Popülizm, halkın ya da çıkar gruplarının, ön yargı, öfke ve beklentilerine uygun politikalar belirleme ve uygulama esasına dayanır. Bu tür ifade ve eylemlerde bilimsellik, gerçeklik ve gelecek göz ardı edilir. Belirli beklenti ve çıkarlara göre hareket edilir. Birilerini bir şekilde mutlu etme ve günü kurtarma politikaları esastır.

Diğer güncel politikalarda yapıldığı gibi eğitimle ilgili olarak bol miktarda popülizm yapılır. “Denetimi kaldıralım” ifadesi bir popülizmdir. Yıllarca müfettişler tarafından denetlenen ve mutsuz olan bir kesim vardı. Bu kesime göre, Sürekli açık arayan, eleştiren ve başarı puanı veren, Demokles’in kılıcı gibi rahatsız edici davranışlarda bulunan bu kişiler ve denetim sonlandırılmalıydı. Bu söylem belirli çevrelerde memnuniyetle karşılandı. Bu popülist karar, eğitim sistemine kısa ve uzun vadede telafi edilemez zararlar vereceği muhtemeldir. “Denetleyemediğin kararı sen vermiş sayılmazsın” veciz sözü aslında çok şey anlatır. Maarif müfettişi, yönetim adına denetim yapar ve sonucu yönetime rapor eder. Yönetim bu raporlardan hareketle üst düzeyde politikalar belirler. Denetim amaçlara ulaşma düzeyini tespit ederek, amaçtan sapmayı belirler ve çözüm yolları üretilerek sorunlar çözülmeye çalışılır. Denetim, kontrol, değerlendirme, iyileştirme ve geliştirme boyutlarıyla eğitim sisteminin yerel ve ulusal sorunlarının çözümünde etkili rol oynar. Denetim sistemi, geçmişte bu rolünü yerine getirmede etkili olmadığı iddiası ortaya atılabilir. Bu iddia kısmen de doğru olabilir. Ancak, yönetimin geçmişte denetim sisteminden böyle bir beklentisinin olmadığı gerçeği göz ardı edilmemelidir. Bu bakımdan, denetim alt sisteminin rollerini yerine getirmesinde yaşanan sorunların çoğunluğu, müfettişlerden ziyade yönetimin yönetsel kararlarından kaynaklanmaktadır. Yönetim bu aşamada sorun yaşadığını iddia ettiği birimleri kapatmak yerine iyileştirme ve geliştirme yoluna gitmesi daha uygun bir karar olacaktır.

Uluslararası şirketler, bazı yedek parçalarını ya da makinaların tamamını farklı ülkelerde yaptırırlar. Bir sözleşme yapılır ve bu sözleşmede yetkili olan uluslararası ticaret mahkemelerinin adı zikredilir. Şirket, başka bir uluslararası denetim şirketi ile anlaşır ve anlaştığı şirket, üretim sürecini baştan sona kadar izler ve rapor halinde üretim yaptıran şirkete sunar. Şirket bu denetim ve rapor süreci için ilgili şirkete yüklü miktarda ödeme yapar. Denetim yapılmadığında, istediği kalitede ürün üretilemeyeceği düşünür ve süreçte tedbir alır. Uluslararası şirketler gibi ulusal şirketlerde daima üçüncü bir göz anlayışı ile konuya yaklaşır ve bağımsız bir denetim şirketi ile anlaşıp kendisini denetlemesini ister. Özel sektörün bir ihtiyaç olarak gördüğü ve asla vaz geçmediği denetim sürecinden Milli Eğitim Bakanlığı neden vaz geçmektedir?

