sadece okul ortamında değil okul dışında da iletişim kurmaları ve internet kullanımı konusunda öğrencilerin, kendilerini en iyi şekilde geliştirebilmeleri için çaba harcamaları gerekmektedir (Cemaloğlu ve Bıçak, 2015, s. 64).

Sosyal medyada öğretmen – öğrenci arkadaşlığına yönelik olarak öğretmenlerle yaptığımız görüşmelerde; öğretmenlerin birbirinden farklı algılara sahip olduğu görülmektedir. Bazı öğretmenler, öğrencilerle kesinlikle arkadaş olunmaması gerektiğini ileri sürerken, bir kısmı da öğretmen-öğrenci arkadaşlığının olumlu olabileceği kanaatindedir. Gerekçeleri incelendiğinde, olumlu düşünenler, öğrencilerin kendilerini geliştireceklerini ifade ederken, olumsuz düşünenler, öğretmenin özel alanının kısıtlanacağı ve farklı amaçlarla kullanılacağı yönünde görüşe sahiptir. Kendilerinden örnek vermeleri istendiğinde, öğretmenin dindar bir kişi olması halinde, paylaşımlarının dini içerikli olacağını ve öğrenciyi dini açıdan etkileyeceğini düşünmektedirler. Öğretmenin sosyalist ya da ateist olması halinde benzeri paylaşımlarla öğrenciye inanç ve tercihlerini dayatabileceği yönünde kaygılar taşımaktadırlar. Konuya bu açıdan baktığımızda öğretmenin farklı tercihlerinin, öğrenci üzerinde etkili olabileceği kaygısının önemli bir yere sahip olduğu söylenebilir. Öğretmenin hayat felsefesi, ideolojik ve dini tercihi doğrultusunda paylaşımlarda bulunması, öğrenciler üzerinde telkin etkisi yaratabilir. Ülkemizde, her ideolojinin radikal vitrininde en önde yer alarak bundan nemalanmak isteyen veya nemalanmak isteyenlere aracı olan kişilerin olduğu bir gerçektir. Bu tür insanların, öğretmen kimliğinde, kendi mesleğini bu tür amaçları için araç olarak kullanması, mesleki etik sorunu olarak kabul edilmelidir. Eğitimcilerin, meslekleri ile yaptıkları psikolojik sözleşmeye göre etnik, dini, siyasi tercihlerini eğitimci kimliklerinde taşımaları büyük bir sorundur. Burada sosyal medya, yine kök bir sorunun farklı bir kulvarda belirmesi olarak nitelendirilebilir. Bu sorunlar, yukarıda da belirttiğimiz gibi, radikal kutuplaşma, ötekileşme ve karşılıklı saygı, tahammül ve hoşgörünün olmamasıdır. Toplumdaki eksik değerler, sosyal medyadaki kimliklerin etkileşimlerinde daha keskin bir şekilde ortaya çıkacaktır. Klavye magandalarının, küfür ve hakaret içeren mesajlarını çokça kullandığı bir gerçektir. Diğeri ise, meslek etiğidir. Eğitimcilerin, ideolojiler üstünde (ideolojilere mesafeli), laik (inançlara saygılı) olması bir meslek etiği haline gelmelidir. Öğrenci rol-model olarak, saygı ve hoşgörüyü eğitim aldığı kişilerde tutarlı bir biçimde gözlemleyebilmelidir. Sosyal medya, öğretmen ve öğrenci için bir sınıf niteliğinde algılanmalı, okula göre her ne kadar esnek olsa da eğitimcilerin ortak değerlere sahip inançlara, yaşam felsefelerine eşit mesafede tutumu ile değerlerin yaygınlaşmasına liderlik etmelidir. İşte bu noktada, toplumsal sözleşme ile toplumun ortak değerler üretebilmesi ve bu değerler hususunda görüşlere ve yaklaşımlara saygı göstererek medeni bir tutum sergilemesi, kötü ve iyi sonuçlar açısından önemli bir kavşaktır. Bu davranışların değişmez bir meslek etiği olarak tartışmasız uygulanması önemli bir engeli aşmamız anlamına gelecektir.

