Eğitim meselelerimize çözüm bulamamamızın nedenleri konusunda, mutlaka herkesin ve her kesimin çokça söyleyeceği sözler vardır. Her vatandaş, bir şekilde eğitim sisteminin girdi ve çıktılarını oluştururken; sorunların oluşumu ya da çözümüne de, direkt ya da, dolaylı olarak katkı sunmaktadır. Yani herkes, eğitimin bir yerlerinde zorunlu olarak vardır. Bundan dolayıdır ki, eğitime dair, var olan çözümsüzlüklerin içinde, birbirine bağımlı ve her kesimi de içine alan geniş bir sebepler dizgesi görebilmek mümkündür.

            Başbakanlık ve Bakanlığımız, oluşan sorunların çözümüne katkı sağlar düşüncesiyle bazı projeleri uygulama alanına koymuştur. Bu konuyla alakalı, bir sorun çözme yöntemi olarak uygulamaya konulan, “Millî Eğitim Bakanlığı, İletişim Merkezi Alo-147” hattının, var olan durumu üzerinde herkes tarafından dillendirilen ve uygulamada görülen problemleri ve bu uygulamanın ne kadar sorun çözmeye katkısı olacağı ile ilgili, tespit ve gözlemleri gündeme getirmek faydalı olacaktır kanısındayım.

           Bununla birlikte, özellikle sivilleşen kamu yönetimi literatüründe "Yönetişim" ve "Yönetime katılma" kavramlarının gündeme gelmeye başladığı son dönemlerde, katılmalı yönetim anlayışını pratiğe geçirme noktasında, vatandaşların kamu yönetimindeki işleyişle ilgili şikâyet, görüş, talep ve önerilerini dikkate almak amacıyla kurulan Başbakanlık İletişim Merkezi (Bimer) ile ilgili uygulamada karşılaşılan ve bazen de sorun çözme yerine, sorun üreten uygulamaları bilmek, uygulamanın faydalı olması açısından gereklidir.

           Faydalı olacağına inandığımız uygulamalar, bazen istenilen sonucu vermemektedir. Yenileşme ve yapısal değişim dönemlerinde iyi olduğu düşünülen model ve uygulamalar, her nedense çoğu kez ekstra problemlerin kaynağı olabilmektedirler. Bunun nedeni aslında çok açıktır. İcraata koyacağımız yeni modellerin uygulama sürecinde; bu işin kiminle (hangi nitelik ve sayıda personel) yapılacağı, bu işte hedef kitlenin kim olacağı, işin uygulamasında nasıl bir yönerge ve standart takip edileceği, işin uygulamasında, olası problemlerin neler olacağı ve bu problemlerin çözümü için alternatif planların neler olacağı vs. yani, çok yönlü değişkenlerin hesaba katılması gerekir. Aksi takdirde yapılan uygulamalar sorun çözme yerine, başka sorunların kaynağı olacaktır.

           Bilgi edinme hakkı kapsamındaki BİMER uygulamaları ile Alo 147 uygulamaları, esasında, aktif vatandaş amaçlı, yönetimde katılımı ve şeffaflığı sağlamanın yanında, oluşan problemlere de çözüm bulmayı amaçlamaktadır. Bu yazıda, daha çok kamu sektöründe özellikle eğitim sisteminde (yönetim ve okullar ekseninde) oluşan problemler üzerinden değerlendirme yapılacaktır.

1-Problem Algımız:

          “Kamuda her hizmet, eğitimde her faaliyet bir sorun çözme çabasıdır.” deyişiyle giriş yapılsa, sanırım bilimsel bir tanımlama yapılmış olur. Top yekûn eğitim faaliyetleri esasında, insanı inşa etme çabasıdır. Eğitim adına ortaya konulan hedef; içerik, program, plan vb. gibi tüm süreçler sorun çözme aşamalarıdır. Otomasyona bağlanılarak, pürüzsüz bir yolda ilerlemeyi murat etmek, özellikle eğitim faaliyetinin özüne aykırı bir tutumdur. Her çocuğun, aile ve çevresi birbirinden farklı özellikler gösterir. Her okul yönetimi ve okul yönetiminin, problem çözme yöntemleri ile öğretmen unsuru birbirinden farklı özellikler gösterir. Bu farklılıkların içinde, eğitim işiyle uğraşmak ve problemleri çözmeye çalışmak elbette zordur.