Okullarda ders denetimleri alan uzmanı olan maarif müfettişleri tarafından yapılırdı. İngilizce branşından gelen maarif müfettişi hem ders denetimi yapar hem de öğretmene rehberlik rolü ile nasıl İngilizce öğretileceğini anlatırdı. Klinik denetim uygulamaları ile sorun lokal düzeyde çözülmeye çalışılırdı. Bu görevi şu anda okul müdürleri kısmen de olsa gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Okul yöneticilerinin, yasal olarak öğretmenlerin mesleki performanslarını artırmak amacıyla yılda en az bir defa öğretmenin dersini izlemesi ve rehberlikte bulunması gerekir. Denetim ve rehberlik konusunda hiçbir eğitim almayan okul yöneticileri, tamamen branşlarının dışındaki öğretmenleri nasıl denetleyip rehberlik yapacaktır? Arapça branşındaki bir okul yöneticisi Matematik ve Fizik öğretmenine hangi düzeyde katkı sağlayabilir?

1990 yılından sonra Türkiye’de her alanda etkili olan uygulamalardan birisi de Toplam Kalite Yönetimi uygulaması idi. Bu uygulama her alanda olduğu gibi eğitim sistemini de etkiledi. “Denetim Bağımlılığına Son” sloganları atılmaya başlandı. Bu slogan o dönemde pek fazla etkili olmadı ama daha sonraki yıllarda denetim sisteminin etkisiz hale gelmesine alt yapı hazırladı. Toplam Kalite Yönetiminden şu anda eğitim sisteminde hiçbir eser kalmamasına rağmen, denetim bağımlılığına son verilmesi, oldukça ilginç bir durumdur.

Milli Eğitim Bakanlığı, denetim alt sisteminde çok güçlü bilgi ve deneyime sahip bir kuruluştu. Hatta, eğitim sistemi içerisinde en eğitimli çalışanlar arasında maarif müfettişleri gelmektedir. Lisansüstü eğitim yapma oranı, müfettişlerde oldukça fazladır ve hepsi 4 yıllık lisans mezunudur ve çoğunluğu da “Eğitim Yönetimi Teftişi Planlaması ve Ekonomisi” programından mezun olmuştur. Maarif müfettişlerinin etkili oldukları diğer alanlardan birisi de idari soruşturmadır. Son yıllara kadar eğitim sistemindeki soruşturma süreçlerinde etkili rol oynamalarına rağmen, soruşturma yetkileri ellerinden alınmış, Bakanlık Maarif Müfettişlerine, muhakkik olarak atanan okul yöneticilerine ve şube müdürlerine bu görev verilmiştir. Maarif müfettişleri yerine muhakkik olarak atanan okul yöneticilerine ve şube müdürlerine bu görevin verilmesi uygulaması son derece sakıncalı ve tehlikelidir. Yöneticilerin siyasal söylem ve eğilimle seçilip atandığı bir ülkede, soruşturma süreci kamu vicdanını yaralar niteliğe bürünmesine neden olmaktadır. Maarif müfettişi ile yönetici arasındaki en büyük fark, maarif müfettişi devletin bürokratıdır. Yöneticiler ise mevcut siyasal erki elinde bulunduranların tercihen atadığı kişilerdir ve çoğunun siyasal bir kimliği ve bağı vardır. Devlet içerisinde stratejik önemi olan birimlerdeki kararlar, devlet bürokratları tarafından yapılır ve yönetime sunulur. Bürokrat, devletin yasalarını, teamüllerini ve çıkarlarını savunur. Siyasal destekle atanmış yönetici, destekçilerini mutlu etmeye çalışır. Siyasi destekli yönetici daha önce yeşil alan olarak belirlenen yeri, konuta istimlak etmek isteyen yandaşları için öznel kararlar alabilir. Devletin bürokratı, yeşil alanı korumaya çalışır. Demokratik tüm sistemlerde siyasal kararlar veren yöneticileri denetleyen ve yasaları uygulayan devletin bürokratlarının olması istenir ve desteklenir. Yerel politikacılarla içli dışlı olan yöneticiler, denetim sürecinde yangın merdiveni olmayan yurda izin verebildikleri gibi, taciz mağduru olan öğrencilerin hezeyanlarını da örtbas edebilir. Geçmişte bu konuda pek çok yaşanmış örnek vardır.

Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu uygulama sınavlarının denetiminde eskiden tamamen maarif müfettişleri görev alırlar ve nesnel değerlendirme yapılmasında etkili rol oynarlardı. Şimdi ise maarif müfettişlerine ancak il milli eğitim müdür yardımcıları ve şube müdürlerinden sonra ihtiyaç kalması durumunda görev verilmektedir. Ehliyet sınavlarında eskiden başarı oranı çok yüksekti. Hatta bazı ilçelerde başarı oranı % 100’e yakındı. Sınava giren her aday ehliyet alabiliyordu. Hak etmeyenlerin ehliyet almasının bir sonucu olarak kaza oranlarında da artış gözlenmeye başlamıştı. Bu usulsüz durumun kontrol altına alınması için maarif müfettişlerine sınavları denetleme görevi verildi. Maarif müfettişlerinin denetimleriyle sadece hak eden kişiler sınavlarda başarılı olmaya başladı ve başarı oranı % 60 seviyesine kadar indi. Milli Eğitim Bakanlığı, istediği hedefe ulaştı. Ancak hedefe ulaştıktan sonra maarif müfettişlerinin denetim görevine her nedense hiçbir açıklama yapmadan son verildi. Sınav başarı oranlarının kısa sürede eski haline gelmesi ve kaza oranlarındaki artışın eski seviyelerine çıkma riski ortaya çıktı.

Milli Eğitim Bakanlığı içerisinde en çok oynanan, değiştirilen ve itibarsızlaştırılan birimlerin başında denetim alt sistemi gelmektedir. Müfettişlerin adı ve statüsü değiştirildiği gibi yetki, görev ve sorumluluk alanları da sürekli değiştirilmektedir. Sık sık sınavlar yapılmakta, 25 yıl önce aldıkları statülerini yeniden almaları için komisyonlar önünde kendilerini akredite etmeleri istenmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı içerisinde değiştirilen sadece denetim sistemi değil, denetimle elde edilen bir kurumsal hafıza yok edilmektedir. Jüriler ise, evlere şenliktir. Seçen, seçilenden hem bilgi, hem beceri hem de statü olarak üst düzeyde olması gerekir. Yıllarca Bakanlık Müfettişliği yapmış, entelektüellik düzeyi tartışılamaz olan pek çok müfettiş, hem statüsü hem de kıdemi düşük komisyonların inisiyatifine terk edilmiştir. Bu son derece hatalı ve sorunlu bir durumdur.

Müfettişlerin sistem dışına itilmesi, MEB’de nitelikli ve yetişmiş işgücünden yararlanamamak anlamına gelir. Örneğin, okul yöneticilerinin performansını belirlerken müfettişler sistem dışında bırakılmış ve yok sayılmışlardır. Okul yöneticilerini hiç tanımayan şube müdürleri, bazı öğretmenlere okul yöneticilerine not verdirilmiş, geçerlik ve güvenirlik düzeyi düşük yöntemlerle okul yöneticisi seçilmiştir. Bu bilimsellikten uzak uygulama, doğal olarak bölge idare mahkemelerindeki davaların sayısal olarak artmasına ve hak gasbına sebep olmuştur.

Öğretmenlerin performanslarının ölçülmesi için geliştirilen performans yönetim sisteminden, maarif müfettişleri sistem dışına çıkarılmıştır. Bu alanda 4 yıl eğitim almış maarif müfettişleri öğretmen performansını belirlemede tamamen etkisiz hale getirilmiştir. Öğretmene kendi öğrencilerinin ve ölçme değerlendirme alanında eğitimi olmayan belki de okuma yazması bile olmayan velilerin bile not vereceği bir sistem uygulamasına geçilmiştir. Bu pilot uygulamadaki yanlışlık nedeniyle iki hafta uygulandıktan sonra, kamuoyu baskısı sebebiyle sistem kapatılmıştır. Yıllarca denetim, ölçme ve değerlendirme eğitimi alan müfettişlere karşı bu dışlamanın mantıksal hiçbir açıklaması bulunmamaktadır.