Sosyal medyada öğretmen ve öğrenci arkadaşlığı ile ilgili, öğretmen ve öğrencilerin çeşitli kaygıları olabilmektedir. Akkoyunlu, Dağhan ve Erdem (2015), yaptıkları araştırmada; öğrencileriyle Facebook arkadaşlığı olmayan öğretmenlerin sorumluluk alanlarını okulla sınırladıkları, okul dışı sorunlara karşı sorumluluk hissetmedikleri, özel alan, resmî ilişki, otorite gibi kavramları davranışlarını açıklamada kullandıkları; aynı zamanda Facebook’ta öğrencileriyle arkadaş olmayan öğretmenlerin, öğrencilerinin üsluplarını ayarlayamayacakları, mesajları yorumlayamayacakları, arkadaşlıklarını suistimal edebilecekleri gibi düşüncelere sahip olduklarını ortaya koymuşlardır. Öğretmenlerin bu kaygılarından özellikle otoritelerinin sekteye uğrayabileceği endişesi öğretmen-öğrenci arkadaşlığı ekseninde göze çarpan bir husustur. Asterhan ve Rosenberg (2015), yaptıkları araştırmada, Facebook’ta öğrencileriyle irtibat kuran öğretmenlerin, tanımladığı güçlükler ve çatışmaların, gizlilik (ve samimiyet), otorite (ve arkadaşlık), elverişlilik/sorumluluk etrafında yoğunlaştığını; öğretmenlerin sosyal ağlardaki olumsuz durum ve görsel paylaşma gibi istenmeyen sosyal olayları engellemek için caydırıcı etki yaratmak ve müdahil olmak gerektiğine inandıklarını ortaya koymuşlardır. Otorite konusunda öğrenci algılarının ne yönde olduğu noktasında araştırma bulgularını değerlendirdiğimizde; öğrencilerin büyük bir çoğunluğu (%75,1), öğretmenlerinin sosyal ağlardaki paylaşımları ve öğrencilerle diyalogları sebebiyle sınıftaki/okuldaki otoritelerini kaybetmeyeceklerini belirtmişlerdir (akt. Cemaloğlu ve Bıçak, 2015).

Öğretmenlerin kendileri için açtıkları sosyal medya hesaplarına, öğrencilerini kabul etmemeleri yönünde bir görüş önermemize rağmen, öğrencilerine etik değerleri kazandırdığını düşünen bir öğretmen için kısıtlayıcı bir durum bulunmamaktadır. Öğretmen, sosyal medya hesabını nasıl daha etkili nasıl daha çok eğitsel amaçlı kullanabilir? Bu konuda öncelikle derslere ilişkin grupların kurulması gerekir. Facebook’ta dersle ilgili grup kurulabilir. Bu gruplara öğretmenler ders içeriğini, araç-gereçleri, dersle ilgili sunuları ve dersle ilgili duyuruları yayınlayabilir. Örneğin, öğretmenin branşı İngilizce ise, sosyal medya hesabından ilgili haftanın sözcüklerini, anlamlarını, ilgili www.youtube.com videolarını paylaşabilir. Sözcüklerin geçtiği metinleri gruba atabilirler. Öğrencilerin sorularını cevaplayıp kendisi soruları grupta yayınlayabilir. Sözcüklerle ilgili gazete ve dergilerden yapılan alıntılar paylaşılabilir. Dil öğretiminde işevuruk bir öğrenme platformu oluşturulabilir. Gerekirse bunu örtük bir şekilde de yapabilir. Genel paylaşımların arasına, akademik amaçlı olanlar serpiştirilerek, öğrencilerin daha çok dikkatini çekmeyi başarabilir. Bir öğretmen arkadaşımın, Facebook yeni çıktığında, sosyal medyada online öğrencilerinin, bir dizi film hakkındaki sohbetlerine istinaden, ertesi gün yapacağı sınavda bu dizi film ile ilgili bir soru olmayacağını nükteli bir şekilde hatırlatarak, öğrencilerin derslerine odaklanması konusunda uyardığına şahit olmuştum. Sosyal medya, üniversite sınavına hazırlanan öğrencilere motivasyon notlarının paylaşılması, Whatsapp grupları ile bir sorunun çözümünün tartışılması, kaynak alışverişi gibi işlevsel kullanıldığında oldukça faydalı olabilmektedir. Aynı şekilde matematik, Türk dili ve edebiyatı, tarih ve fen ve teknoloji öğretmenleri de dersleriyle ilgili oluşturdukları grupta yeni ve farklı öğrenme ortamları yaratabilirler. Tanıdığım bir fen ve teknoloji öğretmeni, sosyal medya hesabını çok aktif kullanıyordu. Derste işledikleri konularla ilgili videoları grupta paylaşıyor, sorular soruyor ve oluşturduğu WhatsApp grubunda sorunların çözümlerini de yayınlıyordu. Aynı şekilde Twitter hesabından öğrencilerine Almanca öğreten öğretmenle de tanışmıştım. Amerika’da katıldığım yabancı dil eğitiminde, diksiyon ve gramer eğitimi tamamen sosyal medya hesapları üzerinden yapılıyordu. HongKong’lu İngilizce öğretmeni, kendi diksiyonunu beğenmediği için, sosyal medya hesaplarındaki videoları kullanarak öğrencilere daha yararlı olduğunu düşünüyordu. Burada bilmemiz ve kabul etmemiz gereken şey, zararlı olan sosyal medya hesapları değil, onu kullanma biçimimizdir. Açık öğretim gibi yaygın eğitim uygulamaları, bir zamanlar uygulanan okuma-yazma seferberliği, günümüzde sayısız çeşitlerde eğitime hizmet eden televizyon da bir zamanlar eleştirilen bir yenilikti. 1974 yılında, yaşadığımız şehre televizyon ilk geldiği zaman bazı aileler televizyonun tehlikeli bir şey olduğunu ve eve sokulmaması gerektiğini, çocukların ahlâkını bozacağını iddia etmişlerdi. O dönemde televizyona karşı çıkanlar şimdi onlarca televizyon kanalı sahibi oldular. Sahibi oldukları bu televizyon kanallarından 24 saat dini yayın yapıyor, hatta televizyon aracılığıyla Kur’an-ı Kerim eğitimleri bile veriyorlar. Demek ki amacınıza hizmet ettiği sürece kötü sanılan iyi olabilir; kötüleniyorsa amaca hizmet etmemesindendir. Aslen kötü veya iyi nicelikte değil niteliktedir. Yani kötü olan televizyon ya da bilgisayar, internet değil, kötü olan onu gereksiz ve etik dışı amaçla kullanma davranışıdır.

