İnsan ilişkilerinde sorun yaşadığınız oluyor mu? İyilik yaptığınız bir kişinin, iyiliğinizi yanlış anladığını, farklı tanımladığına şahit oluyor musunuz? İyilik yaptığınız kişilerden zarar görüyor musunuz? Bu soruların bazılarına “evet” cevabını vermeniz muhtemeldir. Hayatımızın hemen hemen her aşamasında bu tür olaylara maruz kalıyoruz. Bu durumun nedeni nedir? İnsanlar neden bu şekilde davranır?

Konu hakkında Dostoyevski’nin kőpeği’ni tanımak ve köpeğin davranışlarını irdelemek gerekir. Dostoyevski bir toplantıda yüksek sesle okuduğu bir şiir nedeniyle, Çar tarafından Sibirya’da hapse mahkum edilir. Rus yazar Dostoyevski, hapis cezasını bitirdikten sonra anılarını kaleme aldığı “Ölüler Evinden Anılar” başlıklı bir kitap yazar. Kitapta yazar, buradaki hayatından őnce halkı, insanları tanıdığını düşündüğünü, ama yanıldığını burada anladığını belirtir. Yazar, “kara halk” olarak tanımladığı bu kitleyle karşılaştıktan sonra, insanları çözümlemeye ve iç dünyasının derinliklerine inmeye başlar. Bu kitap, yazarın doğrudan kendi yaşamından anlatımlar ve izler taşıdığı için çok önemlidir. Dostoyevski hapishanedeki bir köpekle, insan ilişkileri üzerine gözleme dayalı bir deney yapar. Hapishanedeki her mahkum köpeğin yanından geçerken köpeği tekmeler. Asıl ilginç olan şey, köpeğin mahkumlardan kaçmaması ve yanına bir mahkum yaklaştığında eğilerek tekme pozisyonu almasıdır. Dostoyevski, bir gün köpeğin yanına yaklaşarak onun başını okşar. Köpek bir süre şaşkın şaşkın ona baktıktan sonra, hızla yanından uzaklaşır ve acı acı havlamaya başlar. Köpek, o günden sonra nerede Dostoyevski’yi görse acı acı havlamaya başlar ve oradan kaçar. Bir daha da Dostoyevski’ye yaklaşmaz. Bu örnekte, ruhu köleleştirilmiş köpek bir sevgi açıdır. Bu örnek insanlar için de geçerlidir. Hayatları boyunca haksızlığa ve kötü davranışlara uğramış sevgi açları, iyi bir davranış ile karşılaştıklarında nasıl davranacaklarını bilemezler (Anar, 2012). İyi niyetli, dostça yaklaşımlarınızı farklı şekilde anlama ve tepki vermeye eğilimli davranışlar sergilerler.

Hayatları boyunca sevgi ve saygı görmeyen kişiler de Dostoyevski’nin köpeğine benzer. Sosyal açıdan itilmiş, önemsenmemiş, ikinci sınıf insan muamelesi yapılan kişiler de size karşı güvensiz, saygısız tutum ve davranış içerisine girebilirler. İletişim içerisine girdiğinizde sizi pişman edecek pek çok tutum ve davranış sergileyebilirler.

Çevresine şiddet uygulayan kişilerin hayat hikâyeleri incelendiğinde, çoğunluğunun çocukluk döneminde anne-babasından sevgi görmediği, dışlandığı, şiddetin, öfkenin kurbanı oldukları görülmektedir. Şiddetin ve öfkenin kurbanı olan bu bireyler ilerleyen yaşlarına rağmen bu olumsuz olayları unutmamakta ve çevrelerine şiddet uygulamaktan çekinmemektedirler. Tanıdığım bir çocuk, aşırı kilolu olduğu için sınıf arkadaşları tarafından futbol takımına alınmaz ve dışlanır. Teneffüslerde okul bahçesine çıkmaz ve camdan dışarıyı seyreder. Bu aşamada ders notları yükselmiş, örnek bir öğrenci olmuştur. Okulun rehber öğretmeni bir gün bu çocuğu çağırır. Arkadaşları ile sorun yaşamasına rağmen notlarının yükselmiş olmasını ilginç ve takdire şayan bulduğunu söyler. Çocuk: Ben ailemden çok büyük sevgi görüyorum. Arkadaşlarımın sevgisi önemli ama sevgi yoksulu değilim. Arkadaşlarım tarafından onaylanmak, kabul görmek için yaramazlık yapmam. Buna ihtiyacım yok, cevabını verir. Öğretmenine şiddet uygulayan, öfkeli, okulda sorun yaratan öğrencilerin çoğunluğunun sevgi sorunu vardır. Kendilerine sevgi dolu sözlerle ve davranışlarla yaklaşan kişileri de aynı Dostoyevski’nin köpeği gibi yanlış anlayıp tepki verirler.

Her şeyin başı ön koşulsuz sevgiden geçer. “Eğer okulda başarılı olursan seni severiz. Eğer sınavı kazanırsan seni severiz”. Cümleleri ile iletişim kurduğumuz çocuklar, gelecekte toplumda kanayan bir yara olabilir. Çocuklarla iletişim kurarken ön koşulsuz ve beklentisiz iletişim kurmak ve sevgi ihtiyaçlarını doyurmak önemli bir yaklaşımdır.