           Burada altı çizilmesi gereken asıl husus; olağan süreçte rutin problemlerin nasıl ve hangi netlikte algılandığı, çözümü için nasıl bir yol izlendiği meselesidir. Oluşan problemlerin kimin tarafından nasıl algılandığı, problemin faili ve mağdurunun kim olduğu, problemin rasyonel ve sağduyulu olarak tanımlanıp tanımlanmadığı aşamalarından sonra; söz konusu problemin çözümü için bir üst mercie gidilip gidilmeyeceğine karar verilmelidir. Her okul, eğer bir müdür tarafından yönetiliyorsa, problemin birinci çözümü burası olmalıdır. Problemin tanımı yapılırken, bu tanım kapsamında suç ve kusur unsurlarının, ya da neyin suç/kusur olduğunun net olarak tanımlanması gerekir.

        Özellikle, okullarımız üzerinden yapılan şikâyetlere bakarsak, problemler: öğretmen-öğrenci arasında oluşan, öğrencilerin kendileri arasında oluşan, veli-yönetici ve öğretmenler arasında oluşan ile öğretmen-öğretmen-yöneticiler arasında oluşan problemler olarak sıralanabilir. Bu alanlarla ilgili oluşan problemlerin temelinde (bilimsel bir analiz olmasa da, yaşanmışlık üzerinden yapılan tespitler) tüm paydaşlar arasında sağlıklı bir iletişim ağının kurulamayışı, farklı yetenek ve kişilikte olan personelin eşgüdümlü ve motivasyonlu çalışmasını sağlayacak yönetimin olmayışı olarak özetlenebilir.

           Bir problem karşısında öncelikle velilerin, öğretmen ve yöneticilerin problemin çözümü konusunda duygusallıktan uzak, problem çözme merkezli tavır takınmaları durumunda, problemin çözümü kolaylaşacaktır. Olagelen problemlerin bir üst merciye aktarılması çoğunlukla problemi çözümsüz kılmaktadır. Kısaca, “problem algımızın niteliği,” problemlerin çözümü ya da problemlerin daha da artması konusunda belirleyicidir.

2-Okul Yönetiminin İşlevi:

          Önceden de bahis mevzuu olduğu gibi, yönetim aslında bir sorun çözme işidir. Yönetim fonksiyonlarına bakıldığında; planlama, örgütleme, yöneltme, eşgüdümleme, denetleme(değerlendirme)  olarak sıralandığı görülür. Bu fonksiyonlar, yirmilere kadar çıkarılsa da, ana başlıklar bu şekilde literatüre girmiştir. Bu fonksiyonlardan “kadrolama”, okulların (resmi) özerk kurumlar olmaması nedeniyle, kadrolama işi, merkezi yönetim tarafından icra edilmektedir. Okul yöneticiliğini, hem klasik hem de modern anlamda profesyonel bir meslek olarak değerlendirirsek, problemin oluş aşamasından, problemin tanımı ve çözümüne kadar aktif yönetici olarak işin içine müdahil olması gerekmektedir. Eğitim Yönetiminde “Okul, müdürü kadar okuldur” sloganı gereğince, yönetici olarak görevlendirilen kişilerin, mesleki donanım ve formasyonu kapasitesi oranında işler, istenilen şekilde yürür, problemlerin doğru yönetilmesi sağlanır.  İnanç esaslarımız ve geleneğimiz “emanetin, ehliyetli” kişilere verilmesini gerekli görür.

          Günümüz şartlarında, okulların doğru yönetilememesine bağlı olarak, olmaması gereken ve çoğunlukla zaman israfının yanında, moral motivasyonu bozucu boyutlara ulaşan, okul kültürünü zedeleyen kronik problemlerin çıkmakta olduğu, olağan, sıradan denilebilecek tarzdaki problemlerin ise doğru yönetilememesi sonucunda, bütün eğitim ortamını alt üst eden boyutlara varan sonuçlarla karşılaşılmaktadır. Asıl sorun, işin ehline verilmemesidir.

(Makalenin tamamı, “Eğitime Bakış” dergisinin 34. sayısında yayımlanmıştır.)

Zafer Özer-Eğitim Yönetimi Uzmanı