Türkiye’de özel okul oranının % 12’ye çıkarılma hedefi vardır. Birçok dernek ve vakıf özel okul açmaktadır. Bu hedefe ulaşıldığında yaklaşık iki milyon öğrenci özel okullarda eğitim alacaktır. Bu okullarda yetiştirilen öğrencilerin devletin koymuş olduğu hedeflere uygun olarak yetiştirilip yetiştirilmediğinin mutlaka kontrol altına alınması gerekmektedir. Bu okulların tamamen denetimsiz bırakılması, Milli Eğitim Bakanlığının 15 Temmuz darbe girişiminden hiç ders almadığının ve Osmanlı Devleti’nin son yıllarında kurulan Azınlık Okulları deneyiminden bihaber olduğunun göstergesidir.

Milli Eğitim Bakanlığına alınan 500 müfettiş kadrosu ile bakanlığa bağlı 70 bin kurumun, 1 milyon personelin denetlenmesi imkânsızdır. Bu kurumlara ayrıca özel okullar, kurslar, rehabilitasyon merkezleri gibi özel sektör de eklendiğinde denetimin ne derece imkânsız olduğu ortaya çıkmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığındaki denetim uygulamaları ile ilgili mesnetsiz kararlar, birkaç kişinin kişisel inisiyatifi ile ortaya çıkmaktadır. Müfettişlerin defalarca unvanlarının değiştirilmesi, Bakanlık teftiş kurulunun lağvedilmesi, sonra yeniden ihdas edilmesi, merkeze sadece 500 müfettiş kadrosu oluşturulması, ihtiyaç olduğu halde bazı müfettişlerin illerde bırakılması, bir gün önce verilen bir kararın ertesi gün değiştirilmesi bunun en açık göstergesidir. Bakanlık illerde kalan maarif müfettişlerinin soruşturma ve denetim yetkisini yasa ile aldığı halde, yasayı çiğneyerek resmi yazılarla bu müfettişlere denetim ve soruşturma görevleri vermektedir. Bu haliyle işlerin devam etmesi mümkün değildir. En kısa sürede Bakanlık merkezindeki 500 Bakanlık Maarif Müfettişi kadrosunun artırılması ve illerdeki maarif müfettişlerinin bu kadroya alınması sağlıklı bir karar niteliği taşıyacaktır.

İngiltere’de müfettişler, Majestelerinin Müfettişi unvanına sahiptir. Müfettişler, Majesteleri adına denetim yapar, yönetime bildirir ve kamunun haklarını korur. Seçimle gelen siyasilerin uygulamalarını, devletin politikaları çerçevesinde sınırlama doğrudan olmasa da dolaylı olarak gerçekleşir. Hükümetler geçici devlet ise kalıcıdır. Ayarıyla oynanan her birim, kurum ya da uygulama, gelecekte kamusal alana zarar verebilir. Devletlerin devamlılığı esas ise, uygulamanın beklenen düzeyde gerçekleşip gerçekleşmediğini denetlemek de o kadar gerçek bir durumdur. MEB bir an önce denetim sisteminin önemini anlamalı ve gerektiği şekilde iade-i itibar verilerek modern yöntemlerle denetim yapılacak bir sistemi devreye sokmalıdır. Okul yöneticileri öğretmenleri denetleme ve rehberlik etmede yeterlilik düzeyi açısından sorunlu kişilerdir. Denetimde rol alacak kişiler, eğitimin her kademesi ile ilgili temel bilgi ve becerilere haiz olması ve öğretmene, yöneticiye yol gösterebilmesi gerekir. Aksi takdirde körlerin, sağırları ağırladığı bir sistem yaratmanın dışında hiçbir özelliği olmayan ulusal ve uluslararası sınavlarda nal toplayan bir eğitim sistemi kurgulanmış olur.