Toplumun ortak değerlerine hakaret eden, itibarsızlaştırma çabaları içerisine giren, ebediyete intikal etmiş insanları hayırla yad edilmeleri gerekirken, kimsenin tarihi ve tarihde yaşananları değiştirme gücü yokken en ağır ifadelerle zalimane bir şekilde Atatürk’e, Anasına ve Afet İnan'a hakaret dolu sözler söyleyenler bu milletin birlikteliğine hizmet etmiyorlar.

Baktığımız dünya görüşüne ve düşüncemize göre insanların, liderlerin ve devlet büyüklerinin düşüncelerini ve hayata bakışlarını beğenmeyebiliriz. Ancak, İnsanların değerlerine, inançlarına ve kutsallarına küfür edenlerin bilinç altlarında çok farklı ve bastırılmış duygular vardır. Kimse bir başkasının Anasına laf söylemeye ve hakaret etme hakkına sahip değildir. Eğer eleştirecekseniz yaptıklarını, ortaya koyduğu fikirleri, anlayışlarını, ülkemizi getirdiği durumu entelektüel düzeyde tartışabiliriz. Ayrıca, mevcut anlayışla yapılan hakaret, küfür ve söylenenler, ne islamidir, ne ahlakidir, ne insanidir.Öyleyse insanın aklına şu soru gelmektedir.Bunu yapanlar kime hizmet ediyor?Ne yapmak istiyor?diye insan düşünmeden edemiyor.

Tarihimizdeki yaşananlarla ilgili olarak şunları tartışabiliriz ve konuşabiliriz. Cumhuriyet’den bu yana ;

1- Hakkından gelebildik mi yokluğun, sefaletin!

2- Milletler,fethine çıkıyor uzak dünyaların, biz ise uzaya Türk adını yazdık mı?

3- Laboratuvarlarda sabahlayarak bilim ürettik mi?

4- Birbirinize düştüğümüz bir dünyada halkın sorunlarına eğilerek köylerde ışık ve bolluk içerisinde analarımızın yüzünü güldürebildik mi?

5- Batılı ülkelerle gelişmişlik endeksinde arayı kapatabildik mi?

6- Bilime, sanata, inanç özgürlüğüne, hukuka ve iş hayatına yönelik insanlarımıza yeni özgürlük alanları oluşturabildik mi?

7- Daha önemlisi geçmişte kalanlar sevab ve günahlarıyla dünyayı terk edip ebediye intikal etmişken bizler neler yaptık, insanımızın dünya liglerindeki kategorisinde bir üst lige çıkarabildik mi?

8- Çocuklarımızı daha mutlu hala getirebildik mi?Çocuklarımızın derslerden çıkış hızıyla giriş hızında aynı oranı yakalayabildik mi?

9- Yaşanan bilimsel ve teknolojik ilerlemelerin yeni üretim araçlarının gelişmesine neden olduğu bir dönemde özellikle dijital alanda olan gelişmeler, nesnelerin interneti, sanayi 4.0 devrimini gündeme getirdiği dikkate alındığında, yeni üretim ilişkileri ağını yeniden oluşturmanın arifesine geldiğimiz dünyada bu gelişmelere uygun olarak ilerleyen tüketim ilişkileri de yeniden dizayn edebildik mi?

10- Öğrenmenin sınav sonuçlarıyla ölçülebilen “öğrenci başarısı” olduğuna inanarak teknoloji üreticileri bize en son ürünlerini ve yazılımlarını satarak kârlarını artırmaya devam ettiği bir dönemde, teknoloji içersin ya da içermesin, okullarımızda her yenilikçi yaklaşım ile çocuklarımızın farklı deneyimler edinmesini sağlayabildik mi?

11- Okullardaki “İnovasyon”u teknolojiye değil, öğrenmeye odaklı hale getirebildik mi?

12- İnsanımızı bu milletin parçası olma adına mutlu edebildik mi?

13- Yeraltı ve yerüstü zenginliklerini insanımızın hizmetine sunabildik mi?

14- İnanç ve değerleri bir insan hakları olarak ele alıp insanımıza daha özgür bir dünya sunabildik mi?

15- Dini ve dini değerleri öğretirken iyi bir Müslümanın aynı zamanda iyi bir insan olması gerektiği anlayışıyla, Peygamberimizi ve yaratanın mesajını doğru olarak anlatan insanlarımızı yetiştirebildik mi?

Bu tür soruları çoğaltırken şunu unutmamak gerekir ki; Atatürk’de bir insandı, ve en zor zamanlarda kurtuluş mücadelemizde bu ülkeye hizmet etti.
Dolayısıyla; Atatürk kimsenin tekelinde değildir ve olmamalıdır. Çünkü Osmangazi, bir çağı kapatıp bir çağı açan Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve Sultan Abdülhamid gibi Atatürk’de Türk Milleti’nin bir değeri olup Osmanlı’, Cumhuriyetimiz, Bayrağımız, İstiklal Marşı’mızda en önemli ortak paydamızdır. Ancak, Atatürk‘ü efsaneleştirip yaptıklarını başka kimsenin yapamayacağı düşüncesini de yıkmak gerekmektedir. Atatürk bu ülkeyi süper güçleriyle falan kurmadı. Atatürk‘ün en büyük özelliği, belirgin biçimde yüksek bir zekâ seviyesine ve stratejik bir akla sahip olması ve toplumumuza liderlik etmesiydi.

Ülkemizde insanlarımızın yaşadıkları şartları çok iyi bilmek zorundayız. Günümüzde birlikte ortak yaşama ve birbirimizi anlama koşullarını yeni sistemimizle birlikte yeniden düşünmek ve tasarlamak zorundayız. Sayısız gelenek içinde, İdeolojik, dini, ekonomik ve felsefi bağlamda sınırlar tanımlamak imkansız olduğu için inancımızında emri olan en büyük değerimiz olan hoşgörüyü hakim kılmak zorundayız. Bu fani dünyada hiçbir neden insanları birbirlerine karşı art niyetlı olmaya davet etmemelidir.

Sonuç olarak; dünümüzle ve bugünümüzle BİZ HEP BİRLİKTE TÜRKİYE’YİZ. Bunun için bu coğrafya bizim kaderimiz olmuş.Anadolu olmuş.Bu birliğimize ve dirliğimize kim zarar veriyorsa , kim ihanet içerisindeyse bunlara karşı hep birlikte durmak zorundayız vesselam…

Ekrem TOKLUCU