Türkiye’de sendikacılık denilince akla ilk siyaset geliyor. Çünkü sendikalar siyasetle var olabileceklerine inanıyorlar. İktidara yakın olunca her isteklerinin olacağına, başları sıkıştığında iktidarın çözüm üreteceğine olan inançları tam! Fakat bu güne kadar iktidara yakın olup üyelerinin haklarını iyileştiren bir sendikaya şahitlik etmiş değiliz.

Öyleyse sendikalar neden iktidara yakın olmak isterler? El cevap: Kişisel hak ve hürriyetlere ulaşmak yani menfaat için!

Sendika yöneticilerinin çoğu mali açıdan iyi durumdalar. İşçi ve memur sendika yöneticileri her işçi ve memur gibi onlar da maaş alırlar. Ancak bindikleri arabalara ve evlerine bakınca insanın aklına türlü türlü senaryolar gelmiyor değil…

Sendikacılık ülkemizde maalesef amacı dışında hizmet ediyor. Gayesi üyelerinin her türlü haklarını savunmak ve çözüme kovuşturmak olan sendikacılık, kendi menfi duygularına hizmet ediyor.

KHK ile kadroya geçen taşeron işçilerin birçok hakkı verilmedi. Dahası enflasyon farkı ve maaş zammı da yapılmadı. Her şeyin fiyatı arttı fakat taşeron kadroluların maaş artışı olmadı. Sendikalar ne yaptı? Sendikalar kadroya geçmeden önce bu şartları kabul edip aradan çekildi. Ve işin ilginci üyelerine “biz hakkınızı söke söke aldık” deyip hava attılar!

Eee sonra ne oldu? Var olan haklarından da mahrum kalıp 2020 yılının sonuna dek yılda iki defa %4 + 4 zam almanın dışında bir hak elde edemediler. KHK ile kadroya geçen işçiler mağdur!

Eğitim ve memur camiası da aynı durumda. 3600 ek gösterge bizim kırmızı çizgimizdir diyecek kadar cüretkâr sendikacılar ortada görünmüyorlar. Yaparız ederiz ile hiçbir şeyin olmayacağını henüz öğrenmiş değiller. Üyelerini kandırıyorlar.

Siyasetle kadraja girmek için mücadele ettikleri kadar üyelerinin haklarını savunmuş olsalardı emin olun şu an birçok mesele çözüme kavuş olurdu!

Vesselam

Hamza KILIÇASLAN