Sınav dedikoduları, rezaletleri (scandal) son yıllarda ülke gündemini en çok meşgul eden konu başlıklarından birisi olarak göze çarpıyor malûmunuz. Biz, güzel Türkçemizin, güzel söz öbeklerinden biri olan “en son söylenecek sözü, en başta söylemek” deyiminden de esinlenerek; sözü döndürüp, dolaştırmadan doğrudan (direct) konuya girelim. Mesele, orta ve yüksek öğretim sınavlarında sıkça karşılaşılan ‘hatalı sorular’ meselesi canlar.

Bir zamanlar Türkiye’nin en güvenilir kurumlarından olan, olduğu varsayılan YÖK (Yüksek Öğretim Kurumu) tarafından son yıllarda yapılan sınavlarda dedikoduların, rezaletlerin (scandal) ardı arkası kesilmedi gitti bildiğiniz gibi. Toplu kopya dedikoduları, soruların çalındığına dair şek ve şüpheler dahası her sınavda karşılaşılan “hatalı soru” kepazeliği (scandal) diye giden evlere şenlik olaylar, uygulamalar kısa vadede olmasa bile orta ve uzun vadede halkın bütün kesimlerini yakından ilgilendireceği için öte yandan kamu vicdanında açacağı yara ile de Hz. Ömer’in (Allah, ondan razı olsun) “mülkün temeli adalettir” diye tanımladığı düstura zarar vermesi kaçınılmaz olacağından her türlü sınav meselesinin üzerinde önemle durulmalıdır.

Toplu kopya, soruların çalınması gibi olaylar vaka-yı adiyeden olup; kolluk ve gözetmen tedbirlerinin adam gibi alınması halinde bu tür rezaletlerin (scandal) önüne geçilmesi işten bile değildir. Haliyle bu durumu, -ilgili bakanlıkların maharetli çalışanları söz konusu olduğunda- halledil(e)meyecek bir sorun olarak görmediğimizin bilinmesini istiyoruz. Söz gelimi sınavların yapıldığı sınıf, anfi vs. ortamlara kurulacak açık/kapalı devre (adı her neyse işte) kamera sistemleri ile hem derslerde verimliliğin sağlanması hem de sınav dönemlerinde bireysel ve/veya toplu kopya türü rezilliklerin önüne geçilmesi işten bile değildir. Bu tedbirin hayata geçirilmesi sayesinde çoğunlukla 20-25, bilemediniz 30-40 kişilik (o da anfi olursa) olan sınıflarda iki yerine bir gözetmen görevlendirmek suretiyle devletin uğradığı iktisadî (economic) kaybın yarı yarıya azaltılması da mümkün olabilecektir. Dahası koridorlara bir yerine iki yedek (joker) gözetmen koymak suretiyle acil sağlık sorunu, kenef (helâ, toilet) ihtiyacı vs. durumlara da müdahale edilebilir pekâlâ. Dahası güzel ülkemizin birçok yerinde özellikle de güneydoğu bölgesinde lise ve üniversite sınavlarında toplu kopya çekildiğine dair dedikodular, söylentiler ayyuka çıkmışken bu durumun bir an önce çözüme kavuşturulması da elzemdir. Bu tür söylentilerin 1990’lı yıllardan itibaren yükseköğrenim için ülkenin batı bölgelerine gelen güneydoğulu gençlerimiz tarafından -itiraf babında- dillendirildiğine; üniversite sınavlarında, kimi şube (branş) öğretmenlerinin sınıfları dolaşarak, soruların yanıtlarını öğrencilere söylediklerine hatta bu tür kepazeliklerin (scandal) Diyarbakır, Batman, Şırnak gibi illerimizdeki bazı semt okullarında alışılagelmiş (normal) birer uygulama haline dönüştüğüne dair iddialar ve/veya dedikodular Sağır Sultan’ın bile kulağına gitmişken devletin, Millî Eğitim’inden, Emniyet’ine; YÖK’ünden, Adliye’sine kadar bilumum ilgili ve yetkili kurumlarının kulağına gitmemiş olmasını düşünemiyoruz bile. Düşünemiyoruz, çünkü düşündüğümüz takdirde, o bölgede devlet otoritesinin tesis edilemediği gerçeği tüm çıplaklığı ile karşımıza dikiliyor. Üstelik şimdilerde sıkça gündeme gelen, getirilen seçim güvenliği meselesinin de, ta okul sıralarında başlayan bir eğitim ve erdem sorunu olduğunu kim inkâr edebilir ki? Kamera sistemleri demişken, sınıf ve koridorlardaki kamera düzenekleri sayesinde eğitim-öğretimde tertip ve düzenin sağlanacağı, verimliliğin artacağı dahası toplu taşıma araçlarından, hastanelere kadar birçok mahalde başvurulan bu uygulama ile -hem hizmet veren (öğretmen) hem de hizmet alan (öğrenci) açısından bakıldığında- özdenetim (autocontrol) sorununun ortadan kalkacağı da öngörülebilir. “Sınıfta kamera düzeneği olursa öğretmen ve öğrenciler derslere odaklanma sorunu yaşayabilir.” görüşü ağır bastığı takdirde ise kameraların sınav ve teneffüs aralarında açılması gündeme getirilebilir. Böylece okulların tertip ve düzeniyle ilgili sorunlar en aza indirildiği gibi, nöbetçi öğretmenlerin iş yükü de oldukça hafifleyecektir.