Sonuç olarak, öğretmen ile öğrenci arasındaki sosyal medya arkadaşlığını engellemeye çalışmak beyhude bir davranıştır. Bu arkadaşlığı engellemek yerine, ‘Bu tür arkadaşlıkları daha verimli hale nasıl getirebilirim?’ sorusuna cevap aramak daha doğru bir yaklaşımdır. Yenilikleri engellemek, yasaklamak tarih boyunca sonuç veren bir davranış olmamıştır. Burada yapılması gereken şey, yeniliklere açık olmak, hemen öğrenme sürecine geçmek ve adapte olmaktır. Öğretmenlerin, kendileri için açtıkları özel sosyal medya hesaplarına öğrencilerini arkadaş olarak eklememeleri, en azından kısa vadeli bir çözüm olarak ele alınabilir. Tanıdığım bazı rehber öğretmenler, öğrencileri bu yolla takip edebilme fırsatını elde ettiklerini söylemektedirler. Öğretmenlerin, eğitici kimlikleriyle oluşturdukları ikinci sosyal medya hesaplarına öğrencilerini kayıt etmeleri ve oradan akademik içeriği olan paylaşımları yapmaları doğru bir davranış olarak ele alınabilir. Bu aşamada, tamamen eğitsel amaçlı bir platform oluşturulabilir. Ayrıca, öğretmenlerin özel hesaplarının gizlilik ayarlarını paylaşımlara kapalı hale getirmeleri ve tanımadıkları kişileri eklememeleri, olası sorunların ortaya çıkmasını engelleyebilir. Öğretmenlerin öğrencileriyle yaptıkları eğitsel faaliyetleri, sosyal medya hesapları üzerinden yayınlamalarının yasaklanmış olması, doğru bir davranıştır. Öğrencinin başarısızlığını ya da komik hallerini sosyal medya hesabından yayınlayıp öğrenciyi küçük düşürmek gibi davranışlar da ayrıca sorgulanması gereken bir davranıştır. Öğretmenle öğrenci arasında başlayan sosyal medya arkadaşlığında çoğu zaman istenmeyen durumların ortaya çıkabildiği; öğrencilerin konuları farklı mecralara çektiği, öğretmenler hakkında olumsuz kanaat ve iddiaların ortaya atıldığı görülmektedir. Bu sebeple öğretmenin hem kendisini hem de öğretmenlik mesleğinin onur ve haysiyetini korumak adına bu tür olumsuz durumları engellemesi için bazı önlemleri alması gerekir. Öğrencilerin sosyal medya kullanımlarının en önemli takipçisi doğal olarak velilerdir. Velilerin teknoloji kullanımı konusunda bilinçsiz olmaları, bu tür süreçleri kontrol etmede yetersiz kalmalarına neden olmaktadır. Konuyla ilgili olarak okul yöneticilerinin, velilerin farkındalık düzeylerini artırmak amacıyla bilgilendirme toplantıları yapması uygun bir durumdur. Milli Eğitim Bakanlığı, temel becerileri kazandırmaya yönelik ders programlarında bazı değişiklikler yaparak sosyal medya kullanımı ve siber zorbalıkla mücadele edebilir. Sosyal medya okuryazarlığı öğretilebilir. Bu durum, bilgi ve farkındalık düzeyi arttıkça, sosyal medyanın daha etkili kullanılmasına uygun ortam yaratabilir. Sosyal medya kullanımı çağımızın vazgeçilmez, temel bilişim süreçlerinden birisidir. Buna kendimizi kapatmak yerine sosyal medyayı etkili kullanmayı öğrenmek, eğitimsel amaçlar doğrultusunda kullanmaya özen göstermek gerekir. Öğrenme süreçlerinde klasikler arasında yer alan kitapları sürekli okumak ve bilgi sahibi olmaya çalışmak, sosyal medya hesaplarında harcanan zamandan daha etkili ve verimli olacaktır. Bu sebeple daha çok öğrenmek ve üst düzey beceriler kazanmanın klasik yolu okumaktır; kitap, dergi, makale vb. okuyarak elde ettiğiniz bilgileri, sosyal medya hesabınızdan paylaşmanız bilginin paylaşılmasına katkıda bulunur. Ayrıca, bu tür paylaşımları yapan gruplara üye olmak, daha çok bilgiyi öğrenmeye ve entelektüel rezervin artmasını sağlayacaktır. Son olarak, karşınızda bir kişi ile beraber iletişim halindeyseniz elbette sosyal medya paylaşımlarını bir kenara koyarak, sohbet ettiğiniz kişiye saygınızı, sevginizi, verdiğiniz değeri en anlamlı bir şekilde gösterebilirsiniz. Gittikçe sanallaşan dünyamızda, sizinle yüz yüze iletişimi tercih eden ve zaman ayıran kişinin o süreçte en değerli kişi olduğu ve bu saygıyı hak ettiği unutulmamalıdır… Bu davranışınız, çocuklarınız ve öğrencileriniz için önemli bir örnek olacaktır. Sözün özü, bir şeyin iyi ya da kötü olması kullananın niyeti ve feraseti ile doğru orantılıdır.