İnsanlardan beklentiniz arttıkça mutsuzluk katsayınızda artmaya başlar. Çünkü herkesin bir hayatı, herkesin bir hedefi ve herkesin farklı bir kişiliği vardır. Annenizin bankada parası olmasına rağmen size otomobil almıyor olması, çocuğunuzun okulda başarılı olmaması, eşinizin hasta babanıza destek olmanıza karşı çıkıyor olması, sizin zihninizdeki şemalarla örtüşmeyebilir. Bu da iletişim sorunları ve çatışma yaşanmasında etkili olur. Mutlu ve huzurlu olmanın en kestirme yolu, insanlardan olan beklentiyi en düşük seviyeye indirgemek ve kendi hedeflerine odaklaşıp proaktif davranışlar sergilemek ve sevgi-saygıdan asla vaz geçmemektir.

Sosyal çevrenizde sizi mutsuz edecek, sorun yaşamanıza neden olacak en önemli faktörlerden birisi de, başkaları ile aşırı ilgilenmek ve kendinizi başkaları ile sürekli kıyaslamaktır. Hoca Ahmet Yesevi’nin de ifade ettiği gibi: Kitabına eğilmiş çocuk, aşını pişiren kadın, tarlasını süren çiftçi, tezgâhtaki sanatkâr; fenalık düşünmeye vakit bulamaz. Eğer başkalarını çok fazla konuşuyor ya da düşünüyorsanız, muhtemelen ya yapacak işiniz ya da gerçekleştirecek hedefiniz yok demektir. Düşük zekâlı olan kişiler insanlarla, orta zekâlılar olaylarla, üstün zekâlılar ise olgularla ilgilenir. Sevgi yoksulu oldukça saldırgan; saldırgan oldukça sevgi yoksulu olmanız doğaldır.

Üstat Cemil Meriç, insanları tanıdıkça kitaplara sığındığını ifade ederken, insanların ne kadar acımasız ve saldırgan olduğuna işaret etmektedir. Pek çok ünlü insan hayatı boyunca defalarca mobbing mağduru olmuş, dışlanmış ve hakarete maruz kalmıştır. Bu konuda en çok etkilendiğim kişilerin başında İsmail Hakkı Baltacıoğlu gelir. Rektörlük yaptığı okuldan atılışı, işsiz ve parasız kalışı, dostlarının vefasızlığı ve akabinde yaşadığı travmalar kabul edilebilir türden değildir. Çevrenizde ne kadar çok sevgi yoksulu insan varsa bu durum sizi de acı çekeceğiniz, travmaya maruz kalacağınız ve yaşamanızın belirli bir evresinde mutsuz olacağınız anlamına gelir.

Sonuç olarak insanlar toplumsal bir varlıktır. Toplum içerisinde olmak, etkileşime girmek, toplumda onaylanmak, sevgi ve saygı görmek gibi pek çok beklentiye sahiptir. Sağlıklı ve olumlu etkileşimin, iletişimin yaşandığı toplumlarda bu beklentiler karşılanırken, sağlıksız toplumlarda pek çok sorun ortaya çıkabilir. Bireyler sevgiyi saygıyı öğrenirler. İyi örneklerin bulunduğu çevrede yetiştiklerinde, bu olumlu davranışları pekiştirirler. Sevgi ve saygı görerek yetişen çocuklar, yetişkin olduklarında bunu çevresine yansıttığı gibi, kendi çocuklarının yetişmesinde de etkili rol oynar. Sevgi, yaşanabilecek bir çok sorunu, ortaya çıkmadan önce çözümlenmesini sağlayabilir. Her şey insanı sevmek ve ona değer vermekle başlar. İnsanı seven ve önkoşulsuz insanı seven bireyler sevgi dolu olur. İyi niyetli davranışları doğru tanımlar ve olumlu tepki verirler.

Sevgi, saygı bulaşıcıdır. Çevrenizde sevgi ve saygı görmek istiyorsanız önce siz sevgi ve saygı içinde başkalarına davranınız. Tüm çabalarınıza rağmen başarılı olamıyorsanız şu kıssayı sık sık okuyup hatırlayınız: Vaktiyle bir derviş suya düşen akrebi kurtarmak ister... Elini uzatınca akrep sokar. Derviş tekrar dener, akrep yine sokar. Bunu görenler dayanamaz, dervişe: "İyilik yapmak istediğin halde sana zarar verene daha ne diye yardım edersin?" derler. Dervişin cevabı mânidardır: "Akrebin fıtratında sokmak var, Benim fıtratımda ise yaratılanı sevmek, merhamet etmek. O fıtratının gereğini yapıyor diye, Ben niye fıtratımı değiştireyim?”

Kaynakça

Anar, E. (2012). Dostoyevski’nin kőpeği. https://t24.com.tr/yazarlar/erol-anar/dostoyevskinin-kpegi,4955 (Erişim Tarihi. 07 Nisan 2019).