Yazının başında da belirttiğimiz üzere, üzerinde önemle durduğumuz konu ‘hatalı’ olmaları hasebiyle geçersiz (iptal) kılınan soru yahut sorular meselesidir. Yıllardır hemen her sınavda karşılaşılan, karşımıza çıkan bu soruna biz oldukça basit bir çözüm önerisi getiriyoruz. Şöyle ki: Türkçe, Matematik, Sosyal Bilimler, Fen Bilimleri vs. diye giden soru öbeklerine (group) -toplam sınav süresine ek zaman dilimi koymak şartıyla- söz gelimi 3’er tane yedek soru ekleyebilir ve öğrencilerden, bu yedek soruları da yanıtlamalarını isteyebiliriz. Sınav sonrasında hatalı soru talihsizliği daha doğrusu dikkâtsizliği söz konusu olduğunda da yukarıdan aşağıya doğru bu üç soruyu sırayla değerlendirmeye dâhil edebiliriz. Ha derseniz ki: “Ya hatalı soru sayısı 3’ten fazla olursa ne olacak?” O zaman da yedek soru sayısını, 5 olarak tespit edebilirsiniz. Ama bize kalırsa bir soru öbeğinde (group) 3’ten fazla yanlış çıkması demek hem YÖK’ün saygınlığına hem de söz konusu sınavın ciddiyetine gölge düşmesi demek olacağı için bunu aklınıza bile getirmemelisiniz. Haddizatında (aslında) basit bir sınavı bile eline yüzüne bulaştıran YÖK’ün, toplum nezdinde düşeceği durum ile bir soruyu bile doğru dürüst soramayan öğretmenin, öğrencisi karşısında düşeceği duruma dair de ne söylenebilir ki?

Konu başlığımız hatalı sorular olmakla birlikte millî eğitimdeki hatalı uygulamalara da değinmeden geçmeyelim. Ülkemizde 2002 yılından önce 72 bin dolayında atama bekleyen öğretmen/öğretmen adayı kardeşimiz varken; sayı, her geçen yıl hızla artmak suretiyle Eylül 2015 tarihi itibariyle 417 bine ulaşmışken ve dahi bu serencâmın (dram) başlıca müsebbibi (sorumlu) “bir türlü Bağdat’tan dönmeyen” ücretli öğretmenlik uygulaması iken başka yerlerde hata aramanın “lâf olsun, torba dolsun”dan öteye geçmeyeceğini de kabul etmek durumundayız. Sahi siz hiç ücretli baytar (veteriner), ücretli hekim (doctor), ücretli hâkim, ücretli sürücü (şoför), ücretli polis, hemşire, gördünüz mü devletin diğer kurumlarında?!.

Neydi?. Bana bir harf öğretenin... Görünen o ki, öğretmenler köle olmuş da ağlayanı yok!.

Aziz Dolu Atabey

https://azizdolu.wordpress.com/