Prof. Dr. Necati CEMALOĞLU

KAMUDANHABER

Kaynaklar

Akkoyunlu, B., Dağhan, G., & Erdem, M. (2015). Facebook’ta öğretmen-öğrenci arkadaşlığının açıklayıcısı olarak öğretmenin mesleki algısı: Bir ölçek geliştirme çalışması. International Online Journal of Educational Sciences, 7(1), 242-259.

Asterhan, C. S.,& Rosenberg, H. (2015). Thepromise, reality and dilemmas of secondary school teacher–student interactions in Facebook: The teacher perspective. Computers & Education, 85, 134-148.

Cemaloğlu, N.,& Bıçak, D. K. (2015). Sosyal ağlarda öğretmen – öğrenci arkadaşlığına yönelik öğrenci algıları. Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 13(2), 51-76.

Gençlik ve Spor Bakanlığı.(2013). Gençlik ve sosyal medya araştırma raporu.http://www.gsb.gov.tr/HaberDetaylari/1/3816/genclik-ve-spor-bakanligi-turkiyenin-en-kapsamli-sosyalmedya-arastirmasini-yapti.aspx sayfasından erişilmiştir.

Grisham, L. (2014). Teachers, students and social media: Where is the line?http://www.usatoday.com/story/news/nation-now/2014/04/09/facebook-teachers-twitter-students-schools/7472051/ sayfasından erişilmiştir.

Matthews, K. (2012). Should teachers ‘friend’ students? http://usatoday30.usatoday.com/tech/news/story/2012-04-19/facebook-teachers-social-students/54416058/1 sayfasından erişilmiştir.

Öztürk, M.,& Akgün, Ö. E. (2012). Üniversite öğrencilerinin sosyal paylaşım sitelerini kullanma amaçları ve bu sitelerin eğitimlerinde kullanılması ile ilgili görüşleri. Sakarya University Journal of Education, 2(3), 49-67.

Polat, M.,& Arabacı, İ. B. (2015). Enformasyon kuramı bağlamında sosyal ağlar, örgütsel belirsizlik ve eğitim: Kavramsal bir analiz. Uluslar Arası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 8(37).

Sarsar, F.,Başbay, M., & Başbay, A. (2015). Öğrenme-öğretme sürecinde sosyal medya kullanımı. Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 11(2).

Şirin, S. R. (2017). Bir Türkiye Hayali. İstanbul: Doğan Kitap